Değerli Okuyucular!

Birçoğunuzun yabancı dil bildiğini veya öğrenmek için çaba sarf ettiğini varsayıyorum. Bir dili öğrenirken hepimizi sıkıntıya düşüren bir gerçeklik vardır: Bazı sesleri telaffuz etmekte zorlanır, aradan yıllar geçmesine, hatta söz konusu dilin konuşulduğu ülkede yaşamamıza rağmen hala bize garip (!) gelen bu sesleri çıkarmaktan rahatsız oluruz.

Farklı dillere olan merakım nedeniyle bu gibi sorunlarla sık sık karşılaştım. Örneğin Türkiye’de lise ve üniversite yıllarımda İngilizce öğrenirken, dilimizi ön dişlerimizin arasına yerleştirerek çıkarmamız gereken “th” telaffuzunu başarabilen tek öğrenci yoktu. Özellikle Arapça öğrenirken işin ciddiyetini daha da iyi anladım. Dil öğrendikçe bu sıkıntıların devam ettiğini fark ettiğim için konuya ilgi duydum, araştırmalarım oldu. Vardığım sonuçlar ürkütücü düzeydeydi.

SATRANÇ, ÇİNLİLERİN “GO” OYUNU VE SONSUZ SES

Zihninizi çok yormak istemiyorum. Basit bir örnekten hareket ederek meramımı sizlere takdim edeceğim. Hepinizin bir şekilde satranç oyunuyla tanıştığını düşünüyorum. Satrançta, iki oyuncu ve her oyuncunun sahip olduğu 16 taş, yani toplamda 32 taş söz konusu… Bir satranç oyununda kaç farklı ihtimal var, diye bir soru sormamız mümkündür. Matematikçiler yaptıkları hesaplarla bunun 10111 ve 10123 arasında bir sayı olabileceği konusunda hemfikirler. Örneğin 105 ifadesinin 100000 (beş sıfır) anlamına geldiğini söylersem, 10123 sayısının büyüklüğü konusunda bir fikir sahibi olursunuz.

Belki hala işin ciddiyetinin farkında olmayabilirsiniz. O zaman şunu ifade edeyim: Bilinen evrendeki (kâinatta /tüm yıldızlar, galaksiler vb) toplam atom sayısı 1078 ve 1082 arasında tahmin edilmektedir. Kısacası, 32 taştan oluşan satranç oyunundaki hamle sayısı tüm evrendeki atom sayısından 1042 kez daha büyüktür. Bu da satrançtaki hamle sayısının neredeyse SONSUZ olduğu fikrini verir.

Çinlilerin taşlarla oynadığı GO isimli bir oyun var. GO oyunundaki hamle sayısının 10170 olduğunu dikkate alırsak, GO oyununun satrançtan 1047 kez daha fazla hamleye sahip olduğu anlamı çıkar. Bu sayı da pratik olarak SONSUZ anlamına gelir.

Bunları niçin mi yazdım? İnsanoğlunun ses telleri 500 civarında sesli ve sessiz harf çıkarma yeteneğine sahiptir. 32 taşlı satranç oyununda 10123 ihtimal olduğunu dikkate alırsak, 500 taşlı bir satranç oyununda bu sayıyı hesaplamaya ne matematikçilerin ne de bilgisayarların hesaplaması mümkün değildir.

Bu şu anlama geliyor: İnsanoğlu sonsuz sayıda farklı ses çıkarabilir. Zaten böyle olduğu için dünyada şimdiye kadar yüz binlerce farklı dil var oldu veya ileride milyarlarca farklı dil ortaya çıkabilir. Bu yüzden kimse, “Bizim ulusun dili en güzeli,” gibisinden saçma bir saplantıya kendisini kaptırmasın.

SONSUZ ALFABE

İngilizce, şu an dünyada en rağbet gören dil olduğu için bu dili esas alarak yazıma devam etmek istiyorum. İngilizcede 26 adet sesli ve sesiz harf vardır. 26 harften kaç farklı kelime üretmek mümkün, diye bir soru sorabiliriz. Basit bir matematikse hesapla bunun 67,108,868 olduğunu görebiliriz. Bu şu anlama geliyor: İngilizce, ne kadar gelişirse gelişsin kelime sayısı 67,108,868 sayısından daha büyük olamaz.

Umarım önemli bir nokta dikkatinizi çekmiştir: İnsanoğlu sonsuz sayıda farklı ses çıkarabiliyor ancak yazı dilinde bunu sınırlı sayıda kelime sayısı ile ifade etmek zorunda kalıyor.

İnsanoğlu, tarihsel gelişimi boyunca, farklı bölgelerde ve birbirinden izole yaşadıkları için, her grup diğerinde olmayan bir sesi çıkararak eşyaları ve günlük yaşamı tanımlamıştır. Eşyaların ve eylemlerin sayısı sınırlı olduğu için insanoğlu alfabeler ve ideogramlar kullanarak düşüncelerini kağıda, taşa vb yazarak ve kazıyarak aktarmıştır.

Şu anda dünyada aktif alfabelerden birkaçı:

  1. Latince
  2. Yunanca
  3. Kiril
  4. Ermenice
  5. Korece
  6. İbranice
  7. Arapça
  8. Braille (Körler Alfabesi)
  9. Gürcüce
  10. Moğolca

(Not: Bir örnek vermek gerekirse son 200 yılda Kurmançça Dili; Arap, Ermeni, Kiril ve Latin Alfabesiyle kaleme alınmıştır. İstenirse Kurmançça Dili; Kore, Gürcü veya diğer tüm alfabelerle yazılabilir. Bunda bir sorun yok!)

HECELİ VE İDEOGRAMLI (ANLAM BELİRTEN İŞARET) ALFABELER

Japonca da üç yazım sistemi birlikte kullanılır: Hiragana, Katakana ve Kanji

Hiragana ve Katakana, alfabe değil, hece sistemini esas alır. Kanji de bir ideogram olup her şekil bir anlam ifade eder. Kısacası Japonların alfabesi yoktur. Yani her sese karşılık bir harf olacak şekilde bir alfabe geliştirmeye ihtiyaç duymadılar.

JAPONCA KATAKANA VE HİRGANA YAZI SİSTEMİ

Hece ve ideogram sistemi, insanlığın yazıya ilk geçişte kullandığı bir sistemdir. Örneğin çivi yazısı harf esasında değil hece esasında kurulmuştur. Her işaret bir heceye karşılık gelir.

ÇİVİ YAZISI


Mademki insanoğlu her hece için kendi istediğince bir sembol üretebilir, bu da pratik olarak şu anlama gelir: İnsanoğlu, konuştuklarını yazıya dökmek için sonsuz sayıda hece, ideogram veya alfabe üretme gücüne sahiptir. Nasıl ki sonsuz sayıda farklı ses çıkarma yeteneğimiz varsa, bu sesleri yazı dilinde ifade etmek için de sonsuz sayıda garip şekiller veya alfabeler üretmemiz mümkündür.

MISIRLILARIN HİYEROGLİF YAZISI

Mısır hiyeroglif yazısı, birbirinden kolaylıkla ayırt edilebilecek yüzlerce sembolden oluşur. Her işaret belli bir sesi veya nesneyi temsil eder. Bu yazı soldan sağa veya sağdan sola ya da yukarıdan aşağı yazılabilir. Mısır hiyerogliflerinde 700’den fazla işaret bulunmaktadır. Bu yüzden de okuma yazma oranı düşük olmuştur. Çünkü hiyeroglif bir harf yazı sistemi değildi.

 RUNİK YAZI

Alman halkları Latince alfabesinden önce Runik Yazıyı icat etmişlerdi. Kelimenin etimolojisi, “rūnō” kökünden türetilmiş olup, “gizli, gizem” gibisinden bir anlam taşımaktadır.

BÜTÜN BUNLARI NİÇİN YAZDIM?

Konya’da bulunduğu iddia edilen taş üzerine yazılı Runik yazı

3 Eylül günü Cumhuriyet gazetesinde şöyle bir haber vardı:

“Konya’da Türk tarihine ışık tutacak keşif: ‘Türk’ adının geçtiği yazıt keşfedildi

Konya’da, Savatra Antik Kenti kazı sahasında İslam öncesi erken dönem Türk tarihine ait ilk kez ‘Türk’ ibaresinin yer aldığı, Runik alfabesiyle ‘Türkoğlu’ yazan bir yazıt bulundu. Kazı Başkanı Doç. Dr. İ. I, milattan sonra 10-11’inci yüzyıla ait yazıtın 1071’den öncesinde Anadolu’daki Türk varlığının kanıtı niteliğinde olduğunu söyledi. “Türkopol yazısının bulunması bizim için çok önemli. Türkopol, Türkçe karşılığı olarak Türkoğlu demek. Anadolu’da bu şekilde bulunan ilk yazıt niteliğinde. Önemi açısından da şöyle söyleyebiliriz; 1071 öncesi İslam sancağının Türkler tarafından buraya getirilmeden önceki evresinde Hristiyanlaşmış Türklerin burada varlığını gösteren bir delil bu.”

Buraya kadar bir sorun yok gibi görünüyor. Öğretim görevlisinin amacı 1930’lardaki Güneş-Dil Teorisini yeniden canlandırmak veya bu teoriden esinlenerek tarihin ilk döneminden beri Anadolu’da Türklerin varlığını ispat etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilir. Hiçbir neden yokken bir etnik grubu yüceltmeye çalışmak diğer tüm etnik grupları küçümsemenin başka bir yoludur. Bu yaklaşımı bilimsel etik değerlere uygun bulmadığımı ifade etmek isterim.

Yukarıdaki resme dikkatlice bakmanızı istiyorum. Yukarıdaki karakterlerin hiçbirisi, geleneksel Runik Alfabesinde yoktur. Belli ki bu yazı, taş üzerine yakın zamanda kazanmış, uydurma karakterlerle “Yeni bir Runik Alfabesi” keşfedilmiştir.

Soruyorum, bir bilim insanı niçin bu kadar basit olabiliyor? Herhalde dikkati çekmek, ünlü olmak için diye varsayıyorum.

Öğretim görevlisine bu cesareti (!) veren asıl neden, “Sonsuz Ses” ihtimalinin “Sonsuz Alfabe” ihtimaline yol açtığını varsayarak kendince bir “Runik Alfabe” icat etmesinde aranmalıdır. Kanımca, böylesine sahte bir buluşla Selçuk Üniversitesi’nin prestij ve bilimsel saygınlığına gölge düşürülmüştür. Çok yazık! Umarım üniversite makalemi tekzip edecek bir yazıyı gazeteme gönderir ben de seve seve yayımlarım.

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir