OKUDUĞUMUZ KİTABI NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

06/10/2021 

Her aydın için olmazsa olmaz meşgalelerin başında kitap okumak gelir. Günün belli bir zamanını kitap okumaya ayırmak gerekir. Bunu yapmadan, yani bilim ve sanat serlerinden beslenmeden yapılan politikanın halka yararlı bir sonuç vermesi beklenemez. Böyleleri belki iyi bir ihale takipçisi, liderlerinin dalkavuğu olabilirler. Kitap okunmadan resim yapılamaz, şiir yazılamaz, anı, deneme, roman, öykü yazılamaz. Medyada tartışmacı olunamaz. Sözlü gelenekten beslenen eski ozanlar devri gerilerde kalmıştır. Kitap okuyan kişi kendini geliştirerek insanlığa da yararlı olabilir.

OKUMA ALIŞKANLIĞI KÜÇÜK YAŞTA BAŞLAR

Okuma alışkanlığı çocuk yaşlarda başlar. Aile büyüklerinin özendirmesi önemli olmakla birlikte bu alışkanlık en çok okulda kazanılır. Sınıf öğretmelerinin, orta öğretimde Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinin görevi, yalnız okuma kitaplarındaki parçaları işlemek değildir. Çocuğu kitapla yüz yüze getirmeyen bir eğitim ezberci medrese eğitiminden farksızdır.

Öğretmenliğim boyunca, meslektaşlarımın pek azının öğrencilere kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için uğraştığını görerek hayıflanmışımdır. Zaten kendilerinde de böyle bir alışkanlık yoktur. Okuma alışkanlığı kazandırmak, öğrencilere bu konuda ödev vermeyi, bu ödevleri değerlendirmeyi gerektirdiğinden buna zamanlarının olmadığını düşünmekteydiler ama paydostan sonra kahveye kapağı atıp saatlerce oyun oynamaya zamanları vardı!

Ben mahalle mektebinde okuma yazmayı öğrendiğimden daha ilkokula başlamadan köyde bulduğum âşık kitaplarını okuyordum. Köy Enstitüsünün devamı olan İlköğretmen okulunda 20 bin kitaplık bir kütüphane okuma ihtiyacımıza yetiyordu. Fakat okumayı sistemli hale getirmek ve okuduklarımızdan yeterince yararlanma yolunu Türkçe öğretmenimiz Mustafa Şahin’den öğrendik. Köy Enstitüsü mezunu idi. Enstitülerde kitap okumanın yaygın olduğunu biliyoruz.

Öğretmenimiz, okumayı öğütlemekle yetinmezdi, bunu nota bağlayan bir ödev haline getirmişti. Ders yılı başında, ne kadar kitap okuyacağımızı belirtir, bunları bir sistem içinde özetlememizi isterdi. Dönem sonlarında bizi defterimizle birlikte önüne alarak okuduklarımızdan ne anladığımızı sorgulardı. Hepimizin birer kitap özetleme defteri bulunurdu. Öğretmenliğimde bu yöntemi geliştirerek bunu her ay bir kitap kampanyasına dönüştürdüm, okuduklarıyla ilgili defter tutturdum, bunları satır satır okudum ve ödev notu verdim. Bir kısmını sınıfta anlattırdım, buna da sözlü notu verdim.

Öğrencilerimin büyük çoğunluğu bu yöntemi sevdiler. Genellikle koyduğumuz hedefleri aştılar. Türk ve dünya edebiyatının birçok klasiği ile tanıştılar. Bu kampanyadan aldığım sonuçları çeşitli yazılarımda dile getirdim. 1999’da, “Bütün okullarda ayda bir kitap” uygulamasını bir proje olarak Millî Eğitim Bakanlığına önerdik. Dönemin bakanı Bostancıoğlu bunu bir genelge ile okullara duyurdu, özendirme yollarını da gösterdi. Yılsonunda alınacak notların bakanlığa bildirilmesini de istedi. Harekete geçen okullar ve öğretmenler olduğunu haber aldık fakat bakanın değişmesiyle bu uygulama kalıcı olamadı.

İŞLEYEN BİR KİTAPLIK KURMAK ZOR DEĞİLDİR

Raflarda duran kitabın kimseye faydası yoktur. Bir kitap elden ele ne kadar eskirse o kadar değerlidir. Çalıştığım okullardan birinde okul kitaplığı sürekli kapalı dururdu ve buradan öğrencilere kitap verilip verilmediğini sorduğumda “eskimesin diye” verilmediği yanıtını almıştım. Kitaplığa bakan kimse yoktu, anahtar okul kâtiplerinin birinde bulunuyordu. Kitaplığın ne zaman açılacağını sorduğumda “Kütüphane ile neden bu kadar ilgilendiğinizi anlamıyorum!” tepkisini almıştım. Neyse ki sonunda kitaplığı açtırabildik, öğrencilerden nöbetçi koyarak ödünç kitap alınmasını mümkün hale getirdik. Bununla birlikte elimizin altında bir kitaplığın bulunması faydalı olurdu. Öğrencilerin getirdiklerinden seçmeler yaparak her şubede 40-50 kitaplık “seyyar” birer kitaplık oluşturduk. Seyyar olması şuradan kaynaklanıyordu: Bu işle görevli öğrenci, bir defter tutarak kitapları arkadaşlarına dağıtıyor, okunduklarında topluyor, böylece kitaplar dolaşıp duruyordu.

KİTABI ELDE KALEM OKUMAK

Kitapları, önemli cümlelerin altını çizerek okumalıyız. Bu hem okurken kitaba odaklanmamızı, hem de ondan yararlanmamızı sağlar. Kitabın kime ait olduğu kapağına veya ilk sayfasına yazılmalı, alındığı tarih de not edilmelidir. Böylece her kitabın kitapçıdan çıktıktan sonra serüveni de belirlenmiş olur. Fakat bu serüveni daha belirgin duruma getirecek olan kapağın iç kısmına kitabı okuyanların not edilmesidir. Öğretmen Okulunda, herhalde başka kitaplıklarda da bulunan, basılı bir çizelge, kapak içine yapıştırılmış bir cepte bulunurdu. Bunda kitabı okuyan kişinin adı soyadı, okuduğu tarih belirtilirdi. Ben bunu bir süredir, okuduğum kitapların dış kapak içine yazarak uyguluyorum. OKUDUM ibaresinin altına ilk satır olmak üzere, 1 numarasını koyduktan sonra adımı soyadımı yazıp tarih de atıyorum. Kitabı benden sonra okuyanlar da adlarını yazıyorlar. Böylece kitabın kaç kişi tarafından ve ne zaman okunduğu ile ilgili bilgiler edinmek mümkün oluyor.

Başlangıçtan beri kitaplarımda bunu uygulamadığım için çok pişmanım. Çünkü kitaplığımı elden geçirirken bazı kitapları okuyup okumadığımda tereddüt ediyorum. Bazılarının alınmasının üzerinden 40-50 yıl geçmiş. Bazı kitapların adları belleğimizde o kadar güçlü bir iz bırakmıştır ki, onu okuduk sanabiliriz veya okuduğumuzu unutabiliriz. Son 26 yıldır, günlük not defterime okuduğum kitapları not ediyorum. Son yıllarda bir yıl içinde okuduğum kitapların listesini sosyal medyadan da paylaşıyorum. Böylece hem kendimle hesaplaşıyor, hem de okumayı seven arkadaşlara mesaj vermiş oluyorum. Az veya çok olmasına bakmayın, siz de yıl içinde okuduğunuz kitapların listesini paylaşın.

Acaba ben, herhalde sekiz-on yaşımdan beri yaklaşık yetmiş yılda kaç kitap okudum? Bunların aşağı yukarı bir listesini çıkarabilir miyim? Haftaya kalmadan… (6 Ekim 2021)

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir