19/06/2020

TOŞİBA GÖZÜYLE MÜSLİM OĞUZ’UN “MAVİ DUALI KADIN” KİTABI

EYLÜL BAKIŞLI ŞAİR

          Müslim Oğuz sağolsun kitabını imzalı olarak bana göndermiş.Her yanım ,solum sağım,önüm arkam ve beynim kitap olmasına rağmen bunu tezlikle okumam için bilgisayarımın üzerine koydum.

          Kitabın kapak düzenlemesi (kompozisyonu) ilginç ve içeriği ile ilgili olmasa bile adı ile bağlantılı.

          Kitabı taradım.Çok sık tıkış tıkış adeta bekar evi gibi karmakarışık.

          Kişi olarak pek sevip saysam da dünya görüşündeki antagonist yapıdan ötürü şimdi bu da okunmaz ki.Hele sıcaklar bastırırken,dedim içimden.

          Bir iki kere daha tarak çektim kitaba.

          Dörtlük var.

          Sone var.

          Rübai var.

          Düzyazı var.

          Beyitler var.

          Serbest var.

          Ne  bu ya dedim yüksek sesle.Karman çorman bir şey bu.Kitabın en sonundaki “Gözlerin ve Yüreğin Sevdası” başlıklı şiire takıldım.Zira son yazılar adeta manifestonun sloganı niteliğinde olurlar.

          “Bakmak var,bakmak var!

          Ben daha ilk bakışta gözlerine baktım senin

          ………

          ………

          Anlatım çarpıcı geldi.Sonunda ise

          “Yüreğiyle gördü,yüreğiyle duydu,Yüreğiyle tuttu aşkım

          ….ve yüreğimin sevdasını”

          Mihaniki olarak not düşmüşüm sonuna.”Yürek” yerine “kalp” olmalıydı.Aralarında ince bir anlam çizgisi vardır.Kasaptan yürek, böbrek isteriz ama kalp istemeyiz.

          Yinede yazarın özgün anlatımına karışmamak gerektiğinden hareketle kitabın beni sardığını hissettim.Ve başa dönüp okumaya başladım.

          Kitap karman çorman dedim ya.Aşure gibi yani. İçinde her bir şey var ama onların hepsi gider ve ortaya nefis ve pek besleyici bir tatlı çıkar ya.Ben de kitabı aşureye benzetip didiklercesine okuyup notlar aldım.

          Kitaba adını veren, uzun destansı şiirin bilimsellikten uzak ve fakat duygusal ve tasvirlerin canlı olması, şairin hayat görüşüne uygun düşmesi epik bir tat veriyor.Felsefi bir tartışma yaratmamak adına pas geçiyorum.

          Sa: 18 “En hazin kalış,bir sevdanın yarım kalışıdır” diyor tek satırla çok uzun anlatımların özü oluyor.Belli ki şairin sevdası,aşkı yarım kalmış,Hem de eylülde. Bunu ileriki yapraklarda açıkça anlatıyor zaten.

          Sa:19 “Kaf dağının ardındaki sevgiliye…” bir düzyazı.Şemsi Belli ve Ümit Yaşar’ın bu konudaki pek güzel mektup-düz şiirlerini hatırlattı bana.

          ” Yalnızlığımı.hicranım ve hüznüm yağmur olup suluyor yüreğimi.

          Her kelimesi her mısrası,her noktası ve her virgülü dahi sen kokan şiirlerimi yeşertmek için…

          Hüznün gönlüme diken gibi battığı o sonbahar akşamı,hüzünlü bakışlarınla yaktın yüreğimi.

          Ne çektiğimi ne halde olduğumu bilmek ve görmek istiyorsan,sen de gözlerime bak…”

          Eylül ayı ayrılıktır.Doğanın içe kapanmasıdır.Ama son bir çırpınış olarak da güzelliklere, renk cümbüşüne  dalmasıdır aynı zamanda.Şairde de bu sonbahar hüznü var.40 yıldır unutamadığı.

          Sa: 23 “İlginç ve güzel olan şu ki eskidikçe azalacağına daha da artıyor sevgimiz.Seni daha çok seviyorum.Yüreğim daha çok sen kesiliyor…17 Yaşındaki liseli bir gencin ateşli ve tek yanlı aşk mektubunu hatırlatıyor şair.” Ve bunları 40 yıllık eşine söylemesi konuyu daha da ilginç hale getiriyor.

          Sa : 25 “Bölüm sonunda en son söz: Hoşcakal rüyam!”  Bence “hayalim!” demeliydi ama sanatçıya da karışılmıyor ki.

          Sa : 26 “Aşkını kalbimden silmek için kalbimi sökmek gerek ” diyor.Ve devamında

          “Sırılsıklam aşık olmak güzel de

          keşke sırılsıklam ayrılık olmasaydı”  diye ileniyor. İyi hoş da evrende her şey zıddı ile kaimdir.Vardır.Ayrılık olmasa,birlikteliğin tadı ve anlamı olmaz ki.Ama şair bunu bilmesine rağmen itirazı vardır ayrılığa.

          Sa: 27 ” Ben senin karakaşına,kara gözüne,boyuna,posuna,nazına işvene aşık olmadım ki.Yüreğine aşık oldum” diyor.Bence şairin en zayıf kaldığı anlatım bu.Yüreğe aşık olunmaz.Yürek bir organdır.Kalbin yerini tutmaz.Hele yüreğe aşık hiç olunmaz.Kalbe de dese oturmaz.Kalbim gözlerine aşık oldu gibisinden bir ifade daha çarpıcı ve duygusal olurdu.Gözler duygunun açığa vurulduğu en etkin ve en çarpıcı organdır.Ve aşk denen illet gözlerde başlayıp gözlerde biter.Bazıları uyku gibi sansa da…

          Sa :31  Boşuna umutlanma sonbahar

                       Bizim yapraklarımız çoktan döküldü. Çok özgün bir anlatım olmasa da hayli çarpıcı.Ama platonik aşkı ile de çelişkili.Bunu da doğal saymak gerek.Zira her an aynı duyguları yaşamaz ki insan.

          Sa: 32    AZMAK

                    Azmak koyunda deniz sessiz

                    Gece mehtap da sessiz…

                    Gümüşe çalan çıplak teniyle

                    Bir kız girdi denize sessiz…

                    Deniz şaşırdı yıldızlar altında

                    Mehtap tül oldu tene sessiz

                    Yapma kız.günaha sokma beni…

                    Usulca çık,giyin,git sessiz..

          Şair aşkına ihanet etmek üzeredir.Görsel olarak etmiş ve günaha da girmiştir.Ama ötesini istemez görünmektedir.Kızın azgınlığı bunu da baştan çıkarmak üzeredir.

          Tablo ise muhteşem ve mükemmel bir biçimde tasvir edilmiştir.Uzatsaydı ayrıntılara girseydi bu denli başarılı ve yetkin olamazdı.Hele mehtabın yalımlarının bir tül gibi o teni örtmesi çok hoş.

          Gece Leyla’yı ayın on dördü

          Koyda tenha yıkanırken gördü

          Kız vücudun ne güzel böyle açık

          Kız yakından göreyim sahile çık diyen Y.Kemal Bayatlı daha somut daha içsel ve cinsel bir söylem içindedir.Şair Oğuz, üstad Yahya Kemal’e zıt fakat,

          Bir şey değil

          Beni de baştan çıkaracaksın  diyen O.Veliyi hatırlatır.Ama daha farklı bir bakış açısıyla.Sonuçta üç şairde genç kızın vücudunun muhteşem güzelliğini ve hayranlıklarını aktarmaktadır okuyucuya.

Sa: 86 Yer yer de felsefe yapmaktadır bütün rindliği ile

HÜZÜN

          Hüznüm,Eylül’ün gelişine değil,gidişinedir.

          Uzun Olan Ayrılık

          Ömür de yol da kısa,uzun olan ayrılık

          Eskisi

          Sanki eskisi iyimiydi

          Artık hiçbir şey eskisi gibi değil diyorlar

          Yaşının biraz ilerlemesinden olacak,eylül,ayrılık ölüm üzerine satırları çok.

Eylül yazın dansı

Ekim son tangosu

Kasım vedasıdır diyor.

Bazen de vurdumduymazdır:

Sa. 89

Niye üzüleyim k? Hayatımdan çıkan üzülsün.Ben hayatımdan memnunum.

Sa : 100

Gönlün Leyla’sı uzak düşerse

Mecnun’un gözlerinde ışık söner, derken Fuzuli’nin kültür ortamından geçtiğini açık etmektedir.

Sa: 131

“Güneş bile çekilip gidiyorsa günbatımında

Biz gönülden eyvallah deriz çekilip gitmeye”derken ölümü tevekkül ve kabullenişi vardır.

Sa: 132

ELLERİN ELLERİMDE

Kalbini avuçlarıma almaya kıyamam ki

İncitmekten düşürmekten korkarım

Kalbini kalbime aldım ben

Kalbin kalbimde

Gönlün gönlümde

Yüreğin yüreğimde

Gözlerin gözlerimde

Ah! bir de ellerin ellerimde olsa!

          Nefis bir anlatım.Pek duygusal.İnsanın kalbinin derinliklerine işliyor.Demek ki şair fena halde sevmiş ve karşılık bulamamış.

          Şiirlerinin tamamına sinen yürek-kalp-Eylül üçlemesi kendisinin de Eylül sayılabilecek  yaşta olması, bu duygusallığı daha bir hüzünlü ve ağulu kılıyor.

          Kitaplıkta değil de yastık başında tutulacak bir eser.Ama ince gönüller için.

          Sevenler için

          Sevip de karşılık bulamayanlar için.

          Aşkı,sevgiyi,temiz,soylu,dürüst bir duygu olarak görenler için.

Ama aşkı bir biyolojik çiftleşme olarak görenler bu kitabı ellerine alıp  lafzını da ruhunu da kirletmesinler.

 

Benzer Haberler

2 Yorum



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir