1996 Güncelleme 05/10/2020

LEYLEK

Her gün evimden birkaç saat şu iki ayaklı kanatsız mahlukları izlemek zorunda kalırım. Pek acırım bu zavallılara. Kanatları yok uçamazlar, gagaları yok, yiyecek bulamazlar. Acıdığım kadar kızarım da bunlara. Çünkü çok tuhaf ve tembel şeyler. Bir kere evimin altı acayip bir yer. Bu yaratıklar önce evleri yıktılar, ağaçlan kestiler. Sonra yeniden küçük kulübeler yaptılar, minik ağaçlar diktiler. Dikip yapacak idiyseniz ne demeye yıktınız evleri. Bu müsriflik niye. Anlayamıyorum bir türlü. Gelip gelip oturuyorlar burada. Çiçekleri otları yemiyorlar ama. Yalnızca ayaklıyorlar. Yemeyecek olduktan sonra niye ektiler onları. Hiç ayaklanmak, üzerinde gezinmek için çiçek, çimen fidan dikilir mi? Ortada bir de su bölmesi yapmışlar. Havuz diyorlar. Bu da aynı şekilde bir tuhaf. Ne içiyorlar, ne yıkanıyorlar. Bakıyorlar sadece. Bu mahlukatın sinir bozucu bir tarafı da çok gürültücü olmaları. Nasıl dayanıyorlar bu patırtıya. Bunların işi gücü yok mu?  Çalışmazlar mı?  Güya dünyanın sahibi de bunlarmış. Dünya dedikleri benim tünediğim ağaçlar kadar her halde. Biz bir yılda Afrika’dan İskandinavya’ya kadar gezip duruyoruz.  Bulutların üstünde günlerce yol almak, dünyaya çok uzaklardan bakmak ayrı bir haz veriyor.  Ondan yüce, üstün ve ulvi bir duygu düşünemiyorum. Bunlar ise yapışıp kalmışlar yere. Ayrıca bizim her ülkede, her semtte bir evimiz, yuvamız var. Dilediğimiz anda istediğimiz yere gitme hakkımız var. Ya bunların. Onlarda bunun farkında olacak ki, ağaçları kesip, çiçekleri koparıyor, otları ayaklıyorlar. Ne demiş bunların ataları “Alla dağına göre kar verir…”Ya bunlara bir de bizimki gibi kanat verseydi, uçma, gezme hürriyeti verseydi. Gaga verseydi. Eminim bunlar dünyada tek bir ağaç, ot, çiçek bırakmazlardı. Bunlara yiyecek içecek lazım değil mi?  Hem bunlar uyumazlar mı?  istirahat etmezler mi? Biz öyle miyiz?  Erkenden kalkar yavrularımıza yiyecek bulmak için tarlaları dolaşır, bulduğum yiyecekleri hemen evimize getiririm. Yuvada bozulan, yerinden çıkan çöpleri onarırım. Bunlar ise boyuna oturuyorlar. Dedim ya pek acaip şeyler bunlar. İnsan diyorlarmış bunlara. Tembellik, miskinlik bunlarda. Kavga gürültü bunlarda. Hep aynı yerde takılıp kalmak bunlarda. Çok acıyorum doğrusu. Bizim gibi uçamazlar, ülke ülke dolaşamazlar. Kıta kıta gezemezler. Ne yetenekleri var, ne özgürlükleri. Sanki bunlar sadece tabiata zarar vermek için halk edilmişler. Peki ben mi kimim. Tanırsınız canım. Hani şu park denen yerin yanında da kocaman bir Karaağaç var ya. Orada geçici olarak ikamet eden LEYLEK’im. İyi ki kanatsız değiliz. İyi ki YEŞİL’e düşman değiliz. iyi ki insan değiliz. Yaşasın LEYLEKLER

Bakalım yeni belediye yönetimi, özellikle de park ve bahçelerden sorumlu olanlar, bize leylekleri mi güldürecekler, yoksa gerekeni yapacaklar mı? Zira ben öteden beri şunu ısrarla söylüyorum. Park denen yeri biz dondurma bahçesi yaptık. Ve ipini koparan, sergisini alan oraya geliyor. Henüz vakit geçmiş değil ama yeter ki Park ve Bahçeler’den sorumlu müdür işine sarılsın.

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir