I.Uluslararası 20. Yüzyılın ilk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu Sonuç Bildirgesi:

16-18 Ekim 2019 tarihlerinde Iğdır Üniversitesi ev sahipliğinde “I. Uluslararası 20.

Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir. Bu sempozyuma

yurt içinden ve yurt dışından 100’ü aşkın bilim insanı katılmıştır. 22 oturumda 2 gün devam eden

sempozyumda 89 tebliğ sunulmuştur.

Büyük güçlerin emperyalist politikalarının sonucu olarak kışkırtılan Ermeniler, “Büyük

Ermenistan” hayaline kapılarak kurmuş oldukları Hınçak, Taşnak vb. örgütlerle 19 yüzyılın son

çeyreğinden itibaren Güney Kafkasya ve ağırlıklı olarak Doğu Anadolu Bölgesi’ni terörize etmeye

başlamışlardır.

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde devam eden Ermeni terörü Anadolu ve

Kafkasya Türklüğünü hedef almış ve kitlesel katliamlara varmıştır. Buradan varılmaya çalışılan

amaç Türkleri katlederek ya da yıldırıp göçe zorlayarak muhayyel “Büyük Ermenistan’ın

sosyolojik zeminini oluşturmaktı. Ermeniler bir yandan terör faaliyetlerini yürütürken diğer yandan

yayına sokmuş oldukları gazete ve dergiler üzerinden yapmış oldukları ajitasyonla Batı kamuoyunu

kendi yanlarına çekmeye çalışmışlar; bunu da büyük ölçüde başarmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler, “beklenilen zaman

geldi” diyerek bir yandan oluşturmuş oldukları milis kuvvetleriyle Rus ordusuna ilhak olurken,

diğer yandan komitacılık faaliyetleriyle Osmanlı ordusunun cephe gerisini sabote etmeye çalıştılar.

Osmanlı Devleti, bu büyük ihanete hukuk zemininde müdahale etti ve 27 Mayıs 1915’te çıkartılan

“Sevk ve İskân Kanunu” ile “asi” Ermeniler enterne edildi.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanılan hadiseler Ermeniler ve onların hamisi

konumundaki emperyalist güçler tarafından üretilen propaganda kitapları ve yöntemleriyle ters yüz

edilmiş ve insanlığın hafızası şaşırtılmıştır. Kaynağını buradan alan asılsız iddialar 20. yüzyılın

tüm zamanlarını kuşatmış ve Türk milleti uluslararası kamuoyu önünde mahkûm edilmeye

çalışılmıştır/çalışılmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile

Osmanlı Devleti’nin eli kolu bağlanmış ve Ermeniler hamileri tarafından bir kez daha

silahlandırılıp cesaretlendirilerek harekete geçirilmiştir. Üç denizli Büyük Ermenistan hayaline

kapılan Ermeniler; Bakü, Nahçıvan, Kars, Ardahan, Iğdır, Erzurum, Van, Muş, Bitlis, Maraş ve

Çukurova’da Türk ve Müslüman katliamına girişmişlerdir.

Azerbaycan’da Kuba’da; Doğu Anadolu’da Erzurum Alacaköyü’nde, Kars’ta ve Iğdır’ın

Gedikli, Hakmehmet ve Oba köylerinde yapılan kitlesel katliamlar Atatürk Üniversitesi ve Türk

Tarih Kurumu tarafından yürütülen kazı çalışmaları neticesinde ortaya çıkartılmış ve insanlığın

önüne ibret vesikası olarak konmuştur.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Anadolu bölgesinde meydana gelen hadiselerin önü

Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen Milli Mücadele stratejisiyle ve Şark Cephesi Komutanı

Kâzım Karabekir Paşa’nın büyük enerjisiyle kesilmiş ve “Büyük Ermenistan” düşüncesi ebediyen

hayal olmuştur.

Ermenilerin yaşamış olduğu bu büyük hayal kırıklığı onları yeniden terör faaliyetlerine

yöneltmiş ve kurulan Nemesis ve Asala örgütleriyle Türk devlet adamlarına ve diplomatlarına

yönelik suikastlara girişmişlerdir. Bu dönemde Türk Dışişleri Bakanlığı görevlileri ve ailelerinden

31 kişi sadece Türk oldukları için acımasızca şehit edilmiştir. Bu vesileyle bu topraklar için

canlarını veren tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. 20. yüzyılın tüm zamanlarına

yansıyan bu azgınlaşmış Ermeni terörü büyük ölçüde “hür dünya”nın gözü önünde ve maalesef

başkentlerinde gerçekleşmiştir. Şiddet üzerinden propaganda yapılmıştır. Bu şiddeti hâlen

sürdüren, besleyen ve terörü yücelten tüm çevreleri insanlık önünde kınıyoruz.

Bu sempozyum vesilesiyle ve yukarıda sıralanan tespitler doğrultusunda şu önerileri de

kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz: Erzurum, Kars, Iğdır üçgeninde var olan ve yeni kazılarla

ortaya çıkartılacak olan toplu mezarların bulunduğu yerler Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından

“Saygı Güzergâhı” olarak tescillenerek yılın belli günlerinde Türkiye’den ve Türk dünyasının her

yerinden getirilecek öğrencilerin ve uluslararası basının katılımıyla “Saygı Yürüyüşü” başlatılmalı

ve yerli/yabancı tur programlarına konulmalıdır.

Iğdır’da 5 Ekim 1999’da açılan “Şehit Türkler Anıt ve Müzesi” amacına uygun şekilde

yeniden düzenlenmeli, yurt içinden ve yurt dışından getirilecek yazılı ve görse materyalle

zenginleştirilmelidir.

Ardahan’da Halit Paşa (Deli), Kars’ta Cihangiroğlu İbrahim Bey ve Iğdır’da Kâzım

Karabekir Paşa’nın tarihsel misyonlarına uygun heykelleri dikilmeli ve adlarına yerel tarih

müzeleri oluşturulmalıdır.

Büyük Atatürk’ün “Türk kapısı” olarak nitelediği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin

garantörlüğünde bulunan Nahçıvan’ın hemen yanı başında bulunan Iğdır Ovası’na yönelik yeni

tarım teknikleri ve teşvikleri uygulanarak bu bölgeden hızlanan göç durdurulmalı, hatta tersine

çevrilmelidir. Uygulanacak bu sosyolojik strateji ile Türkiye’nin Türk dünyasına yönelik

jeopolitiği daha da kuvvetlenecektir.

Bu sempozyum vesilesiyle uluslararası kamuoyuna bir de çağrı yapmak istiyoruz: Yaklaşık

30 yıldır Ermenistan’ın işgali altında olan, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesi ve etrafındaki

topraklar derhal boşaltılmalı ve bu konuda sorumluluğu olan “Minsk Grubu” kış uykusundan

uyanmalıdır.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir