(Bu yazı; Ağrı Dağı gibi ateşli bir yüreği taşıyan, ilkbaharın coşkun sularıyla akan Aras Nehri gibi dallı budaklı kıpkızıl damarlarıyla mütevazı bir yaşam süren ve nihayet bin yıllık folklorumuzu tıpkı dağ yollarını andıran beyninin kıvrımlarında özenle saklayan, bilge bir insana, yani Asım Keser kardeşime, atfedilmiştir.)

GİRİŞ

Hem Iğdır Üniversitesi Geliştirme Vakfı toplantısına katılmak hem de yurtdışı eğitim konusunda üniversite öğrencilerine konferans vermek için yakın zaman önce Iğdır’daydım.

Iğdır tarihindeki önemli şahsiyetlerden birisi olan, Geloylu Aşireti mensubu Numan Efendi’nin (Iğdır’ın ilk kaymakamı, ilk tapu müdürü, ilk davavekili) yeğeni, sevgili amcaoğlum Ahmet Ertuğrul (Paraşüt Ahmet), şahsımı, Asım Keser Bey’i ve Sayın Rektörümüz Mehmet Hakkı Alma’yı Ağrı Dağı ve Nuh’un Gemisi ile ilgili olarak Tiflis’te yapılacak uluslararası bir sempozyuma davet etti. Soğuk algınlığından mustarip olduğumdan bu yolculuğa çıkamadım.

Rüzgârlı ve soğuk bir günde Balık Gölü kenarında: (Soldan sağa) Şeval Hun, Mücahit Özden Hun, Asım Keser ve Ahmet Ertuğrul (Paraşüt Ahmet)

Asım Keser Bey, Tiflis’te çektirdiği aşağıdaki resmi gönderdi ve eklemeyi unutmadı:

 “Şehrin merkezine elinde süpürgesi ile değil asası ile heykeli yapılan bu zat (Kürt Reşo Ağa) bir kavmin onurunu taçlandıran yaşamıyla sizin bir makaleniz olmayı çoktan hak etmiştir.”

Asım Keser, Tiflis akşamında Kürt Raşid’in sakalını okşarken

Ben de sevgili dostumun bana yüklediği bu kutsal görevi yerine getirmek amacıyla aşağıdaki yazıyı sizler için kaleme aldım.

VE NİKO PİROSMANİ DOĞAR..

Niko Pirosmani

Niko Pirosmani’nin doğduğu ev

Bir varmış bir yokmuş… Gürcistan ülkesinin Kaheti bölgesindeki Mirzani isimli köyünde yaşayan yoksul bir çiftçi ailenin erkek evladı olur (1862). Adını Niko koyarlar. Aile soyadı tam olarak “Pirosmanaşvili”dir, ama daha sonra “Pirosmani” olarak bilinecektir. Yani, adıyla sanıyla, Niko Pirosmani dünyaya gelmiştir.

Niko Pirosmani zamanında Tiflis

Niko, büyür. Tiflis’e yerleşir. Eğitim alma şansı bulamaz. Hayatın zorlukları O’nu bekliyordur. O da zaten bunu kabullenmiştir. Kâh halk arasında “Duhan” olarak bilinen Gürcü meyhanelerinde, kâh tren istasyonunda çalışır. Sanatta yani yağlı boya resme merak sarar. Resimde teselli bulur. Ticarete soyunur, ama başarısız olur. Tek isteği bir parça ekmek, şarap ve yağlı boyadır.  Parası yettiğinde bir bodrum katında ya da merdiven altında ufak bir oda kiralar, yoksa da çalıştığı yerlerde sabahlar.

Niko, yalnızlığı sever. Fırsat buldukça, maddi gücü yettikçe yaptığı yağlı boya resimleri; meyhanelere, tavernalara ve atölye sahiplerine satarak geçimini sağlamaya çalışır.

AH MARGARİTA!

Niko’nun günleri, bu şekilde kederli ve yalnız devam ederken, Margarita isimli bir Fransız şarkıcının yolu Tiflis’e düşer.

The Belle Vue isimli Fransız gezici tiyatrosu Kafkasya turuna çıkar. O yıllar Güney Kafkasya’nın en büyük ve en hareketli şehri Tiflis’tir. Şarkıcı Margarita, Tiflis’te bir otele yerleşir. Margarita, insan ruhunu alt üst eden şarkılar söylemektedir. Ayrıca Keycock olarak bilinen egzotik bir dansla izleyicilerini büyülemektedir.

Margarita, Niko’nun çalıştığı meyhanede şarkı söylemeye başlar. Niko, daha ilk görüşte Margarita’ya âşık olmuştur. Niko için hayatın anlamı aniden değişmiştir. Margarita, artık onun her şeyidir. Binbir zorlukla biriktirdiği parasıyla Margarita’yı kızıl güllere boğar. Karşılığında aldığı sadece masum bir öpücüktür. Rivayete göre bir keresinde bir at arabası dolusu gülleri, akasya çiçeklerini, İran leylaklarını, anemonları, şakayıkları, zambakları ve gelincikleri aşkı için otele gönderir.

Niko, siyah bir tuval üzerine Margarita’nın yağlı boya resmini yapar. Ve bir gün Margarita geldiği gibi kaybolur. Hem de vedalaşmadan. Margarita, Fransa’ya dönmüştür. Sanki Niko’nun yüreğini de beraberinde götürmüştür. Niko, artık ruhu ölmüş bir insandır.

Niko, büyük bir aşk acısının kızılca kıyamet cehenneminde günlerce yanar. Kendini toparlayınca, ilk yaptığı iş, Margarita’nın yağlı boya resminde teselli aramak olur. Resimde, aşkını yeniden yaşar. Bu resim, artık O’nun her şeyidir.

“Aktris Margarita” tablosu

Ve bir gün Margarita tablosu kaybolur. Niko, deliye döner. Her iki Margarita, O’nu sessizce terk etmiştir. Hüzne boğulur. Kederlenir. Günlerce evinden çıkmaz. Yaşama küser. İçine kapanır.

KÜRT RAŞİD

Raşid isminde Êzidi bir Kürt, Niko’nun yaşadığı binanın kapıcısıdır. Her sabah elinde süpürgesiyle kapı önünü ve caddeyi süpürür. Görevini tamamladıktan sonra elinde asasıyla kapının önünde dikilir.

Raşid, Niko’yu günlerce göremeyince meraklanır. Kapısını çalar. Niko, çökmüş, yok olmuştur. Niko, isteksiz bir şekilde kapıyı Raşid’in yüzüne kapar. Ancak Raşid, her gün O’nu ziyaret etmeyi ihmal etmez.

Aradan zaman geçer. Niko, para kazanmak için tekrar meyhane işine geri döner. İşte böyle bir günde Raşid’in kendisini her sabah dostça selamlamasını ve onun için kederlenmesinden etkilenir. Raşid, anlattığı fıkralarla, sıcak ve fedakâr dostluğuyla Niko’yu yeniden yaşama kazandırır. Niko, odasının penceresinden bakarak Raşid’in yağlı boya resmini yapar.

Bir gün Niko, Raşid’i odasına davet eder. Yağlı boya resmini gösterir. Raşid, resme bakar, elini sakalına atar, sıvazlar, sıvazlar, sonra çığlık atar gibi konuşur: “Hayret! Bu resim tıpatıp bana benziyor!”. Niko, sevinçle gülerek cevaplar: “Evet, senin resmin!”

Niko Pirosmani’nin fırçasından “Kürt Raşid” tablosu

Raşid ile dostluğu sayesinde Niko, tekrar yağlı boya resim yapmaya başlar. Dışarı çıkmaz, kendisini sanatına adar. Böyle günlerinde Raşid, sanatçının ihtiyaç duyduğu yiyeceği ve yağlı boyayı kendi imkanlarıyla satın alır. Niko’yu torunu olarak görür. Raşid’in maddi ve manevi desteği sayesinde Niko, kendisini toparlar, 180 adet yağlı boya tabloya hayat verir.

NİKO PİROSMANİ’NİN VEFATI

Uzun yıllar kimse bu büyük sanatçıyı fark etmez bile… 1916’da “Gürcü Sanatçılar Derneği” toplantısına davet edilir. Niko Pirosmani’nin fotoğrafı ve bir tablosu “Tsnobis Purtseli” isimli bir gazetede yayımlanır. Niko Pirsomani, yavaş yavaş Gürcü sanatçılar ve halk tarafından kabul görür. Bu arada eserlerini beğeniyle izleyen hayranları zaman zaman sanatçıyı ziyaret ederler.

Ancak çok geçmeden, aynı gazete sanatçının tuhaf bir karikatürü yayımlanır. Bu, onun üzerinde ölümcül bir etki yaratır, ruh ve beden sağlığı kötüleşir. Böyle bir zamanda dünyada salgın olan İspanyol Gribine yakalanır.

Niko Pirosmani, her büyük sanatçı gibi yalnız ve unutulmuş olarak 1918’de vefat eder. Bugün mezarının yeri bilinmemektedir.

Van Gogh ve diğer ressamlarda olduğu gibi ölümünden sonra sanatçının eserleri toplanır, açık artırmalarda satılır, yaşamına dair araştırmalar yapılır. Sanatçı hakkında yazılar gazete sayfalarını doldurur. Niko Pirosmani’nin adı ve eserleri dünyaca tanınır, kabul görür.

PİCASSO

Niko Pirosmani ismini duyanlardan birisi de ünlü ressam Picasso’dur. Niko Pirosmani’nin benzersiz ve tutkulu resimlerine hayran olan Picasso, sanatçının portresini yapar.

Picasso’nın kaleminden Niko Pirosmani

LOUVRE MÜZESİ  

Uzun yıllar Fransız şarkıcı Margarita’nın kimliği bilinmez. 1969 yılında, sanatçının “Aktris Margarita” isimli tablosu Paris Louvre Müzesinde sergilenir. Yaşlı bir kadın gelip resmin önünde uzun süre durur. Portreyi tanır. Bu Tiflis’te şarkı söyleyen Fransız Şarkıcı Margarita de Sevres’dir. Araştırmalar sonunda Margarita de Sevres’in gençlik resmine ulaşılır.

Margaret de Sevres’i tanıyan yaşlı kadın (solda) Louvre Müzesi, Paris (1969)

Ve işte genç Niko Pirosmani ve aşkı Margarita

KÜRT RAŞİD’İN BRONZ HEYKELİ

Tiflisli yetkililer, Gürcistan’ın en ünlü ressamı Niko Pirosmani’ye yeniden yaşam umudu veren, O’nu hayata bağlayan, en zor günlerinde O’na kol kanat geren, kendi parasıyla yiyecek ve yağlı boya alan Kürt Raşid’i onurlandırmak için, Niko Pirosmani tarafından yapılan yağlı boya resmine sadık kalınarak, Kürt Raşid’in bronz heykelini Tiflis’te bir duvar önüne dikerler (2019).

Eğer yolunuz Tiflis’e düşerse vefalı ve koca yürekli Kürt Raşid’e sarılarak bir hatıra resmi çektirmeyi unutmayınız!

Tiflis’te Kürt Raşid heykeli

NİKO PİROSMANİ’NİN TABLOLARI

Baba ve Oğul

Bira Kupalı Kadın

Arslan ve Güneş

Ayılar

Eşek Süren Adam

Aile Sofrası

Üzüm Bağı

Pınara Giden Kadın ve Çocukları

 

(Aşağıdaki yazı ,TRT Kurdî kanalında Yayın Denetiçisi  olarak görev yapan Sayın Ali Karadeniz tarafından kaleme alınmıştır. Kendisine teşekkür ediyorum. Saygılarımla. Mücahit Özden Hun)

“REŞO VE NİKO” YAZISININ İZDÜŞÜMÜ
Bulutların kurşuniye boyadığı bu sabah vaktinde, göğün mavi olduğunu bilen ve bildiği bu gerçeğin verdiği yürek coşkusuyla seni selamlıyorum azizim.
Vermiş olduğun kıvılcım sayesinde dram, aksiyon, sanat, tarih, vefa, trajedi yüklü bu yazının vücuda gelmesine kılavuz olmandan ötürü sana bahtiyarlık diliyorum. Hem bu hikayeyi okuma keyfinden beni mahrum etmediğin için de müteşekkirim.
Göğün maviliğini bilinçlere hatırlatan Reşo(lar) yüzü suyu hatırına bu mina kubbenin altındaki yaşam nehri gümrah bir çağlayana döner. Reşo, bu hikayede oynadığı rol ile bir kez daha kanıtladı ki bir eylem dört şey üzerinde varlık bulur. Bu hikayenin dört unsuru Niko,  Margarita, aşk ve Reşo’dur. Niko, beyni temsil eder. Margaret, denizin altındaki mercandır. Aşkın rolü, mercana ulaşma tutkusudur. Reşo ise Niko’nun aşk ile meftun olduğu bu mercanı denizin derinliğinden çıkaran dalgıçtır.
Reşo, bir dalgıç gibi, Niko’yu düştüğü ve kaybolduğu Margaret’in aşk girdabından çıkarır. Yoksa merdiven altındaki odası Niko’ya mezar olacaktı. Reşo’nun diriltici selamı Niko’nun sanatının ana teması olan Margaret aşkına tuval olmuştur. Hayat öpücüğü hükmündeki bu selamın sahibi Reşo, elbette heykeli dikilecek adamdır. Reşo, bronz heykeliyle Tiflis’e ziyarete edilecek bir meydan bahşetmiştir.
Yazdırana ve yazana saygıyla… Ali Karadeniz

 

Benzer Haberler

4 Yorum





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir