YABANCI TARİHÇİ GÖZÜYLE KÜRTLERİN KÖKENİ DİLİ VE TARİHİ
14/12/2020
Dünya Tarihinde
Türkler
(ARTER V. Fı N DLEY KİTABINDAN BİR BÖLÜM
GUTİLER, KARDUKLAR VE KÜRTLERİN TARİHİ
Nasıl ki Türkiye ve Suriye’deki gözlem ve araştırmalarda
Ermeni tipinin bugünkü Türkler ve eski Hititlerle ilişkileri
•
henüz tartışmalıysa, Iran’ da da tipolojik ve tarihi olarak bir yan-
dan Kürtler ile Lorlar ve diğer yandan eski Kassitler arasındaki
ilişki daha açıklanmaya değerdir. Bu problemin çözümünde
Kürtler önemli bir anahtar rolü oynamaktadırlar.
Ne yazık ki, tüm Avrupa’da insanlar bu önemli rolü
oynayan Kürtler hakkında, haydutluklarıyla Türk ve Pers
hükümetlerine arada bir ciddi politik güçlükler çıkarıı1alarından
başka fazla bir şey bilmi-yorlar. Oysa gayet açık ifade
edilebilinir ki, yazar Kari May hiç Kürdistan’a gitmediği halde
”Vahşi Kürdistan’dan ” kitabında, Kürtlerin bilgi ve kültür
lerinden, şan ve şöhretlerinden anlatması, Kürdistan’a giden
birçok gezgincinin bize anlattıklarından çok daha doğrudur. Bu
duruma bir göz atacak oltırsak gerçeği göııııe olanağına kavuşu
ruz.
1293 yılında Şam’da ölen Eyubi Sultanlığı’nın kurucusu
47
Avrupalıların ”Pırlanta Sultan ” adını taktıkları Salaheddin
Yusuf İbn Eyüp bir Kürt’tür. Kurduğu bu devlet Mısır’dan
Suriye’ye kadar uzanı-yordu. Ayrıca 83 7 yılından 1 849 yılına
kadar yaşayan, Van Gölü’nün güney bölgelerini kaplayan ”Bitlis
Beyliği” de bir Kürt beyliğidir. Ünlü Arap coğrafyacısı El İdrisi
( 1 .1 00- 1 . 1 66), Sicilya kralı Rogers’in sarayındayken anlattıkları
na bakılırsa, Ortaçağda Güney Anadolu’da birçok Kürt beylik
lerinin olduklarını anlıyoruz. Bunun gibi yine bazı sultanların
vezirlerinin de Kürt olduklarını bilmekteyiz. Hatta Genç(Jön)
Türklerin hükümetlerine bakan bile veııııektedirler.
Antik Çağda çeşitli isimler altında önemli roller oynamış
ve Önasya’da geniş alanlara yayılmış olan bu halk, sonradan Ari
dilini konuşarak tarihte geçmişte olduğu gibi bugün de önemli
roller üst-lenen Kürt halkıdır.
Ardelan’da bir Kürt aşiretinin reisi olan Kerim Zend Han’ın
1 .760-1 .769 arasında Pers İmparatoru oluşu ya tarih tarafından
unutuldu ya da özellikle üzerinden geçildi. Kürtler bugün beş
devlet Türkiye, İran Irak, Suriye ve Rusya tarafından bölün
müştür.
Kürt
Dağı(Karabağ’ ın
Kuzeyi)’ndan
Suriye’nin
Akdeniz’ine, Transkafkasya’dan Hazar Denizi’ne, oradan
Zagros Dağları’nın güneyine Basra Körfezi’ne kadar uzanan bu
geniş bölgede yaşayan Kürtler üzerine, antropolojik inceleme
ve güvenilir bir bütünlük içeren ciddi bir çalışmadan söz edile
mez. Yalnız birbirleriyle bağları kopuk olan gelişigüzel
yapılmış incelemeler var. Bunlar da Kürtleri yaşadıkları yer ve
tabakalara göre biyotipolojik ve historik(tarihi) olarak farklı
gösteııııektedirler.
Bu durum Kürt halkının çok hareketli tarihine ve aşiret
yapısına bağlılığından aranmalıdır. Aşiret dağınıklılığı, aşiret
lerin izolasyonları, düşmanlıkları, soygunları, kan davaları ve
de bir kliğin elindeki ekonomik neden olarak gösterilebilir. İster
baskı altında, ister kısmen özgür ortamda olsun, son on yılda
48
bundan bahsetmek olanaksız, halkın biyolojik katmanlarının
yapılanması, yayılması, önemli ölçüde değişiklikleri izlenmek
tedir .
•
Iran’ daki Kürtlerin hemen hemen dörtte biri daha göçebe-
dir. Sayıları bir milyona yakın olan Kuzey Zagros’un bu
Kürtlerine daha doğudakiler ve güneydekiler dahil değildir.
Doğa burada dağlık, stepvari, kuru ve insansızdır. Alplerden
büyük ve onlar gibi yükseklikleri olan tepeleri vardır.
Kuzeydeki Urmiye Gölü’nün batısından güneydeki Hamadan’a
(Ekbatana), oradan Keı·ıııenşah’a oradan da Bağdat’a (Babil)
giden asker yolunun yaklaşık otuz kilometre güneyine kadar
uzanan hat tamamen Kürtlerin yurdudur.
İran Kürdistan’ı; Kerıııenşah, Ardelan ve Mehabad olmak
üzere üç bölgeye ayrılmaktadır. Ardelan’ın batısındaki Kuzey
Irak’a düşen bölgenin tomografik yapısına bakılırsa, Ardelan’a
ait olması gerekmektedir.
Bu bölgelerde konuşulan dil Kürtçe, aynı zamanda Van ve
Uı·ıııiye Göllerinin batı bölgelerinde, daha batıda Akdeniz’e
kadar uzanan bölgelerde de konuşulmaktadır. Batı İran’daki bu
küçük Kürt şehirlerinin çarşılarını İranlıların askeri karakolları
çeviı·ınektedir. Eskinin Ordular Yolu’nun öbür geçişinde Kürtler
yerlerini kademeli olarak Lorlara bırakıyorlar. (Avrtıpa’da
Luren diye yazılan bu kelimeyi burada tanıyan yoktur.) Büyük
aşiretler halinde yaşayan Lorların batıdakilerinse Küçük Lorlar,
doğudakiler ise Büyük Lorlar denmektedir. Lorlar güneydeki
Fars vilayetinden uzun Zagros sıradağlarına Turklorlara veya
Qaşgaij i denen aşiretlerine kadar uzanır. Lorlar Kürtlerden daha
fazla bölünmüş olup, ayrıca düşündürücü olan ve sonradan
anlatacağım bir ünleri de var.
Gösterildiği gibi Keı·ıı1anşah birinci dereceden bir biyohis
torik düğüm oluşturmaktadır. Doğuyu batıya bağlayan ve
büyük öneme sahip olan yol, burada kuzeybatıya ve güney
doğuya uzanan geniş dağ silsileleri tarafından kesilmektedir. Bu
49
yol İran ile Mezopotamya arasındaki ilişkiler bakımından çok
önemli rol oynamıştır. Dağlardaki son taş devri yerleşim böl
gelerinden günümüz kültürüne antropolojik bu ilişkileı·i incele
mek gerekmektedir. Fakat daha önce Kürt Lor problemine geçe
lim.
Kürtler ve Lorları MÖ .3.000 yıl önce Mezopotamyalılar
tanı-yorlardı. GUTI ve LULU ya da GUTIUM, LULUBIUM
sık sık anılan, Zagros dağlarını geçilmez sarp vadilerinde yer
leşik halka verilen isimlerdi. Bu isimler Mezopotamya’nın
korku duydukları isimlerdi.
Mezopotamyalı binlerce yıl süren mücadele etmiş.
Geçilmez dağlık arazinin bu baş eğmez beyleri ya Asur tarafına
ya da Akad tarafına geçmişlerdir, işte tam buradan da Hint
• •
Germen halkı Mezopotamya’ya yayılıyor. Mü. 2.000 yıllarının
ortalarında bu Hint Germen halkı bu dağlardan bi.itün
Mezopotamya’yı ve Babil’i istila etti. Bu yabancı istilası 400 yıl
kadar sürdü. ( MÖ. 1 .600- 1 . 1 7 1 ) Bunlar Dicle ile Fırat arasın
da en uzun ömürlü devleti kurdular.
Bunlara KASSIT veya KOSSEER, doğrusu ise KAŞŞU
deniyordu. Bu suretle Kürtler ve Lorlar, Kassit problemiyle bir
birinden ayrılmaz biyohistorik bağlarla en yakından bağlıdırlar.
Eski çağların en önemli ve en ilginç problemi olan* Kassit
problemiyle doğrudan ilişkileri vardır.
Anadolu ve Suriye gezimizde Hitit problemi kendini nasıl
•
gösterdiyse, Iran’a yaptığımız gezide yukarıdaki problem ken-
dini öyle gösterdi. Şimdi hemen burada bir soru sorulabilir.
”Antropolojik olarak Kas!iitler kimlerdi? Nereden geldiler?
Biyodinamik ve tipolojik olarak bugünkü Kürtler mi y<Jksa
Lorlar mı bunlara dayanıyorlar? Ve sonuç olarak Kürtler ile
Lor/arın birbirlerine yakınlığı nasıldır?” Bugüne kadar bilinen
ler çelişkili ve eksik bilgilerdir. Bu insanlar ve yaşadıkları alan,
Orient’te en az tanınan bölgedir. Bizim yaz aylarının parlak
güneşi altındaki incelemelerimizin amacı bu karanlığa adım
‘)Q
adım ışık tutmaktı. Ama attığımız bu adımın da doğaldır ki risk
leri vardır.
20.9. 1 956 taril1inin akşamının geç saatlerinde denizden
•
1 300 metre yükseklikteki, Iran tarafına düşen, Paye Taq boğazı-
na geldik. Bu bizim geniş ve insansız görünen Zagros dağ zin
cirine ilk tırmanışımızdı. Arkamızda Sare Pol yakınındaki
Alwand (Arapça Halwan) Çayı’nın uçurumlu dar vadisi
oldukça romantik görünü-yordu. Yolun henüz zor böli.imi.inü
geçmiştik ki, oldukça yüksek ve semer şeklindeki ikinci dağ
zinciri yükseliyordu. Bu ikinci yükselişin de kendine ait boğazı
vardı. Burada katlanmış genç sıradağ yapışı oldtıkça belirgindir.
Dağlar, Irak taraflndaki düzlüklere dik iniyorlar. Bu arada
kuzeybatıdan güneydoğuya uzanan düzineyle yaylayı görmek
olasıdır. Alwand nehrinin dar karanlık, uçurumlu vadisi hariç,
yaylalar nehirlerle kesilmiyor.
Zagros dağlarındaki biyodinamik halk hareketleri de bu
suretle normal olarak kuzeybatıdan güneydoğuya doğru sıralan
mıştır. Ne var ki, Zagros’a komşu halklar ise doğtı batı
istikametinde enine olacak bir şekilde insan akımıyla Zagrosları
geçmişlerdir. Geçişleri kolaylaştıran en önemli boğaz, Paye Taq
boğazıdır. Burası yüksek yaylalardan alçak ovalara ve tersine
ovalardan yüksek yaylalara geçişin en ünlü yolu olarak bilinir.
Tarihi izlerle doludur bu boğaz. Her kim ki doğtı’dan batıya, ya
da tersine bir yol izlemek istemişse bu boğazdan geçmek zorun
da kalmıştır. Burası haydut Kürtlerin elinde eskilerden beri
önemli bir araç olmuştur .
•
Kuzey Iran’da kendisini gösteren son taş devrine ait kültür-
lerden (Sialk ili) bu yolu kullanarak Asur’a geçmişlerdir. Dağın
çıkışının hemen aşağı kısımlarında Sare Pol’ün (köprübaşı)
biraz arkasına di.işen yerde, birçok güç tarafından çeşitli zaman
larda kuşatılan Elam zamanından kalma bir kale bulunmaktadır.
Gece karanlığında yanından geçtiğimiz bu kale, Paye Taq koyu
nun üstüne düşmektedir. Burada Ltılu kralı Antıbani’nin tarım-
5 1
•
dan kayalara işlenen zafer rölyefi Isa’dan 2.300 yıl önce ve
Naramsin zamanında yaptırılmıştır.
Akadlar ve Babiller bu yoldan geçerek, buralarda yerleşik
olup haydutluk yapan itaatsiz Gutilere ve Lululara karşı
savaşmışlardır. Bunlar gibi Asurlar da Zagros’un yerleşik halkı
na, Ekbatana’ya karşı seferlerini yine bu yoldan düzen
lemişlerdir. Buna karşılık Medlerin Asur’a ve Ninive’ye girişleri
de bu yoldan olmuştur. Ayrıca Ahemenid kralı Darius,
Lydia(Lidya) ve Helen üzerine yaptığı seferde ordularını ve iaşe
kervanını bu yoldan geçirmiştir. Perslerin Kral Yolu
Persepolis’ten Sardes’e uzanıyordu.
Bu yolu açık tutabilmek için Guti Kürtlerine büyük miktar
larda geçiş vergisi ödenmiştir.
Gaugamela’dan sonra Makedonya kralı Büyük Alexander
de (İskender) ordularıyla Farslara, Transoxana ve Hindistan’a
sefere çıkarken bu yolu kullanmıştır. Burada Lulularla
çarpışarak süratle Kermanşah’ın Niseik düzlüğüne, verimli
ovasına inmeyi başaıııııştır.
Sasani İmparatorluğu’nun batı yarısının başkenti olan Dicle
Nehri kenarındaki Ktesiphon (Ktesifon) ile Persepolis ve Fars
kentleri arasındaki ticaret kervanları, özel haberciler ve askeri
güçler Paye Taq boğazını kullanmışlardır. Ayrıca bu boğazdan
•
Araplar geçerek Iran’ı istila etmişlerdir. Daha sonraları Moğol
İmparatorları Hülagu ve Timur Lenk, geçtikleri yerleri yakıp
yıkan ordularını bu boğazdan geçirmişlerdir. Bunlardan sonra
da Türkmenler, Farslar ve yakın tarihte de ittifak güçleri Paye
Taq boğazından geçmişlerdir.
Günümüzde ise, Khanakin’de karşılaştığımız gibi dopdolu
otobüslerle Şiiler Irak’taki kutsal kentlere Kazimen ve
Kerbela’ya hac seferlerini yaparken buradan geçiyorlar. Ayrıca
Bağdat ile Tahran arasında yük taşıyan kamyonların yolu
buradan geçiyor.
52
Kısaca denebilir ki, Hayber Boğazı Hindistan’a geçiş için
nasıl bir öneme sahipse, batıda da Paye Taq Mezopotamya’ya
geçiş için o derece önemlidir. Tarihçiler bu boğazı ”Asya’ya
geçiş kapı�·ı ” olarak nitelendirmektedirler.
Antropolojik olarak boğazda halkın biyolojik dinamik
yapısını gösteı·ınek olanaksız. Ancak bir kaç yüz kilometre
doğuda veya batıda halkın biyoloj ik etkilerini görmek
olanaklıdır. Bu tarihi boğazın doğusunda ve batısında yerleşik
Kürt aşiretleri, bundan birkaç on yıl öncesine kadar bağımsız
yaşıyorlardı.
Tepeye vardığımızda yöreye özgü evler ve çayhane
göründü. Henüz arabamız durıııuştu ki karşıdaki karakoldan üç
asker bizi karşılayarak: ”Burası geceleri çok tehlikelidir. Çok
hırsız var!” dedikten sonra Kürtlerin yerleşik olduğu bu böl
genin derinliklerine bakarak, Kürtleri ima etmek istiyorlardı.
Etrafta Kürt evlerinin önünde parıldayan ateşler görünüyordu .
•
Gece zaten hiç bir Iran Caddesi tehlikesiz olmuyor. Gecenin
parıldayan ayışığında yüklü eşeklerini ve binlerce, on binlerce
koyun ve keçilerini geçiren Kürtleri gördük. Erkekler atlara bin
miş, kadınlar ise, ya eşeklere ya da atlara binmişlerdi. Yayladan
dönüyordu Kürtler.
Paye Tak boğazı göçebe Kalhor Kürtleri’nin soyundan
insanlarla kaynaşıyordu. Her sene İran Irak sınırı arasındaki
yüksek yaylalardan, yine İran Irak sınırındaki alçak düzlüklere,
kışlaklara inişte bu boğazı kullanıyorlardı. Burada yüzlerce
senelik kervansaray vardı. Irak tarafında Şii hacıların pasaport
işlemlerinin görüldüğü Khanakin’den sonra eski bir sınır kenti
olan Qasr-i Şirin’e geldik. Yıkıntıları daha görünüyor. Son
Sasani kralı Hosrev (591 -628) burada çok sevdiği Hıristiyan
karısı Şirin için bir saray (qasr) yaptırıyor.
Kürtlerin yaşam tarzı ve ritmi besledikleri siirülere bağlıdır.
Bu göçebe Kürtlerin varlık durumları iyi. Buna karşılık yerleşik
köylü Kürtler ise rençberleşmiş.
53
Göçebe Kürt erke”leri genellikle uzun boylu, kötü hava
koşlıllarına dayanıklı, enerjik ve sert yüz hatlarına sahipler.
‘((alın çatık kaşlarının altında keskin gözleri ve onların altından
fırlayan kartal blırunları ile hemen dikkat çekmektedirler. Blı
görünleriyle, Ermeni tipiyle Oriycntal tip arasına giren İran tip
ine girıııektedirler. Her ne kadar Anadollı Kürtleri Alpinid ve
Oriyental ve Ermeni tipleri gibi değişik tipler gösteriyorlarsa,
•
Iran Kürtlerinin de Fars tipinde olduğu görünmektedirler.
Hemen belirtmekte yarar var. Sosyal yaşam ve yaşadığı
ortam, yani çevre ve dil birliği Kürtleri belirgin olarak ötekiler
den ayırıııaktadır. Kürtlerin konuştukları dil olan Kürtçe, eski
Med diline dayanmaktadır. Buna karşılık Farsların konuştukları
dil olan Farsça ise, eski Pers diline dayanmaktadır. Bu iki dil de
Hint Germen dil grubuna girmektedir. Kürtçe heın doğu
Kürtlerinin hem de sonradan batıya doğru genişleyen batı
Kürtleri tarafından konuşulmaktadır .
•
Bütün Iranlı kadınların örtündüğü çarşaf·ı, Kürt kadını örtün-
ınemektedir. Kadınsı vi.icut hatları, cesur görüni.imleri ve İranid
ti-pinin yanında, arada bir Mediterranid tipi özelliklerini izlemek
de olanak dahilindedir. Pi.isküllerine altın takılınış türbanları,
erkeklerinkinden oldlıkça büyi.ikti.ir. Küı·t kadını yerine göre
erkeği gibi oldukça iyi bir at binicisidiı-. Kürt erkeğinin binicilik
teki Lıstalığı ve ünü eski çağlardan beri bilinınektedir. Aheınenid
kralları zamanında, Kürtler eıı iyi süvari unvanına sahiplerdi. Blı
ünleri Nadir Şah zamanına kadaı· si.iri.ip geldi. Çelik zincirli giysi
leriyle Kürt süvarileri, ordularda en ünlü silalışoı·lar olarak
tanınıyordu. Med ordularında olduğu gibi Aslır or(llısunlın da
önemli bir kısınını Kürtler teşkil ediyordlı.
Kısa aralıklarla tepeye tırmanaıı atlılara ve süri.ilere rastlıy
ordlık. 500 km uzunllığundaki birçok iniş çıkışları olan bu yol,
yüksek İraıı yaylasında klızeybatıdan gi.ineydoğlıya doğru
uzanıyor. Yer yer 3.000 metreyi aşan tepeler göri.inmektedir.
Son yüksekliğe vardığımızda, Makedonyalıları hayran olduk-
!arı Kermanşah di.izlüğü alabildiğine göı Jnüyordu. Yaz
aylarının sonıına doğru oldıığundan her taraf yanmıştı. Sarı ve
kahverengi renkler egemendi. Ovadan yaylımlar yükseliyoı·du.
Kermenşah’ı kendimize üç haftalığına merkez yaptık.
100.000 nüfuslu kent, tipik bir Pers kenti görünümünde. Fakat
•
gerçekte Iran kenti demek daha doğru olur. Hem doğa bakımın-
dan hem de halkı itibarıyla bir vaha görünümünde. Çünkü
Persler burada yalnız memur bulunduruyorlar. Halk111 geı·i
kalanı ise Kürtlerdir. Demek oluyor ki Kermanşah antropolojik
olarak bir Kürt kentidir. Bu kentte Kalhor, Guran, Kerindi ve
Hamawand Kürtleri yanında biraz Kalawand aşiretinden Lorlar
ve Kakawandlar da yaşamaktadır, ilk saydıklarımız tabii askeri
alayları oluşturmaktadırlar.
Kermenşah’ı çeviren verimli ve bol suyu olan ovada, eski
den beri aşiretlerin yerleşik t)lduğu çevredeki tepelerdeki yıkın
tılardan anlaşılmaktadır. Sasani imparatorıı 2. Ardaşir (379-383)
ve sonradan 4.Bahram (388-399) burada bir kale inşa ediyoı·lar.
Sonradan gelenler ise, bir av parkı yaptırıyorlar. Kilometrelerce
süren duvarları ve bol sayıda iyi korunan kaya işlemeleri
görülmektedir. 1 .258 yılında baş gösteren Moğol istilasıyla
felakete ıığrayaı1 kent, sonradan Nadir Şah ( 1 . 736- 1 . 7 4 7)
tarafından onartılıp, yenileniyor.
Kentin her tarafında Kürtçe konuşulmaktadır. Bıırada halı
tüccarları ve diğer çoğu satıcılar, ülkeye ııyum göstermeyen
temiz Avrupalı kıyafetinde giyiniyorlar. Ancak çepeçevre
etraftaki dağlık bölgede, Sanandaj’a kadar her tarafta yaşayan
bu iri cüsseli, güçlü kuvvetli Kürtler, ıılusal giysilerini giymek
tedirler. Kürtler bu giyim itibariyle pratik ve sağlıklı olınayan
Avrupalı giysileri giyen satıcıları, Yahudileri, Ermenileri küçük
görüp alaycı gözlerle bakı-yorlar.
Burada şüpheye yer bırakmadan söylenebilir ki göçebe
Kürtler, eskinin doğu Ki.irtlerinin çekirdeğini olıışturmaktay
dılar. Kısa bir zaman öncesine kadar ulaşılması olanaksız olan
dağlarında, yabancı etkilerden uzak yaşıyorlardı. Buna karşın
alçak bölgelerde, özellikle geçiş yollarına yakın ve büyük yer
leşim bölgelerinde yerleşik olan köylü Kürtlerde yabancı etki
leri gibi rençberleşme de görülebilmektedir. Tipolojik olarak bir
grubu diğerinden ayıran özellikler, kalıtım, ırk ve çevre etki
leriyle sosyal antropolojik etki-lerdir. Bu durum vücut yapışı
gibi psikolojik davranışında da kendisini gösterir.
Güçlü kuvvetli, dik başlı önemli ölçüde iranid tipin egemen
olduğu bu dağlı göçmen Kürtler ile daha değişken, yumuşak
karakterli ve karışmış köylü Kürtler karşı karşıya durmaktadır
lar. Bu iki genetik ve sosyolojik farklılıklar gösteren tip grupları
arasında bile hala farklılıklar arz eden bazı derecelere rastlan
maktadır. Tamamen yerleşik olma veya göçebe olma arasında
bu durum iyi izlenmektedir. Kaldı ki Anadolu’da yaşayan
Kürtler arasında birinci durum belirleyicidir. Yani göçebe
Kürtler azalmaktadır. Göçebe Kürtlere, bütünüyle ”göçebe ”
demek de doğru olmaz. Çünkü göçebe dediğimiz Kürtlerin
yazın konakladıkları yerler, gerçekte kalıcı yerleşim yerleridir.
Ancak belli bir zaman buralar terk edilmektedir. Buna rağmen
sakat ve fakir aşiret üyeleri burada kalarak kışın bu yerleşim
yerlerinin gözcülüğünü yaparlar.
Böylece göçebe Kürtlerle, büyük yerleşim yerlerindeki
Kürtler ile köylü Kürtler arasında değişmeyen ilişkiler vardır.
Özellikle hayvansal ürünlerin tarım ve teknik eşyalarla takasları
eskiden beri süregelen bir olaydır. Kürtlerin büyük yerleşim
bölgeleri ilk çağlardan beri bilinen yerlerdi. İran tarafına düşen
bu kentlerin başlıcaları Mehabad, Sanandaj veya Kerıııanşah
özellikle Dinawar şehirleridir. Bu kentler daha tarihin başların
da taı1ınıyorlardı. Dah<ı sonraları Araplar zamanında ise, artık
iyice tanınıyorlardı. Fakat bunlarıı1 tarihi daha çok eski devir
lere kadar uzanır. Kürt yerleşim blilgelerinin en eski çağlardan
beri bilindiğini, btıralarda bulunan çok sayıda çivi yazısıyla
)azılmış eserlerden anlamaktayız.
56
Şimdi ise hemen ‘Kürtlerin kökeni nerden kaynaklanı
yor? ‘ sorusuna gelelim. Buna yanıt verebilmek için, önce oyun
cuların değiştiği ve fakat sahnenin kaldığı yerden başlamak
gerekir. Özellikle bu Kürt sorunu için yine etimolojiye başvur
mak gerekir. Çünkü ne de olsa sonuca yardım eder ve açıklığa
kavuşturur.
İsa’nın doğumundan 3.000 yıl önce Sümerler, Babiller daha
sonraları da Asurlar birbirleriyle hiçbir zaman çelişmeyen bil
giler bırakmışlardır. Bunlardan bize ulaşan bilgilere göre,
Zagros dağlarının orta ve kuzey bölgelerinde GUTİ ya da
QURTİ adı verilen bir halk yaşıyordu. Bu halkın ülkesine de
•
GUTIUM adı verildiğini yazmışlar.
İkinci olarak da, Kuzey Zagros Toros Dağları bölgesinde
yaşayan halka, Sümerler ”Karda ”, Arami dilinde ”Beth
Kardu ‘ ‘ diyorlardı, İsa’ dan önce birinci bin yıllarda üne
kavuşan, ünleri kadar da korku duyulan KARDUK’lardan tari
hçi Xenephon ANABASIS adlı eserinde bahsetmektedir.
Xenephon’un bu halkın ülkesine GORDUENE (KURDUENE)
demektedir. Bugünkü Erıııenicede bu isim ‘Korduk’ olarak
Kürtleri ifade etmektedir.
Demek oluyor ki, hem yaşadıkları bölge itibarıyla hem de
akrabalıkları gayet açık görülen bu GUTİ ve KARDUKLAR,
bugünkü Kürtlerin merkezi yerleşim bölgeleri üzerinde yaşıy
orlardı.
Mezopotamya’nın ilk halkları, Gutileri ara sıra yalnız vahşi
bir aşiret olarak gösteı·111ekle beraber, daha çok sistemli tarım
cılık yapan ve ciddiye alınması gereken bir halk olarak gör
müşlerdir. Bu görüş Mezopotamya’nın tüm halklarında ege
mendir. Gutiler, Kuzeyli halk olduklarından yön tayinlerinde ve
keramet gösterir, derinden sıkça bahsedilmiştir. Ayrıca çevre
halkların politik ve askeri raporlarında Gutiler anılmışlardır.
Örneğin bir hayır eserinde:
57
”Eğer gecenin �·imşeği kuzeyi aydınlatır.<ıa, hava tanrısı
bütiin Gutiumu .s·eller altında bırakır. ” Sonra da dünyanın üç
seçkin bölgesi Akad, Elam ve Amurru bunu izler. Aylara mah
sus kralları sıralarken; dördüncü ayına düşen Guti ülkesinin
kralı olarak belirleniyor. Guta Krallığı ‘nda insanlar hay
vancılıkla özellikle koytın beslemede ünli.iydüler. Bu durum
bugün de değişmemiştir. Ayrıca araba yapımına ve arabaya
şekil vermede Gutiler özen göstermişlerdir. Gtıtilerin ülkesin
den kölelerin ve işçilerin geldiği, bunlar için yapılan ticaret
anlaşmalarından görülmektedir. Bu durumu belgeleyen değişik
yüzyıllardan kalma çok sayıda çivi yazısıyla yazılmış eser
günümüze ulaşmıştır.
Bu eserlerin hemen hepsinde, Gutilerin ülkesinin dağlık
oluşu ve özellikle uzaklığı söz konusu edilmektedir. Ayrıca
Gutilerin oldukça geniş yerleşim alanlarından ve acayip dil
lerinden bahsetmektedirler. Bu dil, özellikle günümi.ize kadar
gelen ve Orta Zagroslarda yaşayan Lulu ve Kaşştı (yani eski
Lorlar) krallarının günümüze gelen isimlerine bakılırsa bunların
konuştukları dil, Guti dili gibidir. Bunlardan başka, Gi.iney
Zagroslarda Susa ve Anşan’da yaşayan Elam diline de benziy
ordu. Son olarak da Güney Anadolu’da yaşayan Hurilerin dili de
Gutilerin diline benziyordu. Bu dil Jafetik (Subareik, Asyatik,
Önasyatik, Kafkas, Hazar Denizi) bölgelerinde konuşulan
gruba girmektedir. Hint Germen dilinin bi.itün Güney
•
Anadoltı ‘ya, Kafkasya ‘ya, Batı lran’ daki dağlık bölgelere ege-
men olmadan önce konuşulan dil Jafetikti.
Gutilerin zengin şehirlerinden, korkulu krallarında sık sık
bahsedilmektedir. 1-Ier ne kadar insaı1 bu zafer sonrası övün
melerin bazılarını göz ardı etse bile, eskilerin Gutileri bugünkü
torunları olan Ki.irtlere göre daha müsait politik ve ekonomik
şartlarda yaşadıkları bir gerçektir. Gutilerin ülkesinde bugi.ine
göre daha yoğun yerleşim oldtığu anlaşılmaktadır. Tarım i.irün
lerinin kazanılınasında ve yüksek kültürli.i ve oldukça karmaşık
58
bir toplum yaratmada başarılı olmuşlardır. Gutiler her hallikar
da ne yalnız göçebe ne de ilkel göçebe aşiretlerden meydana
gelmişti. Olumlu iklim koşullarını ise, ekonominin iyi olmasına
hizmet eden etken olarak düşünmek gerekir. Bugün bölgedeki
ağaçsızlık ve bitki örtüslinün yok edilişi insanların düşünmeden
ormanı kesmelerine, keçi ve koyunun zararlarına bağlamakla
beraber daha başka nedenler de var. Bitki örtüslinlin yok edilişi,
erozyonu ve beraberinde su sıkıntısını da getiriyor.
Bugün Arilerin çoğunlukta yaşadıkları bölgelerde çok
eskilere giden mezarlıklar görülür. Bunların yanındaki tepel
erde ise, Sasani zamanına varan yüksek kültürlin izlenebildiği
ve oldtıkça yoğun nüfusun yaşadığı yerleşim bölgelerini
görmek olasıdır.
Demek oltıyor ki yaşadıkları zaınanda Gutilerin ()nemli bir
yerleri vardı. Bu durumu Akad kralı Bliyük Sargon ( doğrtısu
• •
Şarukin) yaklaşık olarak Mü 2350 yılında Guti ve l,ultı krallık-
larını istila ettiği için duydtığu övünçle anlıyoruz. Ayrıca
Naramsin, (yaklaşık 2300 Gavur Boğazı’ndaki Sumerlere ait
çok değerli bir resimde) isyan eden dağlı halkları yendiğiyle
övünmektedir. Hemen arkasından Gutiler de onu f)iyala’da
yenilgiye
uğratıyorlar.
Birkaç
on
yıl
sonı·a
Ktızey
Mezopotamya’yı egemenliklerine alıyorlar.
Babil’de kurtılan Kassit devletinin orduları da bu dağlık
bölgenin insanından oluşuyordu. Bunlar yardımıyla itaatsiz
halklar yeniden boytındtırtık altına al111ıyordu. Daha sonra ise,
Asur krallarından Aşureşisi (MÖ. 1 .330) veya 1. Tiglat-Pilezar
• •
(Mü. l . l 12) yılında Paye ·raq boğazındaki Sare Pot Kalesini
zapdettiği için, ”geni�·leyen Gııtiler” üzerindeki başaı·ısıı1daı1
bahsetmektedir. Ayrıca Sargon’daki yeni sarayda (MÖ. 72 1 –
705) ilk defa Gutilerin giysileı·i ve tipleı·i hakkıı1da bilgi ler ver
ildiğini, canlandırıldıklaı·ını biliyortız.
Subartular ile Luluların sıkça ve de özellikle Gutilerle birlik
te anılınaları oldukça ilginçtir. Bölgesel halklaı·ı sayarken, bazen
– ,)
:ı
Subartuların, bazen de Luluların Gutilerle birlikte ifade
edilmeleri, Kürtlerin kökenlerini incelemek bakımından çok
önemlidir. İşte bu ne-denle önce Türkiye’ye sonra da İran’a bu
seyahati bilinçli düzenledik.
Subartu adı verilen bölge, Yukarı Mezopotamya’nın
Suriye’deki Yarım Ay bölgesinden Asur’a kadar uzanan, oradan
da Van Gölü çevrelerine, sonra da Kafkasya’ya kadar uzanan
geniş bölgeleri kapsıyordu. Hurrice konuşulan Subartu’da
Jafetik halk yerleşikti. Psöydo Hititler tarafından yapılan resim
lerde Armenid özelliklerine rastlıyoruz. Ama çok eski zaman
lardan beri, Asur’a kadar uzanan Kerkük’ün aşağılarına varan,
Gutilerin Zamua ve Arafa’larının bulunduğu, yani bugün
Kürtlerin belirgin bir şekilde üzerinde yaşadıkları topraklardır.
Bu toprakların çekirdek bölgesi, Van Gölü’nün çevresi ve
güneyiydi. Adı geçen bu bölge bugünkü Kürtlerin de çekirdek
topraklarıdır.
İşte bu nedenle gayet açık anlaşılıyor ki, Habiller yakın
komşuları Subartu ve Gutileri çoğunlukla bir arada anmışlardır.
Şalmanesar; Gutilere karşı sefere çıktığında: ”Gutiler gökteki
yıldızlar gibi sayılamayacak kadar çok ve ezilmeleri gereken”
diye söylemiştir. Ayrıca kral 1. Tukulti Nimurta (MÖ. 1 .255-
1 .2 1 8) dünyanın bu bölgesinin krallığını alınca, aynı zamanda
”Subartu ve Guti kralı ” Unvanını da kazanmıştır.
Demek oluyor ki bugünkü Kürtler, ard arda ve kesintisiz
krallıklar kurmuş eski Guti Hurrilerinin, Gutilerin ve
Kardukların soyundan gelmektedirler. Kürtlerin kesintisiz
olarak yukarıdaki devletler kurınuş halklara dayandığı kesindir.
Buna karşı söylenecek hiçbir şey, tersini gösteren en ufak bir
işaret yoktur. Bu sürekli kesintisiz süren gelişmede yalnız isim
lerin birlikteliğine bağlanmı-yor. Aynı zamanda Zagros Toros
dağ zincirlerinin kapalılığına da muhtemelen bağlanıyor. Ve
zaten tarih de bu durumu yerine koyup belgeliyor. Örneğin hiç
bir zaman Bahirin bu bölgeye önemli ölçüde girdiği veya göç
60
ettiği görülmemiştir. Bunlar daha çok kendilerine bağlanan
ülkelere oldukça serbestiyet tanımışlardır. Asur zamanında bu
durum
daha
başkadır.
Çünkü Asurlar
bugünkü
Irak
Kürdistan’ına ve yine bugünkü Doğu Kürdistan’ın iç kısımları
na kadar ilerlemişlerdir. Lakin ülkenin tümünü almayı hiçbir
zaman becerememişlerdir. Yalnız batı bölgesini alabilmişlerdir.
İnsanın düşünmesi gereken bir şey ise, Zagros ve Toros dağ zin
cirindeki aşiretlerden bazıları Sami dilini alarak Asur devletini
kur·ıııuşlardır. İlk Asur krallarının saf Jafetik isimler alması buna
bir kanıttır. Asurologlar tarafından ifade edildiğine göre, URA
SUR MÖ. 3.000’li yılların sonlarında Zagros Jafetik halkının
yapıp yarattığı bir başarıdır. Bu durumu daha başka şöyle ifade
etmek daha doğru olur. Ur Asur, Zagros’un eski Kürtlerinin bir
yaratmasıdır.
Guti Kürtlerinin ikinci tarihsel başarısı da, Bahirin istila
edilmesidir. Burada Guti Kürtleri sevilmedikleri halde, MÖ. 22.
yüzyıldan itibaren tam 1 25 yıl hüküm süı·ıı1üşlerdir.
İsa’dan 2.000 yıl önce Hint German dili Mezopotamya’nın
Toros Zagros’un komşu bölgelerinde kabul edilmeye başlandı.
Bu dilin yayılması yavaş ve sırayla oldu. Çünkü ne Mittaniler
ne de Kassitler bu dağlık bölgeye tamamen egemen ola
bilmişlerdi.
Daha sonraları Medler, Urartu ve Kaidelileri yenerek
Kuzey Zagros’a, Orta Zagros bölgelerine ve güneydeki Lorlara
doğru yayılmaya başladılar. Bugün yaşayan Kürtçe, eski
Medlerin konuştukları dilden gelmedir. Yoksa kimilerinin
söylediği gibi eski Pers dilinden gelme değildir.
İşte Kürtlerin tarihte üçüncü başarıları da Kürtçe’yi yay
malarıdır. Bu önemli biyohistorik başarıları şöyle gelişti. Kürtçe
doğudan batıya doğru yayıldı. Tabii Güney Anadolu’nun derin
likle-rine kadar yayıldı. Dağlık bölgelerde, bugün Kürtlerin yer
leşik olduğu alanlarda artık bu dil konuşulmaya başlandı.
61
Kuzey Urartuların vadilerine ise hemen hemen aynı zaman
larda yani MÖ. 8. ve 7. yüzyıllarda yine bir llint Germen dili
olan Ermenice oturmaya başladı. Bu tarihlerden beri Ermeniler
ile Kuzey Urartu ve özellikle Güney Urartuların devamı olan
Kürtler arasında çekişme süregelmiştir.
Çünkü Kürtler yeniçağa kadar dağlarda hayvancılık
yaparak geçinirken, Ermeniler de vadilerde tarımla uğraştılar.
Daha sonraları Erıı1eni krallıklarını ortadan kaldıran Kürtler,
onları angarya işlerinde kullandılar. Ermeni sanatçıları, ticaret
adamları artık korkulan aşiret beylerinin emrine girdiler ve
onların işlerini gör-meye başladılar.
Mezopotamya birçok halklara ülke olmuştur. Bunların bir
kısmı politik veya dinsel olarak takibe uğramış baskı görmüştür.
Buranın en eski yerlileri olan aşiretler bu durumdan yeterince
paylarını almışlardır.
Bugünkü Kürtler tarihte önce batıya doğru, sonraları
yeniçağda da kuzeye doğru yayıldılar. Yayıldıkları bölgelerde
yeni bir biyodinamik oluşturdular. Çekirdek bölgelerden
yayılan Kürtler, değişik ırk ve biyotipolojide aşiretlerle içiçe
karıştılar. Bugün bile aşiretler arası izlenebilen tipler arası
parçalanmışlık, bu karışmanın sonucunda meydana gelmiştir.
Medlerin, MÖ. 645 yılında kuzeybatı İran ve ağırlık
merkezi olarak Azerbaycan’da devlet kur111aları ancak dağlık
bölgede yaşayan Guti ve Urartuların yardımıyla olmuştur.
Bunun yapılmasında, göçebe ve köylü arasındaki mal değiş
tokuşundan doğan ilişki yalnız başlıca rol oynamamış, özellik
le ortak düşman Asur’a karşı olma bu birliği sağlamıştır.
Eski Kürtler şöyle bölünmüştür:
Büyük dağ zincirinin batısında Asurun Batı Kürtleri vardı.
Bu dağ zincirinin doğusunda ise, Medlerin Doğu Kürtleri vardı.
Aynen bugünkü gibi nasıl batıda Irak, doğuda İran Kürtleri yer
alıyorsa. Her iki devletin ordularında Kürtler önemli görevler
62
alıyorlardı. Tabii bu durum yalnız o döneme ait kalmadı.
Halifelerin zamanında oldtığu gibi bugün de aynı bölünmüşlük
sürüyor. Bugün Musul’da Irak ordusu, Kermanşah’ta İran
ordusu için asker eğitimi yaptırılı-yor.
Böylece Kürt halkının yeni tarihinin önüne geldik. Her ne
kadar kaba hatlarıyla açıklanmaya çalışılınışsa da, hala yeteri
kadar biyolojik olarak yapılanması açıklanmaya muhtaçtır.
Esasında bu görüntü kendisini tekrar ettiriyor: Bağımlılık ve
süre giden başkaldırılar, Kürt beylerinin isyanları, sonra 7.
yüzyıldan beri bu vadilerde süren egemenlikleri, Araplar ve son
olarak da aşiretler arası kanlı çekişmeler.
Kürt devlet adamları, halifelere ve sultanlara vezir olmuş,
ordularını yönetmiştir. Sonra kendileri de birkaç hanedanlık ve
devletçikler kurmuşlardır. Bu sultanların ünleri Toroslar’ ın
ötele-rine yayılmıştır. Eyubi Devletini kuran Sultan Salahaddin
•
bunlardan biridir. Ayrıca 16. yüzyılda bir Kürt Emiri Iran şahı
olarak tahta geçer. Ve Bitlis Beyliği zamanımızın sınırına kadar
gelen Kürt hanedanlığıdır.
Bu olayların sonuçları göz önünde tutularak, halkın biyolo
jik yapışı daha etraflı incelenebilir. İsa’dan sonra 639 yıllarında
Kürtlerin, eğer bunlar gerçek Kürtler ise, Kuzistan’ın oldukça
güneyine kadar indikleri görülür. (Bunlar bugün Ramuz’dan
Basra Körfezine kadar olan bölgelere yayılmışlardır.) Ne var ki
bazı Arap yazarlarının Büyük Lorların ve Bahtiyarların 647-708
arası hükmettikleri bu bölgeleri ”Fars ” diye tanımlamaları,
sadece kelimenin geniş anlamı nedeniyledir.
Gayet açık olan ise, Kürt hanedanlıklarının merkezi ve uzak
batı Toroslarda kurulmuş olmalarıdır. Daha Moğol istilasından
çok önce (13. ve 1 5. yüzyıl) Kürt ve İran tipiyle Kürtçe’nin batıya
doğru yayıldığı, ilerleme kaydettiği bilinmektedir. Bu bölgeler
Suriye’deki Hurilerin bölgelerini de kapsıyordu. Aynı zamanda
kuzeye doğru hareket kendini gösterıııiştir. Bu kuzeye doğru
gelişme Eı·ı11enilerin zayıflamalarıyla hızlanmıştır.
63
Gerçi 12. Yüzyılda başlayan Türkmen saldırıları Ermenileri
• •
aynı zamanda Kürtleri de oldukça zayıflatmışlardı. Ozellikle
Kilikya ve Suriye’deki Kürtler bu akınlardan çok büyük zarar
lar gördüler. Bura-daki Kürtlerin önemli bölümü askeri kolonil
er halinde olduklarından, Türkmen zararlarından kendilerini bir
daha toparlayamadılar.
Diyarbakır’daki Akkoyunlu sultanları, sistemli olarak Kürt
beylerini yok etmeye ve süı·ıııeye çalışmışlardır. O zamanlar
Kürt beyleri Akkoyunlulara karşı Karakoyunluları tutuyorlardı.
Böylece sürülen Kürtler de talihsiz Eııııenilerin topraklarına
yerleşiyorlardı.
Şimdi halkın biyolojik gelişimini şöyle açıklamak
mümkündür: Kürtlerin Kilikya’nın Akdeniz’ine kadar batıya
yayılmaları Türkmenler ve Osmanlılar tarafından durduruldu.
Buna rağmen İran dil grubuna giren Kürtçe, Torosların batı böl
gelerine ulaşmış oldu. Kürtlerin Zagrosların güneyine doğru
yayılma istemleri de, güneyin insanla dolu olması nedeniyle,
Kermanşah yakınlarında önemli ölçüde tıkanıp kaldı. Fakat
kuzeye, yani Eı·ıııenilerin bulunduğu bölgelere açılmanın biyo
dinamik olanakları daha vardı.
Çünkü eski Hurilerin ve Güney Urartuların yaşadıkları
çekirdek bölgelerde, yani Van Gölü ve Uı·ıııiye Gölünün güney
bölgelerinde meskun olan Kürtlere doğa birinci sınıf kortıma
olanakları veriyordu. Yüksek dağların olduğu bu bölgeler bir
kale işlevi görüyordu. Bu bölgenin kuzeyi ise, (Kuzey
Urartuların Ararat ve Alagez Dağlarına kadar) alçak düzlükler
olduğundan o ölçüde Ermeniler için tehlikeliydi.
Kürtlerin yaşadıkları bölgeler doğaldır ki önemli stratejik
konuma sahipti. Bu çekirdek stratejik bölgeden üç yöne doğru
açılmak olanak dahilindeydi. Bu yönler: İran’a, Anadolu’ya ve
Kafkasya’ya açılmak şeklindeydi. Kürdistan olağanüstü strate
jik önemi nedeniyle birçok savaşlara sahne olmuştur. Önce
Romalılar ve Partlar (Parther), sonra Bizanslılar, Sasaniler,
64
Araplar, Osmanlılar ve Moğollar ile İranlılar buraya egemen
olmak istemişlerdir. Küçük bir halk olarak buraya göz diken
büyük devletleri tutmak her zaman olaııak dahilinde ola
mamıştır.
İranlılar, daha 1492 yıllarından itibaren, Türkler 1 5 14 yılın
dan ve Ruslar da 1 828 den itibaren bölgeye egemen olmak
istemişlerdir. İsa’dan sonra 280 yıllarında Kral Gregor tarafın
dan Hıristiyanlaştırılan Erıııeni halkını Ruslar kendi egemenliği
altına almak istemişlerdir. Sürekli savaşlarla zayıf düşürülen
Ermeni halkı bugün güney Kafkasya’da kurulan küçük Erıııeni
Sovyet Cumhuriyeti ile yetinmiştir. Dünya halkları tarihinde,
Ermeni Ulusunun trajik tarihine benzer bir tarih daha yoktur.
Önce ilk çağlarda, sonra da 1 1 . ve 1 3 . yüzyıllarda ve nihayet
içinde yaşadığımız yüzyılda Eı·rnenilerin göçe zorlanmaları, bu
ticaretle uğraşan halkın acılı tarihidir. Küçük Eı·ıııenistan’ın son
kralı VI. Leo 1 .3 79 yılında Paris’te ölmüştür.
Hemen belirtmek gerekir ki, burada gülen daima Kürtler
olmuştur. Çünkü onlar alınması güç ülkesinden, dağlarının
doruklarından, yaylalarından farkına varılmadan etrafa doğru
sızmışlardır. Bu suretle daha orta çağda küçük Kürt beylikleri
güney Eııııenistan’ı egemenlikleri altına almışlardı. Bu suretle
Er·ıııenilerin efendi !eri haline gelmişlerdi. Dağlarda Kürtler,
ovalarda ise Eı·ıııeniler yaşamaktaydılar. Bu yaşam her iki halka
belli çıkarlar sağlıyordu. Onun için her iki halk birbirine bağım
lıydı. Çünkü zaten Eı·ıııenilerin elinde başka olanak yoktu. Onlar
Sünni Kürt beylerinin emrinde yaşamak zorundaydılar. Bu beyler
bazen çalıp talan ediyor, Eııııeni kadınlarını kaçırıyordu. Fakat
bu talan ve yağma belli sınırlar içinde tutuluyordu. Çünkü
karşılıklı ekonomik ilişkiler bunu gerektiriyordu. Ticaret, el
sanatları, sulama tesisleri kur·ıııa, bahçe ve tarla işleri Erıııenilerin
elindeydi. Bu durum, her zaman iyi olmasa da yüzlerce yıl sürdü.
Yaklaşık 1 885 yılına kadar Kürtlerin Transkafkasya’ya yayıl
maları için önemli ortam vardı. Fakat sonraları Erıııeniler giderek
65
Ruslara dayandılar. Bu durum ise Türklerin baskısının artmasına
neden oldu. Çünkü sınır halkı olarak Eı·ıııenilerin ”düşmanla ”
işbirliği yapmalarından Türkler korkuyordu. Ruslar o zamanlar
potansiyel düşmandı. Burada Eııııenilerin akıl-sızlığına Kürtlerin
kinini de eklemek gerekir. Kürtler artık Eı·ı11enilerin celladı
olmuşlardı. Yüz binlercesi sürgün edilmek üzere yola çıkarıldı.
Kürtler, büyük bir ekonomik
kaosun içine düştüler. Bunun zararlarını bugün bile gidermiş
değiller. Bu duruma bir de Türk hükümetinin çizdiği sınırlarla,
Torosların güneyinde yaşayan Suriye Kürtlerinin hayvanlarına
kışlık otlak bulamamaları eklenince, Kürtlerin zararları daha iyi
anlaşılır.
Erı11enilerin katledilmelerinden sonra onların yerleşim yer
lerine bazı muhacir Türkler yerleştirildi. Buna rağmen ağırlıkla
bu bölge-ler Kürtlerin eline geçti. Artık göçebe Kürtler de bu
bölgelere yerleşerek, yerleşik bir yaşama geçtiler. Bu arada
oluşan boşluk tabii olarak eski ekili bölgelerin kıraç ve verim
sizleşmesine neden oldu. Özellikle dağların eski otlakları da
artık kullanılmaz oldu. El sanatları ise Kürdistan’da ölmüştü.
Çünkü İzmir ve İstanbul’dan getirilen ilkel fabrika malları ülk
eye sokuluyordu.
Tabii ki Kürt yerleşim alanları kuzeye doğru oldukça
gelişmişlerdi. Böylece güneydeki tarihi Eııııeni yerleşim böl
geleri, Sovyetler Birliğindeki Ermenistan Cumhuriyetine kadar
yok edilmişti. Eııııeniler ise tüm dünyaya dağılmak zorunda
kalmışlardı.
Hemen belirtmek gerekir ki Kürtlerin de çok kanı
dökülmüştür. Eı·ıııeniler, muhacirler veya dini tarikatların ve
özellikle Türkler tarafından kanlı bir şekilde baskı altında tutul
muşlardır. 183 7 ve 1 84 7 yı il arı arasında baş kaldıran Kürt bey-
66
)erine karşı düzenlenen savaşlarda Kürt başkaldırıları kanlı bir
şekilde ezildi. Daha doğrusu o sıralarda Osmanlı Ordusunda
danışman olarak görev yapan Yüzbaşı V. Moltke tarafından bu
ayaklanmalar bastırıldı. Bununla beraber ayaklanmalar ve soy
gunlar l 930’lu yıllara kadar aralıksız sürdü. Son olarak
”Tunceli ” diye adlandırılan Dersim Bölgesi’nin on sene süreyle
dünyayla ilişkisi kesildi.
Burada olduğu gibi yine aynı talihsizlik Kürtleri bırakmadı.
Kürdistan Krallığı için başkaldıran Şeyh Übeydullah’ ın da akı
beti benzer oldu. 1 880 yılında Azerbaycan’da birçok savaşları
kazanmanın başarısını gösterdikten sonra, kendisine bağlı Kürt
beylerinin onu terk etmelerinden sonra yenildi. Şeyh Übeydul
lah gibi, Sultan Salahaddin’in torunlarından İbrahim Paşa bin
Eyubi 1908 yılında kuzey Suriye’de yine bunun gibi Nakşibendi
şeyhi Şeyh Said 1 925 yılında (B.Nikitine) yenilgiye uğrayan
Kürt halk hareketlerinin liderleriydi. Bu sayılanlar birçokların
dan bazılarıdır. Güney Azerbay-can’da Gazi Muhammed’in kur
duğu cumhuriyet, daha bir yıl dolınadan 194 7 yılında kanlı bir
şekilde oratadan kaldırıldı. (W:O.Douglas) Yine Ardelan’da
1 954 yılında oluşan başkaldırıyı hiç sessizce geçmek mümkün
müdür. 1 9 1 8 yılından sonra operetuvari bir Kürt devletinin
kuzey İrak’ta ktırulmasını öneren Kürdistan Kralı Şeyh
Mahınude Berzenci de ne yazık ki istemleriyle kuma gömülü
kaldı.
Bugün Kürdistan’ı aralarında bölüşen ülkeler ise çoktan
güçlü hale gelmişlerdir. Bu suretle bir mahalli başkaldırı
niteliğindeki girişimlerle sonuca götürülemez, içinden çok sayı
da iç parçalanma yaşayan Kürtlük hareketinin, ulusal birliğini
kur·ınadıkça başarı olanağı az. Bu birlik ise ancak politik bir
yolla sağlanabilir.
Daha şimdilerde Kürt halkı sistemli bir şekilde okular ve
askerlik yoluyla Türkleştirilmeye tabi tutuluyor. Ve de özellikle
bunları ”Dağ Türkleri” olarak adlandırı11ak, bu suretle halkına
67
yabancılaştırılmak
isteniyor.
İran’ın
işgalindeki
Doğu
Kürdistan’ın ve İrak’ın işgalindeki Güney Kürdistanı’nın Kürt
kültürü ağır bir takip altında tutuluyor. Tabii göçebe Kürtlerin
yerleşmeye geçmeleri bu kontrolü daha da kolaylaştırıyor. Bu
durum doğal olarak Kürtlerin kültürel olarak erimelerine neden
oluyor. Buda gösteıınektedir ki gerçek Kürtlerin biyolojik var
lığı için zaman giderek azalmaktadır.
Şimdiye dek Kürtler üzerine yapılan biyotipolojik araştır
malar bütün halkı içine alır şekilde yapılamamıştır. Küçük gru
plar üzerindeki denemeler ise, bu durumu açıklığa kavuştur
maya yeterli değildir. Üstelik yüzlerce yıldır literatürde sosyal
sınıfların varlığından bahsedilen çekirdek bölgedeki Kürtler
üzerinde de şimdiye dek human biyolojik bir gözleme rastla
mak olanaksızdır. Burada göçebe ve köylü Kürtler karşı karşıya
••
duıırıaktadırlar. Ozellikle Irak’taki köylü Gorani Kürtleri (
Türkiye’dekiler değil) arasında, aşiret beyine kesinlikle bağlı
göçebeler var.
Aşiretteki sosyal farklılıklar, halkın dinamik gelişimi
üzerinde belirgin bir biçimde görülmektedirler. Bunun yanında
halkın Kuzeyli insan ırkına benzer görünüşte olması, özellikle
feodal beylerin arasında bu özelliklerin izlendiğinin altı çizil
erek söylenmesi gerekir. Burada hemen Medleri düşünmek
gerekir. Çünkü Kürtçe onların dilidir. Kürt halkının da bu
kuzeyden gelen Ari aşiretlerine benzemesi doğal görülmelidir.
Oysa MÖ. 8. yüzyılda Kimmerler de bu bölgeyi kendi egemen-
•
liklerine almışlardı. Kimmerlerin ise kuzey ırkından Iskitlerle
bağlarının olduğunu biliyoruz. Dış dünyayla ilişkileri olmayan
kapalı bölgelerde sarışın insan tipinin yoğunlaştığını görü
yoruz. F. v. Luschan’a göre Nemrut Dağı yakınlarında sarışın
insan tipinin yüzde elli üzerinde olduğu halde, Doğu Kürtleri
arasında hemen hemen yok sayılacak derecededir. Ne var ki bu
konuda incelemeler de yoktur.
Bunun yanında ova Kürtleri, yani yerleşik Kürtler arasında
68
Ermeni tipi ve Hurrilerin gösterdiği tipler görülüyor. Tabii bun
ların Hurrilerden gelme olduklarını düşünmek gerekir. Doğu
Anadolu’nun çekirdek Kürt yerleşim bölgeleri dışında, Türk tip
ine de benzeyen Kürtler göı·ı11ek olanak dahilindedir. Batı
İran’ daki Kürtler arasında btı sorun daha açıktır. Çünkü
yüzlerce yıllık Sasani egemenliği veyr Türkmen ve Moğol
akınları bölgeyi nasıl olsa et-kilemişlerdir. Bu durum hem aşiret
yapılanmasında, hem de aşiretin insan tipi üzerinde etkilerini
göste1″111iş, İran Kürtleri arasında İranid insan tipi öncelikle
görülmektedir. Güneye doğru gidildiğinde Qaşgayi ve
Bahtiyarlar arasında Erıııeni tipi de görülmektedir. Şimdi asıl
soru Zagros’taki üç önemli aşiret gruplarının arasındaki bağlara
geliyor. Bunlar Kürtler, Lorlar ve Güney Zagros’taki diğer aşiret
ilişkileridir. Sonra önemli iç farklılıklar gösteren Lor ve Lor
Qaşgayi ilişkilerine bakmak gerekir.
28 ve 29 Eylül tarihlerinde Kalhor Kürtlerine ziyaretimiz
oldu. Kalhor Kürtleri doğu aşiretlerinin en büyüklerindendir.
1 596 yılında yazılan Şerefname’de bu duruma işaret edilmekte
dir. Ayrıca Şerefname’de Kalhorların Kürtlerin önemli bir
bölümünü oluşturduğu yazılmaktadır. Daha o zamanlar
Kalhorların önemli bir bölümü vadilere inerek köylü yaşamına
geçmişlerdi. Oysa Kalhorların dağlık bölgelerde yaşayanları
hala göçebedirler.
Kış aylarında Kürt kadınları kilim dokurlar. Bunlar ev
ihtiyaçları için yapılır. Satılmaları için değildir. Bir Kürt birini
konuk etmişse, onun rahat etmesinden de o sorumludur.
Kalhorlu kadınlardan birinin aşiret reisliği yaptığı bilinmekte
dir. Oldukça sert tipli kadınlara rastlanmaktadır. Kadınların
saçları siyah olduğu halde, sarışın çocuklar görmek olanak
dahilindedi
Benzer Haberler