BAŞKANLIK SİSTEMİ

15/12/2019

Eski Türk devletlerinde, Hunlar’dan itibaren görülen devlet meclisi ve

toylar, devletin en önemli kararlarının alınıp görüşüldüğü kurullar olmuşlardır. Hakandan sonra devlet teşkilatında önemli bir yere sahip olan bu meclisler, yasama, yürütme, yetkilerine sahiptirler. Yargı yetkileri ise belirgin bir şekilde görülmemektedir. Devlet ileri gelenlerinden oluşan bu meclisler hakan seçme yetkisine de sahiptirler. Ayrıca, kanun yapma işinde hakanı denetlemekte ve onun yetkilerini zaman zaman kısıtlamaktadırlar.

Kurultay kelimesi, zamanla Türk Devlet Meclisi “toy”un yerini almıştır. XIII. Yüzyılın ortalarından itibaren kaynaklarda geçmeye başlayan bu kelime toy yerine kullanılmaya başlanmış, toy ise yemekli eğlence için kullanılır olmuştur.

Toy’un Devlet Teşkilatı İçerisindeki Yeri:

Bilindiği gibi Orta Asya Türk devletlerinde hükümdarlar, Kağan, Han, Yabgu, İdi-kut, İlteber gibi unvanlar taşır ve devlet başkanı

olarak devlet teşkilatının en üstünde yer alırlardı

Han’ın başlıca görevleri devleti düzenlemek, varlığını korumak ve sürdürmek, halkın refahını sağlamak ve devletin sınırlarını genişletmek olarak tanımlanabilir

Han, bütün bunları yaparken eski Türkler’de kanun demek olan “Töre” ye uymak zorundadır. Törenin kaynağı ise “halk, han ve kurultay” dır

Bu bakımdan Han yüksek ve tek otorite olmakla birlikte, töreye –yani halka ve kurultaya- bağlı olmak zorunda idi ki bu bize Türk Devletleri’nin birer meşrutiyet olduklarını göstermektedir. Hakan seçiminin Toy tarafından, yapılması ve hanlığın kabul edilerek meşrulaştırılması da bunu göstermektedir.

Yani Toy yasama ve yürütme yetkilerine

sahipti. Yürütme yetkisi, üyeleri olan Aygucı, Buyruk, Apa, Tarhan gibi

yüksek devlet memurları tarafından kullanılırdı.

Yasama Yetkisi:

Hakan’ın töre koyması ise, tek başına değil yine Toy yoluyla olmaktaydı. Yeni töreyi meclis yani Toy kabul ederse yürürlüğe koyabilmekteydi

Hakandan sonra devlet teşkilatında önemli bir yere

sahip olan bu meclisler yasama ve yürütme yetkilerine sahiptirler. Devlet ileri gelenlerinden oluşan bu meclisler hakan seçme yetkisine de sahiptirler.

Ayrıca, kanun yapma işinde hakanı denetlemekte ve onun yetkilerini zaman

zaman kısıtlamaktadırlar Bu yönüyle bu meclisler demokratik bir nitelik

gösteriyorlar. Türklerin İslam dünyasına geçmelerinden sonra kurdukları

devletlerde görülen “Divân” geleneğinde ve “Meşveret” yönteminde de

Türklerin bu eski meclislerinin tesiri olduğu şüphesizdir. Ancak, İslam

dünyasına girdikten sonraki “Divân”ların eski Türk Toylarının demokratik niteliklerini kaybetmiş oldukları bilinmektedir. Eski Türk meclisi, üyelerinin

temsili niteliği olması, yani kendi kabilelerinin iradeleri temsil etmelerini ve

bu yolla Hakan’ın yetkilerini sınırlamalarının, bu meclisin demokratik

niteliğini oluşturduğu, oysa divan ve meşverette artık bu temsili niteliğin görülmeyip, sultanın egemenliğinin gölgesinde toplandıkları görülmektedir.

Hükümet Sistemlerine Genel Bakış

Hükümet sistemleri incelendiğinde dünya üzerinde 4 tip model karşımıza çıkar.

Başkanlık sistemi, yarı-başkanlık sistemi, parlamenter sistem ve son olarak meclis hükümeti sistemidir.

İlk olarak başkanlık sistemi denilen kuvvetler ayrılığının kesin ve katı bir şekilde uygulandığı, yürütmenin tek taraflı şekilde başkanın elinde olduğu ve başkanın halk tarafından seçildiği ABD ve Brezilya gibi uygulanması kolay ülkelerde uygulanan sistemden bahsedebiliriz.

İkinci olarak Yarı-başkanlık

sisteminde yürütme devlet başkanı ve bakanlar kurulundan oluşur. Başkanı halk seçer ve devlet başkanı dış politika konusundan ön planda tutulur. Bu seçimi parlamenter sistemden yarı-başkanlığa bir geçiş aşaması olarak okuyabiliriz.

Üçüncü olarak parlamenter sistem diye adlandırılan sistemdir. En belirgin uygulandığı örnek İngiltere’dir. Türkiye şuan parlamenter sisteme mensup bir ülke konumundadır. Parlamenter sistemlerde devlet başkanını meclis seçer. Yürütme iki kanatlıdır. Başkanlık sisteminin aksine parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı yumuşaktır. Kuvvetler ayrılığı sistemi; yasama, yürütme ve yargı olarak tanımlanan kuvvetlerin değişik yollardan göreve gelen ve aralarında ‘fren ve denge mekanizması’ bulunan farklı organlara verilmesi olarak tanımlanmıştır.3

Ve son olarak da meclis hükümeti sistemi diye tabir edebileceğimiz sistemde ise yürütme

başkanlık sisteminde olduğu gibi tek kanatlıdır. Fakat meclise aittir. Bu sistemde meclisin üstünlüğü ön plandadır. Bu sistemin başkanlıktan ayrılan özelliği meclisin yargılanma konusunda dahi güçlü olduğudur. Bakanlar meclis tarafından seçilir ve bakanların meclise karşı sorumlulukları vardır.

Başkanlık Sistemi

Başkanlık sistemi denilince akla gelen ilk ülke kuşkusuz Amerika Birleşik Devletleri’dir. Tam başkanlık sisteminin uygulandığı bu ülkede yönetimde etkinlik hususu ön plana çıkar.

Amerikalılar tarafından Philadelphia kurucu meclisinde düşünülen sistem, İngiltere’deki sınırlı monarşiden esinlenmiştir. Tek başlı yürütme yetkisi ile başkana tam otorite veren sistem liberal sivil toplum yapısında kendine rahatça yer bulur. Ancak bazı demokratik geleneklerin oturmadığı ülkelerde başkanlık sisteminden yüksek düzeyde verim alınamamaktadır. Bu ülkelere Filipinler, Endonezya örnek verilebilir. Bunun yanı sıra hızlı karar verme yetkisini elinde bulunduran başkan, liberal demokrasinin olmazsa olmazı ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesini ‘denge ve denetim’ konusunda incelemelidir. Başkanlık sisteminin kısaca özetlersek halk tarafından seçilen bir kişinin yürütmenin tek organı olduğu bir sistemdir. Başkan yasamayı feshedemezken başkanın görevden alınması için sadece vatana ihanet suçlaması yapılması ve

kanıtlanması gerekmektedir. Bu itham karşısında kalan zamanın Amerikan başkanı Richard Nixon istifa etmişti. Bu olaya da Watergate skandalı ismi verilmiştir. Kimi hukukçu ve devlet adamı bu sistemin demokrasinin sonu olarak görmüştür.Buna

rağmen başkanlık sisteminin dört avantajı vardır. İlk olarak diğer hükümet sistemlerinden daha istikrarlıdır.Kuvvetler ayrılığı ilkesi net bir şekilde uygulanır. Hızlı karar mekanizması sistemde etkindir. Ve sistem başkana doğrudan yetki verir.

Parlamenter Sistem

Parlamenter sistem, hükümet sistemlerinde kuvvetler ayrılığının yumuşak uygulandığı sistemdir. Yürütme iktidarının yasama iktidarından kaynaklandığı ve ona karşı sorumlu olduğu anayasal demokrasi tipidir. Parlamenter sistemde yürütme iki

başlıdır: Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’ndan oluşur. Ve cumhurbaşkanının siyasi sorumsuzluğu bulunmaktadır. Bu sistem İngiltere’den esinlenildiği için ‘Kral kötülük

yapmaz.’ İlkesi temelli hareket edilir. Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanetle suçlanılabilir.

Bu durumlar Türkiye’de 1982 Anayasası ile açıklanmıştır. Ve Türkiye 1876 Kanun-i Esasi ile parlamenter sisteme geçtiği konusu da göz önüne alınırsa bu hükümet sistemi zaman içerisinde değişikliğe uğraması çok doğal karşılanmaktadır. Öte yandan bakanlar kurulunun sorumluluğu hukuki ve cezai olmak üzere ikiye ayrılır. Bu sistemde yürütmenin yasamayı feshi söz konusu olabilir. Ama 1982 Anayasası da fesih yerine seçimlerin yenilenmesini öngörmüştür.

İki Sistemin Karşılaştırılması

Başkanlık sistemi ve parlamenter sistem karşılaştırıldığı zaman ilk olarak yürütmenin farklılığı ortaya çıkar. Parlamenter sistemde iki başlıdır ve bakanlar kurulu ile cumhurbaşkanı arasında paylaştırılmıştır. Parlamenter sistemde özellikle Türkiye gibi ülkelerde cumhurbaşkanının görevi kanunlara onay veya ret kararı vermektir. Başkanlık sisteminde yürütmenin tek kanadı başkandır. Öte yandan başkanlık sistemi Rusya ve Amerika Birleşik devletleri gibi geniş topraklara sahip olan ülkelerde uygulanabilirlik bakımından daha elverişlidir. Ve buna karşılık parlamenter sistemdeki istikrarsızlıklar eklenince başkanlık sisteminin daha istikrarlı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ülkemizdeki koalisyon dönemlerinde yaşanan ekonomik ve politik istikrarsızlık sistem değişikliği konusunu gündeme getirdi. Amerika Birleşik Devletleri başkanlık sistemi ile istikrarlı bir biçimde yönetilirken, İngiltere parlamenter sistem ile istikrarlı biçimde yönetilmektedir.

1) Amerika bireycidir, İngiltere sosyal refah devletidir.

2) Amerika’da parti içi disiplin yokken, İngiltere’de bu çok sıkıdır.

3) Amerika’da sorumluluk başkana aitken, İngiltere sorumluluk yanıtsız kalabilir.

4) Amerika’da resmi bir ideoloji yokken, İngiltere’de çeşitli resmi ideolojiler vardır.

10 MADDEDE TEMEL ÖZELLİKLER

10 maddede özetlenen sistemin temel özellikleri ise şu şekilde yer alıyor:

Güçler ayrılığı katı ve belirgindir.

Devlet başkanı-hükümet başkanı ayrımı yoktur.

Başkan doğrudan veya dolaylı olarak halk tarafından seçilir.

Kabine üyeleri başkan tarafından seçilir ve azledilir.

Başkan yasama organının üyesi olamaz.

Başkan görevi ile ilgili işlerden dolayı sorumsuzdur.

Başkanın yasama organını feshetme yetkisi yoktur.

Yasama organı başkanı görevden alamaz.

Başkan yasaları veto edebilir ve vetosu nitelikli çoğunluk ile aşılabilir.

Fren ve denge mekanizması iyi işler ve organlar arasında uyum ve işbirliğini sağlar.

Başkan seçilen kişi Beyaz Saray’da, kendi personeliyle birlikte ikamet eder ve yılda 400 bin dolar net maaş alır. Amerikan Başkanı, kuvvetli bir güçler ayrılığının uygulandığı ülkede federal hükümetin başı ve ABD Silahlı Kuvvetleri’nin de Başkumandanlığı görevini üstlenir. Başkan, Kongre’den gelen kanun tasarılarını inceleyip onaylar ya da geri çevirir ve yine büyükelçiler ile federal yargıçları atamak için de aday gösterir. Başkan’ın aday gösterdiği kişilere Senato onay verirse göreve başlayabilir. Son ABD’nin Ankara büyükelçisinin atanmasında Senato’dan onay alamayan Başkan Barack Obama, Kongre’nin ara tatile (ki bu yaz dönemi içinde geçerlidir) gitmesinden istifade ederek atamayı yapabilmişti..

Amerika’da başkanının valileri, yerel mülki amirleri atamak gibi bir görevi yoktur. Bunların her biri eyalet ya da county de (içinde bir kaç kaza hatta küçük ölçekte şehirlerin olduğu geniş bir bölgeye verilen isimdir. Bizim dilde eski anlamıyla ‘vilayet’ kelimesi bunu kapsar) yapılan seçimlerle belirlenir. Hatta yargıçlar dahi seçimler sonunda göreve gelir ki yargıçların vali tarafından atandığı yalnızca bir iki eyalet sözkonusudur.

Seçim çalışmaları için devlet yardımı sözkonusu değildir. Halkın vergilerini seçilecek kişiler seçim kampanyalarında kullanamaz. Amerika’da seçime giden istisnasız herkesin seçim kampanyası için yapacağı harcamaların ana kaynağı bulacağı sponsorlar veya halktan alacağı doğrudan bağışlardır. Ya da New Yok Belediye Başkanı Michael Bloomberg gibi kendi cebinden karşılamak zorundadır.

Bir önemli husus da, başkanlık sistemine geçen ülkelerin bu rejime savaşlar veya darbeler sonunda geçmiş olmalarıdır. Dolayısıyla seçilen ilk başkanlar da ordunun gücünü elinde bulunduran askerler olmuştur. Amerika’nın başına General Washington, Fransa’nın başına General De Gaulle, Arjantin’in başına Mareşal LasHaras, Brezilya’nın başına General Fonseca, Endonezya’nın başına önce bağımsızlık savaşının lideri Sukarno, sonra yerine General Suharto, Güney Kore’nin başına General Park Chung-hee, Meksika’nın başına da Mareşal Agustin ilk başkan olarak geçmiştir. Güney Kore de dahil olmak üzere başa başkan olarak geçen tüm askerler ülkelerini birer diktatörlük anayasasıyla, derin devletleri arkalarına alarak yönetmeye başlamıştır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE ORTAYA ÇIKAN KARANLIK TABLO

Tam başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelere genel olarak bakacak olursak;Başkanlığın en demokratik olarak uygulanmaya çalışıldığı Amerika’da da çok büyük problemler söz konusudur. ABD’de muhalefet güçlü olduğunda devlet yönetimi sıklıkla işleyemez hale gelmektedir. Başkan ve Kongre’nin kanatlarının farklı partiler arasında paylaşılması sonucunda 1995 ve 2013’te sistem kilitlenmiş, hükümetler kepenk kapatmıştır Obama da şu an güçlü zannedilmesine rağmen, Kongre’nin iki kanadındaki Cumhuriyetçi hakimiyeti karşısında hiçbir politikasını uygulayamaz bir haldedir.

Başkanlık sisteminde devleti perde arkasından yönetmek isteyen güçlerin aktif olmasına en net örnek Amerika’dır. Aslında ABD’de devleti yöneten devlet başkanı değil, kökleşmiş derin devlet yapısıdır. Bu güçlü yapıyı elde etmek için de derin devlet yapısının birçok illegal faaliyete imza attığı herkesçe çok iyi bilinmektedir.(Boşuna seçilen Başkan hemen göreve başlamayıp 9 ay kurs seminer brifing verilir)

BAŞKANLIK SİSTEMİNDEKİ FEDERASYON TEHLİKESİ

Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinin ana özelliği, federasyon ve özerklik gibi birbirinden yapıca ayrılmış eyaletleri bünyelerinde barındırmasıdır. Burada önemli olan husus şudur; “Başkanlıkla yönetilen ülkeler, ayrı devlet ve federasyonların bir araya gelmesi ve bu ayrı yapıları bir arada tutma yöntemi olarak bu yönetim biçimini seçmiştir. Tek devlet olup sonradan federasyonlara veya ayrı yapılara bölünerek başkanlık sistemine geçen hiçbir ülke yoktur.”

Tarihe bakılacak olursa, sadece Cermen kabile devletlerinin bir araya gelmesiyle oluşan Almanya, 2100 yıldır federatif anlayışla bir arada olmuştur. 1200 sene önce Kral Şarlman bu ayrı krallıkları bir araya getirmiştir. 1871’den beri de Almanya Bismarck’ın şansölyeliği ile başlayan federatif parlamenter sisteme geçmiştir. Şansölye bizdeki başbakanın tam karşılığıdır. Almanya’da cumhurbaşkanları sembolik bir görevdedir. Aynı şekilde İngiltere de, 1215’te kralın yetkilerini kısıtlayan MagnaCarta’nın ilanından beri parlamenter monarşi ile yönetilmektedir. İtalya’da da Garibaldi uzun süren mücadeleler sonunda Venedik’le de anlaşarak 1886’da İtalyan Milli Birliği’ni kurdu. Tarihte büyük imparatorluklara imza atan bu üç ülke de hiçbir zaman başkanlık sistemlerini tercih etmemiştir.

Osmanlı İmparatorluğu ise bir federatif devlet değildir. 24 milyon m2’lik bir alana hükmeden Osmanlı’da ülkeye katılan yeni toprakların hepsi de devlet merkezine kesin bir itaatle bağlı olmuştur. Osmanlı, ‘birleşik beylikler’ veya yeni eklenen yeni devletlerle ‘birleşik devletler’ üzerine değil, beyliklerin/devletlerin tek bir devlet olarak birleşmesiyle mutlak monarşi haline gelmiştir. Başkanlık bir çok devletlerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Örneğin G20 ülkeleri içindeki başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere baktığımızda; Arjantin 23, Brezilya 26, Meksika 31, Endonezya 33, Kanada 10, Avusturalya 6, ABD 50 eyaletten oluşmaktadır. Rusya Federasyonu 85 federe yapıya ayrılmıştır. Endonezya coğrafi açıdan bir adalar devletidir. Ülke siyasi tarihi boyunca da neredeyse bütün adalar birbiriyle çekişen ayrı krallıklar halindedir. Güney Afrika Cumhuriyeti 3 ayrı devlet, 3 ayrı başkentten oluşmaktadır. Eyaletler/farklı devletler üzerine kurulu diğer ülkeler de, ayrı kanunları, ayrı hukuk sistemleri ve ayrı kültürlere sahiptir. İşte bu yüzden, farklı federal yönetim yapısından geldikleri için başkanlık sistemini tercih etmek zorunda kalmışlardır.

Federasyonlar özet olarak uyuşamamak, anlaşamamak ve sevgisizlik demektir. Halbuki, aynı devlet çatısı altındaki tüm bireylerin birbirlerine sıkı sıkı kenetlenmesi, sevgiyle kaynaşması ve tarihi/kültürel bağlarla ortak bir hars etrafında birlik olması en doğru olanıdır. Ancak sevgisizlik, egoistlik, hoşgörüsüzlük, ırkçılık ve nefret politikalarının hakim olması gibi nedenlerle toplumların ayrışması söz konusu olur. Sevgisizliğin hakim olduğu bir ortamda güçlü demokrasi ve bireysel hakların güvencede olduğu ülkelerde dahi ayrılıkçı talepler çok rahatlıkla ortaya çıkar. Kanada, İspanya, İtalya, Fransa, İngiltere ve Belçika gibi ileri demokrasi altında yaşayan ülkelerdeki ayrılıkçılık hareketlerinin temelinde de bu hususlar var.

Başkanlık sisteminin var olduğu ancak demokrasinin olmadığı G20 ülkelerinden Suudi Arabistan krallık, Çin ise komünist diktatörlükle yönetilmektedir. Bu ülkeler arasında yıllarca sömürge imparatorlukları kurmuş Fransa ve İngiltere’de vardır. Dolayısıyla G20 ülkelerinin ekonomik gelişmişliklerinin yönetim sistemleriyle bir alakası yoktur.

Hatta, ülkelerin kişi başına GSYİH’na göre sıralandığı listelere bakıldığında, bunun neredeyse son 300 yıldır hiç değişmediği de görülecektir. Dolayısıyla ülkeler yönetim sistemleriyle değil, içinde bulundukları jeostratejik ve jeopolitik konumları gereği zenginleşmişlerdir. Bununla birlikte, kişi başına düşen milli gelir göz önüne alındığında en zengin ilk 20 ülke arasında sadece ABD ve Güney Kore’de başkanlık sistemi var. En fakir 25 ülkenin ise 16’sında başkanlık, 3’ünde darbe yönetimi var. En fakir 25 ülkenin 11’inde eyalet sistemi var.

AB ve OECD ÜLKELERİNE PARLAMENTER SİSTEM HAKİM

Bütün dünyaca en ileri demokrasi seviyesi olarak kabul edilen Avrupa Birliği ülkelerinde de sadece Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde başkanlık, Fransa ve Romanya’da yarı başkanlık sistemi uygulanıyor. Diğer 25 ülkede -ki bunlara demokrasi endeksinde ilk sıraları alan Norveç, İzlanda, Danimarka ve İsveç de dahil olmak üzere- parlamenter sistem mevcut.

Yine aynı şekilde Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD’nin 34 üye ülkesinden 4’ünde başkanlık (Şili, Güney Kore, Meksika ve ABD), Fransa’da da yarı başkanlık sistemi uygulanmakta. Geriye kalan 29 üyenin hepsinde parlamenter sistem uygulanıyor.

SONUÇ

Amerika’nın başını dahi belaya sokan başkanlık sisteminin riskleri ve tehlikeleri çok büyüktür. Başkanlık sisteminde tek bir kişinin yani Başkanın yetkileri çok geniştir, demokrasinin yerleşik olmadığı ülkelerde despot, tek adam rejimi gelişir. Bu nedenle, sistemin uygulandığı her ülkenin birer diktatörlüğe dönüşüyor olması, parlamenter sistemin uygulanmasının en akılcı seçenek olarak olduğunu bizlere göstermektedir.

Başkanlık sisteminin en ciddi risklerinden biri demokrasisi az gelişmiş ülkelerde otoriter rejimlere zemin hazırlamasıdır. Bu sistemde başkan, çok istisnai durumlar hariç görev süresi dolmadan makamından ayrılamaz. Bu durum halkta ciddi kırılmalara, tedirginliklere ve toplumsal gerilimlere neden olur. Bu sebeple sistem darbeleri kolaylaştırmaktadır. Nitekim, başkanlık sisteminin uygulandığı Asya’daki, Afrika’daki, Latin Amerika’daki ve Ortadoğu’daki bütün ülkeler, ya diktatörlüğe dönüşüp kendi halklarını mahvetmiştir veyahut kanlı bir şekilde yıkılmıştır.

Diğer taraftan, yapısı gereği başkanlık sistemi federatif yönetimlere dayalıdır. Bu yönetimlerde valiler bölge halkı tarafından seçilir. Referandum yapma yetkisi bulunan valiler federatif yapı oluşturabilir. Dolayısıyla ayrılıkçı hareketlerin olduğu toplumlarda federasyonlar da kesin olarak bölünme riskini beraberinde getirecektir.

Demokrasinin gelişmesi için başkanlık sistemi şart değildir. Demokrasiyi geliştirecek olan zihniyet değişimidir. Demokrasinin ve ilerlemenin temel yöntemi sanata ve bilime açık olmaktır. Bu olmadıktan sonra kullanılan sistemler her ne olursa olsun bir fayda sağlamayacaktır.

.Başkanlık Sisteminin özellikleri

– Devlet başkanı yasa tasarısı sunamıyor ancak; yasama kararını veto etme hakkı var. Bir üst kurul da bu vetoyu iptal edebilir.

– Başkan belli bir süre içersinde görev alabiliyor. Güvensizlik oyu ile hükümeti düşürmek söz konusu değildir. Fakat bazı ülkelerde başkan yasalara karşı geldiği gerekçesi ile meclis soruşturmasıyla erken seçime gidilinebiliyor.

– Yürütme organi kişiler üstü bir kurumdur. Bakanlar Kurulu başkanın düşüncesine ve siyasetine göre hareket eder. Buna rağmen mahkemelere karışamıyor. Başkanın bakanlar kurulu, ordu ya da yürütme organından bir üyeye müdahalesi olabilir ancak mahkeme kararını reddetme ya da hakimlere emir verme yetkisi yoktur.

– Yasama ve yürütmenin ayrıldığı yönetimlerde suçtan hüküm giymiş mahkum ve suçluları affetme veya cezalarını hafifletme genelde devlet başkanının elindedir.

Başkanlık sisteminin avantajları

Doğrudan yetki:Doğrudan halk oy verip başkanı seçiyor. Bu başkanın anayasal gücünü arttırır.

Kuvvetler ayrılığı: Başkanlık sistemiyle birlikte başkanlık ve yasama organı ayrılıyor. Bu sayede her iki kurum birbirini denetleyebiliyor.

Hızlı karar mekanizması: Güçlü bir başkanla birlikte alınacak kararlar hızlanabilir.

İstikrar: Görevinde istikrarlı bir biçimde 4 yıl boyunca kalan başkan, her an görevden alınma ihtimali olan bir başbakandan daha çok istikrar sağlar.

Başkanlık Sistemine eleştiriler

Otoriter rejime olan eğlim: Siyaset bilimciler ve akademisyenler tarafından istikrarlı olmadığı ve demokratik olmayan bir sistem yaratma riskinin bulunduğu nedeniyle eleştiriliyor.

Kuvvetler ayrılığı: Bazı durumlarda devletin değişik organları arasında istenmeyen tıkanıklara neden olabileceği belirtiliyor.

Başkanlık değişiminde engeller: Başkan olan kişinin 4 yıllık görev süresi dolmadan başkanlıktan uzaklaştırılmasının çok zor olması bir başka eleştiri konusu.

Ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılıklar: Bazı siyaset bilimcilere göre başkanlık sisteminin tamamen kendisine özgü şartları olan ABD dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı görülmemektedir.

Başkanlık sisteminin Türkiye şartlarındaki uygulanabilirliği

Başkanlık sistemi, ABD ve birkaç örnek dışında, demokratik bir siyasal sistemi sürdürememektedir. Başkanlık sistemi denemeleri özellikle Latin Amerika ülkelerinde diktatörlüklere ve askeri rejimlere dönüşmüştür. Bu nedenle, dünyada demokratik başkanlık sistemlerinden çok, demokratik olmayan başkanlık rejimlerinin bulunduğunu görmek gerekir.

Başkanlık sistemlerinde seçimleri yalnızca bir aday kazanmakta, bu aday da kabine üyesi olan Bakanlarını atayarak yürütme organının tek gücü durumuna gelmektedir. Yürütme organının tek ve güçlü bir başkanca ele geçirildiği durumlarda Türkiye gibi demokrasi geleneği ve demokratik kurumsal yapılar oturmamış olan ülkelerde sistemin demokratik yapıdan uzaklaşması çok kolay olabilmektedir.

Bir kişinin yürütme organını kontrol ettiği ve yasama organına karşı değil de (4 ya da 5 yılda bir yapılan seçimlerde) seçmene karşı sorumlu olması, sistemin demokratiklik niteliğine zarar vermektedir. Oysa, Parlamenter sistemlerde Hükümet, her an Parlamento tarafından güvenoyu ve güvensizlik oyu mekanizmalarıyla denetlenmektedir. Ayrıca, Parlamenter sistemlerde Meclis içinde Hükümet üyelerine karşı verilen yazılı ve sözlü soru önergeleri, Bütçe ve Araştırma Komisyonları yoluyla da Hükümet icraatları denetlenmektedir. Bu durumda, demokratik sitemin ruhuna parlamenter sistemin daha çok uyduğu kolayca iddia edilebilir.

Halk tarafından seçilen güçlü bir Başkan, seçim dönemi boyunca Meclis denetiminden uzak biçimde iktidarda kaldığında sitemin demokratik yapıdan uzaklaşma riski, ciddi bir tehlike olarak mevcut olacaktır. Bugün bile “ganimet sistemi” yapılanması ile Hükümetlerin yönetimi ve sistemi kontrol etmesinden yakındığımız düşünülürse, Başkanlık sisteminde gerçek denetimlerden uzak güçlü Başkan, sistemi tamamıyla ganimet sistemine dönüştürebilecektir.

Başkanlık sitemlerinde sağ ve solda merkez partileri biçiminde iki siyasi partili sistem ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Parlamentoda çeşitlilik ve farklı görüşleri temsil olanağı da ortadan kalkmaktadır. Bu durumun liberal demokrasinin ve çoğulculuğun ruhu ile çeliştiği söylenebilir.

Sonuç olarak, Türkiye’de demokratik rejimin sürmesi ve kökleşmesine uygun olan sitem, Parlamenter sistemdir. Başkanlık sistemi, Türkiye’yi demokratik sistemden koparma tehlikesini de beraberinde getirecektir.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Başkanlık sisteminin özellikleri; Devlet başkanı yasa önermez fakat yasama organının (parlamento) yaptığı yasaları veto etme hakkına sahiptir. Buna rağmen yasama organından nitelikli bir çoğunluk bu vetoyu iptal edebilir.

Sabit bir başkanlık süresi vardır. Seçimler kurgulanmış tarihlerde yapılır.

Güvensizlik oyu ile hükûmet düşürülüp erken seçimler düzenlenemez. Bazı ülkelerde devlet başkanının yasaları çiğnediği durumlarda İngilizce olarak “Impeachment” denilen meclis soruşturmasıyla erken seçimlere gidilmesi biçiminde kural dışılıklar vardır.

Yürütme erki tektir. Kabine üyeleri devlet başkanıyla birlikte çalışır ve yürütme ile yasama organlarının ilkelerini uygulamak zorundadırlar. Başkanlık sisteminde devlet başkanının bakanlar kurulu için önerdiği adaylar ve hakimler yasama organı tarafından onaylanmalıdır.

Devlet başkanı; kabine üyeleri, ordu veya yürütme erkinin herhangi bir çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir. Fakat hakimleri fesh etme veya emir verme gibi bir yetkisi yoktur.

AK PARTİ’NİN ÖNERDİĞİ BAŞKANLIK SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ NE?

Başkanlık Sistemi ile ilgili AK Parti’nin önermiş olduğu Başkanlık sistemi birçok yönden ABD’deki modelden ayrılıyor. Bu sisteme göre;

Başkan doğrudan halk tarafından 5 yıllığına seçilecek. Başkan olmak için 40 yaşında ve üniversite mezunu olma şartı korunacak.

Bir kişi iki dönem başkanlık yapabilecek. Başkan, seçimler öncesinde başkan yardımcısını da halka açıklayacak. Sistemde üniter yapı korunacak, tek parlamento olacak. Meclis’in milletvekili sayısı 550 olarak korunacak. Parlamento seçimleri ile başkanlık seçimi eş zamanlı 5 yılda bir yapılacak. Ancak “3 yılda bir parlamentonun yarısının yenilenmesi” formülü üzerinde de çalışılıyor.

Bu durumda, yenilenecek üyeler kurayla belirlenecek. Başkan Meclis’e değil sadece halka karşı sorumlu olacak. Bu nedenle güvenoyu ve gensoru uygulamaları kaldırılacak. Bu yolla başkan ve kabinenin düşürülmesi imkânı da olmayacak. Başkan kabinesini parlamento içinden seçmeyecek. Milletvekili olanlar bakan olamayacak. Amerikan sistemin farklı olarak büyükelçi gibi üst düzey bürokratlar başkan tarafından atanacak.

Meclis onayı aranmayacak. Bütçeyi başkan hazırlayacak, Meclis’in bütçeyi attırma ya da eksiltme yetkisi olacak. Modele göre başkan, cumhurbaşkanının halen sahip olduğu yetkilerin yanı sıra bakanları da atayacak.

Hükümetin olduğu gibi partinin yönetimi de başkana geçecek. Parti içinde başkan olduğu sürece partili kimliğinin sürebileceği, parti lideri olmayabileceği formülleri üzerinde de duruluyor. Başkan, vatana ihanet gibi belli başlı bazı suçlardan yargılanabilecek.

Yargılamayı Yüce Divan sıfatı ile Anayasa Mahkemesi yapacak. Başkanı, Yüce Divan’a gönderme yetkisi ise Meclis’te olacak. Meclis, bu kararı nitelikli çoğunluk ile verecek. Başkan hakkında yargılama kararı verilmesi için 367 kabul oyu aranması planlanıyor. Bu başkanlık modelinin Ürdün modeli ile çok benzer olduğu da konuşulan diğer bir görüş. Hatırlatalım Ürdün bir Krallık ve Kral tarafından yönetiliyor.   

Özet olarak “Başkanlı sistem” daha merkezi ve otoriter görünmekte buna karşılık sistem-içi sorunların ve sistem açısından “dışarıdan” kaynaklanan sorunların çözümüne tepki açısından kapalı bir sistem mahiyetine bürünmekte, öte yanda, “Parlamenter sistem”, daha esnek bir işleyişle birlikte, sistem-içi sorunların ve sistem açısından “dışsal” sorunların çözümüne tepki verme açısından açık bir sistem olmanın avantajlarını bünyesinde taşımaktadır.

Başkanlık Sisteminin Avantajları ve Dezavantajları

Başkanlık Sisteminin Başlıca Avantajları Olarak Şu Hususlar Belirtilmektedir:

– Doğrudan yetki Başkanlık sisteminde başkan doğrudan halk tarafından seçilir. Bazılarına göre bu, devlet başkanının gücünü dolaylı yollardan göreve getirilen liderlere kıyasla daha meşru kılar. Öyle olunca da daha “etkin” bir iradenin belirmesi olanağı doğar. Bununla birlikte şu da belirtilmelidir ki; ABD’nde devlet başkanı halk oylamasından hemen sonra toplanan Seçiciler kurulu tarafından seçilir.

– Hızlı karar mekanizması Güçlü yetkilerle donatılmış bir başkan değişiklikleri ivedilikle işleme koyar. Bu sistemin destekçilerine göre; başkan ve Meclis birbirini karşılıklı olarak denetleyerek (ünlü “checkandbalance” doktirini anımsanmalıdır-RBK) makamın / yetkinin kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş olur.

– İstikrar Sabit bir görev süresi olan devlet başkanı her an değişebilecek bir başbakana oranla daha istikrarlı bir ortam temin edebilir.

Seçimler ve Seçmen Açısından Başkanlık Sisteminin Avantajları: (1)

• Seçmenler için daha fazla seçme olanağı sağlar,

• Seçmenler olası hükümet seçeneklerini önceden görerek oy verir,

• Yasama meclisi üyeleri, yasalar üzerinde bağımsız karar verebilirler,

• Başkanlık rejiminin katılığı yürütmenin ve rejimin istikrarına katkıda bulunabilir,

• Güçler ayrılığı ve sınırlı iktidar bireysel özgürlüklerin garantisidir…

Başkanlık Sisteminin Başlıca Dezavantajları Olarak Şu Hususlar Belirtilmektedir:

– Otoriter rejime olan eğilim bazı siyaset bilimciler Başkanlık sisteminin anayasal olarak dengede olmadığını söyler. Bazı siyaset bilimcilere göre başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen her ülkede bu sistem otoriter rejime dönüşmüştür.

– “Paralel” güç Başkanlık sisteminde başkan ve yasama meclisi iki paralel (buradaki anlamıyla ‘zıt’) yapı şeklinde çalışır. Eleştirmenler bu durumun istenmeyen siyasi çıkmazlara neden olacağını ve başkan ve yasama meclisinin birbirlerini suçlamalarına sebep olacağını söylerler.

– Liderlik değişiminde güçlükler devlet başkanı görev süresi dolmadan görevinden alınamaz. Eleştirmenler bunu çok büyük bir sorun olarak görürler. Başkanlık sisteminde tehlike görev süresinin esnek olmamasıdır. Bu süre boyunca yürütmeye veya yönetime en ufak belirleyici bir siyasal müdahale olmadan beklenilmek zorundadırlar.

Seçimler ve Seçmen Açısından Başkanlık sisteminin dezavantajları: (2)

• Başkanlık rejiminde halk tarafından seçilen başkan ve meclis birbirini

görevden alamaz.

• Başkan başarısız olsa bile süresi doluncaya kadar görevde

kalır.

• Başarılı olanlar da (belli bir) dönem sonunda görevden ayrılmak durumunda

kalırlar.

• Başkanlık rejimlerinde başkanın seçimi çoğunlukçu formüle göre

yapılmaktadır.

• Çoğunlukçuluk, iktidar yoğunlaşmasına yol açmakta ve

kutuplaşmayı artırmaktadır…

Sistemlerin “Tartışılan” Yönleri…

Başkanlık Sistemi ve Tartışılan Yönleri

“Başkanlık sistemi” parlamentarizme göre geçmişi fazla olmayan bir hükümet sistemidir.

ABD dışında diğer ülkelerde çok başarılı olmamıştır. Bu sisteme ilişkin başlıca eleştiriler şu şekilde toplanabilir:

1) Sisteminin daha çok iki partili sistemlerde yaşadığı, çok partili sistemlerde siyasal istikrarsızlığa yol açarak, yürütme ve yasama arasında çatışma yarattığı söylenmektedir.

2) Siyasal iktidarın tek elde toplanması demokratik geleneklerin olmadığı ülkelerde tek adamlık, diktatörlük sonuçları doğurabilir.

3) Yürütmenin mutlak hakimiyeti oluşabilir ve demokratik teamüllere sahip olmayan bir ülkede başkanın partisinin çoğunluğundan oluşan yasama, yürütmeye tabi olarak hareket edebilir.

Parlamenter Sistem ve Tartışılan Yönleri

Bu sisteme ilişkin başlıca eleştiriler de şu şekilde toplanabilir:

1) Yasama ve yürütme organları birbirinin içine girmiş, iktidar partileri yasamayı kuvvetler ayrılığı prensibini ortadan kaldıracak biçimde kullanmaya başlamışlardır.

2) Partilerden hiçbiri çoğunluğu sağlayamadığı ve koalisyonlara yol açtığı için hükümet istikrarsızlıklarına yol açmaktadır.

3) Yasama görevini yürütmeye terk den milletvekilleri parti içi demokrasinin gelişmesini de engellemekte, genel başkanın iki dudağı arasına bakıp eleştiri ve öneri haklarından, denetleme görevlerinden vazgeçmektedirler.

4) Sistemlerin Karşılaştırılmasında Kilit Mekanizma: Güvenoyu

İstikrar unsuru seçim döneminden seçim dönemine hesap verebilirlik ile yasama dönemi (yasama yılı) içinde hesap sorulabilirlik arasında belirmiştir. Başkanlı sistemde çok aykırı ve aleni bir hata olmazsa bu “hesap verme işi” bir dahaki seçimlere kalırken, Parlamenter sistemde bir parlamento döneminin her bir yasama yılı içinde de denetim mekanizması yolu açıktır. Fakat bununla birlikte pek çok parlamenter hükümet, güvenoyu yoklaması olmaksızın uzun süre yönetimde bulunsalar bile, istikrarı sağlama konusunda zorluklar yaşamışlardır.

Başkanlı sisteminde, Devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin onu daha sorumlu kılacağı belirtilir. Fakat buna karşılık, devlet başkanı kendisini seçen vatandaşların istediği yönde politikalar uygulamazsa şayet, kolay kolay yönetimden alınamaz. Peki neden?

Bu noktada kilit mekanizma “güvenoyu” ya da “güvensizlik” oyundan söz edilmelidir.

Parlamenter sistemde güvenoyu yoklaması başbakan ve kabinesi için belirleyici olabilir.

Parlamenter sistemlerde beğenilmeyen liderler güvenoyu yoklaması ile kolaylıkla görevden alınabilirler. Bir “güvensizlik” durumda iktidar partisi ya istifa edecektir ya da erken seçimlere gidecektir. Tabii buna karşılık, hükümetin koalisyon ile kurulmaya zorlandığı durumlarda hükümeti oluşturan herhangi bir parti koalisyonu her an terk etmekle tehdit de edebilir.

Başkanlı sistemde ise, güvenoyu kritik eşik değildir. Başkan; verimsiz ve halk tarafında sevilmeyen bir hale gelse ve hatta politikaları halkın çoğunluğu tarafından kabul görmese bile görev süresi dolana kadar görevde kalır. Fakat bu durumda, hataların tespiti ve sistemin yenilenmesi (yenilenecek seçimler) gecikmeye neden olunabilecektir.

ABD’nde Sistem-içi Diğer Kurumlar

Kongre

ABD’nde başkanlık sisteminin en önemli temellerinden birisi de Kongre’dir. Kongre, 438 temsilciyi içeren Temsilciler Meclisi ve 100 Senatörü içeren Senato’dan oluşur.

Kongrenin Yetkileri

Kongre, kişilerin ve federe devletlerin anayasa ile tanınmış hak ve yetkilerine dokunmamak koşuluyla tekelinde olan yasa yapma gücünü -anayasa sınırları içinde- serbestçe kullanabilmektedir. Yasa yapma gücü daima iki meclisin anlaşması ile uygulama bulabilmektedir.

Bütçenin kabulü, federal hazinenin çıkış ve girişlerini düzenleyen mali yasaların yapılması tümüyle Kongreye aittir. Kongre başkana hedef ve politikalarını gerçekleştirmesi için gereken mali olanakları sağlamayarak engel olabilir. Kongre, gerektiğinde komisyonlarıyla her hangi bir faaliyet hakkında soruşturma yaparak bir mahkeme görüntüsü bile kazanabilir.

Kongre, Başkan üzerinde “impeachment” (suçlandırma) yetkisini kullanabilir. Başkan, vatana ihanet, zimmetine para geçirme veya diğer cürüm ya da ağır suçlar nedeniyle itham edilip, yargılanabilir. Bu suçların tespiti ve suçlunun cezalandırılması yetkisi Kongreye aittir. Böyle bir süreçte Senatonun başkanlığını Yüksek Mahkeme başkanı yapar.

Temsilciler Meclisi, ise mali inisiyatife sahiptir. Mali yönü olan yasaların önerisi Temsilciler Meclisince yapılmaktadır. Senato, kendine gelen mali yasayı kabul edip etmemekte serbesttir.

Senato uluslararası antlaşmaları onaylar ve bazen bu hakkını onaylamama yönünde kullanır.

Yargı ve Yüksek Mahkeme

Başkanlık sistemi veya Parlamenter demokrasi olsun bir sistemi incelerken yasama ve yürütmenin yanında bir de yargının konumu ve bu erklerin birbiriyle ilişkisi analiz edilmelidir. Bu bağlamda ABD’nde Yargı ve Yüksek Mahkemenin özellikle Başkan ile olan ilişkileri üzerinde durmak uygun olabilir…

Yüksek mahkeme ABD’ndeki en yüksek yargı organıdır. Başkanlar çoğu zaman, Yüksek Mahkeme hakimlerinin atamalarını yaparken, “kendi görüşlerini destekleyecek” kişileri görevlendirmektedir.

Yüksek Mahkeme aynı zamanda temyiz organıdır. Mahkemenin Anayasaya aykırılık konusunda son merci oluşu daha çok teamüllere dayanmaktadır. Kimi hukukçular bu nedenle ABD’yi “hakimler hükümeti” diye de nitelendirmişlerdir. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme yargıçları bir karar karşı çıkabilirler, ama karar alamazlar, denetlerler ama yönetemezler…

Türkiye’de Başkanlık Sistemi Tartışmaları

1)     Devlet Geleneği, Halkın deneyimi: Tarihsel geçmişimiz başkanlık sistemine uygundur… Osmanlı’nın 600 yıllık tarihi, Cumhuriyetin ilk yılları, İnönü’nün ‘Milli Şef’ dönemini buna örnek olarak gösterilebilir… Halkımız, etkili ve güçlü bir yönetimden yana olmakla birlikte, totaliterliğe karşı olduğunu, gerek askeri dönemler sonrasında, gerek belli bir yıpranma ve otoriterliğe kayma eğilimi gösteren yönetimleri değiştirirken, verdiği oylar ve yaptığı siyasal tercihlerle kanıtlamıştır.

2)     Başkanlık sistemi siyasi istikrar sağlar: Uygulanmakta olan % 10 barajlı seçim sisteminin muradı oyların “gereğinden fazla bölünmemesi” tam tersine ana siyasal akımlarda toplanması olduğuna göre, “güçlü iktidar” eşittir “siyasi istikrar” formülüne en uygun olacak sistem de Başkanlık sistemidir. Koalisyon hükümetleri veya oy dağılımının azizliği nedeniyle kısa sürelerle görevde kalan hükümetler, sorunları çözemiyorlar… Başkanlık sistemi açık, net projelerin halka mal edilmesi ve uygulanmasına olanak verir.

3)     Hızlı gelişme için güçlü icra: Dünyanın gelişme hızına uyabilmemiz, toplumun artan gereksinimlerini zamanında karşılayabilmemiz için icranın (Hükümetin) güçlendirilmesi gerekir… Başkanlık sistemi özellikle icrayı güçlü kılar ve icraattan sorumlu olanı (Başkanı) net bir biçimde ortaya koyar. Kriz dönemlerinde, acil durumlarda hızlı ve etkin bir müdahale, güçlü bir icra ile sağlanabilir.

Türkiye’de Başkanlık (veya Yarı- Başkanlık) sistemine karşı çıkanlar başlıca aşağıdaki argümanları öne sürmektedirler:

1)     Dikta rejimi kurulabilir: Demokrasi geleneğimiz başkanlık sistemiyle bağdaşmaz. Bu sistem demokratik gelişmesini henüz tamamlamamış ülkemizde yürütme ile yasamanın birbirine karışmasına ve böylece yürütmenin fiilen üstünlüğüne sebep olacaktır.

2)     Siyasi Partiler “Feda Edilir”, Federasyona Gider: Başkanlık sisteminin ABD dışında başarılı ve sürekli bir uygulaması yoktur… Bu sistem, tamamen ABD gibi pek çok dengelerin bir arada bulunduğu federal yapılı bir devlette, üstelik ekonomik açıdan hayli güçlü liberal bir ülkede –o da tartışmalarla birlikte- uygulama zemini bulabilmektedir… Diğer ülkelerdeki başkanlık sistemi örneklerinin hepsi kesintiye uğramaktadır ve sistemin işleyişi, demokratik niteliklerden kopuktur.

3)     Parlamenter Sistemin reforma ihtiyacı vardır… “Tıkanıklar” parlamenter sistemden kaynaklanmamaktadır… Başkanlık sistemi arayışları Türkiye’nin parlamenter rejimle edindiği deneyimleri ve ödediği bedelleri yok saymaktadır… Başkanlık sistemi yasamanın sorunlarını çözememektedir; sadece yürütmeyi güçlendirir…

‘Başkanlık sisteminin kendisi otoriter bir model değildir. Kuvvetler ayrılığı, denge denetim iyi kurulursa, yerel yönetimlerle yetki paylaşımı yapılırsa demokratik bir model olabilir. Eksiği olan başkanlık sistemi değil, AKP’nin önerdiği modeldir…”

Bir başka görüşten gazeteci- akademisyen Mümtaz’erTürköne, “Başkanlık sistemi tartışması : Anayasa mühendisliği” başlıklı yazısında: “Doğal olarak tercih ettiğiniz her normun bir de alternatif maliyeti vardır. İstikrarı gözetirken adaleti, demokrasiyi gözetirken verimliliği, güvenliği gözetirken özgürlüğü bir miktar da olsa feda etmek zorunda kalırsınız…

Türkiye çok partili düzenden bu yana en üst demokratik kurum olarak Parlamentoyu tanımlamış ve bu halkta da kabul görmüş -bazı marjinal istisnaları dışında- Ulusça benimsenmiş bir durumdur.

Türkiye için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem

Öncelikle Siyasi Partiler Yasası’nın demokratikleştirilmesi sağlanarak “lider sultasına” son verilmelidir. Partilerde gerçek üyelere dayalı ve hakim gözetiminde ön seçimle aday belirleme esas olmalıdır. Aday belirleme seçimlerine ilişkin itirazlar, gereğinde, hükümet komiserinin tutanağı ve çağırılmışsa noterin tespitleri eşliğinde son merci olarak, Yüksek Seçim Kurulu’nca karara bağlanmalıdır.

Siyasi partilerde genel başkanlık dahil herhangi bir noktaya aday olunması için temel yasalarla ve geleneklerle bağdaşmayan veya modern Dünya’daki uygulama örnekleri ile örtüşmeyen ve genel olarak yönetimde değişimi güçleştiren tüzüksel uygulamalara karşı dava açılabilmelidir.

Siyasi Partilerin sivil toplum örgütleri ve sendikalarla daha yoğun iletişim içinde bulunmaları için örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalı, bir yurttaşın aralarında herhangi bir siyasi partinin de bulunduğu birden çok kuruluşa üye olması özendirilmelidir. Siyasi Partilerin, Tüzük ve programlarına uygunsa,aday belirleme sürecinde doğrudan sendikalara ve meslek örgütlerine kota / kontenjan vererek temsilci belirlemesi konusu değerlendirilmelidir.

Parlamenter demokrasinin güçlendirilmesinde en geçerli yollardan biri de halkın iradesinin Meclis’e mümkün olan en üst düzeyde yansımasının sağlanmasıdır. Bu amaçla örneğin %10 gibi Dünya’da pek az örneği görülebilecek genel seçim oy barajları, %3’e indirilmelidir.

Sonuç Yerine…

Türkiye 21. yüzyılda demokrasisi gelişen, ekonomisi güçlenen, toplumsal yaşamı yenilenen bir ülke olmak zorundadır. Tarihsel, kültürel birikimi, böyle bir ülke olmasına elvermektedir. Önemli olan işler bir siyasal sistemin ve halkına güvenen ve güven veren siyasal yapıların varlığıdır. Bu anlamda da Siyasi Partiler Yasasıyla, seçim sistemiyle, “katılımcı demokrasi”yi güçlendirmemiz gerekmektedir.

Türkiye Parlamenter demokrasisinin eksik ve aksak yönlerini gidermeli, bu anlamda sistemini güçlendirmeli, kurumlarını da yeniden yapılandırmalıdır. Bu da Parlamenter demokrasinin güçlendirilmesi ile olur. Parlamenter demokrasi, yasama, yürütme, yargı ahengi ve yumuşak güçler ayrımı ilkesi içinde, topluma yayılan saydam bir yönetim anlayışı üzerinde yükselebilir. İki asırlık arayışımız, altmış yılı aşkın deneyimimiz, Dünya’nın ve bölgemizin koşulları ile sosyal yapımız, bize her açıdan ve her anlamıyla parlamenter demokrasimizi daha da gelişmiş hale getirmemiz gerektiğini anlatmaktadır.

Cumhurbaşkanının bir diğer önemli yetkisi devlet denetleme kurulunun üyelerini ve başkanını atamak, devlet denetleme kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırmaktır. Bu kurul tüm kamu kurum ve kuruluşlarında inceleme, araştırma ve denetleme yapma yetkisine sahiptir. Üstelik sadece cumhurbaşkanının emriyle harekete geçebilir. Cumhurbaşkanının bu yetkilerinden bazılarının parlamenter sistem açısından sorgulanması gerekmektedir. Cumhurbaşkanının bir diğer yetkisi olan başbakanın teklifi üzerine bakanların görevlerine son vermesi yetkisi parlamenter sistemin doğasına aykırıdır. Parlamenter sistemlerde, başbakanla veya hükümetin bütünüyle anlaşmazlığa düşen bakanın kendi isteğiyle ayrılması yada ayrılmak zorunda bırakılması söz konusudur. 1982 anayasasıyla getirilen ve bir çeşit ‘azil’ niteliği taşıyan bu yetki ancak başbakanın teklifi üzerine kullanılabilecek bir yetki olduğuna göre, daha çok kendi bakanlarından birine söz geçirememiş bir başbakanın cumhurbaşkanı eliyle başvurabileceği bir son çare söz konusudur. 1982 Anayasasında cumhurbaşkanına yargı alanında tanınan yetkiler 1961 anayasasından oldukça geniştir. Bu durum ise klasik parlamenter sistemlerdeki cumhurbaşkanına tanınan yetkileri çok aşmakta ve cumhurbaşkanının tarafsızlığı konumuna zarar vermektedir. Cumhurbaşkanın yargı alanındaki en önemli yetkilerinden biri Anayasa mahkemesi üyelerini seçmektir. Anayasa mahkemesinin tüm üyelerini seçme yetkisi cumhurbaşkanındadır. Anayasanın 104. maddesiyle düzenlenen diğer yetkiler Danıştay üyelerinin dörtte birini seçmek, yargıtay cumhuriyet başsavcısını, yargıtay cumhuriyet başsavcı vekilini seçmek, askeri yargıtay üyelerini seçmek, askeri yüksek idare mahkemesi üyelerini seçmek, hakimler ve savcılar yüksek kurulu üyelerini seçmektir. Cumhurbaşkanına yargı alanında tanınan bu yetkiler o kadar çoktur ki, yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı Fransa’da bile cumhurbaşkanına bu kadar geniş yetkiler tanınmamıştır. Fransız 5. Cumhuriyet anayasasına göre; Fransa’da cumhurbaşkanı yargıçlar yüksek konseyi üyelerinin atamasını yapar ve konseye başkanlık eder. Anayasa konseyinin sadece üç üyesini atar. Danıştay’ın üyelerini atama yetkisi bakanlar kuruluna aittir.

1982 Anayasasının cumhurbaşkanının tarafsızlığını ve seçimini düzenleyen hükümlerinin parlamenter sisteme uygun olduğunu söylemek mümkündür ancak cumhurbaşkanlığını icrai bir makama dönüştürecek ölçüde güçlendiren düzenlemeleri, yarı-başkanlık sistemini çağrıştırmaktadır.

3. HÜKÜMET SİSTEMİ DEĞİŞİKLİĞİ ÇÖZÜM MÜ?

Başkanlık Sistemi ve Türkiye’ye Uygulanabilirliliği

Ülkemizde 1980’lerden sonra hız kazanan hükümet sistemi tartışmaları, başlarda başkanlık sistemi lehinde gelişmiştir. Kendi sahip olduğu gücü daha da arttırmak ve meşruiyetini halka dayandırmak isteyen cumhurbaşkanları başkanlık sisteminden söz etmeye başlamış ve bu sistemin Türkiye’nin siyasal istikrarsızlığına çözüm olacağını ileri sürmüşlerdir. Başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülke ABD’dir. Bu sistemde başkan doğrudan doğruya halk tarafından dört yıllık bir süre için seçilir. Bir kişinin iki kez üst üste başkan seçilmesi mümkündür. Roosvelt’in üst üste dört kez başkan seçilmesinin ardından üst üste iki defadan fazla başkan seçilebilmenin yolu kapatılmıştır. Başkanlık sistemi katı bir kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Her kuvvetin yetki alanı sert çizgilerle belirlenmiştir. Ancak bu kuvvetlerin sert ayrılığı çok aşırı nitelikte değildir, parlamenter sistemin yumuşaklığına oranla bir sertlik olduğu kabul edilir. Bu şekilde düşünülmesinin nedenleri arasında, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemlerinin uygulandığı çeşitli ülkelerde başarılı olmasının da etkisi büyüktür. Ancak bu sistemlerin uygulandığı her ülkede başarılı olmadığı ve hükümet sisteminin başarısının o ülkenin iç dinamiklerine bağlı olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Başkanlık Sistemi uygulandığı Latin Amerika ülkelerinde diktatörlüğe dönüşmüştür. Türkiye için de bu sistemler değerlendirilirken gelişmişlik düzeyi, sosyo-kültürel yapı, sivil toplum geleneği, demokrasi kültürü göz önünde bulundurulmalıdır.

Başkanlık ve yarı-başkanlık sistemlerinin getirilmesini isteyenlerin asıl amacı yürütmeyi güçlendirerek hükümet istikrarsızlıklarını engellemektir. Başkanın doğrudan halk tarafından belli bir süre için seçilmesi ve parlamentonun güvenoyu ve görevden alması gibi bir risk taşımamasının istikrarı arttıracağı düşünülmektedir. Bu düşünce temelde doğrudur fakat başkanın halk tarafından seçilmesinin çeşitli sakıncaları vardır. Bir kere meşruluk kaynağını halktan alan bir başkanın iktidarı kişiselleştirme eğilimine girmesi kuvvetle muhtemeldir. Halkın oyuyla göreve gelen başkan iktidarı kendisi ve seçmenleri adına kişiselleştirecektir. Başkan, taraftarlarının aşırı beklentilerinin odak noktası haline gelebilir ve bu durum başkanın plebisitçi ve otoriteryen eğilimlerini besleyebilir, onun kriz yönetimini daimi hale getirmesine yol açabilir. Ayrıca popülist söylemlerle aldatılmaya müsait olan halkımızın başkanlık görevini tehlikeli ellere vermeyeceğini kimse garanti edemez.

Bir diğer sorun başkanın diktatörlük eğilimleri göstermesidir. Sembolik yetkilere sahip cumhurbaşkanlarının bile hükümetin işlerine karışma eğilimi gösterdiği düşünülürse böyle bir ihtimalin çok da zayıf olmadığı görülür.

Türkiye açısından bir diğer sorun da, askeri darbelerdir. Başkanlık sistemi parlamenter sisteme göre askeri darbeler açısından daha uygun bir sistemdir çünkü tek kişinin yönetiminin yol açtığı diktatörlük eğilimleri askeri müdahaleyi davet eder bir hal alabilir. Bütün başkanlık rejimleri darbe deneyimi yaşamıştır ve kesintiye uğramışlardır. ABD bu duruma istisna oluşturur. Türkiye’ye başkanlık sisteminin getirilmesi durumunda da aynı tehlike mevcuttur.Devlet başkanlığı makamının olağanüstü yetkilerle donatılmış olduğu bir sistemde, kendisini merkezin ve değerlerinin asli unsuru olarak gören ordunun, başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin kurucu ideolojisini ve değerlerini dışlayan adayların seçilme şansının yüksek olduğunu hissettikleri anda seçime müdahale etme eşiği düşecektir.

Başkanlık sisteminde ve yarı-başkanlık sisteminde görülen bir diğer durum; kabine üyelerinin aynı zamanda milletvekili olmamalarıdır. Bu durumun kabine üyelerini seçmen baskısından kurtarma ve yeniden seçilebilme kaygısıyla popülist davranışları içine girmesini önleme gibi olumlu yönlerinin olmasına karşın, zaten yürütme yetkilerini tek başına kullanan başkanın bir de kabineye dışardan bakan atama yetkisinin de olduğu düşünülürse olumsuz sonuçlarının da olacağı açıktır. Kabine üyelerini dilediği gibi değiştirme yetkisine sahip olan başkanın sık sık kabine değişikliğine gitmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Türkiye gibi patronajın etkin olduğu ülkelerde bu durum, kabineye gerçekten faydalı kişilerin getirilmesini değil başkanın adamları diyebileceğimiz başkana daha yakın kişilerin getirilmesi ihtimalini taşımaktadır.

Başkanlık sisteminde karşılaşılabilecek bir diğer sorun , Türkiye’de parti yelpazesinin geniş olması nedeniyle başkan ile parlamento çoğunluğunun farklı partilerden olabilmesidir. Bu durumun çeşitli sorunlar ortaya çıkaracağı açıktır ve bu sorunlar ancak konsensusla ve böyle bir bilince sahip toplumla çözülebilir. Muhalefete bile tahammül sınırının oldukça aşağılarda olduğu ülkemizde ise bu pek mümkün değildir.

Başkanlık sistemini savunanların gerekçelerinden biri bu sistemin etkin yönetim ve süratli karar almayı getireceği ve halkın yönetime daha fazla katılımını sağlayacağı yolundaki inançlarıdır. Ayrıca halk yürütmeyi doğrudan seçme, onun politikalarını takip etme ve denetleme imkanına sahip olacaktır. Bu durum siyasal katılımı arttırma açısından iyidir ancak yürütmenin yasamayı arka plana atarak öne çıkması iş bitiriciliğe neden olabilir ayrıca tekrar seçilme ihtimali olan başkanı politik davranmaya itebilir. Şüphesiz ki başkanlık sisteminin Türkiye’ye faydalı olacağı düşüncesinin altında bu sistemin Amerika’da başarıyla uygulanmasının payı büyüktür. Ancak Amerika’nın sosyal ve ekonomik şartları düşünüldüğünde ve yasama ve yargı organlarının da güçlülüğü göz önünde bulundurulursa bu başarının tesadüfi olmadığı, Amerika’nın kendi şartlarının bu sistemi hazırladığı görülür. Türk tarihinde yer alan han, hakan, padişah gibi devlet başkanlarının başarılı olması, bugün başkanlık sisteminin Türkiye’ye getirilmesi için yeterli bir sebep değildir. Demokrasi öncesi dönemlerin güçlü devlet başkanlığı şimdiki tercihimiz bakımından emsal teşkil etmez.

Duverger demokrasisi güçlü olmayan devletler için başkanlık sistemini bir çılgınlık olarak niteliyor. Kendisini bir programa bağlamayan ve kimseye sonuçta hesap vermek zorunda olmayan bir başkan popülist bir demagog olur. Böyle bir sistem, yerine getirilemeyen seçim vaatlerinin sürekli katlandığı bir oyun ve güçsüz bir parlamentoyu bir demagogla baş başa bırakmak demektir. Sonuç diktatörlüktür.

SONUÇ

Türkiye’de 1980’lerden sonra ortaya çıkan hükümet sistemi tartışmaları ilk olarak başkanlık sisteminin getirilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Daha sonraları ise yarı-başkanlık sisteminin faydalarından söz edilmeye başlanmıştır. Bu sistemlerin faziletlerinden midir yoksa bu sistemlerin devlet başkanlarına tanıdıkları geniş yetkilerden midir bilinmez Türkiye’de başkanlık ve yarı-başkanlık sistemi tartışmalarını hep cumhurbaşkanları başlatmıştır.

TOŞİBA’NIN NOTU:

Milletçe lidere, tek kişi yönetimine yatkınız. Bu han, hakan, padişah dönemlerinde de böyledir. Cumhuriyetin parlamenter sisteminde de. Atatürk, İnönü’den vazgeçtik. Menderes, Demirel, Özal, Erdoğan da böyle olmadılar mı? Ne var ki kuvvetler ayrılığı ilkesince dengeler supaplar var. Köyde muhtar tek otoritedir ama azaları vardır. Kabile şefi ağası vardır ama aksakallı dediğimiz ihtiyarlar meclisi de vardır.

Esas olan bu dengenin olmasıdır. Şöyle ki iyi bir araç, otoban, çok iyi bir şoför olsa bile eğer arabada fren yoksa illaki kaza yapar. İster Başkanlık ister Parlamenter sistem olsun. Liderin hırsını, yanlışlığını dengeleyecek çağdaş yargı, yasama olmazsa kaza kaçınılmazdır.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir