25/03/2021

ZİYA ZAKİR ACAR’IN RESSAM YÖNÜ

Ben terzi değilim ama iyi elbiseden anlırım.Ya da roman filan yazmış değilim .Şiir de aynı biçimde.Ama iyi değerlendirdiğimi, beni tanıyanlar bilir.

         Aynı şekilde resim yapamam ama resmin ruhunu okuyabildiğimi sanıyorum.

         Esasen fakültede Sanat Tarihi derslerinde resim tahsil ettik.

         Resim de edebiyat, musiki, heykeltraşlık, mimari gibi güzel sanatların bir dalıdır.

         Resim fotograf değildir.Sanatçının doğadan aldığı izlenimlerini, kendi iç dünyasında yoğurarak tuvaline aktarmasıdır.

Ressamın duygularını, renk ve çizimler ile anlatma sanatıdır.

         Ziya Zakir Acar’ın resim sergisinin açılışına katılamadım.Geç haberim oldu ve ziyadesiyle üzüldüm.

         Ertesi gün gittim.Teşhir edilen resimleri tek tek ve dikkatlice süzdüm.

         Fırça ve yağlıboya çalışmaları.

         Çok değişik alanları işlemiş.

         Kendisini. Hüzünlü,duygu yüklü iç burkan bir tablo.Hani şairin dediği gibi

         “Hangi resmime baksam ben değilim,

         Yalandır kaygısız olduğum yalan.”

         Ressam kendi portresini, o kadar canlı  resmetmişki tuvale, yüz çizgilerinde geçirmiş olduğu, aşkların, sevgilerin, acıların, başarının ve zamanın acımasız izlerini görmek, okumak olası.

         At resimleri yapmış çokça. Atları bir nesne, obje almaktan çok atların yaşam dünyasını aksettirmiş.

         Iğdır’da YILKI’ya bırakılan at olduğunu bilmiyordum. Bu vesile ile öğrendim. YILKI kavramını Aytmatov’un Kopar Zincirlerini Gülsarı adlı romanında okumuş ve öğrenmiştim. Abbas Sayer’de böyle bir kitap yazdı ama ustanın gölgesinde kalarak. Çizer, sürübaşını pek iyi belirlemiş. Sağdan gelen bir tehlike sezinlemiş ki,  o yana bakıyor. Sürüsü de öyle. Takım komutanı yani.

         Ressam bir kompozisyonda yılkı atlarını, bir diğerinde kısrak tay sevgisini işlemiş.Bir diğerinde ise aygırın kısrağa kur yapmasını.

         Ama bunları o kadar gerçekçi ve orantılı bir biçimde yapmışki, insan ister istemez  hayranlık duyuyor. Bir atın duygularını, siz içgüdüleri de diyebilirsiniz, böyle iki fırça darbesi ile yalın, gerçekçi ve çarpıcı anlatılması resim sanatının gücünü de gösteriyor. O resmi yapan elin marifetini de.

         Ahmet Haşim’in renk cümbüşünü hatırlatan resim ise bayağı gönlümün derinliklerine işledi.O tablo karşısında çilingir sofrası özlenmez mi? Ben özlemekten öte hayata da geçirdim.

         Natürmort bakışı, ile Iğdır’ın Al Elması tablosu çok canlı ve gerçekçi.

         Cahit Sıtkı’nın Dalgın Ölüsündeki gibi

Dün güzel bir kadın geçti

Kabrimin yakınından

Doya doya seyrettim

Gün hazinesi bacaklarını

Gecemi altüst eden

Söylesem inanmazsınız

Kalkıp verecek oldum

Düşürünce mendilini

Öldüğümü unutmuşum

         İnsanın bu elmaları koparıp yiyesi geliyor.Resim olduğunu unutarak.Tabloda güneş yukarıda. Öğle saatleri. Elmanın parlayan yanaklarından, yaprakların alt kısımlarının koyuluğundan anlaşılıyor.Ressam bu basit ayrıntıyı bile kaçırmamış. Eh izleyen ben de.

         Gazetem yazarlarından Efgan Ötgün bu resimleri sert biçimde eleştirdi. Yazdıklarımdan aynı kanıda olmadığımız anlaşılıyor.

         İşte sanatın gücüde burada.Ruhsal dünyamızda ayrılıklı  bakış ve yorumlar doğuruyor.

         Ama her halü kârda büyük bir emek, zahmet, zaman ve masrafı ve dahi sabır ürünleri.

         Zakir Acar Bey’i içternlikle kutluyorum. Bizim NETEKİM Paşa’mızın NÜ resimleri ile kıyaslanamayacak zarafet ve estetikte.

Sustu şarkılar,

Paletimde renk sustu, fırçamda şekil

Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde

Sustu Peramos’un mazgallarından

Şehre pancur pancur dökülen arya,

         Ben suskunluğu değil, konuşmayı tercih ettim hep.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir