01/04/2020


KEFEN PARAMIZA NE OLDU?

Zeki Sarıhan

Eskiden bir gelenek vardı: İnsanlar daha orta yaşlarında ne olur ne olmaz diye kefenlerini hazırlayıp bir kalıp sabunla sandıklarının dibine yerleştirirlerdi. Devletin kefen parası ise Merkez Bankası’nın yedek akçeleridir. Varlık fonudur. Bu fon kriz günlerinde halkın güç bela da olsa yaşamasına yetmeyecek kadar küçültülmüşse o zaman ne olacaktır?

Toplumsal krizler iki şeyle sonuçlanır. Birincisi bu kriz içinde insanların bir kısmı yüklerini tutar, bir kısmı ise yoksullaşır. İkincisi ise krizden zarar gören kitleler “Yeter artık!” diyerek krizi yaratanlardan ve onu iyi yönetemeyenlerden hesap sorarak inisiyatifi ele geçirirler.

“Bu Kriz Ne ile Sonuçlanır” başlıklı yazımda insanlık tarihinin modern zamanlarda gördüğü en büyük iki kriz olan Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından örnekler vermiştim. Her ikisinde de kitleler bu krizi yaratan ve onu iyi yönetemeyen yöneticilerden hesap sormak ve adil bir düzen kurmak için harekete geçmişti. İmparatorlukların yıkılışını hatırlamamamız yeter. Gerçekten Marks’ın öngördüğü gibi, kralların taçları yerlerde sürüklenmedi mi? Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorlukları, Rus Çarlığı yıkıldı. Yerlerine cumhuriyet idareleri kuruldu. Savaştan galip çıkmalarına rağmen İngiliz, Fransız Sömürge imparatorlukları küçüldü.

İttihat ve Terakki yönetimi, devletin bütün iplerini eline geçirmiş olarak nasıl da kudretli görünüyordu! Enver, Talat, Cemal Paşaların azametlerinden yanlarına varılmıyordu. 1918’de kendilerinden hesap sorulacağını anlayınca alelacele bir Alman denizaltısına kapağı atıp İstanbul’dan savuştular.

Savaş yıllarında hükümette yer alan İttihatçıların ileri gelenlerinden kaçmamış olanlar, çoğunluğu İttihatçılardan olan Meclisi Mebusan tarafından Yüce Divan’a sevk için sorgulandılar.  Har biri “Bilmiyorum, haberim olmadı, ben yapmadım o yaptı” gibi savunmalardan medet umdular.  Mütarekedeki hay huy içinde Meclis fesh edildiğinden Yüce Divan kurulamadı. İttihatçılar asıl milletin vicdanında mahkûm oldular ve partilerini bir daha kuramadılar.

YOKSULLUK VE VURGUNCULUK

Onların suçları Meclis tarafından 10 maddede sıralanmıştı. Bunların başında ülkeyi sebepsiz ve zamansız olarak savaşa sokmak geliyordu ki bu bütün faciaların temel nedeniydi. Diğer suçları arasında yolsuzluklarla bir savaş zenginlerinin yaratılması da sayılıyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımlardan biri halkın yoksulluktur.  Fakat bunu sırtını iktidara dayamış az sayıda insanın nasıl zengin olduğuyla birlikte ele almak gerekir. Zenginlik kaynakları, karaborsa ve vagon ticareti gibi uygulamalardı.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında da benzer şeyler oldu. Örneğin Karadeniz bilgesinde köylüler mısır kevüklerini öğütüp una katarak ekmek yapmak zorunda kalırken bazı tüccarlar karaborsa yaratmaktan geri durmadılar. Galiba bütün krizler benzer sonuçlar doğuruyor. 1929 iktisadi krizinin Türkiye’deki etkilerini hatırlayalım. O krizde de olan yoksullara olmuştur.

KİM GİDECEK, KİM KALACAK?

Koronavirüsün dünya çapında yarattığı kriz sürüyor. Bunun kitlelerin iktisadi ve sosyal yaşamlarını nasıl etkileyeceği bilinmiyor. Şimdilik evlerimize çekilmiş, gönüllü veya gönülsüz bir karantina yaşıyoruz.  Her birimiz kendimiz için ve bütün insanlık için kaygılar içinde televizyon ekranlarından haber ve yorumları izliyoruz.

Bu krizin sonunda, hangi hükümetin başta kalacağında veya hangilerinin pılısını pırtısını toplayıp gideceğinde, hatta millete hesap vereceğinde, onların krizi yönetme biçimleri etkili olacak.

Öyle görülüyor ki, temel sağlık harcamalarına gerekli kaynak ayıracak yerde devlet hazinesini saray ve kanal yapımına ayırma, müteahhitleri zengin etme ve devlet hazinesini tamtakır hale getirmesi yüzünden şimdi başının ağrıyacağı anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanı kimliğiyle millete seslenen AKP Genel Başkanı, tamtakır bıraktıkları hazinenin şimdi bu salgında yoksulların yarasına mehlem olamayacağını gördüğü için vatandaşları yardım kampanyasına katılmaya çağırdı. Başta AKP olmak üzere partilere çağrıda bulundu fakat millet bu çağrı ile alay ediyor. 18 yıldır müteahhitlere ve yandaş vakıflara ölçüsüzce aktardıkları paraların geri alınmasıyla hazinedeki açığın kapatılmasını istiyor.

Benim aklıma ilk gelen ayakkabı kutularında istiflenen paralar oldu. Bunun ve başka nedenlerle toplanan milyarlarca liranın hesabı verilmedikçe kampanyaya vereceğim tek bir kuruşun doğru yere harcanacağına güvenemem. Oysa güvenilir bir iktidar elinde millet nasıl da örgütlenir, seferber olur ve yaraları sarardı… Kastamonulu Hatice’nin gelinliğini bile satıp orduya bağışladığı bir tarihi de yaşamıştık. (31 Mart 2020)

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir