HAKSIZ BİR ELEŞTİRİYE YANITIMDIR

15/05/2024

Bir grup arkadaşla dört yıl önce kurduğumuz ve benim daha ilk toplantıların birinde ayrıldığım Halkçı Eğitim Girişimi’nin internette bir sayfası var.  Girişimin yöneticilerinden Mehmet Budak ve Profesör M. Tahir Hatipoğlu,  Mehmet Devrim Topses’in editörlüğünü yaptığı “Dinmeyen Fırtına Zeki Sarıhan’a Armağan Kitap”ta yer alan bu girişim ve ondan neden ayrıldığımla ilgili bölüm hakkında birer açıklama yayımladılar.  Bu açıklamaları ve benim konu ile ilgili daha önceki yazılarımı olduğu gibi aşağıya alıyor ve sonunda birkaç kısa açıklama koyuyorum.  Bu yazışmanın “Halkçı eğitim”den ne anladığımıza yardımcı olacağını umuyorum.

 

 Mehmet Budak’ın yazısı

 

ZORUNLU AÇIKLAMA:

 

Bay Zeki Sarıhan, Ulusal Eğitim Derneği’nden ayrılıp Halkçı Eğitim Girişimi (HEG) oluşturma çalışmalarında, yönetime seçilen kişiler olarak birlikte çaba harcadık.  Yönetimi oluşturan kişiler olarak ilk toplantımızda arkadaşlarımızın bazıları Atatürk Devrim ve ilkelerine bağlı olarak çalışmalarımızı sürdürelim önerisini getirdiler.  Diğerleri de bu düşüncede olduklarını belirttiler. Siz böyle bir çalışma ilkesine gerek yok dediniz.  Ben de Atatürk ilke ve devrimlerine uygun çalışmamız gerektiği görüşündeyim dedim. Bunun üzerine siz; “ O zaman benim burada bulunmamın anlamı yok .” deyip toplantıyı terk ettiniz. Bu durumu, “DİNMEYEN FIRTINA: ZEKİ SARIHAN’A ARMAĞAN” adlı kitapta (sayfa 53),   Halkçı Eğitim Girişimi Yönetim Kurulu üyeleri ile ilgili olarak: “ Halkçı Eğitim Platformu adını önerdim. Fakat onun yönetimine gelen arkadaşların halkçılığı içselleştiremediklerini milliyetçi jargonlar savunmaya başladıklarını görünce platformun yönetiminden ayrıldım. Bu durum gösteriyor ki, ülkede yaşayan herkesin eğitim ve dil haklarını savunacak bir oluşum yaratmak kolay değil.”   Şeklinde sizin dışınızdaki biz yedi kişinin “halkçılığı içselleştiremediğimizi belirtmektesiniz.  Bizim halkçılığımızı nasıl ölçtünüz? Sizin gibi düşünmeyenler halkçı olamaz mı? Anlatımınız gerçekleri değiştirici, buna dayalı olarak insanları aşağılayıcı ve üzüntü vericidir. Ayrıca,  söylemlerimizi bozuk dille (  … milliyetçi jargonlar) olarak açıklamanız da  ortaya konan “ Atatürk ilke ve devrimlerine uygun çalışmamız gerektiği” söylemimizin en azından sizce anlaşılmadığını belirtiyor. Anlatımlarınızda gerçekleri değiştirmemek gerektiğini belirtirim.

 

Mehmet Budak 10 Nisan 2024

 

  1. Tahir Hatipoğlu’nun yazısı

 

Dinmeyen Fırtına Zeki’nin Kitabı

 

Araştırmacı öğretmen Zeki Sarıhan’ı 40 yıldır tanırım.  Uretkendir, çalışkandır, örgütçüdür.   Bana göre tedavisi zor bazı takıntıları vardır. Yetişmesi, yazması, okuması Atatürk Cumhuriyeti ortamında olduğu, Cumhuriyetin nimetlerinden de yararlandığı halde takıntılarını bir türlü yenememistir.

 

Prof. Dr. Devrim Topses imzalı kitap var. Kitap belli ki kendi sormuş kendi yanıtlamış soruları içeriyor.  Topses yayını basıma vermiş olmalı.

 

Kitapta bir bölüm var. Dört yıl önce bugün başkanı olduğum Halkçı Eğitim Girişimi adlı STK’nın kuruluşunu anlatıyor.(s.53). Kurucu olan arkadaşlara açıktan hakaret ediyor. İlk başkanımız. Mehmet Budak kendisine okkalı yanıt verdi.  Ben vermesem ayıp olur.

Kurucuları arasında olduğum Ulusal Eğitim Derneği İzmir’e taşınınca altı yedi arkadaş toplandık.  Aramızda Zeki de vardı. Kuruluşun ilkelerini belirlerken Zeki dışında olanlar ‘Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda halkçı egitim yapar’ tümcesinin olmasını istediler. Zeki arkadaş buradaki ‘Atatürk ‘ sözcüğünden rahatsız oldu. Karşı çıktı.  Israr edildi her turlu dil döküldü diretti. Çantasını aldı gitti.

 

Zeki ile daha önce benzer olayı yaşadığım için şaşırmadım.  Bu olayı kitabında çarpıtıyor. Kendi dışındakileri sucluyor ve “halkçılıği içsellestiremedikleri jargonlari savunmaya başladıklarını görünce yönetimden ayrıldım. Bu durum gösteriyor ki ülkede yaşayan herkesin egitim ve dil haklarını savunacak bir oluşum yaratmak kolay değildir ‘ diyor, daha neler. Halkçılık sanki onun tekelinde ve biliyor, icsellestirmis. Oradakilerin hepsi ömürlerini halkçı eğitime adamış Türkçeyi iyi bilen kişilerdi. Kendisi kuruluşa ‘platform’ demiş onlar Türkçe ‘girisim’ demişlerdir.

 

Burada onun kızdığı Atatürk’tü. Bu isim olmasa sorun yoktu. Bu nasıl kafadır anlayamıyorum.

 

Kitabın bir bölümünde de bakın ne diyor: “Turkiyenin bölünmesi, örneğin Amerikanın ne işine yarayacaktır? Amerikalıların Türkiye toprakları üzerinde küçük bir Kürt devleti kurulsun diye koskoca bir Turkiyeyi kaybedecek kadar akıl yoksunu mudur?” (S.153). Bu sözegulunur ve kim inanır?  Pkk yi besleyen devlet hangisidir. Tuhaf görüşler.  Abd’ye davetli olarak giden de kendisidir. Benzer bir yığın söz..

Sonuç olarak Zeki arkadaş Halkçı Eğitim Girişim kurucularından özür dilemelidir.

 

Tahir Hatipoğlu

28 Nisan 2024

 

 

 

HALKÇI EĞİTİM GİRİŞİMİ’NDEN NEDEN AYRILDIM?

 

26 OCAK 2020  ZEKİ SARIHAN

 

 

7 Aralık 2019 günü yapılan kongresinde Ulusal Eğitim Derneği, Vatan Partililerin yönetimine geçince, artık orada yerimizin olmadığını düşünen 13 kişi bir ayaya gelerek durum değerlendirmesi yaptık. 4’ü dernekte kalarak gelişmelerin izlenmesini, 9’umuz ise dernekten istifa etmeyi savunduk. Ertesi hafta yapılan toplantıya sanırım 18 kişi katıldı ve eğitim konusunda yeni bir platform oluşturulması kararlaştırıldı. Bunun adının “Halkçı Eğitim Girişimi” olması yolundaki önerim kabul gördü ve girişimin çalışma biçimi ve ilkelerini hazırlamak üzere beş kişilik bir kurul oluşturuldu. Beş kişinin yaptığı üçüncü toplantıda sunduğum girişimin çalışma yöntemi ve “Halkçı Eğitimden Ne Anlıyoruz?” başlıklı kısa metin kabul edildi.

Bu toplantıda, Girişimin daha geniş bir kitleye dayanması için en az 20 kişinin katıldığı bir toplantı yapılmasını, metinlerin tartışmaya açılmasını, beş kişilik yönetici grubun da gizli oyla seçilmesi önerim kabul gördü.

18 Ocak 2020 günü yaklaşık 55-60 kişinin çağrılı olduğu bu toplantıya 40 kişi katıldı. Girişimin Esasları ve “Halkçı Eğitimden Ne Anlıyoruz?”  metni kabul edildi. Yönetici gruptaki beş kişinin yanına iki kişi daha eklenerek yönetici sayısı yediye çıkarıldı. 19 Ocak günü, “Halkçı Eğitim Girişimi Kuruldu” başlığı ile bir gün önceki kararları sosyal medyada paylaştık.  Girişimin hayli ilgi uyandırdığını söyleyebilirim. Bunu benim paylaşımıma gelen 184 “beğen”e, 57 yoruma ve 26 paylaşıma dayanarak söylüyorum.

Sıra, yönetici grup içinde iş bölümüne ve bir çalışma programı yapmaya geldi. Bunun için de 22 Ocak 2020 günü toplandık. Toplantı sırasında tatsız bir tartışma yaşandı. Yedi kişiden biri, mazereti nedeniyle toplantıya gelememişti. 6 kişiden üçü Girişimin “Halkçı Eğitimden Ne Anlıyoruz?” metnini yetersiz görüyor, buna “Atatürkçülüğün” de eklenmesini öneriyordu. Bir arkadaş suskun kaldı, ben ise bu eklemenin gereksiz olduğunu ifade ettim. Onlara 26 yıl önce yaşadığımız bir olay anlattım.

EĞİTİM ONUR ÖDÜLÜ KİMLERE VERİLMELİYDİ?

 

Öğretmen Dünyası’nın yaptığı çağrı ile bazı eğitim kuruluşları 1993’te M. Rauf İnan’a Eğitim Onur Ödülü verdik. Ödülü sürekli hale getirmek için 16 Şubat 1994’te 8 öğretmen kuruluşu temsilcisiyle yaptığımız toplantıda ödüle değer görülecek kişilerde aranacak özellikler arasında “çağdaş, laik, demokratik eğitim için mücadele etmek” ilkesini yazmıştım. Ancak öteki kuruluşların temsilcileri içinden “Atatürk ilke ve devrimlerine inanmış olmak” ibaresi önerildi. Buna karşı çıktım, gerekçem şuydu: “Bu sınırlama doğru değildir. Eğitim Onur Ödülüne değer görülecek kişiler arasında sosyalist, demokrat, kendisini bu ideolojilerle ifade etmeyen ama eğitime yeni buluşlar getiren, bağışlar yapan kişiler olabilir. ‘Çağdaş, demokratik, laik eğitim’ sizin görüşlerinizi kapsamıyor mu?”

 

Bir hafta sonra 24 Şubat 1994’te yeniden toplandığımızda konu yeniden tartışılmaya başlandı. Taraflar görüşlerimizde direttik. “Atatürkçülük” ibaresinde diretenler “Öyleyse biz başka bir yerde toplanalım, kendi aramızda seçim yapalım” diyerek ayrıldılar. Ancak bundan bir haber çıkmadı! Her yıl bir eğitimciye onur ödülü vermeye devam ettik ve bu program Eğitim Hakkını Savunma Komitesi ve 2003’ten sonra da Ulusal Eğitim Derneğinin öncülünde sürdü.

BİRLİKTE ÇALIŞABİLME KOŞULLARI

 

Olayın mantığı şudur: Türkiye’nin işbirlikçi ve gerici sisteme karşı mücadele eden iki siyasi kuvvet vardır. Bunların bir kısmı sosyalist, diğeri ise Kemalistlerdir. Bunların diğer muhalif gruplarla da birlikte olup demokratik bir düzen kurmaları için “asgari müşterekler” denilen ortak noktaları ve söylemleri bulmak gerekir. Biri ötekine “Benim ideolojimi kabul etmek zorundasın” demesi cepheyi böler. Bir Atatürkçüye “İlla sosyalist olmalısın” demek ne kadar yanlışsa, bir sosyalistin Atatürkçü bir kişiye “Sosyalist değilsen seninle çalışamam” demesi o kadar yanlıştır. Benim daha sonraki yıllarda etkin olarak görev aldığım “parasız eğitim, eğitimde özelleştirmeye karşı mücadele, laik eğitim, yabancı dille öğretime hayır” kampanyaları gibi, güç birliği gerektiren bütün çalışmalarda hep bu ilkeye bağlı kalmışımdır. Zaten herkes kendisi gibi olmadan ve kendini ifade etmeye utandığı bir güç birliği sağlıklı olmaz.

Bu açıklamalarım, Halkçı Eğitim Girişimi yönetim kurulu toplantısındaki üç arkadaşı ikna edemedi. Hele birinin benim için “Hımmm, demek ki HDP’li olduğun iddiası boş değilmiş” gibi Kürt düşmanı milliyetçiliğin kullandığı bir suçlamada bulunmasıyla, benim orada bulunmamım sıkıntılar yaratacağını anladım ve “Bana müsaade” diyerek toplantıdan ve gruptan ayrıldım.

Durumu haber verirken, önceden kararlaştırdığımız “Halkçı Eğitimden Ne Anlıyoruz” metnini bir kez daha dikkatinize sunuyorum.

Benim çağrıma uyarak ve bana güvenerek girişimi coşkuyla karşılamış olan arkadaşlara teşekkür ederim.

“HALKÇI EĞİTİMDEN NE ANLIYORUZ?

 

Halkçı Eğitim Girişiminin savunduğu “Halkçı Eğitim”, birbirini tamamlayan iki olgudan oluşur.

Bunlardan birincisi, bütün halkçıların başından beri savuna geldiği eğitim olanaklarının bütün halkın yararına kullanılmasıdır. Bu, bütün çocukların ve yetişkinlerin eğitim hizmetlerine kolayca ulaşması demektir.

Halkçı eğitim, aynı zamanda, eğitimde maddi olanakları elverenlerle, bu olanakları kıt olanlar arasında eğitim hizmetlerinde çeşitli yollarla ayrımcılık yapılmasını reddeder. Herkesin kaliteli eğitimden eşitçe yararlanmasını öngörür.

İkincisi: eğitimin içeriğiyle ilgilidir. Halkçı eğitim, dinci, mezhepçi, ırkçı bir eğitim müfredatını reddeder. Eğitim alacak kişiler arasında her türlü ayrımcılığı reddeder. Bütün dünya halklarını kardeş görür ve bunlar arasında barışçı ve demokratik bir iş birliğinden yanadır.

Eğitim Girişimi, insan, çocuk ve eğitim hakkıyla ilgili uluslararası anlaşma ve sözleşmelerde belirtilen ilkelere bağlıdır.

Eğitim Girişimi, her gencin yurdunun bağımsızlığına candan bağlı ve onu kararlılıkla savunan, bilimi kendine kılavuz edinmiş, kaderini halkının kaderiyle birleştiren, halka hizmet ruhuyla donanmış, toplumcu, çalışkan, yaratıcı bir programla yetiştirilmesini savunur. Ülkemizde bu konuda ortaya konan programların ve uygulamaların mirasçısıdır ve bunların geliştirilmesine çalışır. (18 Ocak 2020)

Bu tartışma hakkında son sözler

  1. Sayın Hatipoğlu, “Amerika’ya davetli olarak giden de kendisidir” diyerek ucuz bir yoldan beni zan altında bulunduracağını sanıyor. ABD’ye Robert Kenedi İnsan Hakları Ödülü verilen eşime refakat için gittim. Gitmeden önce Alpaslan Işıklı’nın “Kenedi Vakfı, ABD Hükümeti’ne bağlı değildir. Bizdeki CHP’ye karşılıktır” sözü üzerine, Ulusal Eğitim Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin de onayıyla gittim. Ödül töreninde yaptığımız konuşmada, ABD emperyalizmine çattık. Bunun salonda soğuk bir duş etkisi yaptığını oradaki Türk gazeteciler söylemişti. Bu gezimi döndükten sonra konuşma ile birlikte yayımladık. Beş günlük bir süre kaldığım Washington’da bazı okulları gezerek gözlemlerde bulundum. Hatipoğlu yaptığı ima ile gerçekten ayıp etmiştir.
  2. Kuruluşu için çağrı yaptığım, ilkelerini hazırladığım Halkçı Eğitim Girişimi’nden ayrılmamım nedeni, Kürt sorunudur. Uzun bir süredir, Öğretmen Dünyası ve Ulusal Eğitim Derneği’nde arkadaşlarla birlikte “Anadilinde eğitim” bağlamında Kürt çocuklarına Türkçe ile birlikte kendi dillerinin de öğretilmesini savunuyorum. Halkçı Eğitim İlkeleri içinde doğrudan bu ilkeyi yazmak yerine “uluslararası anlaşmalar”dan söz ediliyordu. Sayın Budak ve Hatiboğlu’nun paylaşımlarında bu konudan hiç söz edilmiyor. Anlaşılan uluslararası sözleşmelerle kayıt altına alınmış bu uygulamaya karşılar. Ben de, ülkedeki farklı kültürlerin diline eğitimde ilgisiz kalan programı halkçı eğitim olarak kabul etmiyorum.
  3. Sayın Budak’ın benden “Bay” diye bahsetmesini onun tanıdığım inceliğine yakıştıramadım. Bu kavramı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu aşağılamak

için kullandığı “Bay Kemal” ifadesinden ödünç alması da ayıp olmuştur.

  1. Hatipoğlu’nun “Dinmeyen Fırtına Zeki Sarıhan’a Armağan” kitabında, soruların M. Devrim Topses’e ait olduğu belirtilmesine rağmen, bunları kendim sorup kendimin yanıtladığı gibi bir sanıya niçin kapıldığını anlayamadım. Kitabın editörü Profesör Mehmet Devrim Topses, kitaptaki soruları soracak birikime sahiptir ve yayımlanmış 12 de kitabı vardır.
  2. Bana “Atatürkçülük”ü dayatan arkadaşların, bu ideoloji altında halkçılığı değil, düpedüz bir Türkçülüğü savunmakta oldukları, yönetime aldıkları yeni kişilerden ve sitelerinde Turancı paylaşımlara yer vermelerinden de anlaşılıyor.   

 

 

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir