Değerli Okuyucular,

İnsanlar; yıllarca biçim verdikleri, tartışmasız bir şekilde gönülden bağlandıkları, acımasız ve katı önyargılarıyla ne zaman yüzleşeceklerini asla bilemezler. Ayrıca, böyle anlarda yaşayacakları derin hayal kırıklığının boyutunu ve etkisini de tahmin edemezler. Benim de başımdan böyle bir olay geçti.

“78 Kuşağı” olarak bilinen devrimci gençlik hareketinin ruh hali ve değerlerini benimsemiş bir genç olarak İTÜ’deki eğitimime devam ediyordum. Bizler için, “Troçki” ismi, lanetli, hain, emperyalistlere sığınmış karşı devrimci bir isim olarak zihnimize kazınmıştı. Bunu değiştirmem mümkün değildi. Uzun yıllar bu önyargımı beraberimde taşıdım. Troçki isminden ve kitaplarından hep uzak durdum. Ta ki….

PUERTO VALLARTA (pueto valata)

Pensilvanya Üniversitesi’nde MBA eğitimime devam ettiğim günlerdi. On günlük bir tatilim vardı. Bir yerlere gitmek için eşimle bir plan yaptık. Avrupa’ya gitmeye istekli değildim. Saat dilimi farkı yüzünden “jet lag” belasına yenik düşüyor, 3-4 gün sersem gibi oluyordum. Diğer yandan sıcak ve deniz kenarı bir tatili özlüyordum. Eşim, düşünmeden öneride bulundu:

“Then, let’s go to P.V. (pi vi)!” (O halde P.V.’ye gidelim!)

“P.V. de neresi?”

“Puerto Vallarta! Meksika’nın Büyük Okyanus kıyısındaki ünlü sahil şehri… Bir anlamda Meksika’nın gözbebeği. Masmavi denizi, tertemiz havası, büyüleyici doğası, şehri çevreleyen sık ormanları… Üstelik birçok ünlü film de bu şehirde çevrilmiş. Hollywood’un ünlülerin gözdesi olan bir şehir. Görmeye değer!”

                                Puerto Vallarta

Bir zamanlar küçük bir balıkçı köyü olan Puerto Vallarta, 1964 yapımı “The Night of the Iguana / İguana Geceleri” isimli film burada çevrilince bir anda Hollywood’un çekim merkezi olur, küçük bir köyden film yıldızlarının uğrak yeri gözde bir mekâna dönüşür.

Beş gün boyunca P.V.’de vakit geçirdik. Aniden ve nedensiz bir şekilde başkent Meksiko’yu görmek istedim (Naçizane bir hatırlatma: Ülkenin adı Meksika, başkentinin adı Meksiko’dur).

Bunun için iki neden vardı: Birincisi, Meksiko’nun 40 km kuzeyindeki Teotihuacan şehrinde yer alan Güneş ve Ay Piramitlerini ziyaret etmek; ikincisi, çocukluk ve gençlik yıllarımda hafızama kazanan Aztek Stadyumunu görmekti.

Eşim de Meksiko’yu görmeye istekliydi: O da ismini hiç duymadığım Diego Rivera ve Frida Kahlo isimli iki sanatçının evini ve müzesini görmek için plan yapıyordu.

İki şehir arasındaki mesafe 800 km kadardır. Direkt uçuş bulamayınca otobüsle yola çıktık. Zorlu, zahmetli  ve uzun bir yolculuktan sonra Meksiko’ya ulaştık.

Meksiko’ya varır varmaz, vakit kaybetmeden piramitleri ziyaret ettik. Berkeley (börkli) üniversitesinde kısa süreli arkeoloji dersleri almış, her iki piramit hakkında ilginç bilgiler edinmiştim.

Güneş ve Ay Piramitleri

Beni en çok şaşırtan, bu piramitlerin, Kolombus’tan 1400 yıl önce, Amerika kıtasının Avrupalılar tarafından henüz bilinmediği yani Mısır piramitlerinin varlığından habersiz olunan bir dönemde inşa edilmiş olmalarıydı.

İnsanoğlu, medeniyet yolunda ilerlerken nasıl oluyor da birbirinden habersiz devasa piramitler inşa etme gereği duymuştu? Arkeoloji hocamıza göre, bunun nedeni açıktı: Gökyüzüne yani Tanrılara yakın olmak isteyen insanoğlu sadece piramit şeklinde bir yapıyla mümkün olabilecek en yüksekliğe ulaşabilirdi. Bu gerçeklik de gösteriyor ki Tanrı düşüncesi insanların yaratılışında var olan, zaman ve mekândan bağımsız evrensel bir kavramdır.

***

Yorgunduk. Otele döndük. Ertesi gün Aztek Stadyumunu ziyarete gidecektik.

AZTEK STADYUMU

12 yaşında bir çocuktum. Futbol düşkünüydüm. Yaşıtlarımla gün boyu futbol oynuyor, takım tutuyor, Melek / Golden sakızından çıkan dünya futbol yıldızlarının resimlerini topluyor, koleksiyon yapıyor, isimlerini ezbere biliyorduk. Pele, bütün futbolseverlerin gönlünü kazanmış yaşayan bir efsaneydi.

Nostaljik Melek ve Golden sakızları

1970 FIFA Dünya Kupası, 31 Mayıs-21 Haziran tarihleri arasında Meksika’da düzenlenecekti. O tarihlerde yayladaydım. Hiç unutmam, 21 Haziran’da Brezilya ve İtalya arasında final maçı oynanacaktı. Halit Kıvanç, gür ve heyecan veren anlatımıyla biz çocukları radyonun başına kilitlemişti. Meksika’da öğlen 12’de başlayan maçı, Türkiye saatiyle akşamüstü saat 8-9 sularında siyah kıl çadırda heyecanla dinliyorduk. Pele, ilk golü atınca sevinçten zıpladığımı, tek kelime Türkçe bilmeyen, ne olup bittiğini anlamayan babaanneme sarıldığımı hatırlıyorum. Brezilya, İtalya’yı 4-1 mağlup ederek dünya şampiyonu oldu. O akşam Halit Kıvanç’ın anlatımda iki isim zihnimde yer etti: Pele ve Aztek Stadyumu.

Aradan 16 yıl geçti. Yıl 1986. Paris’teyim. FIFA Dünya Kupası yine Meksika’da oynanıyor. Bu kez Pele’nin yerine Maradona var. Bütün maçları zevkle izliyorum. Arjantin ve Batı Almanya finale kaldılar. 29 Haziran’da Aztek Stadyumu’nda kıran kırana bir maç… Arjantin, şampiyon. Maradona, kupayı kaldırıyor.

Pele ve Maradona’nın şampiyonluk kupasını kaldırdığı Aztek Stadyumu farkında olmadan zihnimde derin bir iz bırakmıştı.

Aztek Stadyumu

Aztek Stadyumunun duvarları yüksek değildi, ancak içeri girilince insanı ürperten bir görünüşü vardı. Stadyum çanak şeklinde sanki yerin içine gömülmüştü.

Bir sıraya oturup Aztek stadyumuyla dertleştim. Zihnim 1970 yılına kaydı. 12 yaşındaki bir çocuğun, ay ışığında, kıl çadırda, radyo başındaki heyecanını hatırlamaya çalıştım. Bir yandan da Maradona’nın 22 Haziran 1986 tarihinde, çeyrek final maçında yine bu stadyumda İngiltere’ye attığı “Tanrı’nın Eli” golünü ve altı İngiliz futbolcuyu ve kaleciyi çalımlayarak (dripling) attığı “Yüzyılın Golünü” zevkle hatırlayıp o günleri yeniden yaşamaya koyuldum.

Aztek Stadyumunda 16 yıl arayla Pele ve Maradona

***

Akşam otele döndüğümüzde içimde huzur vardı. Görmek istediklerimi görmüş, artık dönüş planları yapmaya başlamıştım. Eşim, karşı geldi:

“Yarın, Diego Rivera ve Frida Kahlo müzelerini ziyaret edeceğiz.”

Avrupa’da sanat çevrelerinde ne Diego Rivera ne de Frida Kahlo’nun ismi biliniyordu. Yönetmen Julie Taymor’un 2002 yılında çevirdiği “Frida” isimli filmden sonra onlarca kitap kaleme alındı, Frida Kahlo bir anda dünyaca ünlü oldu.

“Bu isimleri hiç duymadım!”

Ertesi gün önce Güzel Sanatlar Sarayı’nı (Palacio de Bellas Artes) ziyaret ettik. Böylece Diego Rivera ile tanışmış oldum.

 FRESK SANATI DAHİSİ: DİEGO RİVERA

Diego Rivera

8 Aralık 1886 doğumlu Diego Rivera, Meksika’nın Guanajuato şehrinde dünyaya gelir. On yaşında ressam José María Velasco ile tanışır, Meksiko’daki San Carlos Akademisi’nde gece dersleri alır.1907’de kazandığı bursla İspanya’ya gider, dönemin ünlü ressamı Eduardo Chicharro’nun atölyesinde çalışma şansı bulur. Daha sonra Paris’e yerleşir. Şanslıdır. Pablo Picasso ve Amedeo Modigliani gibi sanatçılarla dost olur. Komünist ideolojiye bağlanır. 1920’de Rönesans dönemi fresklerini (duvar resmi) incelemek için İtalya’ya gider, gördüklerinden etkilenen Rivera, taslaklar çizer, böylece hayatında yeni bir dönem başlar.

Diego Rivera, 1921’de Meksika’ya döner. Meksika Devrimi’nin umutlarını ve eylemlerini dile getiren siyasi ve toplumsal içerikli bir dizi duvar resmi yapar. 1923’te Halk Eğitimi Bakanlığı binasının duvarlarını freskle kaplar. Kolombus öncesi yerlilerin uyumlu yaşamını ve Kolumbus sonrası İspanyol işgalcilerin zulmünü ve acımasız kölecilik uygulaması fresklerin asıl konusudur.

Diego Rivera, 1930’dan 1934’e kadar ABD’de kalır. San Fransico, Detroit ve New York’da duvar resimleri yaparak hayatını kazanır. En ilginci, dünyaca ünlü Rockefeller Center, Diego Rivera’yı, binanın duvarına fresk yapması için görevlendirir. Komünist düşünceye bağlı Diego Rivera, “Crossroads” isimli freski yapar ama emperyalist Rockefeller ailesinden intikam alırcasına freskin bir köşesine de Lenin’in portresini yerleştirir. Skandal olur. Rockefeller Center yöneticileri resmi derhal imha ederler. Diego Rivera da onlara inat, Meksika’ya dönünce aynı freski, Güzel Sanatlar Sarayı’nın duvarına yeniden yapar.

Komünist Diego Rivera, Rockefeller Center’ın duvarına fresk yapar, Lenin’i de freskin bir köşesine gizlice yerleştirir

Diego Rivera, kendisi kadar ünlü bir ressam olan Frida Kahlo ile iki kez evlenir. Frida Kahlo, dört kez evlenen Diego Rivera’nın üçüncü eşidir.

Diego Rivera, 24 Kasım 1957’de, Meksiko’nun güneyinde bir zamanlar Troçki ve eşinin de kısa süreliğine misafir edildiği, bugünlerde müze olarak kullanılan evinde öldü.

Diego Rivera’nın bugün müze olan evi

***

Diego Rivera’nın Lenin (solda) ve Karl Marks, Engels ve Troçki (sağda) freskleri

Müzeye gezerken gördüğüm fresklerin içinde Karl Marks, Engels, Lenin ve Troçki’yi görünce heyecanlandım. Eşim, Diego Rivera’nın eserlerine bu kadar ilgi göstereceğimi tahmin etmemişti. Heyecanla söyleniyordum:

“Bak! Şuradaki Lenin! Bu da Troçki!”

“Onlar da kim?”

Ortalama Amerikalının dünya siyasetiyle işi olmaz. Amerikalı eşim için de bu isimler bir anlam ifade etmiyordu. Diego Rivera’ya ilgimden hoşnut kalan eşim, ekledi:

“Diego Rivera, ressam Frida Kahlo ile evliydi. Şimdi Frida Kahlo Müzesine gideceğiz.”

Reddetmem imkansızdı.

Frida Kahlo’nun maviye boyalı müze evinden içeri girince başka bir dünyaya girmiş gibi oldum. Her eşya, sanatçı bir duyguyla yerleştirilmiş, insan ruhunu derinden etkiliyordu.

Bir odaya girdik. Duvarda fotoğraflar asılıydı. Bir fotoğrafta Troçki ve Frida Kahlo, birlikteydiler. Anlam veremedim. Resim, Meksiko’da Ocak 1937’de çekilmişti. Eşime döndüm:

“Bu Troçki! Nasıl olur?”

Kafam karışmıştı. Müzeden sonra Meksiko’nun en büyük kitap evine gittik. Diego Rivera ve Frida Kahlo ile ilgili bütün kitapları satın aldım. Otele dönünce büyük bir ilgiyle okumaya koyuldum. Kitaplar beni başka bir dünyaya götürdü. Stalin’in zulmünden kaçan Troçki, Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun yardımlarıyla Meksiko’ya gelir, iltica eder. Bu şehirde Stalin’in ajanları tarafından öldürülür.

Troçki’nin öldürüldüğü evin müzeye dönüştürüldüğünü öğrenince, program yaptım:

“Yarın, Coyoacan’daki Troçki Müze Evine gideceğiz!”

“Nasıl olur? Yarın New York’a uçuyoruz.”

“Bir gün erteleyelim. Bu evi mutlaka görmek istiyorum.”

“Troçki de kim böyle? O kadar önemli mi?”

Sessiz kaldım. Kitapları heyecanla okumaya devam ettim.

FRİDA KAHLO

Frida Kahlo, 1907’de Meksiko’nun güneyindeki Coyoacán’da dünyaya gelir. Altı yaşında çocuk felci geçirir, engelli olur. Dönemin en iyi eğitim veren Ulusal Hazırlık Okulu’na devam eder. Sanat, edebiyat, felsefeyle tanışır. Anarşist bir edebiyat grubuna üye olur. 18 yaşında geçirdiği trafik kazası bütün hayatını değiştirir.

Frida Kahlo, 17 Eylül 1925’te okuldan eve dönerken bindiği otobüs, tramvayla çarpışır. Birçok kişi ölür. Tramvayın demir çubuklarından biri, Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkar. Bu uğursuz kazadan sonra Frida Kahlo’nun tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçer. Omurgasında ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşar, 32 kez ameliyat olur, bu yetmezmiş gibi çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954’te kangren nedeniyle kesilir.

Kazadan sonra bir ay hastaneden kalan Frida Kahlo, sıkıntı ve acılarını dindirmesi umuduyla ailesinin teşviki ile resim yapmaya başlar. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler resmeder. İlk oto portresi, “Kadife Elbiseli Otoportre” ismini taşımaktadır (1926).

Frida Kahlo’nun “Kadife Elbiseli Otoportre” isimli çalışması

1927’de nihayet yürümeye başlayan Kahlo, sanat ve politika çevreleri ile yakın ilişki kurar. Sanatçıların davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılır. Frida Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye olur.

Frida Kahlo ve Diego Rivera (1932)

Frida Kahlo ve Diego Rivera

Frida Kahlo, bir arkadaşının aracılığıyla Diego Rivera ile tanışır, ona resimlerini gösterir. Aralarında romantik bir ilişki doğar. 21 Ağustos 1929’da evlenirler. 22 yaşındaki Frida Kaho, ince narin yapılı, 42 yaşındaki Diego Rivera da iriyarı olduğundan sanat çevreleri bu evliliği “fil ile güvercinin evliliğine” benzetirler.

Frida Kahlo, ikinci oto portresini evlendiği yıl yapar. Aynı yıl Diego Rivera’nın Komünist Partisi’nden ihraç edilmesi üzerine Frida Kahlo da partiden ayrılır. 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gider, 1933’e kadar Rivera ile orada yaşar. Evliliklerinin ikinci yılında (1931) ünlü “Frida ve Diego Rivera” adlı tablosunu yapar.

Frida Kahlo’nun “Frida ve Diego Rivera” isimli tablosu

Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları olur. Sağlık sorunları nedeniyle Frida Kahlo, bir çocuğunu aldırır art arda iki düşük yapar. Frida Kahlo, eşinin sadakatsizliği nedeniyle 1939 yılında ayrılır, ancak bir yıl sonra yeniden evlenirler. Bu kez, Frida Kahlo’nun çocukluğunun geçtiği “Mavi Ev”e yerleşirler.

Frida Kahlo’nun bugün müze olan Mavi Evi

Sık sık sağlığı bozulan Frida Kahlo, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapar. Sergiler açar. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirir. 1943’te “La Esmeralda” isimli bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlar. Sağlık durumunun kötülüğüne rağmen on yıl boyunca ders verir. Öğrencileri sonraki yıllar “Los Fridos” (Frida öğrencileri) ismiyle ün yaparlar.

Frida Kahlo, 1948’de yeniden Meksika Komünist Partisi’ne katılır. 1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırılır. 9 ay hastanede yatar. 1953 Temmuz ayında kangren olan sağ bacağı kesilir.

Frida Kahlo’ya akciğer embolisi teşhisi konur. 13 Temmuz 1954’te vefat eder. Cenazesi yakıldı. Külleri Mavi Ev Müzesi’ndedir. Diego Rivera, Mavi Ev’i 1955 yılında müze olması için devlete bağışlar.

Frida Kahlo’nun son eseri “Yaşasın Yaşam” isimli natürmort çalışmasıdır.

Frida Kahlo’nun son eseri: “Yaşasın Yaşam”

Frida Kahlo; seks özgürlüğü, farklı görüşlere saygı, kürtaj hakkı, aşk ilişkileri, aldatmanın acısı, özel yaşamını sanatta özgürce kullanması gibi konulardaki cesur duruşuyla feminist hareketin sembol isimlerinden birisi olarak kabul görmüştür.

Frida Kahlo, evliliği sırasında aşk ilişkileri olur. Bunlardan birisi ve en önemlisi Rus devriminin önde gelen ismi Troçki ile yaşadığı gizli aşktır.

Troçki; Diego Rivera ve Frida Kahlo’nun Meksika Cumhurbaşkanından aldığı özel izinle 1937’de Meksika’ya gelir, eşiyle birlikte Frida Kahlo’nun Mavi Evine yerleşir.

9 Ocak 1937. Troçki ve eşi, Meksika’ya ayak basıyor (soldan sağa Frida Kahlo, Natalia Sedova ve Troçki)

Çiftler birlikte zaman geçirirler. Çok geçmeden Frida Kahlo ile Troçki arasında yakınlaşma olur. Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin fark etmesi üzerine Frida Kahlo, Troçki’den ayrılır.

Frida Kahlo ve Troçki

Frida Kahlo ve Troçki’yi birbirine çeken birçok ortak noktaları vardır: Her ikisi de güçlü ve baş eğmez bir karaktere sahiptirler. Her ikisi de etraflarındakilerle sürekli bir mücadele içinde olmuşlardır. Frida Kahlo 29, Troçki 57 yaşındadır. Frida Kahlo, Troçki’yle İngilizce konuşarak sohbet ettiğinden, Troçki’nin İngilizce bilmeyen eşi, romantik ilişkinin boyutundan önceleri haberdar değildir. Bunu fark ettiğinde Natalia Sedova, bir arkadaşına şöyle yazar: “Yemek yemek istemiyorum, yere düşmek ve bir daha asla kalkmamak gibi bir duyguyla doluyum. Çaresizim.”

Natalia Sedova, Frida Kahlo, Troçki 

Troçki, Frida Kahlo ve dava arkadaşları

1937 yılı haziran ayı sonunda Troçki, Mavi Ev’den ayrılır, daha sonra öldürüleceği villaya taşınır. İkili arasındaki ilişki de böylece son bulur. İkili birbirlerini en son olarak Ocak 1939’da görürler.

Frida Kahlo’nun Troçki’ye ithaf ettiği self portre çalışması (1937)     

Diego Rivera, Troçki ve Fransız gerçeküstücü yazar Andre Breton (Meksiko)

Andre Breton, 1938’de Fransız hükûmetinin sağladığı imkanla Meksika’ya gider. Troçki ile tanışma fırsatı bulur. Birlikte, Sürrealist (gerçeküstücü) hareketin temellerini oluşturan “Devrimci, Özgür Bir Sanat İçin” isimli manifestoyu kaleme alırlar. Andre Breton ve Diego Rivera’nın isimleriyle yayımlanan manifesto, o dönemde imkânsız gibi gözüken “sanatta tam özgürlük” çağrısı yapar.

RAMON MERCADER

 

Ramon Mercader’in polis arşivindeki resmi

Troçki’nin katilinin tam adı Jaime Ramón Mercader del Río’dur. Basında kısaltılmış şekliyle Ramon Mercader olarak bilinir oldu.

Ramon Mercader, 7 Şubat 1913 tarihinde İspanya’nın Katalanya bölgesindeki Argenotna şehrinde dünyaya gelir. Babası Katalan annesi İspanyol’dur. Annesi Carrida Mercader, inançlı bir Komünist ve Sovyet ajanıdır. Carrida Mercader, bir eylemden diğerine koşan, günde beş paket sigara tüketen bir annedir. Oğluna Komünist düşünceyi benimsetir. Ramon Mercader, 1930’lu yılların ortasında bir Komünist olarak İkinci İspanya Cumhuriyeti (1931-39) yıllarında sol eğilimli örgütlerde görev yapar. Hapis yatar. 1936’da cezaevinden çıkar. İspanya İç Savaşı yıllarında Sovyet İstihbarat Örgütü NKVD’ye üye olur. Sovyetler Birliği’nde özel eğitimden geçer.

Ramon Mercader, talimat üzerine Troçki’ye bağlılık gösteren Komünist grupların içine sızar, onlardan birisi gibi hareket eder. 1938’de Paris Sorbon Üniversitesi’nde öğrenciyken ABD’li ve Troçki’ hareketine yakınlığıyla bilinen Sylvia Ageloff isimli bayanla tanışır.

Sylvia Ageloff

(Cinayetten hemen sonra New York’a dönecek, ölünceye kadar söyleşi vermeyecektir)

Onun yardımıyla “Jacques Mornard” adıyla sahte kimlik hazırlar. O artık Belçikalı bir diplomatın oğludur. Sylvia Ageloff, Eylül 1939’da Brooklyn / New York’a döner. Çok geçmeden Ramon Mercader, İspanya İç Savaşı yıllarında İspanya Cumhuriyet Ordusu’nda görevli bir Kanadalı dostunun yardımıyla bu kez “Frank Jacson” ismiyle Kanadalı sahte bir kimlikle ABD’ye gider. Ramon Mercader, Sylvia Ageloff’un güvenini kazanmak için askerlik görevinden kaçmak niyetiyle sahte kimlik edindiğini söyler.

Ramon Mercader, Ekim 1939’da Meksiko’ya gider. Troçki’yle özel dostluğu olan New Yorklu Sylvia Ageloff’u da Meksiko’ya gelmeye ikna eder. Birlikte aşk hayatı yaşarlar. Sylvia Ageloff, arada bir Troçki’nin evine gitmektedir, özel dostluk ilişkisini pekiştirmekte, Troçki’nin güvenini kazanmaktadır.

Troçki ve Sylvia Ageloff (sağdan ikinci)

Meksika Hükûmeti, suikast ihbarları aldığı için Nisan 1939 tarihinde Troçki’yi Meksiko şehrinin güneyinde Coyoacan denilen bölgede, evinin önünde geniş bahçesi olan, etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir villaya yerleştirir. Ev kompleksinin demirden giriş kapısının önünde küçük bir polis kulübesi de vardır. Hatta Troçkist Parti üyeleri duvarın üzerinde silahlı olarak nöbet tutmaktadırlar. Bütün bu korumaya karşın, Troçki’nin evi, NKVD tarafından planlanan ve uygulamaya konan silahlı bir saldırıya maruz kalır.

Bir gece Meksiko’daki Stalin taraftarı sendika üyeleri polis elbisesi giyerek, kulübedeki polisi etkisiz hale getirir, Troçkist parti üyelerinden birisinin ihanetiyle açılan demir kapıdan içeri girerek Troçki’nin yatak odasına silahlı bir saldırı düzenlerler. Troçki ve eşi, yatağın altına saklandıkları için saldırıdan yara almadan kurtulurlar.  Dünyayı titreten Kızıl Ordunun kurucusu Troçki için böylesine bir silahlı saldırı sıradan bir olaydır.

Ancak Stalin’in emri kesindir: “Eğer Troçki ortadan kaldırılırsa, Sovyetler Birliği’ne karşı olan emperyalist tehditler de yok olacaktır. Troçki, bir yıl içinde yok edilmelidir.”

Silahlı baskının başarısızlıkla sonuçlanması en çok da Stalin’i rahatsız etmiştir. Hitler, 12 Mart 1938’de Avusturya’yı ilhak etmiş, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırmış, İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. Stalin ve Hitler arasında gizlice imzalanmış “Saldırmazlık Paktı” vardır. Troçki, yazılarında Stalin’i eleştirmekte, korkaklıkla itham etmektedir. Bu yüzden, savaş daha ciddi bir boyut almadan Troçki’nin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Vakit kaybedilmeden ikinci bir plan yapılır. Silahlı saldırıdan sonra evin koruması daha da artırılmıştır. Artık eve silahlı baskın yapmak imkânsız olmuştur. Stalin, Troçki’nin öldürülmesi emrini Yahudi kökenli, Beyaz Rusya doğumlu, 1920’den beri ÇEKA gizli polis örgütü üyesi Nahum Eitingon’a verir. İşin ilginç yanı, Nahum Eitingon’ın, İspanya İç Savaşı yıllarında Ramon Mercader’i Sovyet ajanı yapan kişi olmasıdır.

Stalin tarafından Troçki’yi ortadan kaldırmakla görevlendirilmiş Sovyet ajanı Nahum Eitingon

Nahum Eitingon, Ramon Mercader’i Troçki’yi yaklaşmak, uygun bir fırsatta öldürmekle görevlendirir. Ramon Mercader’in sevgilisi Sylvia Ageloff, Troçki’nin korunmaya alınmış evine rahatlıkla girip çıkabilmektedir.

Bir gün Sylvia Ageloff, Troçki’ye, “Size hayran bir arkadaşım var. Sizinle tanışmak istiyor,” diyerek istekte bulunur. Böylece Ramon Mercader, Troçki ile tanışır, kısa bir sohbeti olur. Ramon Mercader, boş durmaz, evin krokisini çıkarır, ikinci bir silahlı saldırı için gereken bilgiyi Nahum Eitingon’a aktarır.

TROÇKİ’NİN AİLESİ

Troçki, iki evlilik yaptı. İlk eşi Aleksandra Sokolovskaya ile Sibirya’da sürgünde tanıştı ve 1900 yılında evlendi. Zinaida ve Nina isimli iki kızları oldu. Çocuklara akrabaları sahip çıktı. Troçki, Sibirya’dan kaçıp Paris’e yerleşince Natalya Sedova ile tanıştı. Birlikte yaşamaya başladılar. Bu evlilikten iki oğlu oldu: Lev Sedov ve Sergei Sedov.

Troçki (oturan sağ başta) ve ilk eşi Aleksandra Sokolovskaya (1897)

Troçki’nin kızı Zinaida iki evlilik yaptı. Birinci evliliğinden Alexandra Moglina isimli bir kız çocuğu dünyaya geldi. İkinci evliliğinden Esteban Volkov isimli bir erkek evlatları oldu. Esteban Volkov, dedesi Troçki ile Meksiko’da yaşadı, öldürüldüğü evi müze yaptı, manevi anısına sahip çıktı.

Troçki’nin aile fertlerinin akıbetine göz atmakta yarar vardır:

ALEKSANDRA SOKOLOVSKYA:

Troçki’nin ilk eşi Aleksandra Sokolovskaya, aynı zamanda Troçki’nin dava arkadaşıdır. Sibirya sürgünü yıllarında 1900’de evlenirler. Zinaida ve Nina isimli iki kız çocukları dünyaya gelir. Troçki, 1902 yılında Sibirya’daki sürgünden tek başına kaçar, Paris’e yerleşir. O günden sonra Aleksandra Sokolovskaya ile ilişkisi kesilir. İki kız çocuğunu akrabaları büyütür. Aleksandra Sokolovskaya, 1937 yılında Stalin’in “büyük temizlik” kampanyası sırasında tutuklanır, 1938’de çalışma kampında vefat eder.

NATALIA SEDOVA 

Troçki (solda) ve eşi Natalia Sedova, Kazakistan’da sürgünde (1928)

Troçki ve Natalia Sedova (Büyükada, 1932)

Troçki, Natalia Sedova ile 1903’de evlenir. Lev Sedov ve Sergei Sedov isimli iki erkek çocukları olur. 1917 Rus Devrimi’yle Troçki ile birlikte Rusya’ya döner. Troçki, 1929’da Stalin tarafından sürgüne gönderilince ona eşlik eder, sırasıyla Büyükada (Türkiye), Fransa, Norveç ve Meksika’da birlikte yaşarlar. Troçki’nin 1940’de öldürülmesinden sonra Troçkist düşünceyi yaymaya devam eder. Çocuklarını ve kocasını kaybetmenin acısını yüreğinde taşır. Natalia Sedova, zamanla Troçkist Harekete olan güvenini kaybeder. 1962’de Fransa’da vefat etti.

ZİNAİDA VOLKOVA: Troçki’nin ilke eşinden olan 1901 doğumlu kızı Zinaida iki evlilik yaptı. Depresyonla boğuştu. 1933’de Berlin’de gazla intihar ederek hayatına son verdi.

NİNA NEVELSON: Troçki’nin ilk eşinden olan kızı 1902 doğumlu Nina, 1928 yılında veremden vefat etti.

Troçki ve kızı Nina (1915)

LEV SEDOV: Troçki’nin ikinci evliliğinden olan 1906 doğumlu oğlu Lev Sedov, aktif bir devrimci olarak hayata atıldı. Babasının düşüncelerine destek çıktı. 1938 yılında Paris’teki bir hastanede şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sonraki yıllar bu cinayetin arkasında Sovyet Gizli Polisi NKVD’nin olduğu sonraki anlaşılacaktır.

SERGEİ SEDOV: Troçki’nin ikinci evliliğinden olan 1908 doğumlu Sergei Sedov, kendi halinde sakin bir haya sürmesine rağmen Stalin’in gazabından kurtulamaz, 1937 “büyük temizlik” kampanyasında yakalanır, infaz edilir.

Troçki’nin bilinen iki torunu vardır. Her ikisi de ilk kızı Zinaida Volkova’dan dünyaya gelmiştir. Zinaida Volkova’nın, ilk evliliğinden Alexandra Moglina isimli bir kız olur. Alexandra Moglina’nın yaşamı hakkında bilgi yoktur. Zinaida Volkova’nın ikinci evliliğinden Esteban Volkov isimli erkek çocuğu olur. Esteban Volkov, Meksiko’da dedesi Troçki’yle birlikte yaşar. Troçki’nin öldürülmesinden sonra evi müze olarak düzenler, Troçki’nin manevi mirasına sahip çıkar.

Devrimci sosyalist siyasette aktif olmasa da Esteban Volkov, uzun yaşamı boyunca dedesinin ve şehit düşen aile fertlerinin ilkelerine ve anısına derinden sadık kaldı. Bu nedenle Esteban Volkov’la ilgili detaylı bilgi vermek isterim:

 TROÇKİ’NİN TORUNU ESTEBAN VOLKOV (“SEVA”)

Esteban Volkov (“Seva”), 7 Mart 1926’da Sovyetler Birliği’nde dünyaya gelir. Rusça adı “Vsevolod” tur. Annesi, Troçki’nin kızı Zinayda, babası Troçkist Sol Muhalefet’in önde gelen üyelerinden Platon Volkov’dur. Babası Stalinist rejim tarafından tutuklanıp öldürülür. Seva, dedesi Troçki, Büyükada’da sürgündeyken annesiyle ziyaretine gider.

Tüberküloz ve depresyondan mustarip olan Zinayda, oğlu Seva’yı Troçki’nin yanında bırakarak tedavi için 1931’de Almanya’ya gider. Ailesinin tekrar Rusya’ya döneceğini ümit etmektedir. Ancak Stalin, 20 Şubat 1932’de Troçki’nin Sovyet vatandaşlığını iptal eder. Zinayda ve Seva da buna dahil edilir. Rusya’ya dönmesi mümkün olmayacağını anlayan Zinayda, Almanya’da depresyona yakalanır.

Seva, vatandaşlıktan çıkarıldığı için binbir zahmetle Almanya’ya annesinin yanına gider. Annesinin sağlık durumunun bozulmasına üzülerek tanıklık eder. Zinayda Volkova, 5 Ocak 1933’te kendisini gazla boğarak intihar etti. Otuz yaşındaydı. Troçki, kızının intihar etmesinden Stalin’i sorumlu tutar. 11 Ocak 1933 tarihinde kızının ölüm koşullarını anlatan bir mektubu Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne gönderir.

30 Ocak 1933’te Başbakan olan Hitler, Cumhurbaşkanı Hindenburg’un ölümünden (Ağustos 1934) sonra iktidarı ele geçirir. Troçki’nin en büyük oğlu Lev Sedov, altı yaşındaki yeğeni Seva’yı yanına alarak Almanya’yı terk eder. Seva, 1935’te dayısıyla birlikte Paris’e gelir. Lev Sedov, burada Dördüncü Enternasyonal’in Avrupa’daki faaliyetlerini yönetmeye başlar. Ancak Şubat 1938’de Sovyet gizli polisi tarafından öldürülür.

Seva (ortada), Troçki ve Natalya Sedova ile birlikte (Meksiko)

Seva, Ağustos 1939’da Meksika’ya ulaşarak dedesi Troçki ve üvey büyükannesi Natalya Sedova ile birlikte yaşamaya başlar.

TROÇKİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ

Troçki’nin etrafı yüksek duvarlarla çevirili evi

Stalinist bir çete 24 Mayıs 1940 günü sabahın erken saatlerinde Troçki’nin evine silahlı baskın düzenler. Troçki’nin yaşadığı ve çalıştığı Coyoacán villasının kapıları, Sosyalist İşçi Partisi’ne sızmış Stalinist bir ajan tarafından açılır. Suikast timi, yerleşkeye girdikten sonra, Troçki’nin ve torununun yatak odasına makineli tüfekle ateş açar.

Troçki, bu saldırıyı “Stalin Ölümümü İstiyor” başlıklı makalesinde şöyle özetler:

“Silah sesleri kesildiğinde yan odadaki torunumuzun haykırışını duyduk: ‘Dede! Dede!” Silah sesleri arasında karanlıkta yankılanan çocuğun sesi, o gecenin en trajik anısı olarak hafızamda kaldı. Çocuk, ateş edilince kendisini yatağın altına atar. Saldırganlar yatağa ateş eder, mermi yatağın içinden geçer, torunumun ayak başparmağına isabet eder. Saldırganlar daha sonra iki adet yangın bombası atıp torunumuzun odasından çıkarlar. Torunumuz, “Dede!” diye haykırarak, alevler arasından sıyrılarak, geride kan izi bırakarak avluya koşar, yerleşkeyi koruyan muhafızlardan birisinin odasına girip saklanır.

Torunumuzun haykırışları üzerine eşim, onun boş olan odasına girdi. İçeride, kapı ve küçük dolap yanıyordu. Yanına gittim. “Seva’yı kaçırmışlar,” dedim. Bu hepsinden daha acı verici bir andı. Yatak odamızdan uzakta, avluda ya da duvarların dışında silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Belli ki saldırganlar geri çekiliyorlardı. Eşim, bir kilim kullanarak alevleri söndürdü. Vücudunda yanıklar oluşmuştu. Bir hafta boyunca yanıklarını tedavi etmeye çalıştık.”

Troçki, eşi ve 14 yaşındaki Seva, büyük şans eseri olarak saldırıdan kurtulurlar. Ancak çok geçmeden, üç ay sonra, Troçki’nin hayatına ikinci bir suikast düzenlenir, bu kez Stalin hedefine ulaşır.

Dördüncü Enternasyonal komitesinde çalışan, Stalinist ajan Sylvia Ageloff’un yardımıyla, Ramon Mercader, Troçki’nin villasına girmeyi ve onun güvenini (!) kazanmayı başarır.

20 Ağustos 1940 günü Ramon Mercader, onuncu kez villaya gelir. Yazmış olduğu bir yazıyı gözden geçirmesi bahanesiyle Troçki’nin ofisine girer. Troçki, büyük bir dikkatle yazıyı okuyup düzeltirken, Ramon Mercader ceketinin içine sakladığı küçük kazmayı çıkarır, sivri ucuyla Troçki’nin kafasına arkadan sert bir darbe indirir.

Troçki’nin kafasına darbe aldığı çalışma odası (bugün müze)

Troçki’nin çalışma ofisi (Cinayetten hemen sonra)

Troçki, o anda kafasını yana çevirdiği için ölümcül darbeden az da olsa kurtulur, yaralı halde ayağa kalkar, bir yandan yardım için bağırırken bir yandan da Ramon Mercader ile boğuşmaya başlar. Troçki, öylesine şiddetli bir şekilde karşı koyar ki Ramon Mercader’in eli kırılır. Çok geçmeden özel güvenlik güçleri içeri girer. Ramon Mercader’i öldürmek üzerelerken Troçki, onlara engel olur, “Öldürmeyin! Teslim alın! Mutlaka anlatacağı önemli şeyleri vardır!”. Yaralı Troçki’yi bir sedyeye koyup hastaneye kaldırırlar. Ameliyata alınır. Troçki, bir gün sonra 21 Ağustos 1940 tarihinde kan kaybından vefat etti.

Troçki, hastane yatağında ölümle pençeleşiyor

Esteban Volkov, saldırı sırasında villada değildi. Ancak saldırının hemen ardından eve gelir. Esteban Volkov yıllar sonra yapılan bir röportajda o korkunç öğleden sonrasını şöyle anlatır:

“Çalışma odasına girdiğimde dedemin yaralı bir şekilde yerde yattığını gördüm ama muhafızlar ve diğerleri daha fazla yaklaşmama engel oldular. Dedem şöyle demiş: ‘Seva’yı içeri almayın, çocuk bunu görmemeli!’ Daha sonra, dedem, erkek hemşirelerin taşıdığı bir sedye üzerinde son kez bahçeden geçti.”

Esteban Volkov, hayatının geri kalanında Meksiko’da yaşadı. Üvey büyükannesi Natalya Sedova ile ölümüne kadar yakın bir ilişki sürdürdü. Mühendis oldu ve bu alanda başarılı projelere imza attı. Evlendi. Dört kız babasıydı.

Esteban Volkov (“Seva”), 16 Haziran 2023 tarihinde, 97 yaşında Meksiko’da vefat etti.

Troçki’nin torunu Esteban Volkov

***

Ramon Mercader, Troçki’ye suikast düzenlerken, Sovyet ajanı Eitingon, Troçki’nin villasının önünde arabada beklemektedir. Ramon Mercader’in, kimsenin haberi olmadan Troçki’yi ofisinde öldüreceğini, elini kolunu sallayarak dışarı çıkacağını ümit ediyordu. Ancak Ramon Mercader’in polislerin arasında villadan çıktığını görünce Eitingon, derhal olay yerinden uzaklaşır, izini kaybettirir.

Katil Ramon Mercader, olaydan hemen sonra

Ramon Mercader, poliste gerçek kimliğini saklamaya çalışır. Kendisini “Jacques Mornard” olarak tanıtır. Bir de senaryo uydurur:

“Sylvia Ageloff ile evlenmek istiyordum ama Troçki buna engel oldu. Troçki ile aramızda tartışma oldu. Troçki bana saldırınca ben de ceketimin içinde taşıdığım kazmayla kendimi savundum.”

“Niçin üzerinizde kazma taşıyorsunuz?”

“Profesyonel dağcıyım. Tırmanışlar için yanımda sürekli kazma taşırım.”

Ramon Mercader, 1943 yılında “Jacques Mornard” ismiyle 20 yıl hapse çarptırılır. Gerçek kimliği ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra (1991) ortaya çıkar.

Ramon Mercader, cezaevinde

Troçki’yi öldüren kazma, Meksikalı bir polis tarafından alıkonur. Ramon Mercader, kazmayı ceketinin içinde saklayabilmek için sapını ortadan kesmiştir. Avusturya yapımı olan kazma bugün Washington’daki Uluslararası Casusluk Müzesi’nde sergilenmektedir.

Troçki’ye yapılan suikastta kullanılan kazma (Not: Kafatası Troçki’ye ait değil)    

RAMON MERCADER’İN ANNESİNE “LENİN NİŞANI”

Stalin, Troçki’nin ölüm haberine sevinir. Bu eylemi Ramon Mercader’in gerçekleştirdiğini elbette bilmektedir. Ramon Mercader’in İspanya’daki annesini Moskova’ya davet eder, “Lenin Nişanı” ile ödüllendirir. İşin acı tarafı öldürülen Troçki’nin ve katilin annesinin Yahudi kökenli olmalarıdır.

Katilin annesi Caridad Mercader (Oğlu, annesi için şöyle der: Korkunç bir kadın! Onun yüzünden Komünist oldum.)

Ramon Mercader’in annesi, 1943 yılında Stalin’den oğlunun kurtarılması için ricada bulunur. Bütün çabalarına rağmen Ramon Mercader 19 yıl 8 ay cezaevinde kalır. 6 Mayıs 1960 tarihinde serbest kalır. Havana’ya yerleşir. Fidel Castro tarafından törenle karşılanır. 1961 yılında Sovyetler Birliği’ne gider. En büyük nişanla ödüllendirilir. Sovyetler Birliği Kahramanı ilan edilir.

Ramon Mercader, Sovyet Kahramanlık nişanıyla

Sovyet Gizli Servisi, Ramon Mercader cezaevindeyken Meksikalı ünlü bir kadınla evlenmesini sağlarlar. İki çocuğu olur. Ramon Mercader, 1978’de akciğer kanserinden Havana’da vefat etti. Uluslararası skandal olmasın diye “Ramon İvanoviç Lopez” takma adıyla Moksova’daki Kuntsevo Mezarlığına defnedilir.

Ramon Mercader’in Moskova’daki mezarı (“Lopes Ramon İvanoviç” takma adıyla)

Rivayet edilir ki Ramon Mercader, ölünceye kadar yakınlarına şöyle dermiş: “Troçki’nin çığlığı hâlâ kulaklarımda. Unutamıyorum. Biliyorum, Troçki beni öbür dünyada bekliyor.”

KISACA TROÇKİ

Troçki, 7 Kasım 1879 tarihinde Güney Ukrayna’nın Kerson bölgesindeki Yanovka isimli köyde dünyaya gelir. Gerçek adı Lev Davidovich Bronstein’dır.

Ailesi Yahudi asıllıydı. Kız kardeşi Olga, Bolşevik Partisi’nin ileri gelenlerinden Lev Kamenev ile evliydi.

Troçki, dokuz yaşında Odessa’da bulunan teyzesinin yanına giderek eğitim hayatına başlar. Eğitimine devam etmek için Nikolayev şehrine gider. Matematik ve hukuk alanında yüksek öğrenim yapar. Troçki, Rusça, Ukraynaca, İbranice, Almanca, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerini konuşabiliyordu.

Troçki (1888)

Troçki, öğrenciliği sırasında sosyal demokrat (sosyalist) çevrelerle temasa geçer. Devrimci gruplara dahil olur. Marksizm görüşünü benimser. 1897’de Nikolayev’de Güney Rusya İşçi Birliği adlı gizli bir örgütün kurucuları arasında yer alır. Sosyalist fikirleri halk arasında yaymak için çeşitli broşür ve bildiriler kaleme alır. 1898 yılında Çarlık polisi tarafından yakalanarak hapse konulur. İki yıl tutuklu kalır. Hapis hayatından sonra Sibirya’ya sürgüne yollanır. Sürgünde, Marksist görüşü benimsemiş bir felsefe öğrencisi olan Aleksandra Sokolovskaya ile evlenir. Çiftin, Nina ve Zinaida adlarında iki kızı olur. Sibirya’da sürgündeyken ilk kez “Troçki” takma ismini kullanır. (Odessa Cezaevindeki gardiyanın adı Troçki’dir. Bu ismi ondan almıştır.)

Sibirya’dan kaçan Troçki, Londra’da (1902)

Troçki, Pravda (Gerçek) gazetesini okuyor (1910)

Troçki, 1902’de Sibirya’dan firar eder, önce Viyana’ya, daha sonra Londra’ya gider. Burada Georgy Plekhanov, Vladimir Lenin, Julius Martov gibi devrimcilerin yer aldığı Iskra dergisinin editör grubuna dahil olur. “Pero” takma adıyla yazılar yazar.

         Troçki, Lenin ve Kamenev (1919)

Bir yıl sonra Londra’da toplanan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kongresine katılır. Bu kongrede parti içinde Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki hizip oluşur. Bolşevik Lenin’e karşı Troçki Menşevik kanatta yer alır. Ancak bir yıl sonra Troçki, Menşeviklerin görüşlerine katılmadığını belirterek Menşeviklerden ayrılır.

1903’de Paris’e gider. Natalia Sedov ile tanışır ve evlenirler. 1905 Devrimi’nde Rusya’ya döner, yakalanır, Sibirya’ya sürülür ama firar eder. Paris’e gider. Troçki, 1917 yılında devrim öncesinde Lenin’in davetiyle Bolşeviklere katılır.

Troçki, trenle St. Petersburg şehrinde (1917)

                           Troçki, Kızılordu’ya nutuk atarken

İç Savaş yıllarında Kızılordu Komutanı Troçki, zırhlı tren üzerinde nutuk atıyor (Yazı: Devrimin Bekçisi)

Troçki, Rusya’ya döndükten sonra Petrograd Sovyeti Başkanlığı’na seçilir. Sovyetler Birliği’nin önemli isimlerinden birisi olur. Önce Dışişleri, daha sonra Savaş Bakanlığı’na getirilir. Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu’yu kurar. İç Savaş boyunca orduyu idare eder. Troçki, Komünist Enternasyonal’in kurulmasında da önemli rol oynar.

Lenin’in 1924 yılındaki ölümünden sonra Stalin’le iktidar mücadelesine girer. Bu mücadelede gücünü ve yetkilerini yavaş yavaş kaybeder. Savaş Komiserliği, Siyasi Büro ve Komünist Enternasyonal yürütme kurulu merkez komitesi görevlerinden uzaklaştırılır. Parti üyeliğine son verilir. 31 Ocak 1928’de Kazakistan’da Almata yakınlarındaki bir bölgeye sürgün edilir. 18 Ocak 1929 tarihinde karşı devrimcilik suçlamasıyla ülkeden kovulur.

Troçki’nin Büyükada’da kaldığı ev

Troçki, 1929-1933 yılları arasında İstanbul Büyükada’da yaşar.  Bu yıllarda sakin bir hayat sürer, hatıra ve düşüncelerini kaleme alır. 20 Şubat 1932’de Sovyet vatandaşlığından çıkarılır. 17 Temmuz 1933’te Fransa’ya gider, burada 2 yıl kalır. Ancak sınır dışı edilir. Norveç’e gider, 2 yıl kaldıktan sonra bu ülkeyi de terk etmek zorunda kalır. 9 Ocak 1937’de Meksika’ya sığınır. Ölünceye kadar Dördüncü Enternasyonal’in inşası için çaba gösterir.

Yıllarca tartışılan resim: Mayıs 1920. Lenin, kürsüde. Troçki, sırtını kürsüye dayamış. Stalin o yıllar ön planda değil. Stalin, iktidarını pekiştirdikten sonra Troçki’ye ait tüm belge ve resimleri yok eder. Sıra, halka mal olmuş bu resme gelir. Sekreteri, “Ne yapalım? Yırtalım mı?” diye sorar. Stalin, tereddüt eder. “Troçki’yi fotomontajla oradan kaldırın.” Öyle de yaparlar.

Troçki’nin mezarı (Öldürüldüğü evin bahçesinde)

SONUÇ

Meksika dönüşümde Troçki’nin kitaplarını büyük bir ilgiyle okumaya koyuldum. Sürekli Devrim teorisi çarpıcı ve inandırıcıydı. Sanat ve edebiyat konusundaki yazıları kanımca eşsiz değerdedir. Stalin ile karşılaştırıldığında, Troçki koskocaman bir dünya vatandaşı, Stalin koskocaman bir “köylü” gibi kalmaktadır. Ne niyetle Meksika’ya tatile gitmiştim, nasıl bir sonuçla geri dönmüştüm, ilginçti. Üstelik Troçki’yle ilgili önyargılarımla da yüzleşmem bana acı bir ders olmuştu.

 

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

2 Yorum



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir