11/02/2020

“KÜRD’ÜYLE, TÜRK’ÜYLE…”

Söylem 90’lı yıllardan önce yoktu.  Erbakan, ırksal farklılığı siyaset sahnesine koyan ilklerden oldu; bir gezi sırasında dedi ki,”Sen ‘Ne mutlu Türk’üm’ dersen birileri de ‘Ne mutlu Kürd’üm’ der.”

Arkası geldi.

Ne zaman etnik farklılık kazınıp gündemi ısıtsa, “Kürd’üyle, Türk’üyle, Alevisi-Sünnisiyle etle tırnak gibiyiz, bir ve beraberiz” söylemi siyaset diline sakız oldu.

Söyleme sonradan;”Lazıyla, Çerkez’iyle “ eklendi.

İlk çağrışımda ‘hakkı teslim etmek’ olarak algılansa da bu ifade gerçekte ‘bölücü’ karakterdedir.  Ortaçağ dönemine ait etnik ve dinsel tanımlama çağdaş devletlerde söz konusu değildir.  Günümüz uygarlık aşamasında birey devlet karşısında “yurttaş”dır.  Yurttaşlık konumu bireylerin yasalar karşısında eşitliğini sağlar; farklılıkların bir ayrıcalık olarak kullanılmasını önler.  Yurttaşlık konumu, bireyin yasalar önünde hak ve özgürlüğünün güvencesi olur; ülkesine “eşit haklar”la bağlanma gerçek birlik ve beraberliğin temelini oluşturur.

Cumhuriyet’in temel taşları “ulus devlet” anlayışıyla döşenmiştir.  “Sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitleyiz” şiarıyla çıkılan yolda mezhep farklılıklarının simgesi cemaat ve tarikatlar yasaklanmış, “millet” unsuru devlet yönetiminde başköşeye oturtulmuştur. 

Günümüz siyasetçisi oy kaygısıyla –bilerek ya da bilmeyerek-etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşımaktadır.  Bu tavır giderek yurttaşlar arasında gerçek bir bölünmeye yol açmakta; geçmişin tarih sayfalarına gömülmüş nitelendirmeler hortlatılmaktadır.

Tarihin akışı bir şeylerin eskiyip tarih çöplüğüne atıldığını; eskinin yerine “yeni”nin geçtiğini göstermektedir.  Bu bağlamda etnik ve dinsel öğeler etkinliğini kaybetmiş, yerine “yurttaş/vatandaş” gelip yerleşmiştir.  Bu bilince öncelikle siyasetçilerimizin kavuşması içten dileğimizdir.

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir