“ELMAGÖL KÖYÜNDE ÖLÜ BULUNDU “ BAŞLIĞIMI BEĞENMEYEN Tahirhan-Dr. Memet, Ersoy Budanur ve Erhan Aymaz okuyucularıma toptan cevaptır

28/06/2022

Bu okuyucularım ve öğrencilerim, beni yalnızca bir Türkçe Edebiyat öğretmeni olarak görmemelidirler. Ben, aynı zamanda bir Türk Dili uzmanıyım. Okulu bitirdikten sonra, on binlerce kompozisyon okumuş, irdelemiş ve yazdıklarını öğrencilerimle birebir tartışmış, öğretmen olmanın dışında Türk Dili üzerine yüzlerce makale okumuş ve okuyan birisiyim. Halihazırda kitaplığımda 50’nin üzerinde Türkçe üzerine yazılmış dilbilgisi kitabı vardır.

Ben, yalnızca bir Türkçe-Edebiyat öğretmeni değilim. Bir kere çok, ama çok sağlam bir altyapım, temelim vardır.

İlkokula başladığımda, okuma-yazma biliyordum. Annem, babam bana öğretmişlerdi. Evimize o günlerde Hürriyet-Cumhuriyet gazeteleri muntazaman girer, Akbaba-Hayat-Akis dergilerini okurdum.

Bana bir de bu gözle bakın! Çok sağlam bir mantığım, dilbilgisi kültürüm, özümsediğim bir Türk dil yapısı vardır.

Biz, bir metni değerlendirirken yalnızca anlatıma, noktalamaya, ses uyumlarına değil, kullanılan kelimelerin yerinde olup olmadığına, tedavülde-kullanımda olup olmadığına, yerli yerinde kullanılıp kullanılmadığına da bakarız.

Ve bir kelimenin Türkçesi varsa elimden geldiğince Türkçesini, yoksa Türkçeye mal olmuş karşılığını kullanmaya özen gösteririm.

Örneğin “ahlak” kelimesinin suyu mu çıktı ki “etik” demeye başladılar. Bildiğimiz “kahve” kelimesi bizden Fransızlara geçmiştir.  Züppeliğin, aşağılık kompleksinin sonucu olarak, kahveleri “cafe”,  paşayı da “pasha” yaptık.

 Oldu, yapıldı, görüldü, edildi demek varken her yerde   gerçekleşti kullanılıyor.

Şimdi gelelim haberin başlığına… Dr. Memet, haberin kaynağında benim yazdığım gibi kullanılmamıştır. Bilerek bilinçli olarak ben öyle yazdım. Doğrusu odur da ondan.

“Elmagöl Köyünde Ölü Bulundu,” başlığının nesi yanlıştır? Nesi yerinde değildir? Tahir diyor ki olmamış. Senin önerin nedir soruma, Ersoy kardeş “cesed” kelimesini öneriyor. İyi hoş da “cesed”, Arapçadır. Türkçesi “ölü” dür. Ben Türk ve Türkçeci olarak Türkçe kelimeyi seçtim diye mi yanlışlık yaptım.

Yanlışlık esasen sizlerin zihninizde. Çünkü, Arap kültürünün etkisinden kurtulmadığınız için, “Elmagöl’de bir cesed bulundu” yu öneriyorsunuz. “Cesedi” kaldır, Türkçe olan “ölü” kelimesini koy. Ne değişti? Evet değişen ne var? Var! O da dilimize kültürümüze sahip çıkmaktır. Ve bu da benim asli görevimdir.

Hepinizin bilmediği bir şey var. Gerçi ben okulda, derslerde bunu hep anlatıp söyledim. Ama unutmuşsunuz demek. Bir yazının başlığı:

1-Bir cümle değildir. O yazının adıdır. ADI.

2-Ad ise kısa ve yazının içeriğine uygun olmalıdır.

3-Türkçe yapısı gereği son derece tutumlu, az kelime ile çok şey anlatan, tekrarlardan kaçınan, uzun sözlere, ağdalı anlatımlara ver vermeyen yalın bir dildir.

Benim kullandığım başlık da böyledir. İlk mektep kaçkını sözüm ona muhabirler gibi mi yazsaydım?

“Iğdır’ın Merkez İlçesine Bağlı Elmalı Köyünde Bir Erkek Cesedi-Naaşı” mı demeliydim?

“Bulundu”, edilgen bir fiildir. Özne ise, “Ölüdür”. Gerçekte eylemi yapan, yani ölüyü bulan “özne” başkasıdır. Gerçekte “nesne” olan “ölü” kelimesi “sözde özne” olmuştur. Belki de sizin kafanızı karıştıran, Türkçedeki bu pek özel yapının verdiği muğlaklıktır. Ama burada ben cümle kurmuyorum. Nitekim haberin içeriğinde farklı bir anlatım uygulamışımdır.

Benimki başlıktır. Addır. Kısadır. Ve en önemlisi çarpıcıdır. Haberin dikkat çekmesi, okuyucuyu cezbetmesi temeldir. Benim yaptığım da budur.

İnanın öğretmeniniz olarak, gerçekten yanlış bir ibarem, anlatımım olsaydı ve sizler eleştiri ve önerinizde haklı olsaydınız, hepinize teşekkür eder, gurur duyar ve hemen düzeltirdim.

Üzgünüm. Benden nasıl geçer not almışsınız. O zaman ne tarafıma gelmiş bilmiyorum ama şimdi hepiniz ÇAKTINIZ.

Siz yine de beni, yazılarımı dikkatle okuyunuz. İrdeleyiniz. Belki bir gün gerçek bir yanlışımı bulursanız kitaplığımdan arzu ettiğiniz iki kitabı armağan edeceğim.

İlginize teşekkür ederim. Ama sizin adınıza üzgünüm, çünkü haklı değilsiniz.

Bir fıkra ile yazımı bitirmek isterim:

Bir resim sergisinde adamın biri, bir tablonun önünde durur. Çizme giymiş resme dikkatlice bakar, sonra da eleştirir. Yok efendim, çizmenin körüğü şöyle olmalıydı, topuğu böyle olmalıydı…

Birisi meraklanır, adama mesleğini sorar.

“Kunduracıyım. Bu nedenle çizme resminin iyi yapılmadığını bilerek söylüyorum”, diye eklemiş. Tablodaki adamı kastederek devam etmiş, “Adamın elindeki kırbaç..” deyince yanındakiler hep bir ağızdan karşı gelmişler:

“Ey kunduracı! Çizmeden yukarı çıkma!”

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir