SIFIRDAN MI DEVRALDI?
SIFIRDAN MI DEVRALDI?
17/09/2024
Geçen ay şehirler arası bir yolculukta otobüsümüzün mola verdiği bir lokanta önündeki masada çaycıyı beklerden aynı masaya ilişmiş bir gençle on beş dakika kadar bir sohbetimiz oldu. Hayatta bir daha karşılaşmayacağınız bazı insanlarla kısa süreli de olsa sohbetler yabana atılamaz. Bunlar farklı insanları tanımada ve bakış açısına yeni pencereler açmada yararlı olur.
Önce ben ona sordum: Nereli idi, nerden gelip nereye gidiyordu? Doğulu bir Kürt’tü ve orada (Bozöyük) yol yapımında çalışıyor, Ankara’ya gidecek otobüsünün kalkışını bekliyordu.
Sorusu üzerine ben de nerden gelip nereye gittiğimi, mesleğimi ve şimdi yapmakta olduğum işi anlattım.
Tarihimizin Kurtuluş Savaşı dönemi ile ilgilendiğimi öğrenince Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında ülkeyi sıfırdan aldığını ve yepyeni bir ülke yarattığını söyleyerek benim onaylamam bekledi. Kendisinin de tarihle ilgili çok şeyler bildiğini ve bu konuda akademisyenleri cebinden çıkarabileceğini söylemesi ağırbaşlı bir tutum değildi ama anlattıklarından birtakım olayları ezberlemiş olduğu anlaşılıyordu.
“Hayır” dedim: “Hiçbir şey sıfırdan başlamaz. Kurtuluş Savaşı da sıfırdan başlamadı. Buna bazı örnekler verdim.
Meğer bu genç, benim ağzımı yoklamak için bu sözü söylemiş. Çünkü bütün Türklerin öyle düşündüğünü sanıyordu. Bu yargısında haksız da sayılmazdı. Verilen tarih eğitimi ve yaygın söylem Atatürk’ün Samsun’a çıkınca sıfırdan başladığına inandırılmıştı. Türkler, bunu Liderin büyüklüğünün ve Kurtuluş Savaşı’nın kutsallığın artırmak ve böylece vatanları elinden alınmak isteyen emperyalistlere karşı övünmek için yapıyorlardı. Karşımdaki gencin ise sorunu farklıydı. O kısa sohbette Kürtlerin ne kadar eski ve büyük bir millet olduğunu anlatmaya başladı. Selahattin Eyyübi’den girdi, Üst komutanlardan birinin de Kürt olduğunu söyleyerek Çanakkale Savaşın kazanılmasında Kürtlerin rolünü anlatmaya çalıştı.
Türkiye’de çok uzun yıllar Kürtlerin dışlaması, Kürt adının anmanın bile sakıncalı sayılması Kürtleri Türklere karşı güvensiz hale getirmişti. Artık benim Kurtuluş Savaşında Kürtlerin durumu ile ilgili açıklamalarımı dinlemek bile istemiyordu.
Otobüsümün kalkmakta olduğu duyurusu ile sözü bitmemiş olan bu gençle söyleşimiz sona erdi. Çaylarımızın parasını o ödedi. Bana da “Sıfırdan başlamak” konusunda bu yazıyı yazmak düştü.
Kurtuluş Savaşımız sıfırdan başlamadı. Mustafa Kemal Paşa da, 19 Mayıs 1919’da sıfırdan başlamadı.
Şöyle ki:
DENEYİM: Türkiye Kurtuluş Savaşı’na başlarken onun yıllarca cephelerde savaşmış subay ve erleri vardı. Mustafa Kemal de bu subaylardan biriydi. Arkadaşları gibi savaşmasını öğrenmişti. Osmanlı aydınlarının tümü ayrıca Fransız ihtilalini biliyorlardı. “Hürriyet, müsavat, adalet”i yürürlüğe koymalarından beri on yıl geçmişti.
EĞİTİM: Türkiye’nin ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, öğretmen okulu, Harp Okulu, Mülkiye gibi eğitim kurumları vardı. Öğretmenleri, yıllardır ülkeye gerekli olan eğitimin niteliğinin ne olması gerektiği konusunda kafa yoruyorlardı.
PARLAMENTO HAYATI: Türkler, imparatorluktaki diğer milliyeteler gibi parlamento, seçim, hükümet, kanun yapma, güvenoyu alma gibi yönetim tarzının uygulamalarına alışıktılar.
BASIN: Türkiye’de özellikle 1908 Devriminden sonra çeşitlenip gelişen bir basın hayatı vardı. Hükümet yanlısı ve muhalif gazeteler birbirleriyle çekişiyorlardı. Etkili yazarlar yetişmişti.
SENDİKA VE DERNEKLER: Türkler, Batı’daki gibi örgütlenmeyi öğrenmişlerdi. İşçiler, öğretmenler, kadınlar, gençler, yardım sevenler örgütleniyor, boykot ve grev yapıyor, demokratik kongreler düzenliyor, makbuzla para topluyor, meydanlarda toplanarak yurdun ve mesleklerinin çıkarlarını haykırıyor, hükümeti ve İtilaf Devletlerinin temsilcilerini telgraf yağmuruna tutuyordu.
DİPLOMASI: Türkiye’nin geleneksel bir diplomasi örgütü, başka ülkelerde diplomatları vardı. Türk diplomatlar müzakere usullerini biliyorlardı.
SAVAŞ ARAÇLARI: Birinci Dünya Savaşında Türkiye Almanlar tarafından tepeden tırnağa silahlandırılmıştı. Mondros Ateşkes Anlaşması ile İtilaf Devletleri bunun önemli bir kısmına el koymakla birlikte, hâlâ askeri birliklerde, askerlik şubelerinde önemli miktarda silah buluyordu. 1918’de Doğu Anadolu’dan çekilen Ruslar da silahlarını ve büyük miktarda erzakı bırakmışlardı. İlk direnmeler için bunlar kullanıldı. Daha sonra Rusya’dan silah yardımı alındı. Fransızlar Çukurova’dan çekilirken silahlarının çoğunu götürmediler ve İstanbul’daki askerî depolardan silah kaçırıldı. İtalya’nın aracılığı ile Batı’dan silah satın alındı.
MALİ İMKÂNLAR: Birinci dünya savaşındaki harcamalarla devlet hazinesi iflas eşiğine gelmiş olmakla birlikte halkın elinde hâlâ önemli ölçüde servet vardı. Paranın önemli bir kısmı savaş zenginlerinin, taşrada zadegânlarına elindeydi. Tehcir edilen Ermeni ve Rumların mallarına bunlar el koymuşlardı. Masraflı düğünler, içki âlemleri devam ediyordu. İlk kurulan çeteler, bunlardan yardım veya haraç alarak askerlerini donatıyorlardı.
Sonuç olarak hiçbir şeye sıfırdan başlanmaz. Kuruluş Savaşı da sıfırdan başlamadı. Yapılan iş, bu kaynakları çoğaltmak ve vatan savunmasın için kullanmak, var olan insan gücünü de seferber etmekten ibarettir. Övmek ve övünmek için bunlar yeter.
KÜRTLERİN DURUMU: Konu açılmışken, Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’ndaki tutumlarına da değinip bu bahsi kapatalım: Kurtuluş Savaşı gerek askeri ve siyasi önderlik bakımından esas olarak Türk unsuruna, onun da Rumeli ve İstanbul kökenli olanlarına dayanmıştır. Çünkü nüfusun çoğunluğu şimdi olduğu gibi Türklerden oluşuyordu ve öğrenim görme, yönetici olma imkânlarına onlar daha çok sahiptiler. Kürt kamuoyunda ise iki eğilim vardı: Araplar gibi Osmanlı’dan ayrılıp başının çaresine bakmak veya Türklerle birlikte Osmanlı Halifeliğinde yaşamak. Birinci eğilim, Kürtlere özerklik verileceği vaadiyle, yerine göre de (Koçgiri’de olduğu gibi) zorla bastırıldı. Meclis’te bütün Kürt illerinden temsilciler vardı ve bunlar ikinci eğilimi temsil ediyorlardı. Hakkâri dağlarından asker toplamanın kolay olmadığı da kabul edilmeli…
Benzer Haberler