31/10/2020

SINIFLI TOPLUMUN SONU VE İNSANLIĞIN GELECEĞİ

İnsanoğlu, 19’uncu yüzyıldan itibaren tarihin gelişimini özellikle Marks ve Engels tarafından 1848 yılında birlikte kaleme aldıkları Komünist Manifesto isimli kitapçığın yayınlanmasıyla “sınıflar mücadelesiyle” açıklamış, o günden itibaren insan zihni “sınıflı toplum-sınıfsız toplum”  ikilemi üzerinde yoğunlaşarak bugünlere kadar gelinmiştir. Komünist Manifesto, insanlığın gelişim tezini şu cümleyle açıklar: “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.”

Karl Marks

Frederich Engels

Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde klasik anlamda yani Marks’ın ifade ettiği şekilde sınıflı bir toplum yoktur. Bu durumda, “Sınıfsız bir toplumda mı yaşıyoruz?” diye sorabilirsiniz. Ben de “Hayır!” diye cevap vereceğim. Haklı olarak sizin de zihniniz karışmış olacak.

Aristo

Aslında zihninizi karıştıran ben değilim. Zihninizi karıştıran, 2000 yıldan fazla bir zamandır insanoğlunun sistematik düşünme şeklini belirleyen Aristo mantığının özel bir bölümüdür. Aristo (M.Ö.384-322) şüphesiz insanlığın yetiştirdiği en büyük zekâlardan birisidir. Felsefe, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, astronomi, metafizik, etik, estetik, ruh, psikoloji, dilbilim, ekonomi, siyaset ve retorik konularında çok önemli çalışmaları vardır. Ancak geliştirdiği mantık bilimindeki basit bir önermesi insanoğlunun düşünme gücünü sınırlamış, bir anlamda insan zihnini “cezaevine” duvarlarıyla örmüştür.

Aristo şöyle der:

“2 x 2 (iki kere iki) ya dört eder ya da dört etmez. Başka seçenek yoktur.”

Birçoğunuzun şu an Aristo ile hemfikir olduğunuzu hisseder gibiyim. Aynı mantığı toplum için uygularsak:

“Bir toplum ya sınıflı ya da sınıfsız bir yapıya sahiptir. Başka seçenek yoktur.”

EINSTEIN (AYNŞTAYN) İSİMLİ BİR DEHA

Einstein

19’ncu yüzyılın sonuna doğru ışığın yapısı üzerine araştırma yapan fizikçiler arasında iki farklı görüş belirir. Bir kısmı ışığın foton denilen parçacıklardan (tanecikler akımı) oluştuğunu söyler, bir kısmı ışığın dalga devinimi özelliğine sahip olduğunu iddia eder. Sonuçta aşağıdaki gibi bir mantık, fizik dünyasında genel kabul görür:

“Işık ya parçacıktır ya da dalgadır. Başka seçenek yoktur!”

Einstein (Aynştayn) (1879-1955) isimli bir zekâ, önüne konan bu ikilem üzerinde düşünür: “Niçin kendimi iki seçenek arasında sınırlıyorum?” diyerek klasik düşünme kalıbını bir kenara iter. Zihnini Aristo mantığının “cezaevi” ikileminden kurtararak deney ve araştırmalarına kararlılıkla devam eder. Çok geçmeden şöyle bir gerçekliğin farkına varır:

“Üzerine ışık düşen bazı maddeler elektron salıyorlardı. Parlak ışıklar daha fazla elektron salıyor fakat enerjileri artmıyordu. Sarı ve kırmızı ışıklar pek az elektron salıyorlardı.”

Klasik fizik, bu durumu tek başına ne dalga kuramı ne de parçacık kuramı ile açıklayabiliyordu. Einstein bu soruna Planck kuramını uyguladı. Çok geçmeden ışığın doğasının hem parçacık hem de dalga yapısına sahip olduğunu keşfetti. Einstein bu çalışması nedeniyle 1921 yılında Fizik Nobel Ödülünü kazandı.

HEM SINIFLI HEM DE SINIFSIZ TOPLUM

Aristo mantığının dışına çıkarak bugün içinde yaşadığımız toplumu irdelediğimizde hem sınıflı hem de sınıfsız bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Klasik anlamda toplumu, “köylüler/ işçiler bir yanda, burjuvalar diğer yanda” şeklinde bileşenlerine ayırarak düşünmenin sonuna geldiğimiz kesindir. Bu düşünme modelinin hüsranla sonuçlandığını hepimiz biliyoruz.

Son 20 yılda özellikle İnternet ve medyanın yoğun kullanımı dünyadaki bütün insanlığı bir konuda eşitlemiş durumdadır. Google’daki trilyonlarca makaleye sıradan bir köylü gibi çok ayrıcalıklı ve zengin birisi de ulaşabilir. İnternete bağlanma özelliğine sahip iPhone gibi akıllı telefonları yoksullar da, zenginler de artık zorlanmadan satın alabiliyorlar. Bugün artık herkesin cebinde bir akıllı telefon vardır yani BİLGİYE ULAŞMA anlamında insanoğlu eşitlenmiştir. Bu anlamda sınıfsız bir topluma sahibiz.

Diğer yandan bazı insanlar Ferrari kullanıyor bazıları daha aşağı model arabaya sahip ve bazılarının da arabası yoktur. Bazıları para gücü nedeniyle sağlık ve eğitim hizmetlerine daha rahat ulaşabiliyor, bazıları daha mütevazı seviyede bu imkâna sahiptir, bazılarının hiç yoktur. PARA GÜCÜNÜN dağılımı anlamında sınıflı bir topluma sahibiz.

Şu an bu iki gerçekliğe birlikte sahip olduğumuz için ne sınıflı ne de sınıfsız toplumda yaşıyoruz. Doğru önerme şöyle olmalıdır:  HER İKİSİNİ BİRLİKTE YAŞIYORUZ. Yani bilgiye ulaşma bakımından eşit ama yaşam standartları bakımından eşitsiz durumdayız. Burada şu soru önem kazanıyor: BİLGİYE EŞİT ŞEKİLDE ULAŞMA GÜCÜ YAŞAM STANDARTLARININ EŞİTLİĞİNDEN DAHA MI ÖNEMLİ? Sorunun cevabı: EVET!

İNSANLIĞIN GELECEĞİ

Francis Fukuyama

İnsanoğlunun içinde bulunduğu bu yeni dönemi, Japon asıllı Amerikalı Francis Fukuyama (1952 doğumlu) ve arkadaşları, “Tarihin sonu” şeklinde açıklamışlardır. Bu doğru değildir! Fukuyama, “Bilgiye ulaşım anlamında “eşitlik” dönemini dikkate alarak “Tarihin sonu” gibi bir ifade kullanmıştır. Böylece toplumun yapısını açıklamak anlamında iki düşünce sistemi yani sınıflı toplum ve bilgi toplumu kavramı ayrı ayrı ele alınmıştır. İşin doğrusu ve mantıklı açıklama, her ikisinin de aynı anda var olduğunu, bu nedenle insanoğlunun yeni bir döneme girdiğini kabul etmektir.

Klasik anlamda işçi-burjuvazi ikilemi üzerine kurulu sınıflı toplumu 1980’lerden itibaren yani bilgisayar kullanımının artışına paralel olarak bir dönüşüm yaşamıştır. Devrimi yapacak asıl güç olan işçi sendika ve partileri artık önemlerini kaybetmişlerdir. Büyük sendikaların bir araya gelip Türkiye’de herhangi bir konuda “grev” veya “direniş” örgütlediğine en son ne zaman tanık olduk? Sendikalar veya işçi sınıfı bugün “devrim” yapma anlamında böyle bir misyonu ne üstlenecek ne de bu atılımı yapacak objektif koşullara ve güce sahip değillerdir.

Her sendika artık bir sivil toplum kuruluşu olmanın da ötesinde tıpkı kapitalist bir işletme gibi çıkar ve kârlılık esası üzerine kurulu bir anlayışı kabullenmiş, toplumu dönüştürme vizyonundan vazgeçmiştir. Sendikalar sadece kendi üyelerinin ücret durumunun pazarlığını esas almakta, toplanan üyelik aidatlarıyla da sendika patronları güçlerine güç katarak, bir fabrika patronundan farksız bir yaşam sürmektedirler. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve sosyolojik sorunlar artık işçi sınıfının ve sendikaların sorunu olmaktan çıkmıştır. FETÖ gibi bir örgüt, toplumu yeni bir yaşam şekline inandırma anlamında işçi sendikalarından daha etkili bir rol oynamaktadır çünkü  FETÖ, sınıflı toplum dinamiklerini esas alarak iktidarı ele geçirmek yerine bilgi toplumunun en üst ürünü olan BlackBerry Messenger isimli akıllı telefonları kullanarak üyelerini örgütledi ve iktidarı ele geçirme teşebbüsünde bulundu. Bu da gösteriyor ki artık klasik işçi-işveren çatışmasıyla iktidar el değiştirmiyor, bilgi toplumunun gücüyle de iktidarı ele geçirme ihtimali güç kazanıyor.  

BlackBerry Akıllı Telefon

İşte böyle bir anda yükselen ve değer kazanan BİLGİ TOPLUMU koşullarında insanların dünyada yaşanan her türden haksızlık ve eşitsizliklere karşı sınıf farkı gözetmeksizin İnternet üzerinden (akıllı telefonlar) haberleşerek mücadele ettiğine tanık oluyoruz. Çoğu kez önemli bir konu hakkında zengin ve yoksul aynı fikirde olmakta, bu dayanışma toplumda akıllı telefonlar üzerinden toplumsal bir dayanışma gücüne dönüşmektedir.  

Siyasi partiler artık erozyona uğramıştır. Nasıl sendikalar asli görevlerinden yani devrim yapma misyonundan uzaklaşmışsa aynı şekilde partiler de erozyona uğramış, toplumu bir bütün olarak dönüşüme uğratmak yerine, tıpkı sendikalarda olduğu gibi, “ hangi partiye yakın durursam çıkar ve menfaatlerim güvence altında olacaktır”, anlayışını seçmene inandırma yarışı içine girmişlerdir. Anlayacağınız sınıflı toplum ve bilgi toplumu dinamikleri aynı anda var olmakta ve toplum artık bu iki bileşenin birlikte var oluşuyla dönüşüme uğramaktadır. Klasik anlamda sınıflı toplum artık tek başına hükümranlığını kaybetmiştir. Bilgiye ulaşımın evrensel bir değer kazanması ve bu anlamda insanlığın eşitlenmesi sınıf savaşına yeni bir boyut kazandırmış, yeni bir toplum modelinin ilk safhasına adım atmış durumdayız.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir