SN. AKŞENER’İN GRUP KONUŞMALARININ TAM METNİ

09/11/2022

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Vatanı dert eden Namık Kemal sormuştu:
Demişti ki;
“Vatanın bağrına düşman, dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak, baht-ı kara maderini?”
Aynı vatanı dert eden, Atatürk’ümüz de,
günü geldiğinde, cevabını vermişti:
“Vatanın bağrına düşman, dayasın hançerini,
Bulunur elbet kurtaracak, baht-ı kara maderini.”
Biz, her Kasım ayında,
cephelerde, savaşlarda, mücadeleyle geçmiş bir gençliği,
memleketi, topyekûn kalkındırma seferberliğinde geçmiş yılları,
kelimenin tam anlamıyla, vatan ve millet davasına adanmış,
bir ömrü selamlarız.
Biz, her Kasım’da,
milletine olan inancıyla,
ülkesine olan sadakati ve fedakarlığıyla,
askeri ve diplomatik dehasıyla,
beş bin yıllık Türk tarihinin,
en şanlı liderlerinden, birini selamlarız.
Biz, her Kasım’da;
Mustafa’dan, Mustafa Kemal’e,
Mustafa Kemal’den, Mustafa Kemal Atatürk’e uzanan,
57 yıllık, kısacık ömrüne, yüzlerce yılı sığdıran,
cesur mu cesur, koskoca bir yüreği selamlarız.
İyiler erken gidermiş…
Kendimizi kötü hissedişimiz, belki de bundandır.
“Keşke bir 10 yıl daha…”
“bir 20 yıl daha…”
“bir 30 yıl daha…”
diye başlayan cümleler kurmayanımız yoktur.
Mümkün olsa, ömrümüzden ömrüne katmayı,
aklından geçirmeyenimiz yoktur.
Biz, her Kasım ayında,
Her 10 Kasım’da, saat 9’u 5 geçe,
Atamızı, vefayla, şükranla, saygıyla, özlemle, hüzünle,
ama dimdik durarak,
O’nu bize armağan eden, Yüce Allah’a şükrederek,
rahmetle anarız.
Yarın sabah, O’nu,
aynı duygularla, aynı hasretle, bir kez daha anacağız.
Dünyada,
Ömründen, çok daha uzun bir süre sonra bile,
bu kadar samimi, bu kadar canlı, bu kadar sahici duygularla,
böylesine büyük bir minnetle anılan,
başka bir lider daha var mıdır?
Zübeyde hanımın Mustafa’sı,
Öğretmeninin Kemal’i,
Türk Milleti’nin yiğit evladı, Atatürk’ümüz için,
her yıl olduğu gibi, her gün olduğu gibi,
yarın da dimdik duracak, başımızı saygıyla öne eğeceğiz.
Tek yürek olan bir milletin, aynı dakikada, aynı şeyi yaptığı o tek anda,
yine iki damla gözyaşımızı, dualarımızı, Fatiha’larımızı,
ruhuna armağan edeceğiz.
Ömrünü vakfettiği Cumhuriyetimize dair görevlerimizi,
yerine getirip getiremediğimizi sorgulayacağız.
İlelebet payidar kalacağından, adı gibi emin olduğu,
bu muhteşem eserine,
sahip çıkıp çıkamadığımızı sorgulayacağız.
O büyük mirasına,
gaflet, dalalet ve hatta hıyanetle bakanların hakkından,
nasıl geleceğimizi hesap edeceğiz.
Memleketin yalçın dağlarında, azminin,
Akarsularında, coşkusunun,
Denizlerinde, masmavi gözlerinin, izini süreceğiz.
Yarın 10 Kasım.
Büyük Türk Milleti, Ata’sını bir kez daha, çok, ama çok özleyecek.
Bizler, bu özlemimize, bir de yemin ekleyeceğiz.
Diyeceğiz ki;
“Büyük Atatürk;
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.”
Rabbim, O’nu rahmetiyle kucaklasın.
Peygamber Efendimize komşu eylesin.
Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.

Aziz milletim;
Henüz 38 yaşında, yedi düvelin ordularına karşı yaktığı, istiklal ateşini,
henüz 41 yaşında, zaferle taçlandırmış bir liderin ülkesinde,
hiç kimsenin, umutsuzluğa kapılmaya hakkı yoktur.
Devletin başında, o günlerde de çapsızlar vardı.
Üstelik bugünkü imkanların, hiçbiri de yoktu.
Bütün yürekleri tutuşturmak için,
bütün bir milleti, tek vücut kılmak için,
parolanın vatan, işaretin namus olması yetti.
Bugün bambaşka imkanlar var.
Her şeyden önce, yokluk içinde başarmış bir ecdadın muvaffakiyeti,
önümüzde duruyor.
Mesele, Cumhuriyetimize, çapsızların musallat olması değil.
Mesele;
Her şeyimizi borçlu olduğumuz, ülkemizi ve milletimizi,
o çapsızlardan koruyup kollayabilmek.
Cumhuriyetimizin, 100’üncü yaşından gün aldığı bugünlerde,
Tek bir evladımız, okula aç gidiyorsa,
Tek bir anne, bu yüzden gözyaşı döküyorsa,
Tek bir babanın boynu, bükülüyorsa;
Ve bu kahreden tabloya rağmen, iktidar sahipleri,
saraylarında şatafat içinde yaşamaya,
borazanları ekranlarda, gazetelerde, yalanlar söylemeye,
işe yaramaz danışmanları, 5 maaş 10 maaş alıp, keyif sürmeye,
beşli çeteleri de, haramla semirmeye devam ediyorsa;
işte orada durup, düşünmemiz gerekiyor.
Ben, bu bezirgan saltanatını,
Ben, bu haram düzenini,
Ben, bu ihanet çemberini,
nasıl kıramadım diye, kendimize sormamız gerekiyor.
Bizi yola çıkaran gerçek, işte budur.
Milletimizin emriyle, bize İYİ Parti’mizi kurduran,
Memleketi il il, ilçe ilçe, sokak sokak gezdiren,
Tutmadık el, çalınmadık kapı bıraktırmayan,
Bize durmayı, dinlenmeyi, yorulmayı yasaklayan kararlılığımız da,
işte bundandır.
Bizim Türkiye Cumhuriyeti’ne,
ve onun gerçek sahibi, fedakar milletimize,
minnetle bezeli bir borcumuz var.
Yapmaya çalıştığımız, bunun gereğini yerine getirmektir.
Bu yol, kutlu bir yoldur.
Çünkü bu yol, millet yoludur.
Bu yolda;
Haktan ve hakikatten ayrılmayacak,
milletimize yalan söylemeyeceğiz.
Hakkını-hukukunu çiğnetmeyecek,
Memleketin her bir evladına, öz anası, öz babası gibi, sahip çıkacağız.
Emeğinin hakkını, hakkıyla almasını sağlayacak,
alın terini, 5’li çetelere, rantçılara ve torpilli şımarıklara yedirmeyeceğiz.
“Önce millet, önce memleket” demekten, asla vazgeçmeyeceğiz.
Yılmadan çalışacak ve sonunda mutlaka başaracağız.
Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi, mutlaka inşa edeceğiz!
Değerli arkadaşlarım;
20’nci yılını tamamlayan, Ak Parti iktidarı,
artık giderayak, milletimizi hor görmeye başladı.
Evine ekmek götüremeyenlerden,
şükretmelerini istediler.
Elektrik faturasını ödeyemeyenlerden,
tasarruf etmelerini istediler.
Çocuğuna harçlık veremediği için dertlenenlerden,
sabretmelerini istediler.
Peki kendileri ne yaptılar?
Beceriksizliklerine kurban ettikleri ekonomi yüzünden,
sebep oldukları, ağır sonuçlarla bile,
cesaret edip, yüzleşemediler.
Her 3 çocuğumuzdan 1’inin,
yoksullukla ve yoksunlukla mücadele ettiğini,
görmezden geldiler.
Okullarına aç giden çocuklarımız varken,
Kendi vicdanlarının sesini bile, duymazdan geldiler.
İzmir’deki bir öğretmenimizin feryadını, duymayanınız yoktur.
Hoca hanım diyor ki;
“Çocuklar okula aç geliyor.
Yoksulluktan okula ara veren, çok sayıda öğrencimiz var.”
Hakikati dillendirene, ağır faturalar kesilen bu iktidar döneminde,
bunu söyleyebilmek cesaret ister.
Çocuklarımızın çaresizliği, öyle bir boyutta ki,
o cesaret, yürekten süzülüp geliyor…
Biz İYİ Parti olarak, iktidardakilerin aksine,
ülkemizin içinde bulunduğu bu tablonun karşısında,
üç maymunu oynayamayız.
Her şeyden önce, çocuklarımızı derinden etkileyen,
acı gerçeklerin karşısında susamayız.
Yaşananlara seyirci kalamayız.
Nitekim, tam olarak bu yüzden,
Geçtiğimiz günlerde;
Ankara milletvekilimiz Durmuş Yılmaz ile,
Erzurum milletvekilimiz Naci Cinisli Beyler,
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına,
İYİ Parti olarak, bir teklifimizi sundular.
Bu teklif;
İlkokul, ortaokul ve lisede okuyan, 16 milyon öğrencimize,
hiç değilse, günde 1 öğün yemeğin,
okullarda, ücretsiz olarak verilmesinin teklifiydi.
Çünkü;
İl il, ilçe ilçe, sokak sokak gezdiğimiz memleketimizde;
Çocuğunu okula, kahvaltısız göndermek zorunda kalan,
annelerimizin feryadını dinledik.
Çünkü;
Çocuğunun cebine, harçlık koyamadığı için kahrolan,
babalarımızın çaresizliğini dinledik.
Çünkü;
Ailesinden harçlık istememek için,
aç kalmayı göze alan, çocuklarımızın acılarını dinledik.
İstikbalimizin teminatı olan çocuklarımızın;
Karınları doysun, zihinleri açık olsun,
eğitimlerinin önünde, hiçbir engel kalmasın diye, bir teklif sunduk.
Bu sayede ailelerin üzerindeki yük de,
bir nebze olsun hafiflesin istedik.
Peki Cumhur İttifakı ne yaptı?
Her zamanki gibi, yine teklifimizi reddetti.
Oysaki;
16 milyon öğrencimiz için talep ettiğimiz miktar,
öğrenci başına, yaklaşık 22 lira, yani 1 dolardan, biraz daha fazlaydı.
Yani bu iktidar, bizim çocuklarımıza, 1 doları bile çok gördü!
Aile dostu Hariri’nin cebine, 24 milyar lira koydu.
Ama bizim çocuklarımıza, 1 doları çok gördü!
Ankapark denen ucubeye, 14 milyar lira harcadı.
Ama bizim çocuklarımıza, 1 doları çok gördü!
Danışmanlarına, 5-10-15 maaş bağlamakta, hiçbir sakınca görmedi.
Ama bizim çocuklarımıza, 1 doları çok gördü!
Yuh olsun, yazıklar olsun!
Bu vesileyle;
Çocuklarımız ve ailelerimiz için,
fevkalade değerli bu teklifi sunan milletvekillerimize,
buradan teşekkür ediyorum.
Bırakın onlar, reddetsin.
Bırakın onlar, görmezden gelsin.
Bırakın onlar, yaptıkları yanlış tercihlerle, son günlerini geçirsin.
Biz, tercihimizi her zaman, milletimizden yana,
çocuklarımızdan yana kullanacağız.
Çünkü biz, açlıktan karnına taş bağlarken,
yine de yetimleri doyurmaya gayret eden,
Hazreti Muhammed Efendimiz’in ümmetiyiz.
İşte bu yüzden, milletimizin her bir ferdine, sözümüz olsun ki;
biz, milleti açlığa mahkûm edip, kendimizi zenginleştirmeye değil;
ülkemizi zenginleştirip, refahı da, adil bir şekilde bölüştürmeye geliyoruz.
Allah’ın izni, milletimizin de teveccühüyle,
İYİ Parti iktidarında, ilk işimiz;
Çocuklarımıza, günde 1 değil, 2 öğünü de,
okullarda, ücretsiz olarak sunacağımız,
Rüzgârgülü Projemizi, hayata geçirmek olacak.
Zenginlikte eşitlenen,
mutlulukta birleşen,
ve huzurla güçlenen bir Türkiye’yi,
milletimizle el ele, kol kola, hep birlikte inşa edeceğiz.
Hiç merak etmeyin.
Çok az kaldı!
Değerli dava arkadaşlarım;
İktidarın, birbirinden yanlış tercihlerinin,
ve akıl dışı hamlelerinin sonucunda,
ülkemizdeki yoksulluk, o kadar derinleşti ki;
Artık buna, sadece yoksulluk diyemeyiz.
Artık milletimize yaşatılan şey, düpedüz sefalettir.
Ne yazık ki, bu gerçeği, sadece biz söylemiyoruz.
Hayat pahalılığı ve işsizliğin,
ülkelerde yarattığı çöküntüyü yansıtan,
Sefalet Endeksi de, aynı şeyi söylüyor.
Geçtiğimiz hafta açıklanan, bu endekste;
Türkiye 93.3 puanla, en yakın takipçisi Arjantin’e,
fark atarak birinci oldu.
Rezalete bakar mısınız?
Sefalet endeksinde tarih yazdık ve birinci olduk.
Bu sayede;
İkinci Dünya Savaşı’nın, en zorlu zamanlarından bile,
daha kötü bir durumda olduğumuz ortaya çıktı.
Ancak biliyorsunuz;
Bay Kriz’e göre, bunlar aslında, iyi günlerimizmiş…
Ülkemizde, parlamenter demokrasi olduğu zamanlarda,
daha kötü durumdaymışız.
O dönemlerde, Türkiye’de istikrar yokmuş.
Ve bakın, burası çok önemli;
Ekonomi müflis durumdaymış.
Yani iflas bayrağını çekmişiz.
Vah vah, görüyor musunuz?
Bitmedi, devamı var.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtikten sonra,
Türkiye’ye istikrar gelmiş.
Şu anda, sağlıklı bir ekonomiyle,
yolumuza devam ediyormuşuz.
Bakın, şimdiye kadar hep şüpheleniyordum;
ama artık, bu sözlerle tamamen emin oldum ki;
Biz, bu arkadaşla aynı ülkede yaşamıyoruz.
Hatta biz, onunla aynı evrende,
aynı uzay-zaman düzleminde bile yaşamıyoruz.
Çünkü artık, gerçeklik algısını, tamamen kaybetmiş durumda.
Âdeta paralel bir evrende yaşıyor.
Buradan kendisine seslenmek istiyorum.
Sayın Erdoğan;
Bu paralel evrene sığınarak;
ülkemizi düşürdüğün durumdan da,
milletimizin hayatında sebep olduğun, acı gerçeklerden de,
daha fazla kaçamazsın.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen,
bu ucube sistemin neden olduğu yıkımı,
daha fazla gizleyemezsin.
Kürsülerden yalanlarla, dolanlarla nutuklar atarak,
milletimizi, daha fazla oyalayamazsın.
Evet, bu ucube sistem, ülkemize bir istikrar getirdi.
Ama bu istikrar,
milletimizin hayalini kurduğu istikrar değil.
Mesela;
Fevkalade sağlıklı ekonomimizle birlikte;
istikrarlı bir şekilde fakirleşiyoruz.
Mesela;
Liyakat fakiri, torpilli kadroların elinde;
istikrarlı bir şekilde yolsuzluğa şahit oluyoruz.
Mesela;
İstibdat yasalarıyla,
istikrarlı bir şekilde, sansüre maruz kalıyoruz.
Mesela;
Fantastik ekonomi politikalarıyla,
İstikrarlı bir şekilde, elimizde, avucumuzda, cebimizde,
ne varsa kaybediyoruz.
Mesela;
2017 yılında, 3,39 lira olan, dolar kuru,
istikrarlı bir şekilde artarak, bugün 18,59 lira oldu.
Yüzde 11,92 olan enflasyon ise,
istikrarlı bir şekilde tırmanarak, bugün, yüzde 85 buçuk oldu.
Böylece, dünyanın, ilk 10 ekonomisi içine girme hedefi de,
istikrarlı bir şekilde, hayal oldu.
Ama, Polyanna ve arkadaşlarına sorarsanız,
“Olsun, sefalette bir dünya rekorumuz oldu.” derler…
Gerçekten ibretlik.
Aziz milletim;
Ne yazık ki, Bay Kriz ve ucube sisteminin,
bizlere yaşattığı tek rekor, bununla da sınır değil.
Geçtiğimiz hafta açıklanan, enflasyon rakamlarıyla birlikte,
üretici fiyat endeksi, yüzde 157,7’ye ulaşarak,
40 yıllık rekorunu kırdı.
Böylece, 1982’den sonraki, en yüksek artış oranına sahip olduk.
Üstelik, tüketici fiyat endeksi de, yüzde 85 buçuğa ulaşarak;
1998 yılının Haziran ayından sonraki, en yüksek artış oranıyla,
son 24 yılın rekorunu kırdı.
Yaa görüyor musunuz?
Büyük ekonomist Bay Kriz
ve üstün yetenekli ekonomi kadrosu,
rekorlarla dolu bir tarih yazıyor…
Bir de bu açıklanan rakamlar, güya resmi rakamlar…
Yani, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu, TÜİK’in rakamları…
Gelin, bir de, diğer kurumlar tarafından açıklanan verilere bakalım:
İstanbul Ticaret Odası’nın,
sadece İstanbul için açıkladığı, enflasyon oranı,
yüzde 108,8.
Akademisyenlerden oluşan, bağımsız kuruluş ENAG’ın,
açıkladığı rakam ise, yüzde 185,3.
Yalnız, TÜİK ile ENAG arasındaki farka dikkat edin.
Tam 100 puanlık fark var.
Ama biz, bu duruma da, maalesef şaşırmıyoruz.
Çünkü iktidarın, sayılarla arasının hiç iyi olmadığını,
biz zaten, gayet iyi biliyoruz.
Hatta genelde, saymamayı tercih ediyorlar.
İktidarının bahaneler furyasında,
artık yeni bir trend var.
“Saymazsak” trendi…
Yaa.
Neymiş?
Enerjiyi saymazsak, cari fazlamız varmış.
Neymiş?
Son 1 haftayı saymazsak, en az değer kaybeden para, Türk lirasıymış.
Neymiş?
Son yılları saymazsak, enflasyon, ortalama yüzde 8-9’muş.
Bakın siz şu işe…
Peki son yıllarda ne oldu?
Ülkemizde ne değişti?
Sistem değişti.
Başımıza bir bela olarak,
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi geldi.
Yani bu arkadaşlar, âdeta şuur altının bir itirafı olarak;
ucube sistemli yılları,
şimdiden saymamaya başladılar.
Aman Sayın Erdoğan duymasın;
Çok kızar, çok öfkelenir,
Benden söylemesi…
Bu vesileyle,
kendini “saymazsak” trendine kaptıranlara seslenmek istiyorum:
Siz, hiiiç dert etmeyin.
Artık sandık ufukta göründü.
Siz, muhalefet saflarında otururken;
Biz, öncelikle, bu ucube sistemden kurtulacağız!
Sonrasında da, yol açtığı zararları, telafi edeceğiz!
Milletimizle birlikte, kaybolan yıllarımıza, yeniden kavuşacağız!
İşte o zaman, karşınıza çıkıp;
“Son 20 yılı saymaysak, çok huzurluyuz.” diyeceğiz!
“Son 20 yılı saymazsak, bolluk, bereket içindeyiz.” diyeceğiz!
“Son 20 yılı saymazsak, zengin, güçlü ve mutlu bir ülkeyiz.” diyeceğiz!
Hiç merak etmeyin, çok az kaldı!
Değerli dava arkadaşlarım;
İktidar mensupları, her ne kadar saymasa da,
ülkemizin içinde bulunduğu durum ortada…
OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinde,
en yüksek enflasyona sahip ülke, maalesef biziz.
Dünya’da ise, en yüksek enflasyona sahip, 5’inci ülkeyiz.
Peki, tablo bu kadar vahimken,
bu rezalet rekorlarına, imza atanlar ne yapıyorlar dersiniz?
Her zamanki arsızlıklarıyla,
akıl ve bilim dışı, sözde ekonomi modellerini savunmaya,
ısrarla devam ediyorlar.
Her zamanki yüzsüzlükleriyle,
Ekonomide çağ atlıyormuşuz gibi davranmaya, devam ediyorlar.
Her zamanki ciddiyetsizlikleriyle,
Saçma sapan açıklamalar yapmaya, devam ediyorlar.
Eveet, kimden bahsettiğimi biliyorsunuz.
Tabiki, Bay Kriz’in prensi,
iktidarın kara mizahşörü,
ayaklı ışık gösterisi,
Doçent Doktor Nebati Bakan’dan bahsediyorum.
Biliyorsunuz kendisi, geçtiğimiz hafta da,
yine akıl dolu bir açıklama yaptı.
Dedi ki;
“20 yıldır bu ülkede, hiç ama hiç kimse;
‘Beni enflasyonun altında ezdirdiler’ diyemez…”
Bu arkadaş, gerçekten, saçmalama çıtasını,
her hafta biraz daha yükseltiyor.
Üstelik hiç utanması da yok.
Allah aşkına, hangi ülkede,
ekmek fiyatları, son 1 yılda yüzde 95 arttı?
Hangi ülkede, sütün fiyatı, yüzde 132 yükseldi?
Hangi ülkede, peynire, yüzde 99 zam geldi?
Hangi ülkede, un, yüzde 118,
şeker de, yüzde 153 zamla karşılaştı?
Şimdi bize diyecekler ki;
“Ama asgari ücrete de zam yaptık.”
Evet, artık anlamını kaybederek,
ülkemizdeki çalışanların, yüzde 60’ının aldığı,
ve bir ortalama ücrete dönüşen, asgari ücrete,
doğrudur, zam yaptılar.
Ama, bugün geldiğimiz noktada;
Açlık sınırı, bakın yoksulluk demiyorum,
açlık sınırı, asgari ücretin, yüzde 35 üzerinde kalıyor.
Ülkemizde, sadece son 1 yılda;
Kredi borcunu ödeyemeyen kişi sayısı,
517 bin artarak, 4.2 milyon kişiye ulaştı.
Milletimiz;
bayram harcamasının ve okul alışverişinin ardından,
artık kış için mont alırken bile, bankaya borçlanmaya başladı.
Hatta bazı bankalar,
mont parası için, 36 ay vadeli, kredi bile açtılar.
Bu acı tablo karşısında;
Bay Kriz ve saz arkadaşlarını, tebrik etmek lazım.
Çünkü, Gogol bile, bu kadarını yazamadı.
Gogol’un, Palto hikâyesindeki, baş karakter bile,
Palto parasını, 6 ayda toplamıştı.
Sayın Erdoğan’ın, trajik ekonomi masalında ise;
bir mont parası için, 3 yıllık taksit gerekiyor.
İşte size vizyon!
İşte size başarı!
İşte size, enflasyona karşı verilen, destansı mücadele!
İşte size, dünyayı imrendiren, sözde ekonomi modelinin sonuçları!
Biliyorsunuz, bu arkadaşların garip bir huyu var.
Gerçekleri biz söyleyince, nedense inanmıyorlar.
İşte o nedenle,
Bugün Milletin Kürsüsü’nde,
Bay Kriz ve arkadaşlarının, anlattığı masallar karşısında,
milletimizin gerçeklerini, tüm Türkiye’ye göstermek için,
sözü yine, bizzat milletimize bırakıyoruz.
Görelim bakalım, enflasyona ezdirilen kimse,
var mıymış, yok muymuş….
Keziban Soral kardeşimiz aramızda.
Buyur Kezibancım, söz de kürsü de senindir.
Teşekkür ediyorum.
Aziz milletim;
Onlar;
Milletçe bize reva gördükleri, bu şartların karşısında,
zerre utanmazken;
Biz;
Ülkemizin, içine düştüğü bu korkunç tablodan, çok utanıyoruz!
Onlar;
Kendi sebep oldukları dertlerin karşısında,
hiçbir sorumluluk hissetmezken;
Biz;
Üzerimizde, çok büyük bir sorumluluk olduğunu, biliyoruz!
Onlar;
Şahsi çıkarları ve hırslarıyla, kör bir vaziyetteyken;
Biz;
Kutlu vazifemizin, farkındayız!
Kimse merak etmesin!
Bu kış, Bay Kriz’in iktidarında geçireceğimiz, son kara kışımız olacak!
Bu kış, evi ısıtmak için dertlendiğimiz, son kara kışımız olacak!
Bu kış, borç içinde yüzdüğümüz, son kara kışımız olacak!
Bu kış, mutfaktaki yangınla yaşadığımız, son kara kışımız olacak!
Çünkü önümüzdeki yaza,
İYİ Parti’nin, güneşi damga vuracak!
Ülkemizin üzerindeki, tüm kara bulutlar dağılacak!
İYİ Parti’nin vizyonuyla;
Aklın ve bilimin ışığı yayılacak!
Ve bir daha hiçbir kış, bu kadar zor olmayacak!
Bize inanın, bize güvenin.
Emin olun, çok az kaldı!
Değerli dava arkadaşlarım;
Eveeeeeet….
Ve beklenen, nihayet gerçekleşti!
“Açılımcılar kumpanyası”, yeniden seyircisiyle buluşuyor!
Kumpanyacılar, en sonunda,
merdiven altlarında yürüttükleri, sufle çalışmasını bırakıp,
kamuoyuna, resim verme aşamasına geldiler.
Kumpanya afişi ve basın bülteni, şöyle olmalı:
“Cumhuriyete karşı, el ele, omuz omuza…”
“Yüz yıllık yıkım süreci olan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı,
anayasa değişikliği kisvesiyle,
sokulacak yeni çomaklar,
kaşınacak yaralar ve verilecek yeni hasarların,
büyük tiyatrosuna, hepiniz hoş geldiniz.”
“Başı sıkışınca, “vesayet” diyenlerle,
Başı sıkışınca, “demokrasi” diyenler, yine bir arada.”
“Uzun bekleyiş artık sona erdi.
Karşınızda; ‘Açılımcılar kumpanyası!’”
Zaten hiç ayrılmadılar ki…
Zaten hiç küsmediler ki…
Çünkü onlar birbirine, kalple bağlı, ruhla bağlı, zihinle bağlı.
Dahası, onlar birbirine, omerta yasalarıyla bağlı.
Onlar birbirine, uzattıkları kırmızı karanfillerle bağlı…
Evet, belli ki,
“Açılımcılar kumpanyası”, yeniden seyircisiyle buluşuyor.
Ak Parti ve HDP milletvekilleri,
Sayın Erdoğan’ın direktifleriyle başlayan,
anayasa yapım süreci için, bir araya gelip,
oldukça mutlu, neşeli ve sevinçli, bir görüntü vermişler.
Ne diyelim, Allah bozmasın.
Biliyorsunuz Sayın Erdoğan,
bir süredir, fellik fellik, bir arayış halindeydi.
Arıyordu, tarıyordu, bir türlü bulamıyordu.
Sonunda muradına ermiş.
6’lı masanın sağında, solunda, altında ararken;
kendisi nihayet, HDP’yi,
kendi bakan ve milletvekillerinin, yanında bulmuş.
Ama görüyorum ki, bu tablonun içinde barındırdığı çelişkileri,
anlamakta zorluk çekenler, garipseyenler var.
Hatta, Ak Parti’yi içine düştüğü tutarsızlıktan dolayı,
eleştirenler de var.
Ama açıkçası, biz bu durumu, hiç garipsemedik.
Çünkü biz, Sayın Erdoğan’ı çok iyi tanıyoruz.
Kendisinin, sadece koltuğu sallanana kadar var olan, vatanseverliğini,
biz, en başından beri biliyoruz.
Hatırlayın;
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçebilmek için,
pkk ile yürüttüğü, “Açılım Süreci’ni”, o başlatmıştı.
Hatırlayın;
Oslo’yu o planlamıştı.
Habur’da konfetileri, o patlatmıştı.
Hatta teröristlere, lahmacun partileri bile vermişti.
Hatırlayın;
İstanbul seçimlerini kazanabilmek için,
Teröristbaşı’nın mektubunu,
devletin kanalında, yine o okutmuştu.
Çünkü Sayın Erdoğan için,
pkk’yla masaya oturmak ile,
pkk’ya karşı mücadele etmek arasında, ideolojik bir fark yok.
Çünkü;
onun tek bir ideolojisi var:
o da, “iktidarda” kalmak.
Eğer ki, şimdiye kadar,
Sayın Erdoğan’a, iktidarı müjdeleyen şey, açılım süreci olsaydı;
geçtim HDP’yi, bugün, pkk’yla müttefik olurdu.
Bakın, Sayın Erdoğan, en başından beri;
ne demokrasiye, ne sivilleşmeye, ne çözüme,
ne de terörle mücadeleye inandı.
Çünkü;
onun ve çevresindekilerin,
bu tür fikirlerle, ideallerle, siyasi programlarla ve tutarlılıkla, işi yoktur.
Yeter ki, kendi işleri görülsün, her türlü kılığa girerler.
Düzenleri sürsün diye, her şeyi mübah görürler.
Bu yüzden, biz 2023 seçimlerinde;
sanıldığının aksine, sadece Sayın Erdoğan’ı yenmeyeceğiz.
Biz aslında, bu ilkesizliği yeneceğiz.
Biz aslında, bu omurgasızlığı yeneceğiz.
Biz aslında;
İktidarını korumak için,
Bir gün fetö’yü, bir gün pkk’yı muhatap almaya bile razı olan;
ve bu işbirliklerinin, acı sonuçlarını ödememek için de,
şekilden şekile giren, bir büyük iki yüzlülüğü yeneceğiz.
Değerli dava arkadaşlarım;
Ak Parti ve HDP’yi, bir masanın etrafında buluşturan bu tablo,
İYİ Parti’nin, tarihin, doğru tarafında durduğunu, göstermesi bakımından da,
oldukça önemli.
Çünkü biliyorsunuz, uzun zamandır;
AK Parti cenahı, akıllarınca bizleri,
HDP ile gizli ittifak kurmakla, itham ediyordu.
Bazı HDP’liler de, bu açıklamaları, tebessümle karşılayıp,
bizi faşistlikle, faili meçhulcülükle, suçlayacak kadar alçalıyordu.
E tabi, Allah büyük.
İYİ Parti’yi yaftalayanlarla,
İYİ Parti’yi, izole etmeye çalışanlar,
nihayet aynı kampta buluştu.
Resim iyice netleşti, saflar belli oldu.
Ak Parti vekilleri, pkk’yla bir tuttukları HDP ile,
aynı masaya otururken utanmadılar.
İşin ilginç tarafı, HDP vekilleri de,
genel başkanlarını tutukladığı, belediyelerine kayyum atadığı için,
sabah akşam eleştirdikleri, Ak Parti ile,
aynı masaya oturmaktan, zerre utanmadılar.
Yaaa görüyor musunuz?
Kadere bakın, kimler kimlerle yan yana geldiii…
Demek ki neymiş?
İki taraf için de, ilkeler, değerler, hikaye,
at pazarlığı şahaneymiş.
Bu saatten sonra kimse, milletimize,
vatan-millet-beka tiratları atmaya kalkmasın.
Hele demokrasi, barış ve müzakere hamasetine, hiç başvurmasın.
Bu makyavelist görüşme vesilesiyle,
artık takke düşmüş, kel görülmüştür.
Bu kadar açık.
Tüm bu ilkesiz siyaset sirkinin ortasında;
Bizim İYİ Parti olarak;
tavrımız da, duruşumuz da, anlayışımız da,
en başından beri nettir.
Kim ne derse desin, net olmaya da devam edecektir.
Biz, demokrasiden yanayız.
Biz, millet iradesinin, sandığa yansımasından yanayız.
Biz, milletimizin taleplerinden yanayız.
Dolayısıyla bizi;
Çocuğunu, okula aç gönderen, bir Kürt ananın oyunu alıp,
onun derdini çözeceğine, “Apo’ya özgürlük” diye bağıranlarla da;
5 sene boyunca, beka edebiyatı yapıp,
seçimi kaybedeceğini anlayınca,
teöristbaşından, medet umanlarla da, sakın karıştırmayın.
Bizi;
bu memleketin, eşit ve şerefli vatandaşları olan Kürtleri,
temsile yetkili, yegane kişinin, Abdullah Öcalan olduğunu, söyleyenlerle de,
APO’nun emriyle, mıntıka temizliği yapanlarla da, sakın karıştırmayın.
Bizim için siyaset;
Ya sivil aktörlerle yapılır,
ya da yapılan şeyin ismi, siyaset değildir.
Bizim için demokrasi;
Ya sivil aktörlerin, kurallar çerçevesinde,
birbirleriyle yarıştığı bir sistem hâlini alır;
Ya da bugün olduğu gibi;
Sayın Erdoğan ile APO’nun, el ele verip, dizayn ettiği,
bir çirkin pazarlık masasına döner.
Ayrıca;
Bu tezgâha ses çıkartan herkesi,
“faşist” damgasıyla, yaftalamaya alışanlara da,
buradan seslenmek istiyorum.
Biz, bu ülkenin gerçek demokratlarıyız!
Gerçek vatanseverleriyiz!
Gerçek milliyetçileriyiz!
Dolayısıyla;
Kürtlere de, Türklere de,
birer maraba gözüyle bakarak;
onların oyunu cebine atıp, pazarlık edenlerin sözleri,
zerre umurumuzda değildir.
Biz, er ya da geç;
bu ucube sistemi,
tüm açık ve gizli işbirlikçileri ile birlikte,
deşifre edeceğiz.
Ve Allah’ın izni, milletimizin de teveccühüyle,
bu gölge tiyatrosunu, sandıkta alaşağı edeceğiz!
Bu da böyle biline…
Değerli dava arkadaşlarım;
Biliyorsunuz, 11 kasımda, Ekrem İmamoğlu başkanımızın davası var.
31 Mart seçiminin, iptal edilmesini eleştirdiği için yargılandığı,
şu malum dava…
Ahmaklıkla alınganlık, el ele yürüyormuş demek ki…
Bu vesileyle, öğrenmiş olduk.
Buradan açıkça ilan ediyorum.
Unutanlardan olmayız, olmayacağız!
31 Martçılardan olmayız, olmayacağız!
Keyfe ve adamına göre çalışan, bu yargı sistemini,
haklıyı ezip, güçlüyü kollayan, bu adaletsiz düzeni,
hep birlikte, alt edeceğiz.
Tek adam iktidarının, bizi içine çekmeye çalıştığı,
tüm kısır döngüleri, hep birlikte, kırıp geçeceğiz.
İnsanca yaşanan, hakça bölüşülen bir Türkiye’yi,
hep birlikte kuracağız!
Yani Sayın Erdoğan ve avanesinin, üzerine titrediği bu ucube distopyayı,
hep birlikte, ebediyete uğurlayacağız.
Çünkü biz, memleketimizi, hak ettiği yarınlara taşımaya talibiz!
Biz, milletimizi,
huzurlu bir nefesle, gülümseyen bir yüzle ve ışıldayan bir çift gözle,
buluşturmaya talibiz!
Biz, Türkiye’yi, hakkıyla yönetmeye talibiz!
Önümüzdeki seçim, işte bunun seçimidir.
Ya;
Kürt’ü maraba, Türk’ü de parya görüp,
şatafatlı gösterilerle, havuç ve sopa oyunu oynayanlar kazanacak;
Ya da;
milletimizin hür iradesi, galip gelecek.
Ya;
yandaş gazetelerinde, dünya lideri pozları kesenler,
helikopterle kupon araziler bakmaya devam edecek;
Ya da milletimiz;
o gazete kağıtlarını, demokrasi şölenine konfeti yapacak.
Ya;
devlete çöreklenenler, sefa sürmeye devam edecek;
Ya da milletimiz;
helal alın terinin karşılığında, hak ettiği gibi yaşayacak!
Yani;
Ya, maraba olacak;
Ya da, millet olacak.
Ya, parya olacak;
Ya da, efendi olacak.
Ya, Örs olacak;
Ya da Çekiç!
Bu cennet vatanın asil evlatları!
Şunu asla unutmayın:
Biz, bu topraklarda;
Çekilen ne kadar acı varsa,
son bulsun diye varız.
Filizlenen ne kadar hayal varsa,
gerçek olsun diye varız.
Ve yeşeren ne kadar umut varsa,
yaşasın diye varız.
Çünkü İYİ Parti, sevginin adıdır!
Çünkü İYİ Parti, kardeşliğin adıdır!
Çünkü İYİ Parti, umudun adıdır!
Bu yüzden;
değerli şairimiz Metin Altıok’un,
dizelerinde de söylediği gibi;
“Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu geçiyoruz şimdilerde,
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına,
birazcık umut sakla.”
Umudunuzu saklayın.
Çünkü, çok az kaldı!
Toplantımızı şereflendirdiniz.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.

 

 

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir