10/05/2020

SERDAR ÜNSAL’IN YEŞİL IĞDIR’DA MÜNTEŞİR “IĞDIR TÜRK DÜNYASINA AÇILAN KAPI” BAŞLIKLI YAZISININ İRDELENMESİ-2

Bir önceki yazımda Serdar Ünsal’ın o kemçik, muğlak,bulanık ve tarihi gerçeklerden uzak yazısını irdelemeye devam edeceğimi belirtmiştim.Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

         Serdar derki Dilucu toprakları Kurtuluş Savaşı döneminde Kazım Karabekir’e Mustafa Kemal tarafından verilen talimat ile alınmış-kurtarılmıştır.

         Bu konu kimi yaygın gazete yazarlarından ve internet ortamında yayınlanan yazılardan anlaşılıyorki birileri tarafından bilerek çarpıtılıyor.Kafa bulanıklığı yaratılıyor.

         Kimi sığ düşünceliler tarafından da Atatürk’ü yüceltmek adına böylesi tarihi olaylar tahrif ediliyor.

         Bir keresinde o eşsiz adam Mustafa Kemal ATATÜRK, öylesine büyük bir insandırki böylesi küçük saptırmalara ne ihtiyacı vardır ne de gereği.

         Bu konuya Mücahit Hun gerekli cevabi yazıyı verdi ama ben de yazmazsam bağrım çatlar.

         Dilucu bölgesi Kazım Karabekir tarafından kurtarılmamıştır.

         Atatürk de İran’dan parayla satın almamıştır.

         Ne İran, toprağını parayla satacak ucuz kolay bir devlettir.Ne Atatürk parayla toprak satınalacak bir karaktere sahiptir.Bu tür parayla toprak satınalma ABD ve kapitalist dünyanın işidir.Gerçekten de ABD bu günkü birçok eyaletini parayla satın almıştır.

           ABD, 1803’de Fransızlardan Louisiana eyaletini, 1917 yılında Danimarka’dan da Virjin Adalarını satın almıştır.

         1867 Yılında ise Rusya’dan 7 milyon 200 bin dolara Alaska’yı satın almıştır.

Bugünkü Teksas da Fransa, İspanya ve Meksika arasında gidip geldikten sonra 1836’da Bağımsızlığına kavuştu. Kavuştu amma ABD’liler Teksas’tan sürekli toprak satın alıyorlardı. Teksas toprakları ABD’liler tarafından satın alına alına 1845’e gelindi ve o yıl Teksas bağımsızlıktan vazgeçerek ABD’nin bir eyaleti haline geldi.

         Tam bir işportacı tüccar Trump’da Danimarka’dan Grönland adasını alma konusunda teklifi, günlerce basında alay konusu olduğunu da hatırlayalım.

         Türkiye’de iki şey müthiş bir kazanç kapısıdır.Birincisi DİN.İkincisi Atatürkçülük.

         Yılmaz Özdil köşesinde Iğdır Dilucu hudut bölgesinin Mustafa Kemal tarafından satın alındığını yazdı.Bizim gardrop Atatürkçüleri ve Ataputçular konuya sarıldılar.

         Buna en detaylı açıklamayı ise Yeniçağ yazarlarından Cazim Gürbüz verdi

Tarih: 2017-10-11

Cazim Gürbüz

Yılmaz Özdil’in bir iddiasıdır bu. Şöyle yazmıştı köşesinde:

“Türkiye’nin en kısa kara sınırı olan komşusu, Nahçivan Özerk Bölgesi. Ermenistan ile İran arasında sıkışmış bu bölge Iğdır ile komşu. Toplam ‘kara sınırı uzunluğu ise 12-13 km’ civarında.

Çok kişinin bilmediği bir husus var. O da Türk dünyasına açılan tek kapı olan Nahçivan sınırının, zamanında Mustafa Kemal Atatürk tarafından ‘bizzat kendi parasıyla’ İran’dan satın aldığı topraklardan oluştuğu.

Bu topraklar şu an bize ait ve Nahçivan sınırımızı oluşturuyor.

Atatürk bir kez daha dehasını ve ileri görüşlülüğünü ortaya koymuş ve bu bölgeden toprak satın alarak hali hazırda Türk dünyası ile doğrudan sınırımızın olmasını sağlamış.

Lider olmak ayrı bir özellik!..

Gerçek lider yıllar sonrasını görebilirken bazıları ise “stratejik miyopluk ile 30-40 km öteyi bile göremiyor.”(1)

Yılmaz Özdil bu konuyu ilk yazan yazar, başka bir kaynakta buna rastlayamadık tüm araştırmalarımıza karşın. Özdil yazdıktan sonra da internette yaygınlaştı, paylaşım rekorları kırdı.

Peki doğru mu? Bizce hayır, doğru değil, ne İran gibi bir ülke parayla toprağını satar ne de Atatürk o yıllarda sıkı dostluk ilişkileri bulunan İran’a bunu teklif eder.

Olan şudur. Ağrı isyanları sırasında, isyancılar bizim tarafta sıkışınca İran’a kaçıyorlar, durumu uygun görünce de tekrar geliyorlardı. Bu durumu İranlılara defalarca iletmemize karşın, isyancılarla yeterli ölçüde mücadeleyi bir türlü veremiyorlardı. Büyük Ağrı bizde Küçük Ağrı onlardaydı, sorunun en büyük kaynağı da bu idi.

Bu konu uzun görüşmelere yol açtı ve sonunda çözüme ulaştı. Bu çözümün bilgilerini Doç. Dr. Ahmet Özgiray’ın araştırma yazısından okuyalım:

“(…) İlk yaklaşım 18 Ocak 1932’de Tevfik Rüştü Bey’in Tahran’ı resmî ziyareti ile başladı. 23 Ocak’ta Küçük Ağrı Bölgesi sınır düzeltmesi konusunda nihayet bir antlaşma yapıldı. Kürtler’e karşı stratejik önemi olan ve Türkiye’nin çok şiddetle arzu ettiği küçük Ağrı Dağı’nı İran, Türkiye’ye vermeğe razı oldu. Fakat İran da bunun karşılığında oldukça Güney’deki arazi parçasını aldı. Bir de Hakemlik Uzlaşma konularında bir antlaşma yapıldı.

(…) Türkiye Van’ın doğusundaki Katur sahasını İran’a bıraktı. Bu küçük arazi parçası, Büyük Ağrı Dağı’nın 150 km güneyindedir ve yıllardan beri uyuşmazlık konularından birini oluşturuyordu. 5 Kasım 1932 yılında Ankara’da imza edilen bu antlaşma, 15 Haziran 1928’de yapılan antlaşma ve protokolü ismen değil, fakat içeriği bakımından yenilendi. Bu antlaşmada tarafsızlık, politik ve ekonomik işbirliğini içeriyordu. Ayrıca, karşılıklı nota teatisi ile iadeyi mücrimin antlaşması da aynı zamanda yürürlüğe girdi. Ayrıca, yapılan hudut antlaşmasının karşılıklı onayları ve Hakemlik antlaşması da dahil olmak üzere hepsi yürürlüğe girdi.(2)

İşte olan bu… Amaç Kürt isyanlarını önlemek, haa o arada Nahçıvan’la sınır da oluşmuş, bir taşla iki kuş vurmuşuz, fakat öyle parayla toprak almak gibi bir durum yok.

*************************************************

         Serdar Ünsal’ın iddiası da Yılmaz Özdil’in aynısının kopyasıdır ve şudur: “Iğdır’ın Türk dünyasına açılan bir kapı olduğunu bilen Atatürk o dönemde Iğdır’ın kurtuluşu için bizzat ilgilenmiş Kâzımkarabekir Paşaya, Iğdır’ın Ermenilerden temizlenmesi ve kurtuluşu için talimat vermiştir. Bunu Özellikle Dilucu bölgesinin Türkiye tarafında kalmasını sağlamasından anlamamız mümkündür. Dilucu bölgesini parasını vererek satın almış Türkiye topraklarına katmıştır. Buda gösteriyor ki Iğdır Türk yurdudur. Türkiye’nin bütünlüğü açısından ne kadar stratejik öneme sahiptir.”

             Serdar’ın bu iddiasını sağ cephe yazarı Cazim Gürbüz veTarihçi Doç.Dr.AhmetÖzgiray’ın kaleminden yalan yanlış olduğunu ispat ettik.

            Garip olan şu.Serdar sol tandanslı dehşetengiz Yılmaz Özdil’in atmasyonlarına kulak asıyor.Sormuyor.Araştırmıyor.Bilgi ve belgeye ulaşma zahmetine katlanmıyor.Peşin peşin bir solcu yazarı kaynak belirtmese de) referans alıyor. Böylesi sansasyonel bir bakış açısının da ilgi çekip prestij sağlayacağının bilincindedir. Ve bu garip ve hazin durum aşağıdaki fıkra ile tam örtüşmektedir.

FIKRA

Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir meyhane inşa etmeye başlamış.İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler, ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.

Tüm cemaatin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde bu meyhane için her gün beddua etmekten öteye geçememiş.

İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesi sonucu meyhane yerle bir olmuş.

Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler, ancak meyhane sahibi adam, cami imamının ve cemaatin direk veya indirekt olarak bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.

Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler,

Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler.

Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkemeye günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:

“Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum,” demiş.

“Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var.

Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir meyhane sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan ve inkar eden bir imam ve cemaati…!”

            Ve ben eminim ki Serdar bunlara kendisi yürekten de inanmaktadır.Ama gerçekler hiç te öyle değildir.

            Hala ikna olmadınızsa işte size 1925 li yıllardaki Türkiye Cumhuriyeti idari haritaları.Şöyle bir baktığınızda bile bu haritada DİLUCU diye bir bölgenin olmadığını,Iğdır ile Nahcivan arasında bir sınır bulunmadığını,Iğdır’ında Doğubeyazıt’a bağlı bir ilçe olduğunu görürsünüz.

            Ama sizler sanırsınız ki Iğdır hep vilayet merkezidir.Oysa Iğdır 1927 yılına kadar Doğubeyazıt’a bağlı bir ilçedir.1927 yılında ise yeni idari yapılanma sonucu Iğdır Doğubeyazıt’ın ilçe düzeyine düşürülmesi sonucu önce Ağrı’ya 1934 yılında da Kars vilayetine bağlanmıştır.

            Bir zahmet bilgi edinilmesi.

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir