17/11/2020

ADAHAYAT

Hayat Kurtaran Argo Cümle

16.11.2020

|maviSEÇKİ

İkinci Dünya Savaşı öncesinde İstanbul-Bakırköy’de yaşayan Ermeni Doktor Peştemalcıyan, ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açar. Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda giden baba Peştemalcıyan, zaman içinde işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakır.

İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla zorlu günler de başlar, her geçen gün bir öncekini aratmaktadır. Savaş bütün hızıyla sürerken 1943 yılının sonlarına doğru savaşın gidişatı ve Almanların daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkar. 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağını geçerek önce Budapeşte’ye giren Kızıl Ordu, 25 Nisan 1945’te Berlin’i de kuşatır ve kısa sürede işgal eder. Kentin merkezindeki bir yeraltı sığınağında kalan Hitler savaşın kaybedildiğini anlayınca 30 Nisan’da intihar eder.

Savaş nedeniyle zaten yakılıp yıkılan kent, Batı’dan müttefik orduları gelene kadar Sovyet askerlerinin yağma ve talanına bırakılır. Daha sonra Batılı müttefiklerin de katılacağı işgal güçleri askerlerinin, kızlara ve kadınlara tecavüzü sıradanlaşır, inanılmaz boyutlara ulaşır. Rus İşgal Komutanlığı, yayınladığı bir bildiriyle her yerin Rus askerlerine açık tutulmasını kesin olarak emreder.

Savaşın tüm acımasızlığıyla sürdüğü bu günlerde Peştemalcıyan ailesi de mecburen emre uyar. Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmez. Ve bir sabah Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazasından içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker; yüksek sesle bağıra çağıra girer. Askerlerden biri halılarla ilgilenirken, diğeri genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz ve endişeli bir şekilde olup biteni takip eden Peştemalcıyan ailesine yönelir. Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaşır ve elini uzatır… Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakalar. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancasını çekerek, Peştemalcıyan’ın şakağına dayar. Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş gibi bakan karısına dönerek “Şimdi b..u yedik” der.

İşte ne olduysa o an olur. Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek “Ne dedung, ne dedung?” diye sorar. Baba Peştemalcıyan olayın şoku içinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kalır: “Simdi b..u yedik”. O anda sanki bir mucize olur, asker ani bir hareketle silahını indirerek, yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarılır.

Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşamaktadır. Olayı kavramaya çalışır ve askerin Kırgız ağzıyla; “Miz gan gardaşız, min sinig gardaşınam” yani “Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyreder. Askerler ise karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yaşarlar. Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdir ve Aram’ın Türkçe konuştuğunu duyunca “kan kardeşliği” durumu ortaya çıkmıştır. Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes alır. Askerler özür dilerler, çaylar içilir, konuşmalar uzar ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaparlar.

Farklı milletlerden oluşan Sovyet Ordusundaki bu iki Kırgız asker de 945’te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin’e diken Sovyet askerlerinden biri olan Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov gibi Sovyet ordusu ile Berlin’e kadar gelen askerlerdendir. 

Nihayet savaş biter, sıkıntılı günler geride kalır. Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin’deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanışırlar ve gazeteciyi evlerine davet ederler. Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlatırlar. Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylerler.

Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyler ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mücellit Emin Barın’ın atölyesine gider. Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi duyunca şaşırır. Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karşılaşmaktadır.

Hemen “Yazarım” diyemez, düşünmek için zaman ister. Ancak kendisinin de Almanya’da cilt eğitimi gördüğü sıralarda yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul eder. Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek “celi sülüs” levhayı hazırlar ve levha Almanya’ya doğru yola çıkar.

Emin Barın, dostlarına daha sonraları “Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifi kabul etmek zorunda kaldım” der. Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürülür ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete’ye de “Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber olur.

Kaynak: #Tarih Dergisi Sinan Çuluk

ETİKET:Nurten B. AKSOYTarihSinan Çuluk

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir