Değerli Okuyucular:

Dünyada en güzel şeylerden birisi belki de en başta geleni; içten, samimi, fedakâr dostlar edinmektir. Eğer güvenebileceğiniz bir dostunuz veya dostlarınız yoksa, kusura bakmayınız, ölü bir insan sayılırsınız. Demek isterim ki, iyi bir dosta sahip olmak, “Dünyaya bedeldir!” deyiminin insan ruhunda vücut bulmuş halidir.

Bu fani dünyada, çeşitli ülkelerde dostlar edindim. Çoğuyla yüz yüze tanışarak, yaşamı paylaşarak dostluğumu ilerlettim, pekiştirdim. Bir kısmıyla da hiç karşılaşmamış olsam bile, yaşamın tesadüfleriyle, yazışarak, telefonda konuşarak dost oldum. Bu müstesna dostlarımdan birisi de ailesiyle İsviçre’de yaşayan Ersin Hakan kardeşimdir.

GÜZEL İNSAN, ERSİN HAKAN       

Ersin Hakan

(Kısa biyografi: Ersin Hakan, 12 Nisan 1971 yılında Kars Arpaçay ilçesi Karahan köyünde Karapapak -Terekeme-bir ailede dünyaya gelir. 19 Mayıs Üniversitesi Amasya Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra öğretmenlik hayatına atılır. Kars’ta çeşitli liselerde Tarih Öğretmenliği yapar. 2005’de Sakarya Üniversitesi’nde Atatürk ilkeleri ve İnkılap Tarihi bölümünde okutman olarak görev yapar. Şu anda bilimsel araştırmalarına İsviçre’de devam etmektedir. Evli ve iki kız, iki erkek olmak üzere dört çocuk babası Ersin Hakan kardeşime uzun ve sağlıklı yıllar diliyorum.)

Ersin Hakan kardeşimin son çalışması olan “Kısa Kürt Tarihi ve Osmanlı Belgelerinde Kars Kürtleri” isimli kitabının tanıtımını daha önceki bir yazımda yapmıştım. Ersin Hakan’ı onurlandırmak için son kitabının kapağını ve arka yazısını tekrar burada okuyucularımın dikkatine sunmak isterim.

Arka Yazı

Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya (Koçoğlu), Birinci Meclis kürsüsünden delegelere şöyle hitap eder:

“Avrupalılar diyorlar ki: Türkiye’de yaşayan ekalliyetlerin (azınlıkların) en büyüğü, en kesretlisi (kalabalığı) Kürtlerdir. Bendeniz Kürt oğlu Kürt’üm. Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiçbir şey istemiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki El-Cezire Cephesi’nde çarpıştık. (Alkışlar) Nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar) Binaenaleyh sözüme hitam (son) verirken Heyeti Murahhasamızdan (delegelerden) rica ederim ki, ekalliyetler (azınlıklar) mevzubahis edildiği zaman Kürtlerin hiçbir mutalebesi (talebi) olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak buradan söylediklerimi söylesin ve iddia etsin…”

(Not: Bu sözleri 1923 yılında Birinci Meclis kürsüsünde dile getiren Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey, Azadi Örgütü üyesi olarak Bitlis’te yargılanmış, 15 Nisan 1925’te kurşuna dizilerek infaz edilmiştir. Mücahit)

(Arka kapak devam)

“Kısa Kürt Tarihi ve Osmanlı Belgelerinde Kars Kürtleri isimli bu çalışmada arşiv belgeleri ışığında karanlıkta kalmış ya da unutulmakta olan bir tarih aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Kitapta Kürtlerin tarihsel süreçteki inançları, sosyolojik ve etnolojik konumlarına da değiniliyor.

Osmanlı Arşiv belgelerine göre bölgesel çalışma ile Kürtlerin yaşamlarını, devlet ve devletlerle ilişkileri irdeleniyor.

Osmanlı döneminde Kars bölgesinde (Ardahan-Iğdır-Kars) sürdürülen mücadeleler aşiretlerin ve aşiret beylerinin devlet-devletlerle ilişkileri tarafsız ve yalın olarak ortaya konuluyor.”

ERSİN HAKAN’IN GÖNDERDİĞİ KİTAP?

Birkaç gün önceydi. Ersin kardeşim, her zamanki kadirşinaslık ve dostluk bağıyla, ilgimi çekebileceğini düşündüğü bir kitabın fotokopisini, İsviçre’deki bir arşivden alarak bana iletti. İngilizce kaleme alınmış olan kitabı büyük bir ilgi ve zevkle okudum. “Film içinde film” şeklinde üzerimde bir izlenim bırakan kitapta ayrıca ruhumu okşayan eski siyah beyaz fotoğraflar vardı. Bazen güzel çekilmiş eski bir fotoğraf, bin sayfa kitaptan daha kıymetlidir. Bu kitapta yer alan her resim de işte böylesine bir değer taşıdığı için beni geçmişin büyülü, gizemli yaşamın içine çekiyordu. Bu güzel duyguları sizlerle paylaşmak istedim.

Kitap kapağı

(Son Oyundan Resimler /Rus Merceğinden İran 1901-1914)

JOHN TCHALENKO KİMDİR?

Kitabın yazarı John Tchalenko, Fin asıllıdır. Aile içinde, annesinin amcası General Iyas’ın adını sık sık duymuştur. Bildiği tek şey, büyük amcasının 20’nci yüzyılın başlarında 20 yıl kadar Çarlık Rusya’sı Generali olarak İran’da yaşadığı ve bir daha geri dönmediğidir.

Kader bu! John Tchalenko, deprem mühendisi olur. Bildiğiniz gibi, İran, fay hatları üzerinde, sık sık depremlerin yaşandığı talihsiz bir ülkedir. John Tchalenko, İran’a gider. Yeni fay hatlarını keşfeder. İşte böyle bir zamanda, “General Iyas” ismini duyar. Kendi kendine sorar, “Acaba bu annemin amcası General Iyas mı?”. Dış İşleri Bakanlığı’nda yaptığı araştırmalarda, duyduğu ismin, gerçekten de annesinin amcası General Iyas olduğunu anlar. Araştırmasını derinleştirmeye karar verir.

Büyük amcasıyla ilgili bilgi toplamaya başlar. Sonuçta, en önemli bilgilerin Sovyet ve Çarlık Rusya’sı diplomatik ve askeri arşivlerinde saklı olduğunu anlar. Ancak bu arşivlerde araştırma yapmak yasaktır. Başvuruları reddedilir. Bir gün, arşiv çalışması yapabileceği yönünde haber alır. Sevinçle Sovyet ve Çarlık Rusya’sı arşivlerinde büyük amcasının izini kovalar. Kapı kapıyı açar, sonuçta her şey gün ışığına çıkar. John Tchalenko, büyük bir vefa duygusuyla, elindeki belge ve resimleri bir kitapta toplayıp yayımlar.

ÜÇ “RUS”, ÜÇ DİPLOMAT, ÜÇ KÜRDOLOG

General Iyas’ın üstlendiği görevi ve döneminin özelliklerini daha iyi anlayabilmek için Çarlık Rusya’sının bir özleminden ve özelliğinden bahsetmemiz gerekecektir:

1829 Türkmen Çay Antlaşmasıyla Çarlık Rusya’sı, Güney Kafkasya’ya (bugünkü Gürcistan, Ermenistan ve Kuzey Azerbaycan) yerleşir. Azerbaycan’ın kuzeyi Çarlık Rusya’sında, güneyi de İran’da kalır.

Hani, lise tarih derslerinde Çarlık Rusya’sıyla ilgili olarak bize sık sık anlatılan ve nerdeyse klişe olmuş bir ifade vardı: “Çarlık Rusya’sının en büyük emeli bir yandan İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ele geçirmek, diğer yandan sıcak denizlere inmekti.”

Çarlık Rusya’sı bu hedefinden asla vazgeçmedi. İran’ın Batısı ile Osmanlı Devleti’nin Doğusunu birleştiren bir koridor üzerinden Basra Körfezine ulaşmak istiyordu. Bu nedenle İran’da Tebriz, Urmiye ve Mehabad şehirleri önemliydi. Bu şehirlerde Rus Konsoloslukları açar. Osmanlı Devleti’nde Batum, Erzurum (Kars, Ardahan, Iğdır zaten Rus yönetimindeydi) şehirlerinde de Konsolosluklar kurar. Çarlık Rusya’sının bu şehirlere atadığı Konsoloslar sıradan diplomat profiline uygun kimseler değillerdi.  Tam aksine, bölge insanının dili, dini, tarihi, folkloru üzerinde derin araştırmalar yapacak kapasitede, üst düzey eğitimli, özellikle dil merakı olan kimselerdi. Çarlık Rusya’sı, Osmanlı Devleti’nin aksine işgal edeceği topraklardaki ahaliyi her yönüyle araştırmayı bir imparatorluk stratejisi olarak benimsemişti.

İşte böyle bir anlayışla, aynı zaman diliminde Basil Nikitin, Urmiye’de; Alexander Jaba, Erzurum’da (1850’lerde) ve Vladimir Minorsky de Tebriz ve Tahran Konsolosluklarında görev aldılar. (Başlıkta RUS kelimesini tırnak içine aldım çünkü Alexander Jaba ve Basil Nikitin Polonya asıllı; Vladimir Minorsky Rus asıllıydı.)

Çağdaş Kürdoloji Biliminin kurucuları kabul edilen bu üç diplomatın en önemli özelliği, 7-8 dili özellikle Kurmanççayı ana dilleri gibi öğrenmiş olmalarıydı. 1917 Bolşevik Devriminden sonra Paris’e göç eden bu üç diplomat özellikle Kürtler üzerine çok önemli çalışmalar yaptılar. Her üç diplomat, bugün halen Çağdaş Kürdoloji Biliminin kurucuları olarak onurlandırılmakta, kitapları referans kitap ve kaynak olarak değerlendirilmektedir.

MINORSKY İLE GENERAL IYAS DOSTLUĞU

Doğubilimci ve Kürdolog Vladimir Minorsky

1901 yılında İran’ın Horasan bölgesinde ciddi bir veba salgını baş gösterir. Vebanın kontrol altına alınması için Karantina Koridoru oluşturulur. Çarlık Rusya’sı da General Iyas’ı görevlendirir. General Iyas, 1911 yılına kadar bu görevi devam ettirir.

Minorsky, Tahran Büyükelçiliğinde görevliyken (1911) Savuçbulak (Mahabad) şehrine bir diplomatın atanması gerektiğine karar verir. İşte böyle bir arayış içindeyken General Iyas ile tanışır. Basil Nikitin, Alexandre Jaba ve Vladimir Minorsky, diplomat kökenlidirler, ancak General Iyas, asker kökenlidir. Minorsky, General Iyas’ı bir diplomat olarak Mahabad şehrine Konsolos olarak atar.

Mahabad, Urmiye Gölü’nün güneyinde bir vadide yer alır. Şehrin sakinleri Soranca konuşur. Nüfusun çoğunluğu Sünni Şafi mezhebindendir. Mahabad, İranlı Kürtler için önemli bir şehir olduğu için Minorsky, buradaki Kürt aşiretlerini Çarlık Rusya’sı tarafına çekmek için böyle bir hamle yapmıştır. Birinci Dünya Savaşının ayak sesleri duyulmakta, petrol bölgeleri Osmanlı-İran-Çarlık Rusya’sı ve İngiltere arasında büyük bir rekabete neden olmaktadır.

ALEXANDER IYAS KİMDİR?

1869 doğumlu Alexander Iyas, Fin asıllıdır. Iyas, Çar’ın Litvanya Alayı’na girer. 1891’de asteğmen olarak Türkistan da kısa bir görev alır. Horasan bölgesinde veba salgını baş gösterince 1901’de Turbat-ı Haydari‘deki birimin başkanlığına getirilir.

Vladimir Minorosky’nin önerisi üzerine Vladimir Iyas, 1912’de Tebriz Rus Konsolosluğu’na, hemen ardından da Mahabad Konsolosluğuna atanır. O yıllar Mahabad 9000 nüfuslu bir kasabadır.

General Iyas, sınırların belirlenmesi komisyonlarında görev alır. Fotoğrafçılık zaten öteden beri özel ilgi alanıdır. General Iyas, dillere merak sarar. Rusça, İsveççe, Fince (ana dili), Fransızca, İngilizce, Farsça, Urduca, Peştuca, Türkçe ve Kurmançça dillerini mükemmel derecede iyi biliyordu. Çok geçmeden Çarlık Rusya’sının İran stratejisini belirleyen önemli isimlerden birisi olur.

İran Kürdistanı’nda Kürt aşiretleri arasında siyasi ve diplomatik çalışmalar yürütür. Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan Kürt aşiretlerinin İran’a bağlanmasını sağlar. Husumetli Kürt aşiretlerini barıştırır, otoritesini pekiştirir.

Birinci Dünya Savaşı başlamak üzeredir. Tam da böyle bir zamanda Osmanlı-İran sınırının yeniden belirlenmesi için bir komisyon kurulur. Komisyon çalışmalarını devam ettirirken Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Bilindiği gibi Türkiye, Almanya’nın yanında Rusya’ya karşı savaşa girer.

Osmanlı orduları, Kürt aşiretleriyle birlikte Mehabad’a saldırı yapar. General Iyas, Rus görevlilerini Mehabad’tan çeker. Ancak talihsiz bir şekilde çok önemsediği bazı özel eşyalarını evinde unutmuştur.

General Iyas, tek başına Mehabad’a geri döner. Kürt aşiret kuvvetlerinin (Hamidiye Alayları) eline düşer (29 Aralık 1914). Kafası kesilir. Bir mızrağın ucuna takılarak zafer nişanesi olarak dolaştırılır. Rus kuvvetleri 2 Şubat 1915’te Mehabad’ı yeniden ele geçirirler. General Iyas’n özel eşyalarını bulup korumaya alırlar ancak General Iyas’ın cesedini bulamazlar.

General Iyas, fotoğrafçılığa aşırı düşkündü. Kendi geliştirdiği yöntemlerle bugün bile çekilmesi imkânsız mükemmel kalitede fotoğrafları özenle arşivlemişti.

Şimdi sizleri General Iyas’ın fotoğraflarıyla ve bir dönemin gizemli sayfasıyla baş başa bırakıyorum:

Alexander Iyas (1 yaşında) anne ve babasıyla (1870)

Alexander Iyas, Yedek Subay öğrencisi (Helsinki)

Alexander Iyas (sol başta) Kazak muhafızlarıyla

Alexander Iyas (sağ başta) Aşkabad’ta (1899)

Alexander Iyas (sol başta) 1901

Rus görevliler İran-Afganistan sınırındaki karantina karakolunda (1901)

 

Turbat-i Haydari şehrinde İpek Yolu Kervan tüccarları (1901)

Alexander Iyas (sağdan dördüncü) Kazak muhafızlarıyla

Ahmet Şah  (12 yaşında) 1909 (Kaçar Hanedanı)

Tebriz

Karapapak şahin avcıları

Karapapak şahin avcıları

Amerikalı misyoner kadınlar

İranlı devlet yetkilileri (1912)

Mahabad şehrinde Kürt aşiret güçleri (1913)

Ruslar tarafından kurulan İran Kazak güçleri (1913)

Türk sınır askerleri (1913)

Türk sınır karakolu (1913)

Surçi aşireti mensupları (Ortada lider Kerim Han)

Bir Kürt evi

Surçi Kürtleri

Mameş ve Heylani aşireti liderleri bir arada

Osmanlı-İran sınır belirleme Rus komisyon üyeleri: Alexander Iyas (soldan üçüncü),  Vladimir Minorsky (Soldan dördüncü) ve yanında eşi Mrs. Minorsky (1914)

Vladimir Minorsky (arka plan soldan üçüncü)  Rus ve İranlı sınır belirleme komite üyeleri birlikte (1914)

Rus diplomatlar Tebriz Konsolosluğunda (1914)

Kürt köyü Uşnu (İran Kürdistanı)

Babası George, kitabın yazarı John Tchalenko’yu kucağında taşıyor( 1937 Suriye)

Sibirya, 1907

Alexander Iyas (Turbad-i Haydari 1910)

Mameş Kürt aşireti (1914)

İran Kürdistan’ında Uşnu şehri 1914

İran Kürdistanı Uşnu şehri 1914

Mehabad 1914

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir