BİR KAÇ KEZ ÖLÜMLE BURUN BURUNA GELMEK

26/05/2024

1965 Yılı. Devlet Su İşlerinde mevsimlik işçi olarak çalışıyorum. Sulama kanallarının yanlarında biten otları kürek ve çapalarla temizliyoruz.

Iğdır’ın sıcağı ve bedenen çalışmak hepimizi bunaltmış. Öğlen yemek arasında Arapkir’in Kiti’den gelen ve aşağı köylere giden kanalın yanındayız.

Birkaç arkadaş soyunup kanalda yıkanmak istedik. İstedik ama su çok hızlı akıyor. Akıntılı suda yüzmek, durgun sudan daha az tehlikeli olduğunu duymuşum. Kanalın beton meylinden yavaşça suya doğru indim. Suyun gücünü ölçmek istercesine ayağımı suya daldırdım ve olan oldu. Su kaptı beni bir anda ve bir çöp gibi götürdü.

Gençliğin deliliği ve bilgisizliğin, deneyimsizliğin şapşallığı birleşmiş ve su beni götürüyor. Suya girmeyi düşünmüşüm ama o hızla akan sudan nasıl çıkacağımı düşünmediğim gibi bilmiyorum da.

Çizgi Roman Kinova’nın bir macerasında oğlu Silver Jak akıntılı nehre düşer ama sudan çıkamaz. Babası Kinova kement atarak kurtarır. İçimizde öyle kovboy filanda yok.

Çalışma arkadaşlarımdan Aziz Anagül iyi bir futbolcuydu. O benim akıntıya kapıldığımı görünce kanal boyu koşarak beni kurtarmaya çalışıyor. Çalışıyor da nasıl kurtaracak.

Hayatımı borçlu olduğum merhum Aziz Anagül sağda

Ne kadar sürüklendiğimi bilmiyorum ama Aziz arkadaşın, “Dayan Akay” diye haykırışlarını duyuyorum. V tipi kanalın içinden çıkmak, hele o hızlı akan sudan çıkmak imkansız.

Derken kanalın bir tarafından diğer tarafına kanalın üstünden su taşıma tahta arkını gördüm. Tahta arkın çıkmalarından birine sıçrayarak tutunabildim. Ama suyun gücünden ve hele sırtımda oluşan tazyikinden kendimi yukarı çekemiyorum. Öylece birkaç saniye mi dakika mı asılı kaldım. Aziz Anagül yetişti. Tahta arkın içine girdi. Ellerimden tuttu ve beni yukarı çekerek mutlak bir boğularak ölmekten kurtardı.

1971 yılı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde arkadaşlar ile lokalde oturmuşuz. Hani şu kubbeli binanın birinci katı. Lokal de büyük, geniş, ferah.

Gazi Ana bina

Olayların en şiddetli zamanındayız. Ama daha muhtıra verilmemiş. Fakültelerde silahlı çatışmalar. Polise direnmeler. Ölenler kaçırılanlar…Gazi’de sol görüş ve özellikle DEV-GENÇ hakim olduğu için herhangi bir çatışma filan olmuyor.

Okul yatılı. 1200 kız öğrenciye mukabil 800 erkek öğrenci var. Yani en hanzo adamın bile bir buçuk flört şansı var. SEV-GENÇ denilen bu takım ise kendi alemlerinde.

Dışarıdan da kim gelecek okulu basacak diye bir rahatlık içindeyiz.

Ben aynı sınıftan arkadaşım ile oturmuşuz. Kazım Budak. Tuncelili. Alevi. Yapılı birisi. Güreş yapıyor aynı zamanda.

İkindi sularıydı. 5-6 genç arka arkaya lokale girdi. Yabancı oldukları hemen belli oluyordu. Bıyıkları ise komando olduklarını haykırıyordu. Birden bellerindeki silahları çıkarıp rastgele ateşe başladılar. Ve geri geri giderek çıkış kapısından kaçmaya çalışıyorlardı. Kazım Budak dedim ya yapılı ve güçlü idi. Sandalyeyi kaptığı gibi ateş edenlerin üzerine fırlattı. Diğer bir sandalyeyi de eline alıp üzerlerine yürüdü. Panik içindeki gençler Kazım ve bana doğru birkaç el ateş edip kaçtılar.

Sonuçta gençler. Adam öldürmeye alışkın değiller. Canlı bir hedefe ateş etmek pek zordur ama sıktıkları kurşunlardan ikisi benim böğrümden geçip gitmiş. Ceketimi delmiş. Kazımın ise elini sıyırmıştı.

Tabancalar 7.65. Rasgele sıkılan kurşunlar betona çarpıp sekince birkaç arkadaş da yaralanmış. Ama en yakında ve ateş edenlerle birkaç adım ötede mücadele eden Kazım ve ben vurulabilirdik. Ucuz kurtulmuştuk yani.

Atatürk Ortaokulunda çalışıyorum, İdareciyim de aynı zamanda.12 Eylül Darbesinin ayak seslerini siyasilerden başka her kes duyuyor.

Darbeye daha var ama sıkıyönetim ilan edilmiş. Okul bahçesinde de her zaman birkaç   asker G-3 ile devriye atıyor. Odam birinci katta. Pencereden dışarı öğrencilere bakıyorum. Birkaç öğrenci boğuştu. Sonra binaya koşarak girdiler. Askerlerde peşlerinden. Ben hemen dışarı fırlayıp  sahanlıkta askerlerin önüne geçtim.

İçlerinden birisi tüfeğin mekanizmasını çekti ve namluya fişek sürdü. Kendimi öğrencilere siper ettim ama asker telaş ve hatta panik içerisinde namluyu bize yöneltti. Elimin yan tarafıyla ve olanca gücümle namluya vurdum. Namlu hedefinden çıktım ama bir cayırtı koptu. Üç dört mermi havayı yırttı. Silah sesi şoktaki askeri uyandırdı. Sakinleştirdik. Epeyce sorgu suale tabi oldum ama …

Bizim asker düzenli ordu savaşlarına göre eğitim alır. O erleri getirip de okula, anarşiyi, kargaşayı önlemek için koyarsan ne yapacağını bilemez.

Mutlak bir ölümden kurtulmuştum yani.

Bu yazıyı yazarken bile deyim yerindeyse ayaklarımın bağı çözülüyor

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir