07/08/2020

 İlimiz eski valilerinden Saygıyadeğer Turgay ALPMAN’dan ruhunuzda hoş anılar,izler bırakacak iki şiir

Ben Seni Düşünüyorum Her Anımda

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Yalnız gecelerimin,
Titreten soğuğunda,
İçimi ısıtan,
Sımsıcak,
Bir ateşsin sen,
Kanımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Gözlerinden okuduğum,
Parıltılarda,
Bana güç verecek,
Mutluluk ışıldayacak,
Bir güneşsin sen,
Yanımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

İşime, gücüme
Giderken, dönerken,
Yollarımda,
Bana selam verecek,
Vefalı, güvenilir bir dostsun sen,
Yakınımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

İşlerimin yoğunluğunda,
Yaptığım,
Hatalarda,
İleride muhtemel sıkıntılardan kurtaracak, koruyacak,
İyi ve güzel dua olarak kalacaksın sen,
Yaşamımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Bir türlü tüttüremediğim ocağımda,
Ağzıma lezzet,
Burnuma nefaset,
Gözlerime renk,
Katacak,
Zevkle,
Soframı donatacak,
Kadınım olacaksın,
Yuvamda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Nefes aldığım,
Uzak dağlarda,
Koparmaya kıyamadığım,
Hoş kokulu,
Bir kır çiçeği olacaksın,
Gönül bağımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Dinlediğim,
Söylediğim,
Şarkılarda,
Asla,
Bıkmayacağım,
Tatlı bir nakarat kalacaksın,
Kulağımda.

Ben seni düşünüyorum,
Her anımda.

Bana,
Hep huzur veren doğada,
Seyretmeye doyamadığım,
Güneşin her gün doğuşu kadar,
Güzel bir olaysın,
Dünyamda.

Burdur Tefenni, 09.11.1986


KAYBOLMUŞ BAYRAMLAR!

Bir başka havası vardı eski bayramların,
Hediyeleriyle, gezmeleriyle, telaşlarıyla…
Herhalde, en güzel şey
Bir evde toplanmak,
Paylaşmaktı Bayramı.
Cümbür cemaat,
Tüm aile hep birlikte…

Bir acayip telaş olurdu, bayramdan haftalar öncesi.
Bembeyaz badanalar yapılır,
Temizlenirdi evler, yıkanırdı sokaklar.

Güzelce kalay attırılırdı,
Bakırdan dibi kara kazanların içi,
Ayna gibi parlardı kaplar ve kacaklar.

Çoluk çocuk gidilirdi pazara.
Fazlaca alınırdı yiyecekler,
Doldurulurdu kolonya şişeleri,
Eş dost, gelecek konuklar için unutulmazdı hediyeler.
Afilili gömlekler, elbiseler, iskarpinler.
Hele hele çocuklar için rengârenk kilo kilo şekerler.

Sadece evler ve yerler temizlenmezdi,
Arife günü tıraşlar olunur,
Baylar ve bayanlar için seansları ayrı hamamlara gidilirdi.
Tellaklar bir güzel keseler,
Mis kokan sabunlarla,
Ak pak olurdu ciltler.
Ara odada beklerken,
İçilen Şifa Gazozu’nun keyfine hiç doyulmazdı.

Gurbettekiler de unutulmazdı.
Resimli, resimsiz ya da artist fotoğraflı tebrik kartları vardı, o zamanlar.
Özlemleri, sevgileri taşıyan,
Postahaneler önünde,
Özenle seçilip satın alınan.

Hazırlıklar yapılırdı, günler haftalar öncesi.

Tepsi tepsi baklavalar, oklavadan çekmeler, su börekleri.
Tekne içinde bol bol ev ekmekleri.

Bir dana ya da toklu bir davar kesilirdi,
İşkembesi, paçası, kellesi,
Uğraştırırdı epey temizlemesi, ütmesi.

Ama güzel olurdu;
İşkembenin döşü, dolması,
Paça çorbası, kellesinden tirit yemesi.
Bir de o etin pilav üstü çekmesi…

Sabahları koşa koşa giderdik camiye!
En ön saflarda duralım diye.
Namaz sonrası bayramlaşılırdı.
Tek tek sıkılırdı, öpülürdü,
Büyüklerin elleri.

Alicenaptı o zaman büyükler,
Verirlerdi, hemen metelikleri.

Büyükler beklerdi evde,
Konu komşu, hısım akraba,
Yepyeni, tertemiz giysilerle,
Gelmeler, gitmeler olur,
Hep birlikte yapılırdı kutlama.

Mezarlık ve hastaneler de unutulmazdı.
Birer Fatiha okunurdu, göçenlerin ruhlarına.

Bayram yerleri, panayırlar vardı eskiden,
Hiç aklımdan çıkmayan,
Toplanan paraları yutan, tüketen.
Dönme dolaplar, salıncaklar,
Çarkıfelek, motosikletli akrobatlar, ip cambazları,
Uzun sırıklar üzerinde yürüyen upuzun pantolonlu adamlar.
Bir de gülen, güldüren aynalar.
İnanın çok güzeldi,
O eski bayramlar.

Gıcır gıcır ayakkabılar,
İlk defa bayram günü giyilen esvap,
Bir değişik kokardı,
Eski bayramlar.

Allı yeşilli, güllü at arabaları,
Kırmızı renkli faytonlar vardı.

Ne heybetliydi atları!
Ay-yıldızlarla süslü,
Püsküllü meşin koşumlarıyla,
Gemden köpürmüş ağızlarıyla,
“Hadi oğlum”, “hadi kızım”,
“çık çık” ve de “deh deh”! sesleriyle,
Yan yana,
Tırıs tırıs giderlerdi,
İki gözleri de kapalı.

Taka tuka nal sesleri arasında,
Gacır gucur dönerdi,
Göbeği pırıl pırıl pirinçten,
Ahşap üzeri lastik kaplanmış,
Kocaman kocaman o incecik tekerlekler.

Sürücüsü şakırdatırdı, sallarken kırbacı.
Biz çocuklar, koşardık faytonun arkasından,
Acısa da popomuz,
Parke, şimşir taşlı yollarda,
Otururduk arka dingilin üstüne,
Sırf zevk olsun diye!..

Kıskanırlardı diğer keratalar,
Mahallerinden, yollarından geçerken.
Bağırırlardı hep bir ağızdan;
“Faytoncu amca, arkana bak!”

Faytoncu amca, kızardı bu sözlerle.
Meşin tenteden geriye,
Şaklatırdı kırbacını,
“Şak şak!”
Acıtsa da kırbaç,
Düşsek de faytondan,
Bir başkaydı, o eski bayramlar.

O eski bayramlar, hiç yorulmazdık oynamaktan.
Sabahtan akşama,
Bayramlar yerlerinde…

Ucu kabaralı, allı, morlu, yeşilli topaçlarımız vardı.
Üzerlerine bir güzel dolardık ipleri,
Sonra çekerdik aniden,
Ne güzel, fırıl fırıl dönerlerdi…

Bilyelerimiz vardı ceplerimizde,
Atardık bir bir üzerine.
Vurunca tık tık,
Parlardı gözlerimiz,
Rengârenk, cıncık cıncık.

Şık şık şık öten çemberlerimiz vardı,
Bir telin ucunda çevrilen.
Deli gibi koşarken arkasından,
Yarışırdık gizlice,
Çın çın zilli, aynası kırık bisikletlilerle.

Lastik sapanlarımız eksik olmazdı yanımızdan,
Ara sıra kırsak da camları!
Yağlardık tabanları,
Kuş avlardık bağlarda…

Dağlar, taşlar bizimdi.
Meyveleriyle bağlar, bahçeler de bizimdi,
Allah ne verdiyse,
her şey bizimdi o zamanlar,
O eski bayramlar!

Acıkırdık, üleşirdik ceplerimizde ne varsa!
Akide şekerleri, kuru incir, üzüm, leblebi.

El öpmeleriyle, hediyeleriyle, gezmeleriyle
Nerede o güzelim bayramlar?
Nerede?

Ankara, 01.12.2002

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir