Bir gün Ahmet Efendi, Nasreddin Hoca’yı eşeğin önünde oturmuş kağıda

birşeyler karalarken bulmuş.

-Ne yapıyorsun Nasreddin Hoca? diye seslenmiş.

Hoca da:

-Eşeğime swot analizi yapıyorum Ahmet Efendi, demiş.

-Swot analizi nedir diye sormuş Ahmet Efendi.

Hoca anlatmış:

-Eşeğimin güçlü, zayıf yönlerini ve kendisi için olan fırsatlarla,

tehlikeleri bu şekilde yazıyorum.

-“Peki sonra ne olacak” diye sorunca, o da:

-Böylece iyi bir plan yapıp eşeğimi maksimum verimle çalıştırabileceğim,

demiş.

Bunun üzerine Ahmet Efendi:

-Bütün eşekler aynı değil mi, analize ne gerek var? diye sormuş.

Nasreddin Hoca:

-Öyle deme Ahmet Efendi, demiş. Mesela benimkini atlarla otlatınca daha bir

şevkle çalışıyor. Kendini at sanması onun güçlü tarafı. Öğleden sonra bir de

ineklerle otlatacağım. Belki sütünü bile içerim deyince,

Ahmet Efendi:

-Bekle hoca, demiş, benim eşeği kapıp geliyorum.

Hoca bunu duyunca hemen atılmış:

-Aman Ahmet Afendi, eşekleri bir araya getirmeyelim, eşek olduklarını

anlıyorlar!

Siz hangisisiniz?

Bir baba ile kızı dertleşiyormuş. Kız babasına, çok sıkıntı çektiğinden, sorunlarla baş edemediğinden bahsetmiş. Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve ;Gel, sana bir şey göstereceğim; diye kızını mutfağa götürmüş. Ünlü bir aşçı olan baba, ocağa üç tane eşit büyüklükte kap koymuş, üçüne de eşit su koymuş ve üçünün de altını aynı miktarda yakmış. Ve birinci kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise bir avuç çekilmemiş kahve çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Sonra masaya 2 tane tabak bir tane de boş bardak koymuş.

İlk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş. Sonra pişmiş yumurtayı diğer tabağa koymuş. Sonra da suya iyice sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahveyi de alıp bir bardağa boşalttıktan sonra kızına dönerek, ; Kızım ne görüyorsun? Kızı Havuç, yumurta ve kahve. Kızını masaya iyice yaklaştıran baba bunlara daha yakından bakmasını istemiş. Kızının şaşkınlığını gören baba, anlatmasına devam etmiş: Havuç haşlandığı için yumuşak bir hal aldı. Yumurta, artık pişmekten içi katılaşmış sert bir hale geldi. Kahve ise, (bir yudum alarak) harika olmuş. Tadı da çok hoş. Kız, iyice şaşırarak, ;Baba, bunu bana niçin gösteriyorsun? Diye sormuş. Bak demiş babası, ;Hepsi aynı şekil kapta, aynı sıcaklıkta, aynı dakika pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler. Havuç ilk başta sertti, güçlü idi; ama kaynatılınca yumuşadı, güçsüzleşti, çözüldü.

Yumurta çok kırılgandı, hafifçe dokunsan çatlayabilirdi; ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti, hepsi birbirine benziyordu. Fakat ısıtılınca ne oldu; bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler ve içinde oldukları suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu;eşsiz tadı;da bir kahveye çevirdiler.; Ve kızına, ;Kızım sen hangisisin?diye sormuş adam. ;Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun? Havuç gibi sıkıntılara, problemlere rast gelince çözülüyor musun, benliğini koruyamıyor musun? Yoksa yumurta gibi katılaşıyor, başta kendin olmak üzere kimseye faydan dokunmuyor mu? Yoksa sen kahve misin? Kendini bitirmek uğruna, kendini ateşe atma pahasına diğer insanlara mutluluk veren, huzur veren, ağızlarına lezzet veren bir sevgi kaynağı mısın? Karar ver yavrucuğum ve bence sen bir kahve ol hayatta.

Kahve bulunduğu çevreyi değiştirir, mutluluk soluklarını etrafına yayar. Başkalarının yaşaması uğruna kendini feda et ve bundan sonsuz mutluluk duy Peki dostlar biz hangisiyiz acaba?

Hayat her koşulda paylaşmaya değer.

BİR EŞEK ÖYKÜSÜ

Antik Yunan döneminde (MÖ 620-560 yılları arasında) Ege’de yaşayan ünlü masalcı Ezop’un iki bin altı yüz yıldır canlılığını yitirmeyen öyküsü:

Hikaye bu ya… Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler…

Her biri başka yöne gider.

Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir…

İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.

Beygir merakla sorar:

‘Nedir bu halin inek kardeş?’

İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:

‘Sorma beygir kardeş… Bu insanlar çok merhametsiz… Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.’

Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:

‘Ah, sorma… Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular.

Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar.

Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş.’

İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir.

Üzerinde lacivert takımlar vardır.

İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde sorarlar, ‘Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?’

Eşek keyifli bir şekilde anlatır:

‘Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu.

Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım.

Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim…’

‘Eee, sonra ne oldu?’

‘Ne olacak beni başkan seçtiler!’

‘Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?’

‘Evet… Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar ‘Seninle gurur duyuyoruz’ diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!’

‘Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?’

‘Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!’

Osman amcanın hanımı, dayak yiyip memleketteki anasının yanına gitmiş..

Cep telefonuyla yaptığı çağırmalarına cevap alamayan Osman amcanın; çamaşır, bulaşık, yemek, temizlik ve çocuklarla uğraşmaktan takadı tükenmiş.

Osman amca kadınını telefonla bir daha aramış… ancak anasının yanından koca evine dönmek istemeyen kadın, telefona cevap bile vermemiş.

Bunun üzerine Osman amca mesaj atmaya karar vermiştir. Ve mesajdan bir saat sonra evin kadını kapıda belirmiş.

İşte o mesaj;

Kadınım bu sağa son mesajım.

Bebelerinen evde oturup ağlarım.

Çamaşır, bulaşık tarih yaptı.

Kadınım ben bu işlerden ne ağnarım.

Bi tokat salladım değmedi bile, La bok mu var babağan evinde.

Ula ne bilinmez bir avradmışsın,   

Arkadaşın Hatçe yan yan bakıyo.

Üzelme Osman abi deyiveriyo, Bebelerin başını okşayaraktan, Kendi düşen ağlamaz deyip gülüveriyo.

Bugün geliverdi zabahın köründe, Vallaha, yalnız bi gecelik vardı zillinin üzerinde.

Bulaşığa daldı, çamaşırı yıkadı, La kadınım bak göğnüm çok daraldı.

Bebeleri banyoya sokup yıkayıveedi.

Osman abi sende gir, keseleyim diyiveedi.

Ben de buğün olmaz yarın diyiveedim, La kadınım sağa bir şans daha veedim.

Zabaha kadar geliyosan gel eve, Vallahi gelmezsen böyük tehlike.

Hatçe bekliyoo elinde kese, Vallah keseynen kalsa keşke…

EVLİLER OKUYUN… BEKÂRLAR DERS ALIN… ))

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir