SÜRMELİ ÇUKURU/IĞDIR OVASINDAN AĞRI DAĞI’NA BAKMAK

 Geçen hafta Doğubayazıt İnanç Turizmini Araştırma ve Geliştirme Derneği’nin Ağrı Dağı’nın yamacında kurulu Iğdır Üniversitemiz ve Hong Kong Nuh’un Gemisi Müzesi Başkanlığı ile iş birliği halinde Ülkemizin müzecilikteki yüz akı, Avrupa yılın müzesi ödülüyle taltif edilen Anadolu Medeniyetleri Müze’mizin Taş Eserler Koleksiyonuyla bezeli antik salonunda, “Büyük Tufan ve Nuh’un Gemisi’nin Anadolu’daki Arkeolojik İzleri” VI. Uluslararası Konferansı yapıldı. Yurt içi ve yurt dışından gelen, alanında yetkin akademisyen ve uzmanların hayli renkli, çarpıcı sunumlarıyla ışık tutmaya çalıştığı, literatürde “İnsanlığın 2. Doğuşu” olarak kabul edilen ‘Büyük Tufan’ı’ ve kutsal metinlerde Ul’ul Azm (azimli ve kararlı) olarak görülen Hz. Nuh ve ahfadını ‘başım gözüm üstüne/ser sera ser cava’ diyerek yamacına buyur eden heybetli, görklü görkemli Ağrı Dağı’nın giz gizem yüklü sırlarını dermeye çalıştık.

Anadolu Medeniyetleri Müzesinde yapılan sempozyumda çekilen toplu resim

Yaklaşık 5.000 yıllık kadim ve her daim gizemini koruyan mitolojik hikâyesiyle Büyük Tufan ve Nuh’un Gemisi, asırlardır insan balasının merak ve ilgi odağı olmakta, bu hikâyenin sırrına ermek için bin yıllardır farklı dinlere mensup insanlar o Kurtuluş Gemisi’nin tufandan sonra oturduğu yer olarak kabul gören Ağrı Dağı’na gelerek bu kutlu yolculuğun izlerini sürmekteler.

Malumunuz kutsal kitaplarda, asırlar evvel kopan Büyük Tufan; o gün gemiye binemeyenler açısından, onların helâkına giden o hazin sonu hazırlarken, Hz Peygamberin davetine icabet edip Gemi’ye binerek o kutlu yola çıkanlar açısından ise “İnsanlığın 2. Doğuşu” nu müjdeliyordu.

Kutlu metinlerde ifadesini bulan, “Ey Gök, suyunu tut ve ey Yer suyunu yut” nidası ile “Gemi’nin Dağ’a oturduğu…”na dair anlatının açık izahı ile Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’na oturduğuna ve 2. Doğuşun buradan başladığına dair başta Kıta Avrupa’sı olmak üzere, Amerika ve Uzak Doğuda yaşayan farklı dinlere mensup insanlar güçlü ve yaygın bir inanç ve merakla Ağrı Dağı’na yönelmekte, bu da bilimsel, kültürel bir merakla beraber Dağı aynı zamanda açık ara cazip bir tırmanış rotası kılmaktadır.

Tufan’dan kurtulan Peygamber ve ahfadını taşıyan Gemi’yi başına buyur eden gizemi, görkemi kadar; Ülkemizin Çatısı” ve Dünyanın en yüksek 2. Zirvesi olarak sarp yamaçları ve her mevsim karlı buzullarıyla azametli heybetli varlığıyla tarihte nice anlatıya, destana konu olan Ağrı Dağı’nın malum yüzde altmış beşi (65) Iğdır’ımızın sınırlarında idi ama, Dağ’ın bu yamacını bir türlü değerlendirememiş, türlü sebeplerle bu güzergâhı etkin bir rota kılamamıştık. Bu eksende mevzu derin ve kapsamlı bir inceleme ister, belki bir başka yazıda tetkik ederiz.

Oysa asırlar evvel Venedikli büyük kâşif Marco Polo (1272) “Her dağa çıkılabilir ama, Ararat’a kati surette hiçbir zaman tırmanılamaz” demişse de Alman doğa bilimci ve seyyah Friedrich Parrot, 1829 yılında tam da buradan evet, Iğdır’dan Ağrı’ya tırmanır ve zirve yapan ilk insan olarak da tarihe geçer. Kendisinden sonra gelecek olanlara ilham veren başarı hikayesini anlattığı “Ararat’a Yolculuk” kitabında, Geminin burada olduğuna dair gözlem ve kanaatini yazdıktan sonra, Nuh’un Gemisi’nin 200 adım çapında bir alanda olduğunu da kaydeder.

   Marco Polo ve Friedrich Parrot

Tarih boyunca dünyanın her yerinde her dinden ırktan, farklı kültür ve uygarlıklara mensup insanlar ‘Aynı Geminin Yolcuları’nın evlatları/balaları olarak, atalarının ve ortak kutsalları olan Nuh’un Gemisi’nin izini sürmeye devam ederken, bilim insanları ve araştırmacılar da bu tarihi gizeme, bu destanın izini sürmeye kayıtsız kalmayacaklardı, elbet…

Büyük Tufan’ın meydana geldiği yer, Gemi’nin seyri ve Tufan dindikten sonra Hz. Nuh’un Gemisi’nin oturduğu yer konusunda farklı görüş ve değerlendirmeler olsa da yaygın kanaat Gemi’nin Ağrı Dağı’na oturduğu yönünde…

2022 Mayıs ayında Ağrı Doğubayazıt İnanç Turizmini Araştırma ve Geliştirme Derneği Başkanı uluslararası alanda “Paraşüt” namıyla maruf Ahmet Ertuğrul’un ev sahipliğinde Dağ’ın yamacındaki mütevazı Nuh’un Köyü/Noah’s Ark tesislerinde yapılan “Büyük Tufanın Ağrı Dağı’ndaki Arkeolojik İzleri” sempozyumuna Dünyada 15 ülkeden (ABD, G. Kore, Çin, Gürcistan, Polonya, Hong Kong, Hollanda, Türkiye vd.) Üniversitelerin Arkeoloji, Jeoloji, Sümeroloji, Hititoloji, Teoloji, Prehistorya, Tarih ve Sanat Tarihi kürsülerinden ve dağcılık spor ve disiplinlerinden alanında yetkin akademisyen ve uzmanların katılımı ve bildirileriyle Ülkemizin çatısı olarak kabul edilen Ağrı Dağı’nın her mevsim karlı buzullarında saklı olduğuna inanılan Nuh’un Gemisi’ne dair hayli çarpıcı bildirileriyle uzmanlar, “İnsanlığın 2. Doğuşu” olarak kabul edilen Büyük Tufan’a ışık yutmaya çalıştılar.

Yine 2023 Ocak ayında Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teki yüz yıllık Teknik Üniversite’nin ev sahipliğinde Dernek, Iğdır Üniversitesi ve ABD’den bir Üniversite ile iş birliği halinde önce “Uluslararası Nuh Tufanı’nın Aras ve Kura Havzasındaki Arkeolojik İzleri” sempozyumu ve yine sene başında Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzemizde “Uluslararası Nuh Tufanı’nın Anadolu’daki Arkeolojik İzleri” Sempozyumları da aynı anlayış ve maksatlarla yapılmış, ilgili çevrelerde ulusal ve uluslararası alanda oldukça rağbet gören bu programlar hayli beğeni ve ilgiyle izlenmiştir.

Hz. Nuh ve gemisi tufandan sonra Ağrı Dağı’nda

Ben de yöre halk kültüründen tevarüs edenlerden heybeme aldıklarımdan, Büyük ve Küçük Ağrı’nın yamaçlarında geçen küçük çoban demlerimde duyup işittiklerimle, ‘Sürmeli Çukuru/Iğdır Havalisi Halk Kültüründe Büyük Tufan ve Hz. Nuh’un Gemisi’nin İzleri” başlıklı sunumumla, yöre halk yaşamından, folklorundan örneklerle çocukluğumda söz/sohbetine erdiğim kaç-göç, harp-darp görmüş, tehcir/sürgün yaşamış asırlık nine/dedelerin anlattığı, ahalinin mütevazı, mütevekkil hayatında; niyazında, yakarışında, bedduası/garxışında ve özellikle kış bitiminde Dağın eteklerindeki “Kirre” mevkiinde Nisan-Mayıs aylarında “zoma” dediğimiz aşiretlerin çadır kurup konakladığı kışlaklara/yaylaklara kar gömmeye giden çobanların, bir tür çoban/hodax imece dayanışmasıyla, erbainin kar kıyamet o zor zahmet şartlarında çukurlar açıp gömdükleri karı naylonlarla kapatıp üzerine işaret taşları diktikten sonra, hep beraber Dağın doruklarına doğru dönerek, “O büyük Tufan’dan Kulun Nuh’u sağ salamat bu Dağın tepesinde hıfzı emanınla kurtarıp kurda kuşa yem etmeden rızgunı veren Rabbimiz! Bizi de eş dostumuza, koyun kuzumuza mahcup etme, emeğimizi puç eyleme Ya Rabbelalemin….” diye yakaran niyazlarında, o ruhaniyette saklı izleri anlatmaya çalıştım.

Elbette asrı deviren ömrüyle ve anlatılarıyla bir has kadın Leyli Hala’nın, nadir de olsa neve-uşağa/çoban hodaxa herslenip-öfkelendiğinde, “Ede! Bağrın çatlasın. Toyunda ölesen, arvat uşağ görmeyesen. Seni bu Dağ’ın tepesindeki Nuh kimi zelil galasan, havarına yetişen olmasın…” karxışında saklı olanı…

Leyli Hala öfkesinden çıldırmış halde

Tabii yaşadığımız hayatın nice meşakkatli zor zahmet girdabında, içinden çıkamadığımız her olay ve durumda, gönlümüz daralıp başımız sıkıştığında, yaşadıklarımız yüreğimize bar olduğunda, her defasında yamacına koşup istimdat ettiğimiz Meşşedi’nin, “sakın yes’e düşüp meyus, bedbin olmayasınız ay gadasını aldıklarım…” diyerek her daim umudu yeşerten tembihini, telkinini de o kutlu yolda Peygamberin izini süren, Gemi’den hısım akraba yoldaşlarımıza anlattım;

Meşşedi her defasında ısrarla ve inatla diyordu ki; ‘Sakın ha! Yaşadıklarınızdan, şahitlik ettiğiniz fena fesat ehli fanilerin yapıp ettiklerinden dolayı meyus, bedbin olmayasınız; o Büyük Tufan’dan aman dileyen Kul’u Nuh’u ahfadı ile bu Dağ’ın başında hıfz-ı amanına alıp, dostlarına mahcup etmeyen…

Rızgını verip gözeten Rabbi rahîminiz, sizi de emeğiniz, gayretiniz ve O’na olan hasbi/samimi inancınızla koruyup gözetecektir. Aman haa gönlünüz bulanmasın, itimadınıza şek şüphe düşmesin…” niyazında/tembihinde daima umudu zinde tutan o ruhaniyette saklı olana da dikkat çektim.

Yöre halkının duasında, bedduasında, tembihinde, telkininde, folklorunda, ses bayrağımız olan aşık/ozanların deyişlerinde, sazında, sözünde avazında; Dengbejlerin stranlarında/kılamlarında, hasılı ahalinin kültür kodlarında izleri açıkça görülen Tufan Ve Hz Nuh’un Gemisi’ne dair sunumumu,  Gılgamış Destanından beri dünyanın her yerindeki mitolojik anlatılarda, masal ve menkıbelerde yeri olan, üç semavi dinin mukaddes kitaplarında, özellikle de Tevrat’ta uzun uzadıya anlatılan, bilim dünyasının asırlardır izini sürdüğü, anlamaya/anlatmaya çalıştığı beş bin senelik devasa hadiseyi, Büyük Tufan’ı, Anadolu irfan geleneğinde, sözün kudretine ram olmuş Urfalı Hacı Emmi’nin o şirin tek cümlelik kelâmı kibarı ile bağladım:

Ne diyordu söz üstadı Hacı Emmi, “Cenab-ı Ellah nida ile dedi ki Kulum Nuh! Eşiye dostiye xeber eyle, tedarikini al, Gemiye geç. Suyu saliyem…”

Not: Ağırlıklı olarak yer bilimci uzman ve akademisyenlerden oluşan heyetin yay sıcağında ovanın göbeği mesabesindeki Ata Ocağı’ndan her mevsim karlı buzullarıyla heybetli, görkemli Ağrı’nın yüceltilerine doğru bakarak hayıflanıp yazıklanarak her türlü tarıma elverişli Ova’nın nasıl hoyratça betona gömüldüğüne ve Şehrin asıl nerede olması/nereye taşınması gerektiğine dair tespit ve tekliflerini  de  Haftaya hasbihal ederiz biiznillah….

 

 

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir