02/02/2020

NOKTA NOKTAM’IN YANİ ÖLÜMSÜZ AŞKIN DİYARI: BARTIN

Gençliğimizin yani 1960 ın ilk yılları hepimizin dilinde şu şiirler vardı.

Marya (Bekir Sıtkı Erdoğan)

Agora Meyhanesi(Onur Şenli)

Saçların Alnına Düşecek (Ayhan Hünalp)

Dağ Rüzgarı ( Ümit Yaşar Oğuzcan)

Nokta Noktam (Rıza Polat Akkoyunlu)

         Daha öncede yazdım. Bunlardan Nokta Noktam şiirinin pek hüzünlü bir hikayesi vardır. Rıza Polat Edebiyat öğretmenidir. Bartın’da öğretmenliği sırasında bir kıza aşık olur. Hemde çılgınca. Rıza Polat evlidir. Kız ise öğrencisi.Tam anlamıyla bir yasak aşk yani.

         Bartın’ın ortasından bir ırmak geçer. Kıyısında yalılar vardır. Zenginlerin yani. Kızın ailesi bu yalılardan birinde oturmaktadır. Zaman zaman kayıkla bu ırmakta mehtap sefası yaparlar.

         Derken toplumun kabul etmediği, edemeyeceği bu memnu aşk (yasak aşk) yayılmaya başlar. Rıza Polat Tayinini ister ve Tarsus’a gider. Ama yüreğini, kalbini, sevgisini Bartın’da bırakır.

İsmi belli olmasın diye yazdığı şiirleri Nokta Noktam diye adlandırır.

         Bu aşkın geçtiği o egzotik ve büyülü ortamı koklama, gezme, teneffüs etme, ruhuma, içime, hücrelerime kadar çekme fırsatı doğunca, Bursa’dan Bartın’a doğru yola koyuldum,

         Zonguldak’ı geçene kadar yol boyu, kentler, ilçeler arasında adeta boşluk yoktu. Birinin banliyösünden çıkmadan diğerinin evleri, işyerleri başlıyordu.

         Zonguldak’tan sonra bakir sahalara girdik. Bir yanda dağ ve orman ,bir yanda Karadeniz’in koyu maviliği.

         Bartın. o büyülü, o aşkın alameti farikası olan şehir.

         Duyguların kristalize olduğu, elmas kadar saf ve değerli, gökyüzünün bulutları kadar yumuşak ve latif Bartın.

         Sevgi dolu, ılık temiz Bartın.

         Kendimi Nokta Noktam’ın o esrarlı, ama insanı esrüklendiren havasına gark edilmiş olarak buldum.

         Nemli, hafif iyot, tuz karışımı deniz havasını içime çekmeye fırsat bulamadan İl sağlık Müdürü Dr. Alpaslan Erol beni aldı. DSİ misafirhanesine gittik. Mini valizimi bıraktık. Yemeğe çıktık. Tabii deniz kentinde balık yenir. Biz de öyle yaptık.

         Tayini Iğdır İl Sağlık Müdürlüğü’nden Bartın’a çıkan hemşerimiz Dr.Alpaslan’ın bir ay kadar kısa bir süre içerisinde Bartın siyasetçileri, bürokrasisi özellikle de insanları esnafı ile olan diyalogu beni şaşırtmadı. Yılların tecrübesi ile kısa sürede kendisini Bartın’a kabul ettirdi.Bu açıdan duyduğum memnuniyeti ifade etmeden geçemeyeceğim.

         Devrisi gün sabah kahvaltısını Karslı bir hemşerimizin iş yerinde açıp, kenti dolaşmaya çıktık.

         Amasra müthiş turizm potansiyeli olan fevkalade güzel bir ilçe. Ama bizim gibi ova insanını yadırgatan, tepeleri, yokuşlu yolları var.

         Tanrı buralara lütfetmiş bahşetmiş. Orman, dağ, ırmak, göl deniz 72 kısım tekmili birden var yani.

           Ben illaki Nokta Noktama konu olan ırmağın kıyısına gitmek, o ortamı terennüm etmek istedim. Yalı yanındaki bankta oturdum.Havayı, o ölümsüz aşkın zerreciklerini ciğerlerime doldurdum. Her yan şiir, hasret ve aşk kokuyordu.

Kendi geçmişimdeki aşklarımı, sevgilerimi, ihanetleri, aldatılmışlıkları hatırladım. Ve fakat hiçbiri bu AŞK’IN VE NOKTA NOKTAM ŞİİRİ’nin eline su dökemez, yanından dahi geçemez.

         Bartın bu konuda şanslı mı? İki genci, sonsuz sevdayı ayıran bir cadı mı?

         Ayrılık olmasaydı bu karasevda olmayacaktı. NOKTA NOKTAM da yazılmayacak ve Bartın şiir dünyasında anıtlaşamayacaktı.

         Benim gibi aşk hayranları da buraya bu kente bu duygular ile gelmeyecekti.

         Selam olsun sana, sevdalar kentine, güzel insanlarına, güzel doğasına BARTIN.

         Şimdi aşkı pespayeleştiren, müptezellere ise bir şey demeye ne hacet.

         Sana, Rıza Polat doyasıya selamlar olsun.

         Yüce aşkın divanesine sevgiler, saygılar olsun.

YAZIMA KONU OLAN ŞİİRLER

Nokta Noktam.

Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
“Unuttum artık onu” demişsin
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin…

Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için
önce unutulmak gerek..
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin….
..
Unutamazsın…
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım..
İki heceli erkek adımı….
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
..
Seninle biz, halâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz..
Baharsın; kokacaksın..
Güneşsin; yakacaksın…..
Sabah yatağım kadar rüyâ dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın..
Unutamam..Unutamazsın!

..
Şimdilik bu kadar.
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana,
gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana

Bahar başladı nokta noktam
Ankara’da bahar,
veriminde toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım..
Oysa ki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var..
..
Artık yazmalıyım…
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş ay olmuş..
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder..
Bunca uzun ayrılıksa;
İnsanı, herşeye küskün eder…
İnan bana…
Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana.

..,
Düşünüyorum…
Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum…
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum..
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Baş örtüsüz annen benden kaçardı.

Düşünüyorum…
Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi.

Miyoplaşınca gözleri “Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur” derdi….
..
Bahar başladı Nokta Noktam.
Ankara’da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı…
..
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun..
unuttum
Unut diyorsun,
unutmak mı?
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç? ..
..
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey herşeyim olan herşey!
.
Bu gece Yılbaşı…
Başkent’de kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar
ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar…..
Başkent’de kar yağıyor, başkent’de kar…
Bu gece yılbaşı.
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı.
..
Bu gece yılbaşı…
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, ne dedi?
“Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi.”
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi..
..
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta.
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması….
..
Ne günlerdi o günler cancağızım
Ne günlerdi….
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız.
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı……
Ne çabuk geçti zaman.
Hey gidi Dünya hey…
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar…
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim.
Bartın’da bahar.
Elimle yapmışım
“asma köprüsünden” Kocanaz deresi
Sağda, orta okul
Okulda, çocukların sesi.
“Çakır beylerin” elma bahcesi.
Derede kayık, dümende ben.
Küreklerde sen.
Hava berrak, hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz…
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta.
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta..

Dışarıda kar yağıyor.
Dışarıda kar
ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar..

Rıza Polat AKKOYUNLU

AGORA MEYHANESİ

Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında
Saatlerdir, boşalan kadehlere
Şarkılarını dolduruyorum,
Tabağımdaki her zeytin tanesine
Simsiyah bakışlarını koyuyorum*
Ve, kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum:
Burası Agora Meyhanesi
Burda yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burda saçların her teline
Bir galon içilir
Sen, bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Burası Agora Meyhanesi
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası.
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
Boşalan ellerimde
Kahreden bir hafiflik.
Bu akşam
Umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil.
Bu da bir nevi namuslu serserilik.
Dışarıda hafiften bir yağmur var
Bu gece benim gecem
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği,
Gönlümde bütün dertlerin
Hora teptiği gece bu
Camlara vuran her damlada
Seni hatırlıyorum
Ve sana susuzluğumu…
Birazdan plaklarda şarkılar susar,
Kadehler boşalır,
Umutlar tükenir
Mezeler biter
Biraz sonra
Bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne,
Birazdan bu yağmur da diner.
Sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma,
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boşver
Yarın gelir çamaşırcı kadın
Herşeyden habersiz onu da yıkar;
Sen mes’ut ol yeter ki
Ben olmasam ne çıkar.
Dedim ya:
Burası Agora Meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere
Meydan okuduğu yer
Burası Agora Meyhanesi,
Burası kan tüküren
Mes’ut insanların dünyası…

Onur Şenli

Sustu another life gazinosu
Sustu şarkılar
Paletimde renk sustu fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa

şimal körfezinde
Sustu paramos’un mazgallarından
Şehre pancur pancur dökülen arya,
Artık ne tayfalar mevcut,

ne komondoslar,
No o kor tenli,

kızıl saçlı kanarya.
Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sukut
Sardı bu sızı
Hani birdenbire bazen etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya
İşte öylesine

berbat bir hal var
Hiçbir şey düşünmek istemiyorum,

hiçbir şey
Ama dördüncü tarassut kulesinde
Bir şüpheli sinyal var
Hayır, hayır yalan bütün bunlar
Artık ne kadere inanıyorum ne fala
Yalan söylüyor o falcı kadın
O hintli parya
Ben yalnız sana inanıyorum
Yalnız sana marya
Beni kahrediyor böyle geçen her gece
Bu hoyrat yıldızlar,

bu su,

bu okyanus, bu yer
Ve gökyüzünde emanet duran
Şu asma fener
İnan ki sevgili marya
Ne varsa hepsi yalan

hepsi keder
Ve hepsi omuzumuzun üstünde

çaresiz bir yük
Ve hepsi angarya
Biliyorum bu sabah güneşle beraber

biliyorum
Bir vapur demirleyecek

bu nankör limanda
Pol’ün ebedi matemine rağmen
Virjini olabilirdi bu vapurda
Ama sen yoksun biliyorum

sen yoksun
Baharda geleceğim diyordun hani
İşte mevsim bahar ya
Fırçam neden böyle titrer bilir misin
Ve neden resimlerde fon sapsarı
Anlıyorsun değil mi yavrum
Bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
Bu tropikal zehir
Bu müzmin malarya,
Sensiz nasıl da boş iskele
Sensiz nasıl da tenha şehir
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
Koydan yıldızları çalmışlar

bir bir,
Yine birkaç çımacı,

birkaç palikarya
Ama kim düşünür yıldızları
Yüzbaşı Arnold’u vurmuş yerliler
Matemler içinde

tekmil batarya.
Bu insanlar,

bu gök bu deniz, bu yer
Birer birer kaybolmaya mahküm,

birer birer
Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde

susuz
Biz ki çoktan beri kaybolmuşuz
Nasıl, ağlıyor musun marya
Sil gözlerini

sil yavrum
Bizim yokluğumuzdan ne çıkar
Aşkımız var ya…

Bekir Sıtkı Erdoğan

SAÇLARIN ALNINA DÜŞECEK

Ve bir gün leylaklar kuruyacak
Sil gözlerini diyeceğim o zaman
Yeşil bir bahar sabahında
Asker yüklü bir trenin düdüğü ile bitecek her şey
Marı kanadından
Kahve falından haber bekleyeceksin
Saçların alnına düşecek
Bir duman gibi geçip gidecek en renkli bulutlar
Deniz en güzel maviliğini verecek avuçlarımıza
Şarkılı bir masaldır yaşamak
Şafak karanlığın zaman rüyaların düşmanıdır

Yolunu bilmediğim şehirlerden
Adını duymadığım zenginlerden birine gelin gitmişsin
Sevmez oldum geceleri
Geceler ki en hüzünlü türküler söylenirdi
Eyvallah deyip her şeye alıp başımı gitmeliyim
Ellerim cebimde dudaklarımda hep o ıslık
Düşen yıldızlardan başkasını sevmeyeceğim artık
Köşebaşlarında serhoş şarkıları söyleyeceğim bazan
Bunca diyar gezdim gözlerin için diye
Ve bir gün yorulup bıkacağım yaşamaktan
Yalnız hatıralarımız kalacak beni yaşatan

Işıklar dökülmeli avuçlarına
Karpit lambalarından
İskele fenerlerinden
Kaybolmuş bir İstanbul akşamında karşılaşmalıyız
Kar yağmasa da olur
Yıldızları dökülmüş göklerin
Kurşuna dizilmiş erler gibiyim
Öylesine delik deşik öylesine susmuş

Neslimden binlercesi köşebaşlarında kan kusmuş
Hepsinin dikili ağacı çoluk çocuğu olmalı
Yummazdım gözümü karanlıklarda
Anahtar saçardım dosta düşmana
Kuşlar hep uçar mı sandın

Aldırma boşver yalnızlığıma
Biz kadere tekme atıp çelme takmış insanız
Aç dolandığımıza bakma
Biz şair adamız
Fakat yağmurlar gönlümce yağmalıdır
Ve balkonda dağlara karşı beni beklemelisin
Sokaklar yıllarca boş kalsa da
Bir gün döneceğimi bilmelisin

Ayhan Hünalp

Dağ Rüzgarı

Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim...
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna birgün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum...
 
Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Herşeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanıbaşımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık
 
Bir nefes de benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.
 
Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.

Ümit Yaşar Oğuzcan

 

Benzer Haberler

1 Yorum


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir