11/04/2021

VATANDAŞ PEK Mİ KURALLARA UYUYOR

Daha önce belediyenin sabıkasını çıkaran bir yazı yazmış ve ikinci yazımda da kayyum belediyesinin yaptığı çalışmaları ve plan projelerini yetkili ağızdan dinleyerek anlatmıştım.

         Şimdi ise insanlarımızın belediye kurallarına, toplu yaşama yükümlülüklerine, şehirli olma gereklerine ne kadar uyduklarını kaleme alacağım.

         Şehirli olmak, şehirde yaşama bir apartman dairesinde kalmaktan geçmiyor. Defalarca yazmış, dile getirmişimdir. Adamın üzerinde marka kıyafet, elinde bilmem kaç bin liralık akıllı telefon, altında dört çeker araç ama beyin hala köy harman yerinde.

         Ya da evin hanımı. Eşyaları en pahalısından ve lüksünden. Kıyafetleri de öyle. Ama gelin görün ki o da kendini hala köyün ahırından avlusundan kurtaramamış.

         Bu zihniyette olanlar, özgürlük denen o nazlı nazenini kendi bildiklerini okumakta görüyorlar.

         Araçta seyrederken pet şişesini rasgele savuran mı dersiniz, çocukların yedikleri kabuklu yemişi ya da bisküvinin gofretin kağıdını atan mı dersiniz.

         Çöpünü poşete koyup pencereden sokağa fırlatan mı dersiniz. Evin dairenin konutun arka tarafını çöplüğe çeviren mi dersiniz.

         Bütün bunların ardından bir de nerede bu devlet-belediye diye yakınmazlar mı?

         Her şey belediyeden beklenir ama biz ne kadar vatandaş olarak sorumlu davranıyor ve birlikte yaşamaya, şehirciliğe özen gösteriyoruz.

         Her yıl yüzlerce ağaç belediyece getirilir ve refüjlere, parklara dikilir. Ama bizim insanımız o ağaçları kırar, çubuk niyetine koyun güder. Söker götürür. Ertesi yıl yine.

         Merhum Ali Asker Aşırım zamanından başlayarak 27 yıldır ağaç dikilir. O ağaçların yarısı tutsaydı Iğdır orman olurdu.

         Belediye her semte parklar yaptı. Çocuklarımızın eğelenerek oynayacağı kaldıraçlar, kayaklar, salıncaklar koydu. Ama hepsi kırıldı dağıldı. Tahrip edildi.

         Esnafımız pek mi farklı sanki. Yayalar için yapılmış olan kaldırımları işgal ederler. Ürünlerini kaldırımlara koymaktan vazgeçtik, kaldırımı örüp dükkanlarına işyerlerine katıyorlar.

         Ondan da vazgeçtik kaldırım kenarına masa sandalye atıyorlar. Araçları park ediyorlar. İnsanlar nereden nasıl yürüyeceklerini şaşırıyorlar.

         Çok klasik sözdür. Herkes evinin önünü süpürse belediyeye iş düşmez.

         Bir de bayılıyorum. Temizlik imandan gelir lafına. Güya toplumun hemen tamamı Müslüman. İslamiyet’te temizliği emrediyormuş. Ama en kirli toplumlar Müslümanlar. Demek ki temizlik imandan değil bilinçten kültürden geçiyor.

         Hopa’daydım. Aylardan eylül. Hava ılık. Güneş insanın içini ısıtıyor. Parkta oturmuş havanın ve çayın tadını çıkarıyordum. Civardaki apartmandan bir hanım, elinde tepsi üzerinde kavun kabukları ile çıktı.Az ilerdeki çöp bidonuna gitti.Kapağı açtı.Kabukları yavaşça bidona boşalttı.Bir kavun dilimi yere düştü.Hanımefendi kabuğu dikkatle aldı.Çöp bidonuna attı. Sonra kapağı kapattı.

         Biz ne yapıyoruz. Çöp bidonuna varmadan çöpleri savuruyoruz. Ortalık kirlenirmiş. Koku yaparmış. Sinek yuvası olurmuş. Kimin umurunda.

         İzmir Selçuk’da oğlumu ziyarete gitmişim. Orada haftada iki gün Pazar kurulur. Pazar esnafı ip gibi dizilir. Ne bağırırlar.Ne çığırırlar.Ne ürünlerinin artığını kabuğunu yere atarlar.

         Bizim insan akışının en yoğun olduğu yerlerde, kuyumcuların önünde sergiciler yolu kapatır. Ivır zıvır satarlar. Kulakları sağır edercesine bağırırlar. Sebze kabuklarını yerlere atarlar.

         Teybin, televizyonun sesini sonuna kadar açan ruhsuz, görgüsüz işyerlerinden söz etmiyorum bile.

         Özetle birbirimizin hayatını güçleştirmek, zorlaştırmak için sanki dilbirliği, sözbirliği etmişçesine davranıyoruz. Bir de utanmadan arlanmadan “Ya Avrupa’ya gittim. Ne kadar temizler. Caddelerde yerde bir kibrit çöpü dahi bulamazsın…” demezler mi?

         Orda yaşayanlar gavur, kafir. Bizimkiler ise temizliği ilke edinen Müslüman.

         Temizliğin gavur ya da Müslüman olmakla ilgisinin olmayıp bir kültür bir bilinç işi olduğunu, şehir kültürünün özümsenmesi olduğunu kavramak gerektiğidir.

         Biz kirletelim. Kıralım. Hakkımız olmayan işleri, bencilce yapalım ondan sonra da “Nerde devlet, nerde belediye, nerde zabıta” diyelim.

         Bu çapaçulluğa, sefilliğe, köylülüğe zabıta ne yapsın, belediye netsin. Her kapıya, her dükkana, bir zabıta dikilemeyeceğine göre.

          Belediye ister seçilmiş, ister atanmış olsun, yapacağı fazla bir şey yoktur.

         Sonuç: Her toplum hakkettiği biçimde yaşar.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir