MİLLETİN EN ÖNEMLİ UNSURU  ORTAK ANLAŞMA DİLİDİR

 

10/OCAK/2011 Güncelleme : 12/06/2022

 

Dil bir milleti millet yapan en önemli v e temel öğedir. Zira milleti meydana getiren bireyler, insanlar dil aracılığı ile konuşur anlaşırlar. Kültürleri, bilgileri, tarihleri, eğitimleri dil ile olur. Toplum bireyleri dil ile kaynaşır. Aynı acıyı, tasayı sevinci dil ile paylaşırlar.

 

Milleti Milet yapan diğer öğeler, o milletin tarihine, coğrafyasına, gelişimine göre farklılıklar gösterebilir. Ama dil değişmez temel bir öğedir.

Bir milletin içinde değişik etnik gruplar olabilir. O dilin farklı lehçeleri ağızları da olabilir. Ama milletin dili tek ve hâkim olmaz ise millet oluşmaz.

Bu nedenle de Türkiye Cumhuriyetini kuran irade, Türk milletinin resmi dili Türkçe’dir demiş ve bu Türkçe’nin de İstanbul hanımlarının konuştuğu TÜRKÇE olarak belirlemiştir.

         Şimdi günümüzde bir kısım Kürt aydın ve siyasileri Kürtçe’nin ikinci bir resmi dil olmasını talep etmektedirler. Bu dolaylı olarak ayrılmak demektir. Bu onların bileceği bir şey olmakla birlikte bunun yanında kimi Türk lehçelerinin de kullanılmasını talep etmek milleti çağın gerisine düşürmek olur.

         Bu arkadaşlar, Kürt lehçe ve ağızlarını da savunuyorlar mı? O zaman insanlar birbirleriyle anlaşamazlar. Her yan aşiretlere, kavimlere dönüşür. Ki bu da hiçbir etnik unsura yarar sağlamaz ama tekelci ve sömürgen güçlerin ekmeğine yağ sürer. Zira ulusal bilinçten yoksun insanları sömürmek çok daha kolaylaşır.

         Olması gereken egemen dilin resmi ve eğitim dili olmasıdır. Günlük yaşamda ise her etnik kesim kendi dilini lehçesini hatta ağızları kullanabilir. Gerçekten de kullanılmaktadır.

         Iğdır’ı ele alırsak Dağlıların ağzı ile, Meleklilerin, Karakoyunluların ağızları bir değildir. O taydan yani Rusya’dan gelen muhacirlerin ağızları vurguları da farklıdır. Ama hepimiz yazımda ve resmi kanallarda İstanbul Türkçesini kullanmaktayız.

         Tersini düşünmek kulağa hoş gelir. Romantizm olur ama çağa ve gelişmeye ters düşer.

         O kadar ki günümüzde artık insanlar İstanbul Türkçesinin yanında özellikle de İngilizceyi öğrenmeye çalışırken, kalkıp ta kavimlerin, boyların dilini kullanmaya çalışmak diyalektik gelişime ters düşer. Zaten imkansızdır.

         Yüzyılların imbiğinden geçmiş, yazarlar, çizerler, şairler, ozanlar top yekun sanatkarlar tarafından işlenmiş bir dil yerine, kabile ağzını dilini getirmeye çalışmak, güzeli estetiği zarafeti bırakıp ilkelliği, kabalığı, taşralılığı istemektir. Buna halkçılık değil popülizm denir. İlkel, basit kavim dil ya da şiveleriyle eğitim, bilim, sanat, hukuk ve hele felsefe olamaz. Gelişme olamaz.

         Bu tarihin akışına terstir. Nitekim bunu talep edenler dahi o canım İstanbul Türkçesini kullanmaya, hem de doğma büyüme bir İstanbullu kadar özen göstermektedirler. Yani uygulamaları farklı söylemleri farklı.

         Aşağıya alıntıladığım Saadet Pesen arkadaşın sözleri bu yoruma pek denk düşmektedir.

 

“Yaşadığımız semtte,  etnik yapılara uygun olarak en az 5 okul olduğunu düşünelim. Aynı apartmanda yaşayan çocuklarımızın 5 ayrı okula, ayrı dillerde eğitim-öğretim yapmak üzere  gittiklerini düşünelim.

       Selamlaşamayan,

       Anlaşamayan,

       Oyun oynayamayan,

       Paylaşamayan,

       Ve doğal olarak da;

       Ailelerinin de selamlaşamadığı,

       Anlaşamadığı,

       Paylaşamadığı,

       Sevinçte ve kederde ortak olamadığı bir yapı.!?

       Adına ne denir?

       Topluluk bile değil…Belki, kalabalık…

 

 

 

 

Benzer Haberler

1 Yorum


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir