(YA TOPRAĞINSIN YA BENİM )

“…Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar, bizim kadınlarımız..” 

Nâzım Hikmet

Üstad, o muazzam dizelerinde dönemi, kadını, gündelik hayatta adı anılmayan kadının yerini, önem öncelik itibariyle hanedeki vaziyetini ne de güzel resmetmişti. Sahi, kaç on sene geçti “Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…” kadınımızın uzay Çağı’ndaki yeri/hali nic’oldu?…

Bu sabah daha tan yer ağarmadan, güneş doğmadan mübarek Kadınlar Günü münasebeti ile arama motorunda ilgili haber sayfalarına göz attığımda, peş peşe gelen “kadın cinayeti” haberleri…Birbirinden kahırlı elim haber ve görüntüler…Kadın cinayetlerinde son haberler, eski eş ya da sevgili cinayetlerinde son durum, son bilmem kaç saatte kaç kadın öldürüldü gibi elim, feci haber ve yorumlardan, bu kimi topluca aile kıyımına/kırımına dönüşen dehşet karşısında, ürperdim, kanım dondu adeta…

Google cenaplarına “kadına şiddet/kadın cinayetleri” diye girdiğimizde çıkan yüzlerce sayfadan birini buraya dercedeyim mesela;

Özetle;

En alâturkası: “Eşini uyurken öldürdü: Tek suçum aşırı sevmemdi.”

■ Sebahat G.: İstanbul’da yaşayan Sebahat, oğlu Türker G.’nin bıçaklı saldırısıyla hayatını kaybetti.
■ Sevilay Karlı: İstanbul Pendik’te yaşayan Sevilay, 5 ay önce boşandığı Ümit Karlı tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
■ Hatun Ekrem Aslan:Ali Rıza Aslan, boşanma aşamasında olduğu Hatun Ekrem Aslan’ı silahla öldürdü.
■ Emine Ülkü: İstanbul Çekmeköy’de Emine Ülkü, evli olduğu erkek tarafından öldürüldü.
■ Özlem Çankaya: İzmir’de yaşayan Özlem Çankaya ayrı yaşadığı erkek tarafından öldürüldü.
■ Tuba Ateşçi: Bursa’da Murat Demir, geçen yıl boşandığı, 2 çocuk annesi Tuba’yı silahla öldürdü.
■ Tuğba AVCI: Adıyaman Samsat’ta Kasım Avcı, evli olduğu Tuğba’yı bacanağını ve onun 9 yaşındaki oğlunu öldürdü.
■ Nasım Gol: Denizli’de Afganistan uyruklu Nasım Gol isimli kadın, evli olduğu Mohammed Esmail Habibi tarafından öldürüldü.
■ Elif Saydam: Erzurum’da cezaevinden firar eden Şafak Saydam’ın silahla vurduğu Elif Saydam yaşam savaşını kaybetti.

Silahla, bıçakla, boğarak… 

■ Semra Kocaman: Aydın’da 55 yaşındaki kadın, 1 Şubat’ta evinde bıçaklanarak öldürüldü. Eşi, kızı ve kızının erkek arkadaşı gözaltına alındı.

■ Pınar Bulunmaz: Şanlıurfa’da yaşayan 28 yaşındaki genç kadın, 23 Şubat’ta eşi Rıdvan Bulunmaz tarafından silahla öldürüldü.

■ Sevda Kuşçu: Edirne’de yaşayan Kuşçu, 15 Şubat’ta komiser olan eski eşi Ali Y. tarafından silahla öldürüldü.

■ Burcu Demir: Elazığ’da fizyoterapi teknikeri Demir (32), 8 Şubat’ta bir ay önce evlendiği Uzman Çavuş Murat Coşan tarafından silahla katledildi.

■ Muradiye Terzi: Samsun’da yaşayan Terzi (31), 6 Şubat’ta sevgilisi Murat Demir tarafından silahla öldürüldü.

■ Eda Yiğit: Samsun’da yaşayan Eda (27), 15 Şubat’ta tanıdığı Güven A. tarafından silahla öldürüldü.

■ Sevda Timur: Sakarya’da yaşayan Timur, 2 Şubat’ta erkek arkadaşı Ümit D. tarafından silahla öldürüldü.

■ İpek Akgül: Adana’da yaşayan İpek, 15 Şubat’ta tanıdığı erkek Yaşar B. tarafından silahla öldürüldü.

■ Saliha Gizem: Çanakkale’de yaşayan Gizem, 15 Şubat’ta boşanma aşamasında olduğu eşi Fırat Yıldızhan tarafından iple boğularak öldürüldü.

■ Arzu G.: Düzce’de yaşayan Arzu (39), 15 Şubat’ta boşanma aşamasından olduğu eşi Emin G. tarafından silahla öldürüldü.

■ Özlem Şımarık: Burdur’da yaşayan Özlem (28), 8 Şubat’ta boşandığı eşi Tarık Yılmaz tarafından tüfekle öldürüldü.

■ Selma Abacı: Hatay’da yaşayan, hamile olan Selma, 11 Şubat’ta Turgay K. tarafından öldürüldü. 2 küçük çocuğu daha öldüren zanlı 4 cinayet işledi.

■ Gülhan Korkmaz: Gaziantep’te yaşayan Gülhan (50), 13 Şubat’ta birlikte yaşadığı Cemal Y. tarafından  silahla öldürüldü.

■ Yasemin Ü.: İstanbul’da yaşayan Suat G. adlı erkek 13 Şubat’ta birlikte yaşadığı Yasemin Ü. ile kızları Zeliha G. (31) ve Mine G.’yi (30) silahla öldürdü.

Ve en alaturkası:

“Eşini uyurken öldürdü: Tek suçum aşırı sevmemdi.”

Şu fecaate şu hazin vaziyete bakar mısınız; 24 saatte yaşları 32 ile 49 arasında değişen 8 kadın en yakını (eşi/eski eşi/sevgilisi/nişanlısı ve diğer aile üyeleri) tarafından öldürülüyor…

Okurken, insanın kanı donuyor; hamile eş, çocuklarının gözü önünde hatta çocuklarıyla birlikte ailenin kırımı, bir ay önce evlendiği kadını…Daha yâr/yavuklu kıldığı nazenin can’ın canındaki, bedenindeki hatlarına, “kara ben”ine ahhh akça gerdanındaki benine o buselik makamına en helalinden kondurduğu busenin buğusu hatırası soğumadan yahu!…

Vaziyet tam da ÜSTAD’ın:

“…Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,

Durum diye bir laf var, buyurunuz size durum…

Kadına yönelik şiddet ve cinayetler her geçen gün artarak devam ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, “günde en az bir kadın cinayeti işleniyor. İster Eşi olsun ister nişanlısı ya da sevgilisi olsun, boşanmak/ayrılmak istediğinde kimi daha ayrılamadan kimi ayrıldıktan sonra rahatça öldürülüyor. Kadınları bir birey olarak görmüyorlar, kendilerine ait bir mal gibi görüyorlar. Kadın ya birinin kızı ya eşi ya da kardeşi olarak görülüyor. Bu da kadının kendi adına karar vermesinin önünde engel. Ya kardeş ya eş ya da baba hak sahibi oluyor. Kadın en meşru hakkını kullanmak istediğinde de buna yönelik tepki şiddet oluyor.”

Hani, diğer aylara nispeten fare kuyruğu kadar kısacık Şubat ayında bile 35 kadın, evet otuz beş Can, eşleri ya da eski eşleri tarafından hunharca öldürüldü. Öldürülme sebepleri de hemen hemen aynıydı; kendi hayatlarına dair yeni bir karar almış olmaları…

Düşünsenize, birlikte asûde bir hayat sürmek için evlendikleri ya da evlenmek üzere yola koyuldukları “adam”la olmayacağını, bu yolun onunla yürünemeyeceğini görmeleri karşısında; eğreti bir hevesle tutundukları yolun kalan kısmını kendi başlarına kendi ayakları üzerinde ve kadınlık haysiyetini, onurunu kuşanarak yürümek istemeleriydi, ölümlerine sebep olan. Buydu, ömrünün baharında yaşamdan koparılmalarının yegâne sebebi… Hepsi bu…Üstadın o hoşça ifadesiyle “..Buydu katlimize ferman suçumuz…” dercesine kahırlı isyanlı avaz avaz bir “Sükûta” dönüşen halipürmelalimiz (4).

Evet, şu dünya çölünde, eğreti bir hevesle tutunduğu yaşamak macerasında, eksiği/noksanı olanı aramak telaşında bulduğu öbür yarısı sevdiceği yârine yol arkadaşı, Selçuki tabirle “Başyoldaşı” olacak herifçi oğlunun asırlara yaslanan ataerkil kült/kültür içinde hayat bulan “ya benimsin ya toprağın” tutumuyla, o akıl almaz garabetle bir Can’ı, en ilkel/eril asabiyasına kurban etmesi…Yiten, heder olan canların ahh û efganı/kahrû kederiydi belki de bu topraklarda bir türlü iki yakamızın bir araya gelemeyişi. Toplum olarak maruz kaldığımız, onca fena, fesat, ifsadın menbaı/menşei belki de bu kahırlı yakıcı hadiselerin tek tek her birimizin gündemine bihakkın gelemeyişi… Çoğu hadisede olduğu üzere bu hazin vaziyete karşı da asgari insani reflekslerden yoksun, aymaz, kayıtsız tutumumuz muydu acaba…

Esasen, Üstad Sezai Karakoç’tan Hızırla Kırk Saat’ten “Ahh Yeşil Sarıklı Ulu Hocalar Bunu Bana Öğretmediniz” faslını okumak, bu hazin mevzuda yüreğimizin harını/narını bir nebze dindirir miydi acep?…

Sezai Karakoç

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz

Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz

Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı

Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim

Bunu bana söylemediniz

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler

Bunu bana öğretmediniz…”

Bu ürkütücü adeta kan donduran tablonun vahameti, bu dehşet tablosu karşısında galiba en esaslı kelâmı yazıya başlık yaptığımız o serlevha cümle ile Şair Tevfik Fikret, tee asrın başında ölen/öldürülen kız kardeşi Sıdıka Hanımın şahsında sanki bütün kadınlarımız için bir ağıt hatta adeta bir “Mersiye” olarak yazıp/yakardığı o serlevha şiirinde demişti, diyeceğini…Her vicdan, izan sahibinin yüreğinin harını alan o dizelerle bağlayalım sözü, ağıdı…

Tevfik Fikret

 “Hemşirem İçin”

“Elbet değil nasibi mezellet kadınlığın

Elbet değil melekliğin ümmidi zulm u şer,

Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer

Lâkin bugün hep onlara ait yığın yığın Endişeler, kederler, eziyetler, iğneler!”

Şair kardeşi Sıdıka Hanımın elim ölümünden duyduğu acı ve kedele yakarırken, sanki insan olmanın/İnsan kalmanın asgari lüzumu olarak bizi, her gün ölen/öldürülen kadınların acısını, sızısını yüreğimizden hissetmeye, tek tek her birimizi o ağıda o mersiyeye davet eder gibidir.

“Siz toplanın başında bu naş-ı mükerremin. Siz, ey kadınlığın ebedi iştikâları,

Ey za’f u zilletin mütevahhiş bükâları

Siz toplanın ve ağlaşalım… Siz bu matemin En doğru, en yakın, en asil âşinaları!

Demek ki neymiş; ELBET SEFİL OLURSA KADIN, ALÇALIR BEŞER…

Tabi yine Üstadı o hoşça telmihi/tembihi ile

“Mektup yazdım Hasan’a. Ha Hasan’a ha sana…”

Not: Bir sonraki yazıda diğer yarımız/yârimize dair daha şirin, umut dolu şeylerden mesela Üstadın “Sana Bana Ülkemin Kadınlarına Dair” o has şiiri üzerine hasbihal eder, muştular saçan şu dizelerle de umut oluruz inş.

“..Bütün bunların üstüne

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim

Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli

Adın kurtuluştur ama söylememeliyim

Can kuşum, umudum, canım sevgilim.”

 

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir