Değerli Okuyucular:

Yaşamda farklı olaylar arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır. Üstelik birbirinden habersiz ama birbirine paralel olarak gelişir ve ilerlerler. Bunlardan birisini bu yazımda ele almak istedim.

TİMSAH

Son haftalarda Florida eyaletinde, timsahların insanlara saldırı haberleriyle sıkça karşılaşmaya başladım.

Yine geçenlerde, güney Florida’da, bir turist, Ulusal Park sınırları içindeki bir nehrin kenarına gider. Fotoğraf makinesiyle, suyun içinde hareketsiz ve masum (!) duran bir timsahın resmini çekmek ister.

Sessizce, sanki uyuyormuş gibi su yüzünde asılı kalan bir timsah

Timsah, sudan yıldırım hızıyla fırlar, yakaladığı avını nehrin dibine çeker, kurbanı boğulunca da tamamını yutar. Bunu gören arkadaşı, timsahı gözden kaybetmeden Ulusal Park yetkililerinden yardım ister.

 

Avına ani saldırı için sudan fırlayan bir timsah

Olay yerine gelen tecrübeli yetkililer, timsahı öldürmeye gerek duymazlar; genç adamı teselli edip, otele götürürler.

Genç adam, otele gelince, timsahın yuttuğu arkadaşının ailesini arar:

“Çok üzgünüm, Johnson (cansın) bir kazaya kurban gitti!”

“Ne kazası?”

“Timsah, Johnson’a saldırdı!”

“Johnson şimdi nerede?”

“Üzgünüm! Timsahın karnında.”

“Kimse müdahale etmedi mi?”

“Bu timsah türünün nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaymış. Bu nedenle yetkililer timsahı öldürmek istemediler. Çok üzgünüm!”

“Oğlumuzun kemikleri ne olacak? Onları bulmak mümkün mü?”

“Söylediklerine göre timsah bir hafta sonra sadece mide asitlerinin eritemediği fotoğraf makinesini kusarak dışarı atacak. Sanırım fotoğraf makinesini size getirebilirim. Eminim, timsahın Johnson’a saldırdığı son anın fotoğrafını bir anı olarak saklamak istersiniz.”

***

Florida’nın Orlando şehrindeki ünlü Disney Land parkını bilmeyen yoktur. Amerika’ya turist olarak gidenlerin uğrak yerlerinden birisidir. Disney Land’ı ziyaret edenler, Florida’nın ünlü doğal parklarını da gezmek isterler. Bunlardan birisi Myakka River State Park olarak bilinen yerdir. Her türden kuşların, yabani hayvanların yer aldığı bu park, özellikle tatlı su timsahlarıyla (alligator) ünlüdür.

Her tarafın bataklık, kamışlık ve durgun nehir sularıyla dolu olduğu Ulusal Parkı, turist rehberleri öncülüğünde dolaşmak mümkündür.

Tur başlamadan önce rehber uyarıda bulunur:

“Değerli misafirler! Parktaki en tehlikeli hayvan timsahtır. Onların sessiz ve sakin durduklarına asla kanmayınız. Çok hızlı bir şekilde zıplayabilir, avını yakaladığı gibi hızla uzaklaşabilirler. Unutmayınız, bu timsahlar gerektiğinde sudan çıkar, dört ayaklarıyla koşarak avının peşine bile düşebilirler. Bu durumda yapacağınız tek şey, düz bir çizgide koşmaktır. Sakın zig-zag yaparak koşmayınız. Yaban domuzlarında ziz-zag koşmanız gerekiyor ama timsahta bunun tersi söz konusudur. Timsahların en çok sevdiği üç hayvan, köpek, keçi ve domuzdur. Lütfen köpeklerinizi oteldeki korumaya bırakınız. Köpeği yemek için timsahlar öyle saldırganlaşırlar ki bindiğimiz tekneyi bile devirebilirler. Köpek, timsahlar için dondurma gibi zevk veren bir şeydir. Olur ya eğer timsah sizi yakalarsa ölümüne mücadele ediniz. Bağırınız, ellerinizi kollarınızı deliler gibi sallayınız, korkutunuz! Gözlerine darbe indirmeye çalışınız.

Yürüyüşe çıkmış bir timsah

Timsah, bir insanı dört hamlede yutmaya çalışır. Birinci hamlede avını dizine kadar yutar, sonra ağzını açıp ikinci hamleyi yapıp göbeğine kadar olan kısmını içine çeker. Üçüncü hamlede omza kadar kısmı ve nihayet son hamleyle de kafayı yutar, avın tamamını midesine indirir. Timsah, sizi yutmak için her hamle yapışında, kendinizi kurtarma, kaçma şansınız vardır. Bunu asla unutmayınız! Lütfen söylediklerimi ciddiye alınız.”

EKONOMİ

Ekonomi, bir bilim değildir ama üniversitelerde ve medyada “bilim” olarak yutturulur. “Ekonomi Profesörü” denildiği zaman söyleyecek laf kalmaz. Benim de Ekonomi Doktoram var ama itiraf ediyorum, sıradan bir bakkal, paranın kokusunu, kanununu ve kurallarını Nobel Ödüllü Ekonomi profesöründen daha iyi bilir ve anlar. Ekonomi bilimi, “deneme-yanılma” kuralını esas alır. Sizler de takdir edersiniz ki böyle bir yaklaşımı “bilimsel” bir sıfatla onurlandırmak hata olur.

Ekonomi, tıpkı fay hattına benzer. Biliyorsunuz, dünyanın tam ortası yani iç çekirdeği demir-nikel alaşımı olup çok yüksek basınç ve sıcaklık nedeniyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım erimiş haldedir (magma). Kıtalar  “magma” denilen hamur kıvamındaki bu sıvının üzerinde yüzerler. (Magma için yanardağlardan çıkan lavlar iyi bir örnek olabilir.)

Dünyamızın iç kesiti

Dünyamız 4.5 milyar yaşındadır. İlk önce bütün kıtalar bir bütündü (Pangea). Sonra kıtalar, magma üzerinde yüzerek birbirlerinden ayrıldılar. Dünya yuvarlak olduğundan kıtalar uzaklaştıkça aslında bir anlamda birbirlerine de yaklaşıyorlar, bu da kıtalar arasındaki “crust” denilen sert tabakaların kırılmasına yani fayların oluşmasına neden olmaktadır. (Örneğin Afrika kıtası yılda 2.15 cm Güney Amerika’ya yaklaşıyor.)

 

Kıtaların magma üzerinde milyarlarca yıl süren hareketi

Dünyamızda milyarlarca fay hattı vardır; kimisi küçük, kimisi büyük… Kıtaların hareketine göre bazı fay hatları üzerindeki baskı daha yoğundur, kırılma ihtimali yüksektir; bu durum da depremlerin habercisidir. Ama depremin tam olarak ne zaman yani hangi yıl, hangi ay, hangi gün, hangi saatte olacağı konusunda bir bilgi edinmemiz imkansızdır.

Ekonomi de böyledir. Milyarlarca faktör ekonomik gidişat üzerinde bir etken, yani bir bileşendir. Hiçbir ekonomist bu bileşenlerin tamamını ne göz önüne alabilir ne de değerlendirebilir. Ekonomi de tıpkı fay hattı gibi kaçınılmaz olarak zaman zaman kırılganlığa uğrar.

Bunu söylemek için bilim insanı olmaya gerek yoktur çünkü bilim insanları da ellerindeki olağanüstü matematiksel modellemelere rağmen örneğin döviz kurunun ve hisse senedinin bir dakika sonra ne olacağını bilemezler. Ancak istatistik değeri olan tahminlerde bulunabilirler. Eh, o kadarını bakkal amca da yapabiliyor.

AK Parti iktidarının iyi günlerinde döviz ve ekonomik büyüme istikrarlıydı. Taksici dostlar, heyecanla lafa girerlerdi: “Abi, artık bu ülkede ekonomik sıkıntı olmaz! Bitti o kara günler! Geride kaldı!”

Ben de gülerek: “Evet, öyle görünüyor!” diyerek morallerini bozmamaya çalışırdım. Sadece şunu söylemekle yetinirdim:

“Ekonomi, timsaha benzer. Nasıl ki timsah, sessizce, sinsice su yüzünde asılı kalır, siz de timsahı uyur zannedip yanına yaklaşırsınız, işte o anda timsah bir hamle yapıp sudan dışarı fırlar sizi yakaladığı gibi yutar. Allah korusun, korkarım bir gün ekonomi tıpkı timsah gibi aniden sıçrayacak, bizleri yakalayıp yutacak!”

Taksici dostlar, “Olur mu öyle şey!” der gibi keyifle gülerdi.

Ekonomi, ilk hamlesini yaptı, bizi dizimize kadar yuttu. İkinci hamlesini de yaptı, göbeğimize kadar yuttu. Şimdi üçüncü ve son hamlesini yapıp bizi tamamen yutacak.

Siyasetçiler de tıpkı, park yetkilileri gibi gelip, soğukkanlı bir tavırla, geride kalanları teselli edecekler: “Bu ekonomik buhran, nesli tükenmiş olan bir türden. Müdahale etmemiz mümkün değil. Acı çekenlere ve iflas edenlere geçmiş olsun, ölenlere de Allah rahmet eylesin!”

Nasıl ki turistten geriye timsahın mide enzimlerinin eritemediği fotoğraf makinesi kalmışsa bizden de geriye hatıra olarak ekonomi enzimlerinin eritemediği, artık işe yaramaz “yazar kasalar” kalacak.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir