Değeri Okuyucular:

Başlığı okuduğunuzda ilk anda ABD’deki “Zenci” Sorunu ile Türkiye’deki Kürt Sorunu arasında nasıl bir bağlantı var şeklinde kendinizi sorgulayabilirsiniz. Hiç şüphesiz, her iki sorun birçok yönleriyle faklı tarihsel bir gelişim sürecine ve sosyal dinamiklere sahiptirler.

Ancak her iki sorunu ortak kılan bir özellik var: ABD ve Türkiye, ekonomik gelişimlerinin belli bir seviyesinde, refah toplumunun kapısını aralarken bu sorunlarla yüzleşmiş, yüzyılların derinliğine gömülmüş olan bu sorunları aşamadan gerçek anlamda refah toplumunu gerçekleştiremeyeceklerini anlayıp çözüm yolları arayışına girmişlerdir.

İşte bu arayış sürecinde ABD ve Türkiye’de benzer toplumsal direnişler ve bunu takip eden olaylar gelişmiştir. Bu yazının amacı, bu benzerliği ön plana çıkarmak ve ilginç psiko-sosyolojik bir tepkiyi dikkatinize sunmaktır.

***

Öncellikle psikolojik faktörü betimlemek isterim:

Bireysel veya toplumsal alanda, aniden, hiç beklemediğimiz bir şekilde, içinden çıkılması imkânsız gibi görünen durumlarla karşılaşabiliriz.

Eğer sorun bireysel düzeyde ise gerçekle yüzleşmeye cesaret etmek yerine bu dilemmadan yani büyük (!) belâdan kurtuluş için intihar düşüncesine bile saplanabiliriz. Her ne kadar “çözümsüzlük” duygusu geçici bir zihinsel kilitlenme olsa da maalesef çoğu kez bu sarmal ve karmaşık içsel dürtüye yenik düşer, belki de intihar ederiz.

Eğer dilemma toplumsal düzeyde ise bu kez başka bir tepkiyi ortaya koyarız: İnkâr veya suikast.

Refah toplumunun önüne bir engel olarak ortaya çıkan, ABD’deki “Zenci” Sorunu ve Türkiye’deki Kürt Sorununu aşmaya kararlı siyaset insanları, yıllardır bastırılmış ve inkâr edilmiş sorunu kabullenmek yerine, var olan gerçekliği inkâr ederek anlamsız bir suçluluk duygusuna saplanmakta, bu psikolojik boğuşma içinde çıkış yolu olarak da acımasız bir yönteme başvurmaktadırlar: Suikastlar.

1960’LI YILLARIN ABD’Sİ

ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkar. Dünyaya hükmeden İngiliz İmparatorluğu çözülür, onun yerine ABD, artık dünyanın en büyük gücüdür. Dünyadaki doğal kaynaklara, ticaret yollarına ve askeri üslere el koyar. ABD ürünleri dünya piyasalarına hükmeder. Ülkede refah ve zenginlik hızla artar. Ülke zenginleşir ama toplumsal gelişmenin önünde ciddi bir engel vardır: Bunun adı Segregasyon yani ırk ayrımcılığıdır. Bu sorun aşılmadan refahın ve zenginliğin bir anlamı yoktur.

1960’lı yıllara gelindiğinde segregasyon nedeniyle ABD’de siyahiler ve beyazlar birbirinden ayrı iki farklı yaşam biçimine sahiptirler.

O yıllar kamu hayatını felç eden ırk ayrımcılığını yani segregasyonu şöyle özetleyebiliriz:

EĞİTİM: Okullardaki ırksal ayrımcılık oldukça yaygındı. Siyahiler beyaz akranlarına kıyasla ayrı, yetersiz ve sıklıkla kalitesiz okullara gidiyorlardı.

ULAŞIM: Ayrımcılık toplu taşıma araçlarında uygulanıyordu, özellikle otobüs ve trenlerde, beyaz ve siyahi yolcular için ayrı oturma alanları belirlenmişti. Bu uygulama, 1955-1956’daki Montgomery Otobüs Boykotu gibi olaylara yol açtı, sivil haklar hareketi için dönüm noktalarından biri oldu.

KAMU TESİSLERİ: Restoranlar, su çeşmeleri, yüzme havuzları, parklar ve diğer rekreasyon alanları gibi kamu tesislerinde ırksal ayrımcılık yaygındı; burada beyaz ve siyahiler için ayrı tesisler vardı.

KONUT: Konutta ayrımcı uygulamalar, kırmızı çizgileme ve kısıtlayıcı sözleşmeler gibi siyahilerin belirli mahallelere yerleşme kabiliyetini sınırladı, bu da ayrı mahallelerin oluşmasına yol açtı. Siyahiler, genellikle yetersiz konut koşullarıyla karşı karşıya kaldılar ve sınırlı kaynaklara erişim imkânı bulabildiler.

İSTİHDAM: Siyahiler iş fırsatlarından dışlanıyor ve işe alım uygulamalarında ayrımcılığa maruz kalıyorlardı. Genellikle ikinci sınıf ve düşük ücretli işlere sıkışıyorlardı. Kariyer geliştirme olanakları sınırlıydı.

SEÇME HAKKI: Güney Eyaletlerinde siyahiler, oy kullanma hakkına sahip değildir. Diğer eyaletlerde, siyahiler, vergi, okuryazarlık testleri ve gözdağı gibi çeşitli yöntemlerle oy kullanma haklarından mahrum bırakıldılar ve ülkedeki birçok yerde oy kullanamadılar.

HUKUK SİSTEMİ VE ADALET: Adalet sisteminde ırksal ayrımcılık belirgindi. Siyahiler, mahkemelerde, kolluk kuvvetlerinde ve ceza uygulamalarında önyargı ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldılar.

EĞLENCE VE BOŞ ZAMAN AKTİVİTELERİ: Sinema salonları, restoranlar, oteller ve diğer eğlence mekanlarında ayrımcılık uygulanıyordu; burada farklı ırklar için ayrı oturma alanları, girişler ve hizmetler bulunuyordu.

JOHN F. KENNEDY İKTİDARI

John F. Kennedy (can kenedi) 1961’de Cumhurbaşkanı seçilince, topluma kök salmış ırk, renk, din, cinsiyet veya milliyet temelli ayrımcılığa son vermeyi birinci hedefi olarak belirler. Gerçi Anayasa Mahkemesi (The Supreme Court), 1954’de çıkardığı yasayla okullarda uygulanan ayrımcılığa son vermişti ancak bu karar hiçbir yerde uygulanmıyordu.

Siyahiler ya İslam ya da Hıristiyanlık değerlerine bağlı kalarak, direniş mücadelesini yükseltmeye çalışıyorlardı.

Elijah Muhammad

Elijah Muhammad, önemli bir siyahi Müslüman liderdi.  The Nation of Islam (İslam Milleti) adlı siyasi ve dini bir hareketin kurucusuydu. Örgütün amacı, siyahiler arasındaki dayanışmayı sağlamak, kendi kendine yeterli olacak şekilde bağımsız kurumların ortaya çıkmasına ön ayak olmaktı.

Elijah Muhammed’in öğretileri etkili olur, siyahiler kendi işletmelerini ve okullarını açarlar. Sadece siyahi Müslümanların alışveriş yaptığı marketler zinciri kurulur. Okullar sadece Müslüman siyahilere eğitim verir. Elijah Muhammed, siyah ırkın üstünlüğüne, beyaz toplumla entegrasyonun reddine ve siyahiler için ayrı bir devletin kurulması gerektiğine yönelik güçlü bir ideoloji oluşturulur.

Elijah Muhammad, ünlü insan hakları savunucusu Malcolm X’in öğretmenidir. Ünlü boksör Muhammed Ali de 1960’ların başlarında örgüte katılır, Elijah Muhammed’in öğrencisi olur. “Cassius Clay” olan ismini “Muhammed Ali” olarak değiştirir.

***

Bir kısım siyahiler de Hıristiyanlık inancına bağlı kalarak bir direniş örgütlerler. Bunların arasında en öne çıkan isim Martin Luther King’dir. Southern Christian Leadership Conference (SCLS) (Güney Hıristiyan Liderlik Konferansı) isimli Hıristiyan bir örgüt kurar. SCLS, ABD’de sivil haklar hareketinde önemli bir rol oynar.

SCLS, özellikle ABD’nin güney eyaletlerinde barışçıl protestoları ve sivil haklar eylemlerini koordine eder. Oy hakkı ve eşitlik mücadelesini savunur. 1955-56 yıllarında Montgomery Otobüs Boykotunu ve 1963’te Başkent Washington’da gerçekleştirilen İş ve Özgürlük Yürüyüşünü organize eder.

KU KLUX KLAN (KKK)

Ku Klux Klan örgüt üyeleri yürüyüş halinde

Siyahiler, Hıristiyan ve İslam dini içinde örgütlenip güç kazandıkça Beyaz Irkçılar da harekete geçerler. 24 Aralık 1865’te kurulmuş olan ve uzun yıllardan beri sessizliğe gömülmüş olan Ku Klux Klan isimli yasadışı Beyaz Irkçı örgüt yeniden güç kazanır. Siyahilere karşı saldırılara başlarlar.

Güç bir olay hızla tüm ABD’ye yayılıyordu. Şubat 1960’da iki siyahi öğrenci, beyazlarla aynı kafeteryada yemek yemelerine izin verilmedikleri için oturma eylemi başlatırlar. Küçük ve önemsiz görülen bu eylem hızla ABD’deki tüm üniversitelere yayılır. 12 farklı eyalette 65 şehirde 50 bin öğrenci bu eyleme destek verir, oturma eylemi başlatırlar.

Kennedy, cumhurbaşkanlığı kampanyasını devam ettirirken en çok karşılaştığı sorun ırk ayrımcılığıdır. Seçimlerden birkaç hafta önce Martin Luther King, Atlanta’da göz altına alınır. Kennedy, Martin Luther King’in eşini telefonla arar, üzüntüsünü ifade eder. Kennedy’in kardeşi Robert Kennedy devreye girer, Martin Luther King’in serbest bırakılmasını sağlar. Kennedy ailesinin bu tutumu nedeniyle Siyahilerin %70’i seçimlerde oylarını Kennedy için kullanırlar. Siyahilerin bu desteği sayesinde Kennedy, Nixon’la başa baş götürdüğü seçimi kazanır.

Kennedy, insan hakları ve medeni haklar konusunda ciddi adımlar atmaya kararlıdır ancak bir yandan da karşısında yüzyılların kök salmış ırkçı beyaz anlayışı vardır. Siyahileri üst yönetimlerde görevlendirir. İnsan Hakları Komisyonu’nu kurar. Okullarda ve iş yerlerindeki ayrımcılığa son vermek için yardımcısı Lyndon Johnson’ı (lindın cansın) özel olarak görevlendirir. Kardeşi Başsavcı Robert Kennedy de oy kullanma hakkı konusunda özel bir çalışma başlatır.

Kennedy, bir gerçekliğin farkındaydı: Zenginleşen ve büyüyen ABD, “Zenci” sorununu çözmeden gerçek anlamda bir refah toplumuna dönüşemeyecekti. “White Supremacist” denilen ve KKK örgütüyle kendisini ifade eden Beyaz Irkçıların tepkisi ve direnişiyle karşılaşacağını bildiği için önceleri tereddüt etse de bu yönde adım atılması gerektiğine karar verir.

Kennedy’in Cumhurbaşkanı olmasıyla ülkenin dört bir yanında Zenciler, çeşitli direnişler örgütlerler. Protestoların çoğu ölümle sonuçlanır.

1963 yılının ilkbaharında Martin Luther King ve arkadaşları Alabama eyaletinde kitle eylemlerine öncülük ederler. Martin Luther King gözaltına alınır. Cezaevinde kaleme aldığı “Birmingham Cezaevinden Mektup” isimli yazısı ABD’de Zencilerin manifestosu olur. Zenci gençler sokaklara dökülürler. Binlerce genç gözaltına alınır. Günlük yaşamın bir parçası olan TV, protestoları canlı yayımlayarak olayın ciddiyetini ABD’deki her eve taşır.

Kennedy, kapsayıcı bir İnsan Hakları Kanunu’nun çıkarılması gerektiğine artık inanmıştır. Diğer yandan Alabama gibi eyaletlerin Valileri de “Segregasyon (ayrımcılık) şimdi, segregasyon yarın, segregasyon sonsuza kadar” gibi sloganlarla Zencilerin Sivil Haklar direnişine karşı Irkçı Beyazları örgütlenmeye devam ediyorlardı.

Martin Luther King ve arkadaşları 28 Ağustos 1963 yılında Başkent Washington’da büyük bir yürüyüşe karar verirler. Cumhurbaşkanı Kennedy, Sivil Haklar ve İnsan Hakları yasası çıkarılmadan bu yürüyüşün yapılmasından endişe duymaktadır. Zenci yürüyüşünün olaylı biteceğine, böylece Irkçı Beyaz lobilerin bu durumu bahane ederek karşı direniş göstereceklerine, yasayı çıkarmasının güçleneceğine inanıyordu. Korkulan olmaz. 250 bin kişinin katıldığı büyük miting Martin Luther King’in “Bir Rüyam Var” isimli ünlü konuşmasıyla sonlanır.

Martin Luther King, Washington’da yapılan gösteride

Beyaz Irkçılar, Zenci Sorununu çözmeye kararlı Kennedy’in öldürülmesi gerektiğine karar verirler. 22 Kasım 1963 tarihinde Dallas’ta Kennedy’e suikast düzenlenir. FBI içinde örgütlenmiş olan Beyaz Irkçılar, şüpheleri başka yöne çekmek için Komünist ideolojiye gönülden bağlı, hatta bunun için 1959’da Sovyetler Birliği’ne kaçan, Minsk şehrinde bir Rus kadınla evlenen, hayal kırıklığına uğrayıp 1962’de eşi ve çocuğuyla birlikte ABD’ye geri dönen Lee Harvey Oswald’a el atar. Lee Harvey Oswald, Kennedy’i suikastla öldürür. Böylece Kennedy’e yapılan suikastın arkasında Sovyetler Birliği olduğu izlenimi yaratılır.

Kennedy’in ölümünden sonra yerine yardımcısı Lyndon Johnson (lindın cansın), ABD Cumhurbaşkanı olur. İlk yaptığı iş, Robert Kennedy ile birlikte 2 Temmuz 1964 tarihinde İnsan Hakları Yasası’nı çıkarmak olur. Lyndon Johnson, 1964 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığına aday olur ve ABD tarihinin en yüksek oy oranıyla seçilir. Lyndon Johnson 1965 yılında bu kez Oy Kullanma Yasası’nı çıkarır. Irkçı Beyazlar, kızgındırlar. İntikam peşindedirler. Lyndon Johnson olağanüstü koruma altındadır.

Lyndon Johnson’ı öldüremeyeceğini anlayan Irkçı Beyazlar, 21 Şubat 1965 tarihinde ünlü insan hakları savunucusu siyahi Malcolm X’i öldürürler. FBI, bu öldürme görevini, Elijah Muhammed hareketi içindeki ajanlarına yaptırırlar. Kısa zaman önce Elijah Muhammed’le yollarını ayıran Malcolm X, sanki Elijah Muhammed tarafından öldürülmüştür.

Siyahi Müslüman lider Malcolm X

Martin Luther King eyalet eyalet, şehir şehir dolaşıp siyahilerin örgütlediği miting ve yürüyüşlere katılır. FBI içinde kök salmış Beyaz Irkçılar bu kez hayatı cezaevine girip çıkmakla geçmiş James Earl Ray adlı birisini görevlendirirler. Martin Luther King, yürüyüşe katılmak için geldiği Tennessee eyaletinin Memphis şehrinde kaldığı bir motelde dürbünle silahla yapılan suikastla öldürülür. James Earl Ray, suikasttan hemen sonra FBI’nın verdiği sahte pasaportla önce Kanada’ya oradan da İngiltere’ye kaçar. Yakalanır, ABD’ye getirilir. Beyaz Irkçılar böylece üçüncü hedeflerine de ulaşmış olurlar.

Robert Kennedy

Sıra Robert Kennedy’e gelmiştir. 1968 seçimlerinde Demokrat Parti’den aday olan Robert Kennedy, 5 Haziran 1968 tarihinde Los Angeles şehrindeki Ambassador Otelinden yaptığı konuşma sırasında Sirhan Sirhan isimli bir Hıristiyan Filistinli tarafından öldürüldü. FBI içindeki Beyaz Irkçılar bu kez de kendi gerçek kimliklerini saklamakta başarılı oldular. Güya Sirhan Sirhan, Robert Kennedy, “Eğer seçilirsem İsrail’e uçak yardımı yapacağım,” dediği için öldürülmüştür. Halbuki çok geçmeden bunun gerçekle bir ilgisi olmadığı anlaşılacaktır.

Kısacası, 1960’lı yıllarda Zenci Sorununun çözmeye kararlı ABD’li beyaz ve siyah insan hakları savunucuları bunun bedelini hayatlarıyla ödemişlerdir. 1963-68 yılları arasında yaşanan ve ABD toplumun derinden etkileyen dört suikasttan sonra ABD’li Beyaz Irkçılar yavaş yavaş Zenci Sorunu konusunda daha ılımlı tavır almaya başlamışlardır.

TÜRKİYE VE KÜRT SORUNU

Türk kökenli siyasetçiler uzun yıllar, inatla Kürt Sorunuyla aralarına mesafe koyarlar. 1959’da yaşanan 49’lar olayı ile başlayan ve 1980 Askeri Darbesine kadar aralıksız devam eden Kürt Sorunu, Türk siyasetçiler arasında kendisine taraftar bulamamış, marjinal Kürt örgüt ve partilerin programıyla sınırlı kalmıştır. Türkiye İşçi Partisi (TİP),  1970 yılının 29-31 Ekim tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen  4. Büyük Kongresi’nde Kürt Sorununu parti programına alır. Bu durumdan rahatsız olan anti-Kürt kesimler, 12 Mart 1971 Askeri Darbesiyle duruma müdahale ederler.

1976 ve 77’de Bülent Ecevit’in yaptığı mitinglerde “Kurdara Azadî (Kürtlere Özgürlük)” sloganı sık sık duyulmaya başlanır. Nasıl ABD’de FBI içinde yuvalanmış KKK (Ku Klux Klan) gibi Irkçı Beyazlar vardıysa, Türkiye’de de MİT ve Ordu içerisinde yuvalanmış kendilerine Ergenekon/ Kont-Gerilla/ Jitem ismini veren KKK benzeri oluşumlar Kürtlerin haklarının seslendirilmesinden rahatsızlık duymaya başlarlar.

28 Mayıs 1977 tarihinde Bülent Ecevit’e Çiğli Havalimanında bir suikast düzenlenir. Ecevit’in bulunduğu araca ateş açılır, şoförü ölür. Bu olaydan sonra Ecevit, mitinglerde “Kurdara Azadî” diye bağıran kesimleri şiddetle karşısına alır. Bu suikast, aynı zamanda Ergenekon/Kontr-Gerilla’nın Türk siyaset adamlarına üstü kapalı bir tehdit mesajıdır.

Bülent Ecevit                          Bülent Ecevit, Çiğli suikastı sonrası

1990’lı yıllardan itibaren Türkiye ekonomisi hızla büyür. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türkiye’nin daha da büyümesi için Kürt Sorununu çözülmesi gerektiğine inanmaktadır.

Turgut Özal, Türkiye’nin Kürt sorunuyla ilgili çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve politikalar izlemiştir. Özal, Kürt sorununun çözümünde daha yapıcı bir yaklaşım benimsemiş ve Kürtlerin hakları konusunda çeşitli adımlar atılması gerektiğini savunmuştur.

Özal döneminde, Türkiye’de Kürtlerin kimlik ve kültürel haklarına daha fazla önem verilmesi yönünde bazı adımlar atılmıştır. Özal, Kürtçenin kullanımı konusunda sınırlamaların kaldırılması ve Kürtlerin ana dilde eğitim hakkına dair adımların atılması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Kürt sorununun şiddet yoluyla değil, siyasi ve demokratik çözümlerle ele alınması gerektiğini vurgulamıştır.

Ergenekon/Kontr-Gerilla, Turgut Özal’ın tıpkı Kennedy gibi susturulması gerektiğine inanmış, şüpheleri çekmeyecek şekilde bir suikastla ölümüne neden olmuştur (17 Nisan 1993).

Nasıl ki ABD’li beyazlar, Zencilerin özgürlük hakları karşısında kendilerini suçlu hissetmiş ve bu duygudan kurtulmak için suikastlara göz yummuşsa, benzer şekilde Türkiye’deki anti-Kürt siyasi yapılanma, Kürt haklarının seslendirilmesinden rahatsızlık duymuş, suikastlarla yüzyıllık suçluluk ve vicdan duygusundan kurtulmayı ümit ettiler.

Kürt Sorununa farklı bir bakış açısı sunan, Turgut Özal’ın geleceğin Genel Kurmay Başkanı olarak görmek istediği Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlisi, uçak kazası süsü verilen bir suikastla ortadan kaldırılır.

Eşref Bitlis

Turgut Özal’ın prenslerinden, Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı Kürt Raporunu kaleme alan Adnan Kahveci de bir araba kazası süsü verilen bir suikasta kurban gider.

Adnan Kahveci

Nasıl ki ABD’de Zenci Hakları savunucusu Malcom X ve Martin Luther King, KKK örgütünün ve Beyaz Irkçıların suikastlarına kurban gittilerse, benzer şekilde Türkiye’de Avukat Yusuf Ziya Ekinci (24 Şubat 1994), Avukat Medet Serhat (12 Kasım 1994), Avukat Faik Candan (14 Aralık 1994), Tahir Elçi (28 Kasım 2015) ve daha nicesi KKK örgütünün Türkiye versiyonu örgüt veya örgütler tarafından suikastla ortadan kaldırıldılar.

Soldan sağa:  Av. Faik Candan, Av. Medet Serhat, Av. Tahir Elçi, Av. Yusuf Ziya Ekinci

SONUÇ

Zenci haklarının engellenmez bir şekilde yükseldiği 1960’lı yıllarda ABD’de dört önemli suikastla Irkçı Beyazlar, bu hakları engellemeyi ümit ettiler. Beyazların, Zencilerin haklarına ve toplumsal entegrasyonuna saygı duyması için aradan 50 yıl geçmesi gerekecekti. Barrack Obama adlı bir Siyahi, 2009-2017 yılları arasında ABD Cumhurbaşkanı seçilince Zenci Sorunu da bir anlamda çözülmüş oldu.

Türkiye de suikast ve engellemelere rağmen aynı yolda yavaş yavaş ilerlemektedir. Kürt Sorununun kendine özgü bir çözümle sonuçlanması belki zaman alabilir ama kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.

 

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir