04/03/2020

“KÜRTÇE” ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Değerli okuyucular!

Dikkat ederseniz Kürtçe kelimesini iki tırnak arasında yazdım çünkü Kürtçe diye bir dil yoktur. Şaşırdınız değil mi? Dünyada özellikle üniversitelerde binlerce dilbilimci var. Çok genel ve üst düzey sınıflandırmalar dışında farklı görüşlere sahiptirler ve birinin söylediğini veya tezini diğeri reddeder veya başka bir biçimde sunar. Bir anlamda dilbilim alanında karmakarışık bir durum yaşanmaktadır. Bu durum “Kürtçe” için de geçerlidir. Bu makalenin amacı bu karışıklığı dikkatinize sunmak ve “Kürtçe” konusundaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmaktır.

“Kürtçe” üzerine görüşlerimi yazmadan önce isterim ki bakış açınızı biraz çeşitlendireyim.  Şu soruyu sormak isterim? ABD’de kaç resmi dil var?  Cevabını da vermek isterim: ABD federal bir devlettir. Anayasa’sında “resmi dil İngilizcedir” şeklinde bir ifade yoktur. Yani koskocaman ABD’nin resmi dili yoktur. Şaşırtıcı değil mi? Ama unutmayalım Amerika’da 50 eyalet vardır. Bu eyaletlerin 31’nin Anayasa’sında “resmi dil İngilizcedir” diye yazar. Açıklamam daha bitmedi. Hawaii ABD’nin 50 eyaletinden birisidir. Orada Pidgin English de 2015 yılından beri resmi dil olarak kabul görmüş bulunuyor.  Aynı şekilde Güney Dakota’da Sioux dili resmi dil olarak kabul görmüştür. Alaska’da resmi dillerin sayısı 21 kadardır. Yani bütün bu dillerde eğitim verilmektedir.

Şimdi gelelim daha zor bir soruya: ABD’de kaç tane konuşulan Kızılderili dili vardır. Bir zamanlar bu sayı 300’den fazlaydı. Ama sadece konuşuluyordu. Yazı dili yoktu. Bugün yaklaşık olarak 175 Kızılderili dili var ve bunların çok azı yazı dilinde de kendini ifade etme şansına sahipler. Şimdi okuyucularıma şu soruyu sormak isterim? Konuşulan 175 dil (birbirlerinden tamamen bağımsızdırlar, birbirlerini anlamaları mümkün değildir) şive midir, ağız mıdır, lehçe midir yoksa bağımsız diller midir? Zor bir soru değil mi? Hangi babayiğit dilbilimci bu sorunun cevabını verebilir? Yazı diline sahip olmadıkları için bu sayının 2050 yılında 20’ye düşmesi beklenmektedir. Yazı dili olmayan bu diller “ilkel diller midir?” Kesinlikle hayır! ABD’yi İkinci Dünya Savaşında hangi dil kurtardı biliyor musunuz? Yazı dili olmayan Navajo isimli Kızılderili dili. Askeri gizli konuşmalar bu dille yapıldı, Japonlar çok uğraştılar ama bu dili bir türlü deşifre edemediler çünkü yazılı bir metin yoktu.  Konuşulan her şeyi Navajo diline çevirip bu bilgiyi karşı tarafa iletebildiler. Yani Navajo dilini “ilkel” veya kelime haznesi bakımından “yetersiz” gören dilbilimciler yanılmışlardı.   

Birinci tezim şudur:Yazı dili olsun veya olmasın dünyada ilkel dil yoktur. Yetersiz dil vardır. Türkçe de yetersiz bir dildir. “Coronavirus” kelimesini yetersizlik nedeniyle Koronavirüs olarak kullanıyoruz. “Television” kelimesini Televizyon olarak kullanıyoruz. Örneklerin sonu gelmez. Bu Türkçe’nin ilkel bir dil olduğu anlamına gelmez.

Şimdi isterseniz ABD ile yukarıdaki sorduğum sorunun cevabını kendi görüşüme göre vereyim: Her ne kadar 175 dilin her birisi sözlü (oral) olarak her şeyi ifade edecek güce sahip olsa da yazı diline sahip olmadıkları için “Bağımsız Dil” değillerdir. Bir dili bağımsız dil yapan en önemli faktör yazılıyor ve çoğaltılabiliyor olmasıdır. Bu çok acımasız bir tanım ama aksi takdirde dilbilim ilerleme sağlayamaz.

Bütün bunları dikkate alarak şimdi “Kürtçe” ile görüşlerimi ifade etmek isterim. Okuyucularımın bazıları öyle zannederler ki, “Kürtçe isimli tek bir dil”  ve bunu konuşan bir topluluk vardır. “Biz Türkçe onlar Kürtçe konuşuyor,” gibisinden basit bir anlayış geliştirilmiştir. Ama üzülerek söylemem gerekir ki gerçeklik oldukça farklıdır.

Daha fazla ilerlemeden dikkatinizi bir konuya çekmek isterim: “Kürt” milliyetçileri arasında çok abartılı değerlendirmeler yapılmakta hatta bu furyaya, başında “Enstitü” yazan güya uluslararası Kürt kuruluşları da dahil olmaktadırlar. Ben bu yazımda sizlere mümkün olduğu kadar objektif ve anlaşılabilir bir sınıflandırma sunacağım.

Artık “Kürtçe” yerine “Kürt dilleri” kelimesini kullanmama lütfen izin veriniz. Çünkü “Kürtçe” kelimesi, Türkçe, İngilizce gibi tek bir dile referans yapar ama böyle bir dil yoktur ama Kürt Dilleri vardır. Dilbilimciler “Kürtçeyi  “Hint-İran dilleri” grubuna yerleştirirler. Bunda bir hata yok. Sadece “Kürtçe” diye bağımsız bir dil olmadığı için onu bu şekilde sınıflandırmak mümkün değildir ama varsayalım ki “Kürtçe” diye standart bir dil var. Yani Kürdistan isimli bölgede (İran, Türkiye, Irak, Suriye) herkes aynı dili konuşuyor olsun.

“Hint-İran” kelimesindeki “Hint” ifadesini bir kenara bırakalım. Sadece “İran” dillerini dikkate alalım. İran dilleri içinde Kuzeybatı alt grubunda Farsça, Kürtçe, Tacikçe ve Zazaca (Goranca); Kuzeydoğu grubunda da Osetçe ve Peştuca yer alır. Elbette ben buradaki “Kürtçe” kelimesine itiraz ediyorum çünkü “Kürtçe” diye bağımsız bir dil yoktur.

Dikkat ederseniz dünyanın en ünlü dilbilimcileri bu sınıflandırmayı yaparken “Kürt dilleri” yerine “Kürtçe” ifadesini kullanmışlardır. Bu bir hatadır. Genel sınıflandırmada hemfikir olan dilbilimciler alt grupları sınıflandırmaya başlayınca birbirleriyle çelişir hatta çok ciddi anlamda farklı tezler öne sürerler. Eğer merak edip ünlü dilbilimcilerin dil ağaçlarına göz atarsanız birisi diğerini tutmaz çünkü herkesin tezi ve yaklaşımı farklıdır.

Bu arada okuyucuma kendimle ilgili kısa bir bilgi vermek ihtiyacı doğmuştur. Ben profesyonel bir dilbilimci değilim. Elektrik Mühendisliği, İşletme Mastırı, Ekonomi Doktorası Adalet ve Uluslararası ilişkiler diplomalarım var. Dillere olan merakım çocukluk yıllarımdan itibaren başladı. Ondan fazla dil biliyorum. Fransa, Almanya ve ABD’de eğitim yaptığım yıllar birçok dilbilim derslerine gönüllü olarak katıldım ve ders aldım hatta dilbilim konusunda İngilizce hazırlamış olduğum bir tezim de bulunmaktadır. Bütün bunları niçin söylemek ihtiyacı duyuyorum: Bazı veya birçok okuyucum haklı olarak, “Siz bir dilbilimci değilsiniz! Söylediklerinizin bilimsel bir değeri yoktur!” diye itiraz edebilirler. Doğrusu böyle düşünen okuyucularıma hak vermiyor değilim de! Ama unutmayınız ki ABD’de yapılan sempozyumlaraözellikle “Kürtçe” üzerine sunduğum tezler dikkate alınmış ancak dilbilimci olmadığım için bu çalışmalarıma süreklilik kazandıramadığımdanaraştırmalarımı gönüllülük temelinde ve yavaş bir tempoda, çoğu zaman dilbilim camiasından uzaktadevam ettirdim.

Beni şahsen tanıyan okuyucularımın birçoğunun kendi kendilerine şöyle söylendiğini duyar gibi oluyorum: “Mücahit Kürtçeyi zar zor konuşuyor ama Kürtçe üzerine fikir yürütüyor. Bunun bir ciddiyeti olamaz!” İlk anda bu önerme çok mantıklı ve anlaşılabilir bir değer taşımaktadır. Ama bir hatırlatma yapmak isterim:

Bildiğiniz gibi dünyada en ünlü Kürt dilbilimcileri veya Kürt antropologlar yabancılardır: Zaten Kürtçe ilk gramer kitabını (1787) da hazırlayan Maurizio Garzioni isimli bir İtalyan papazıdır.  Bu isim dışında önemli gördüğüm Kürt dilbilimcileri Joyce Blau, Michael Chyet, Lescot, Martin van Bruinessen,  Mac KenzieE. B. Soane, Minorski, Edmonds, Oskar Mann,,Windfuhr, GernotThackston, ErnstKausenve daha nicesi

Bu dilbilimcilerden ikisini yakinen tanıma şansım oldu: Bunlardan birincisi Joyce Blau idi.(Halen Paris Kürt Enstitüsünde görevlidir. Bir söyleşi nedeniyle iki yıl önce tekrar görüşme şansım olmuştu)

1970’li yılların sonuna doğru bir zamandı.  Joyce Blau, Kürtçe, İngilizce ve Fransızca bir sözlük çıkarmıştı. Merhum dayım Fetullah Kakioğlu da bu kitaba ayrıca Türkçeyi de ekleyerek dört dilli bu sözlüğü Sosyal Yayınlarda  yayımladı. Bu kitap o tarihe kadar Türkiye’de yayımlanan en kapsamlı Kürtçe sözlük idi.

Aradan bir zaman geçti. Fransa’ya yerleştim. Yıl 1985 idi. Dayım, İstanbul’dan aradı, 20 kadar kitap göndereceğini, bunları Joyce Blau’ya teslim etmemi istedi. Fransa’ya geldiğimin ikinci ayıydı. Fransızcam iyi değildi. Kitapları alıp Paris Kürt Enstitüsü’ne gittim. Joyce Blauile yüz yüze görüşme şansım oldu. Fransızcam iyi olmadığı için İngilizce kendimi ifade etmek istedim ama Joyce Blau’nın İngilizcesi benim Fransızcamdan daha da kötüydü. Cesaretimi toplayıp Kürtçe konuştum. Kürtçemin akıcı olmadığını biliyordum ama yine de derdimi anlatabilecek düzeydeydi. Bütün şaşkınlığıma Joyce Blau da Kürtçeyi akıcı konuşamıyordu. En sonunda Fransızca bilen bir Türkiye Kürdünün aracılığıyla anlaşabilmiştik. Sonraki yıllar değerli abim merhum İhsan Aksoy da bir sohbetimiz de bu konuya dikkati çekmiş, “Joyce Blau, Kamuran Bedirxan’ın elinde yetişti. Defalarca Irak’taki Kürt bölgesinde halkın arasında yaşadı. Şimdi de Kürdoloji Bölüm Başkanı ama halen Kürtçeyi konuşamıyor. İlginç bir durum!” diyerek şaşkınlığını ifade etmişti.

Kısacası, Fransa’nın en saygın Kürdologu ve Sorbonne Üniversitesinde Kürdoloji Bölüm Başkanı Joyce BlauKürtçe konuşmakta zorlanıyordu! Şaşırtıcı bir durumdu. Ayrıca uzun bir zaman Kuzey Irak’ta Barzani bölgesinde kalmış, halkın arasında konuşma dilini öğrenmişti.

Aynı durumu 1992 yılında Berkeley Üniversitesinde tanıştığım Michael Chyet (40’a yakın dil bilmektedir) isimli Kürdolog arkadaşla da yaşamıştım. O yıl Berkeley Üniversitesinde Orta-Doğu Dilleri konusunda doktora yapan Michael Chyet, Kürtçeye merak sarmıştı çünkü bu alanda boşluk olduğunu düşünüyordu. Aradan yıllar geçti, Michael Chyet ile dünyanın en büyük kütüphanesi olan Washington şehrindeki Library of Congress’de (Kongre Kütüphanesi) karşılaştık. Michael Chyet bugün halen aynı kütüphanede Orta Doğu Dilleri Bölüm Başkanı olarak görevini devam ettirmektedir. Michael Chyet ile Kürtçe konuştuk. Dünyada şu an Kürt dilleri üzerinde en yetkili isim olan Michael Chyet halen duraklayarak ve düşünerek Kurmançça konuşuyordu. Üstelik ALA isimli Kürt Enstitüsünde düzenli Kürtçe dersler veriyordu.

İkinci Tezim:Kürdolog olmak için Kürtçeyi akıcı olarak konuşmaya gerek yoktur.

Benim şu andaki durumum da yukardaki bilim insanlarına benzemektedir. Kürtçeyi, kendi köyüm olan Karakuyu’daki bir akrabam gibi akıcı konuşamıyor olabilirim ama Kürtçenin dilbilim anlamında nereye konulması gerektiği konusunda ciddi araştırmalara sahibim.

Bu arada hatırlatmak isterim, birçok milliyetçi Kürt dilbilimci kantarın topunu fena halde kaçırırlar. Ağız, şive, lehçe ve dil arasındaki ayrıma dikkat etmeden Kürdistan coğrafyasında duydukları her dile “Kürtçe” deyip geçmektedirler. Bu alışkanlıklarını uzun yıllar devam edeceğe benziyorlar…

Şimdi gelelim ana konuya…

İran dillerininKuzeybatı grubu içinde yer alan diller, bugünkü değişimler ve sahadaki gerçeklikler dikkate alınarak aşağıdaki gibi sınıflandırılmalıdırlar.

Üçüncü Tezim: Kuzeybatı İran dilleri Farsça, Kurmançça, Soranice, Zazaca (Goranca) ve Tacikçe olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Gördüğünüz gibi “Kürtçe” diye bir kelime kullanmadım. Bazı Kürt milliyetçilerine göre Kurmançça, Soranice ve Zazaca, Kürtçe’nin lehçeleridirler. Bu üç dilin lehçe olabilmesi için her üçe dile mensup kişilerin birbirileriyle anlaşabildiği standart bir Kürtçe olması gerekir ki o da yoktur. Bu üç lehçe bağımsız dillerdir. Her üç dilin de yazı şekli vardır. Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi Anayasasında yer alan resmi diller şunlardır: Soranice, Arapça (Federal zorunluluktan), Türkmence, Süryanice ve Ermenicedir. Dikkatinizi çekti mi: Kurmançça Kuzey Irak da resmi dil muamelesi görmüyor. Duhok ve Zaho gibi bölgelerde Kurmançça eğitim dili olarak ilkokullarda öğretiliyor ama öğrencilerin mutlaka Soranice öğrenmeleri zorunlu kılınıyor. Kurmançça eğitim veren bir üniversite yoktur.

Üniversitelerin çoğu İngilizcedir. Sadece Hukuk Fakültesi dersleri Arapçadır. Barzani’nin anadili Kurmanççadır ama bunu resmi dil olarak kabul ettirmek istememiştir. Bir anlamda zamanla Kurmançça dilinin yok olması, herkesin Soranice konuşması hedeflenmiştir. Bu korkunç bir senaryodur, kim bilir bir fedakarlıktır!

Dördüncü Tezim: Bir devletin kurulabilmesi için herkesin anladığı  ortak bir dilin olması gerekmektedir yoksa da iç karışıklıklar kaçınılmaz olacaktır. Cumhuriyet kurulduğunda iç isyanların yaşanmasının başlıca nedeni budur.

Kürtlerin siyaset sahnesinden hep yenilgiyle ayrılmalarının arkasında stratejik düşünememe ve var olan gerçekliği kabullenememe hastalığı yatar. Kurmançça bağımsız bir dildir, Soranicenin bir lehçesi değildir. Ayrıca Kurmançça, Soranice ve Zazacanın birleştiği ve her üç dilin konuşup anlaşabildiği Standart bir Kürtçe de yoktur.

Beşinci Tezim: Standart Kürtçe olmadığı için Kürtler devlet kuramadı.

O halde durup dururken Barzani ailesi bağımsız bir dil olan Kurmanççayı neden ölüm kuyusuna atıyor? Eğer bunu yabancılar yapsa yeri göğü inletirdik ama bu hatayı kendi elimizle yapıyoruz ve nedense Kürt aydınları bu konuda tek laf etmiyorlar. Barzani ailesi beceriksiz ve halkın hassasiyetin anlayamayan kendi çıkarları için kendi anadilleri olan Kurmanççayı bir kenara itip Soraniceye ve İngilizceye sarılabilecek kadar vefasızlık mı gösteriyorlar?  Gerçek nedeni anlayıp tahmin etmem çok zor.

Türkiye’deki Kürt aydınları olarak Zazaca ve Kurmanççanın ilkokullarda Türkçenin yanı sıra anadilde eğitim olarak verilmesi için uğraş verirken, en büyük Kürt lideri olarak kabul gören Mesut Barzani, kendi anadili olan Kurmanççayı (Irak’ta Behdinan olarak adlandırılıyor) elinin tersiyle ve küçümseyerek bir kenara itiyor. Anlaşılması zor bir ironidir bu durum.

Soranice, Kurmançça ve Zazacanın her biri bağımsız dillerdir. Örneğin Soranice bir lehçe değildir. Çünkü Soranice’nin kendisinin,;Hewlêri (Erbilî), Xoşnaw, Pijdar, Suleymanî (Silêmanî), Warmawa, Rewandiz, Bingird, Mukrî, Kerkukî, Germiyanî isimli lehçeleri vardır. Lehçelere sahip olan bir dilin kendisi lehçe olabilir mi? Bu lehçelerin yazı dili yoktur. Soranice yazılmış binlerce kitap vardır, eğitim de bu dilde yapılmaktadır. Devlet işler de bu dille yürütülmektedir. Kurmanççanın da birçok lehçeleri vardır. Türkiye Kürtleri arasında Kurmançça yazı dilinde yoğun olarak kullanılmaktadır. Düşünün bir kere ünlü yazar Mehmed Uzun, öykülerini Kurmançça yazdı ve nerdeyse Nobel Ödülü alacaktı. Lehçe ile yazılan bir dil Nobel’e aday gösterilebilir mi?

Niçin Kürt milliyetçileri veya bazı dilbilimciler inadına inadına Soranice, Kurmançça ve Zazaca’nın “Kürtçe”nin lehçeleri olduğunu iddia ederler? Bir kere “Kürtçe” diye bir dilin olmadığını ispatlamış durumdayım. Bu dillerin birer lehçe olduğu iddiasına özellikle PKK sahip çıkmaktadır. Çünkü “Büyük Kürdistan” için tek bir dile ihtiyaç vardır. Hatta bazı PKK’lı yazarlar örneğin Zazaca’yı yok sayar, “Kurmançça öğrensinler” şeklinde bir tavır takınırlar. Bu arada bir parantez açmak istiyorum: Eğer Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürtlerin hepsi örneğin Kurmançça veya Soranice veya Zazaca konuşuyor olsaydı, PKK hedefine büyük ölçüde ulaşacaktı. Ama başka bir sorun daha vardı: Din olgusu. Zazaca konuşanların bir kısmı Sünni bir kısmı Alevi; Kurmançça konuşanların bir kısmı Sünni bir kısmı Alevi, Soranca konuşanların bir kısmı Sünni bir kısmı Şii’dir. Kurmançça konuşan ve farklı bir dine sahip olan Êzidileri de unutmamak gerekir.

Sorun daha bitmedi. Son 120 yılda Soranice ve Kurmanççanın yazıldığı alfabeleri dikkatinize sunuyorum: Arap alfabesi (biraz değişiklik yapılmıştır), Ermeni alfabesi, Kiril alfabesi ve Latin alfabesi. Bu dağınıklık halen devam etmektedir. Alfabesi, dili ve dini farklı olan Kürtleri bir hedefte toplamak imkansızdır! Şu ana kadar isyanlarının başarısız olmasının temelinde bu vardır. Türkiye ile ilgili örnekleri daha önceki makalelerimde sizlerle paylaşmıştım. Biraz da Irak’a göz atalım: Kurmançça konuşan Molla Mustafa Barzani dağda Saddam’ın askerlerine karşı gerilla savaşı yürütürken Soranice konuşan Celal Telabani kılını kıpırdatmamıştır. Aynı durumu çok yakın zaman önce, Bağımsızlık Referandumunu izleyen günlerde de yaşadık. Rejim güçleri Kerkük’e saldırdığında Talabani’ye bağlı güçler tek silah sıkmadan geri çekilmişlerdir.

Anlayacağınız Kürdistan bölgesi din, dil ve alfabe anlamında çok parçalıdır. Böyle devasa bir karışıklığı PKK silah zoruyla tekleştirmeye çalıştı. 1980 yıllarda işi biraz daha kolaydı. Sosyalist ideolojiyi benimsediği için Sünni, Alevi, Êzidi gibi dini inançlar bir kenara atıldı. Geriye konuşulan diller ve farklı alfabeler kalmıştı. Örneğin Abdullah Öcalan acaba Arap harfleri veya Kiril harfleriyle yazılmış önemli Kürtçe metinleri okuyabilir mi? Kesinlikle hayır! Kurmanççayı da sonradan öğrenmiştir. PKK’nın başarısız olmasının en büyük nedeni Kurmançlar, Soraniler ve Zazalar arasında var olan dil ve din farklılaşmasıdır. Bu durum dağdaki komuta merkezine de yansımış hatta gruplaşmalar olmuştur. Kabul etmeliyiz ki PKK, mücadelesini büyük ölçüde Türkçe konuşarak yürütmüştür.

Değerli okuyucular!

Zihninizi başka bir gerçekliğe davet ediyorum. Biliyorsunuz Roma İmparatorluğunda konuşulan dil Latince idi. Sonraki yüzyıllarda Ostrogotlar, Vizigotlar gibi büyük göçler nedeniyle İtalya, İspanya ve Fransa’da Latince değişime uğradı, zamanla yeni lehçeler ortaya çıktı. Yüzyıllar geçtikçe bu lehçeler bağımsız dil olup yazı diline dönüştüler ve her biri bağımsız bir dil oldu. Şimdi ben “Latince” diye bir dil var mı diye sorarsam, sizin cevabınız net olacaktır: “Var ama ölü bir dildir. Konuşulmuyor ama yazılabiliyor.” Bu benzerlikten hareketle bu kez sorumu değiştirmek istiyorum: “Kürtçe” diye bir dil var mı diye sorarsam,  Kürt milliyetçilerinin duyguları kabaracak, “Ne demek! Elbette Kürtçe diye bir dil vardır!” diyeceklerdir. Hayır, ölü Latince gibi ölü bir Kürtçe yoktur ve asla olmadı. Kürt dilbilimcilerin çoğu bu konuyu manipüle etmeye, alttan girip üstten çıkmaya çalışıyorlar. “Kürtçe eski dini metin Avesta’dan türemiştir,” gibisinden iddialarda bulunurlar. Unuttukları gerçek şu ki bütün İrani dilleri Avesta’dan doğmuştur sadece Kürt dilleri değil. Yani şunu söylemek istiyorum: İspanyolca, Romence, İtalyanca ve Fransızca gibi diller Latincenin içinden doğup büyümüşler, bağımsız dil olmuşlardır. Soranca, Kurmançça ve Zazaca hangi dilin içinden doğup büyümüş ve bağımsız dil olmuşlardır diye sorduğumuzda ortada net bir cevap yoktur. Soranca ve Kurmançça yazılı metinler 400-500 yıl geriye gider. Bu yüzden, “Kürtçe, Kurdish, Kurdî” gibi kelimelerin kullanılması anlamsızdır ve yanıltıcıdır.

Altıncı Tezim: “Kürtçe” yerine Kurmançça, Soranice ve Zazaca kelimeleri kullanılmalıdır çünkü standart bir Kürtçe yoktur ve bu zorla oluşturulamaz.

Şimdi başka bazı konuları dikkatinize sunmak isterim:  Türkiye kamuoyunda “Kürtçe”, Farsçanın bir lehçesidir veya değişmiş halidir diye bir iddia vardır. Daha ileri gidenler “Kürtçe”nin, Farsça, Türkçe ve Arapçanın bir karışımı olduğunu bile söyler. Her şeyden önce “Kürtçe” diye bir dilin olmadığını sizlere ispatlamış bulunuyorum. O konuya tekrar girmek istemiyorum.

Rus Kürdolog Minorsky, Kürtçe ve Farsçanın birbirlerinden ayrı ve bağımsız diller olduğunu söyleyerek bu ayrılıkları beş başlık altında toplar: (Not: Kürtçe kelimesi Minorsky’e aittir.)

1) Fonetik bakımdan: Kürt dilinin fonetiği Farsçanınkinden ayrıdır.

2) Ses değişmeleri: Farsça ve Kürtçede bulunan ortak kelimeler ses bakımından büyük bir değişime uğramışlardır.

3) Şekil ayrılıkları: Zamirlerden tutalım fiil çekim ve bükümlerine, aitlik takılarından isim tamlamalarına kadar birçok ayrılık mevcuttur.

 4) Söz dizimi farkları.

5) Kelime ayrılıkları.

Burada çok fazla tartışmaya girmek istemiyorum çünkü Minorsky de “Kürtçe” genel ifadesini kullanmıştır. Bununla Kurmanççayı mı Soraniceyi mi yoksa Zazacayı mı kastediyor, bilinmiyor. Bildiğimiz tek şey Soranice/Kurmanççanın Farsçadan bağımsız diller oluşudur.

KURMANÇÇA VE SORANİCENİN KARŞILAŞTIRILMASI

Değerli okuyucular! Zazacayı, Kurmançça ve Soranice arasındaki karşılaştırmaya dahil etmiyorum çünkü Zazaca, Soranice ve Kurmançça ile karşılaştırılamayacak kadar kendine özgü sentaks, gramer ve fonetik yapısına sahiptir.Zazacanın da birçok lehçesi vardır. Örneğin Hawrami bunlardan birisidir.

Gelelim Kurmança ve Soraniceyi karşılaştırmaya: Öyle zannedilir ki bu iki dil ya birbirinin lehçesi veya aralarında çok az fark vardır. Durum hiç de öyle değildir:

  1. Kurmanççada eril ve dişil yapısı vardır. Yani isimler ya eril ya dişildir. Örneğin Fransızca’da LE ve LA kelimeleri kullanılarak veya Almanca’da DER, DİE,DAS kelimeleri kullanılarak isimlerin eril mi dişil mi olduğu ifade edilir ama Kurmanççada, Rusçada olduğu gibi isimlerin eril veya dişil olduğunu gösteren özel bir işaret yoktur, ezberlemek zorundasınız. Eril ve dişil olmalarına göre isimler “ê” veya “a” ekini alarak çekilirler. Soranicede eril-dişil ayrımı yoktur. Farsça gibidir.
  2. Kurmanççada iki farklı şahıs zamiri grubu vardır: Birinci grup (Ez, tu, ew, em, hûn, ew) ve ikinci grup (min, te, wî/wê, me, we, wan). Halbuki Soranicede sadece bir grup şahıs zamiri vardır.
  3. Kurmanççada ergatif yapı vardır. Bunun açıklaması biraz zor olabilir. Fiilerin geçişli ve geçişsiz olmasına bağlı olarak şahıs zamirleri değişmektedir. Bir örnek vermek istiyorum. Kurmançça görmek fiili “dîtin” anlamına gelir. Geçişli bir fiildir. Bu yüzden eğer şimdiki zamanda kullanırsak ve “Ben seni görüyorum” demek istersem  “Ez te dîbinim” dememiz gerekiyor. Ama geçmiş zamanda olsaydı yani “Ben seni gördüm” demek isteseydim, cümle şöyle olacaktı “Min ez dîtim”. Gördüğünüz gibi geçişli fiillerin geçmiş zaman çekiminde şahıs zamiri değişmektedir. Soranicede ergatif yapı yoktur.

Bütün bunlardan dolayı Soranice ve Kurmançça bağımsız iki dildir. Her iki dilin onlarca lehçe ve şivesi vardır ancak lehçelerin bir önemi yoktur çünkü yazı diline sahip değillerdir. Şu hatırlatmayı da yapmak isterim. İran Kürdistan’nının kuzeyindeki Makü ve Urmiye çevresindeki Kürtler Kurmançça konuşmaktadırlar. Güneydeki Mehabad ve Kirmanşah Soranice konuşmaktadırlar. Bu iki grup Farsça konuşarak anlaşabilmektedirler.

Gördüğünüz gibi Kurmançça ve Soranice arasında büyük bir fark vardır. Bu yüzden Kurmançça, Soranice ve Zazaca bağımsız dillerdir. Herhangi bir dilin lehçesi değillerdir.

Gelelim Türkiye gerçeğine: Ülkemizde Kurmançça ve Zazaca kullanılmaktadır. Soranice konuşan bir kesim yoktur. Suriye, Rusya ve Êzidi Kürtler Kurmançça kullanmakta ve yazmaktadırlar. Özellikle Ermenistan’da yaşayan Êzidi Kürtlerin çok geniş bir edebiyat zenginliği vardır. İlk Kürt romanı olan Şivanê Kurd (Kürt Çobanı) Ereb Şemo tarafından Kurmançça yazılmıştır. 

KELİME ZENGİNLİĞİ

Kurmançça, Soranice ve Zazaca elbette içinde yaşadıkları toplumların dillerinden etkilenmiş, birçok kelimeyi ödünç almışlardır. Türkçe’nin de %70’nin Arapça, Farsça, Fransızca ve İtalyanca kökenli olduğunu düşünürsek ödünç kelimelere dayanarak bir dilin bağımsız olup olmadığına karar veremeyiz. Acaba Kürt dillerinin kelime zenginliği nedir diye bir soru sorduğumuzda akan sular duruyor. Türk milliyetçiliği tavan yapıyor, yerlerinde duramıyor, tersini kanıtlamak için uğraşıp duruyorlar.

Birkaç hafta önce Iğdır’daki bir kitapevinin raflarında Türk Dil Kurumunun çıkardığı FERHENG (Sözlük) isimli sözlüğü görmüştüm. Bu sözlüğü ilk çıktığında almış, yarım saatte okumuş ve bir kenara atmıştım. Hiçbir değeri yoktu! Üstelik bir komisyon iki yıl boyunca çalışarak hazırlamıştı. Devletten iyi para yedikleri belli oluyor! Şu an Türkiye’de güvenebileceğiniz Kurmançça sözlük İstanbul Kürt Enstitüsünün çıkardığı Kürtçe-Türkçe veya Türkçe-Kürtçe sözlüktür.

Bir anekdot anlatmak istiyorum: Paris Kürt Enstitüsü Kurmançça bir sözlük hazırlar, Enstitü başkanı Sayın Kendal Nezan, herhalde yakın dostluğuna güvenerek eski İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a bir adet gönderir. Bedrettin Dalan yerinde duramaz çünkü sözlük 100 000 kelime içermektedir. Farsça ve Arapça bilen dilbilimcileri çağırır: “Bu sözlükteki Arapça ve Farsça kelimeleri çıkarınız geriye kalan sayıyı bana söyleyiniz!” Dilbilimciler verilen görevi yerine getirir ve Dalan’ın huzuruna çıkarlar: “Efendim geriye 30 000 kelime kaldı!” Dalan hala sinirli ve çılgın bir haldedir. “Farsçaya uzaktan da olsa benzeme ihtimali olan kelimeleri de çıkarınız!” Dilbilimci geri döner: “1000 kelime kaldı!” Dalan kendi kendine söylenir: “Bunun 400 tanesi de mutlaka uydurmadır, geriye 600 kelime kalıyor.” Ve yaptığı bir söyleşide Kurmanççanın 600 kelimelik bir dil olduğunu söyler. İşte bu adamın kulağından tutacaksın Karakuyu köyüne getireceksin, eline bir kalem ve kağıt vereceksin, orada oturan yaşlı bir nineye gördüğü her eşyanın adını sordurtacaksın sonra da çıkan listeyi gözüne sokacaksın! Bu arada bir ekleme yapmak isterim: Bedrettin Dalan Şeyhbızın (Şêxbizin) dilini konuşmaktadır. Bu dil Lurca grubunda olup Farsça’ya yakındır. ”

Değerli okuyucular! Kurmanççanın, Sorancanın ve Zazacanın kaç kelime içerdiğini burada beyan etmeyeceğim. Yıllardır üzerinde çalıştığım Kurmançça (Soranice kelime yok ayrıca Farsça ve Arapça bildiğimi de ifade etmeliyim) sözlüğün 150 binin üzerinde kelime içerdiğini söylemekle bu soruyu cevaplamış olayım. Eğer baskı parasını verecek gönüllü çıkarsa sözlüğü bastırmaya hazırım. Daha önce söyledim İkinci Dünya Savaşında ABD istihbaratı yazı dili olmayan Navajo Kızılderililerinin dilini kullanarak bütün meramlarını birebir aktarabildiğine göre hiçbir dili ne küçümseyelim ne de kelime sayısına göre yargılayalım. Bu doğru bir yaklaşım değildir!

SİYASİ PARTİLER VE KÜRT DİLLERİ

Daha önce söyledim: Türkiye’de yaşayan aydınlar olarak Kurmançça ve Zazacanın okullarda anadil olarak okutulması için devlete çağrı yaparken, Barzani kendi anadili olan Kurmanççayı önemsizleştirmek için elinden geleni yapmaktadır. Biz Türkiye’deki aydınlar Kurmançça ve Zazaca’nın anadil olarak eğitilmesini insani bir hak olarak görüyor ve bu anlamda mücadele verilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

PKK, ilk ortaya çıktığında Kurmançça konuşulduğu için Barzani bölgesinde güç kazandı ama bu gün Kürdistan Federal Bölgesinde,Soranice, Arapça, İngilizce dilleri ağırlıklı olarak kullanıldığından PKK’nın Kuzey Irak Kürt Bölgesinde halkla bir diyalogu artık kalmadı. Sadece orada burada izole üsleri bulunmaktadır. Bunun da bir değeri yoktur.

Bu kez PKK hedef olarak Rojava’yı seçmiştir. Okuyucuma bir hatırlatma yapmak isterim. Suriye’deki Kürtler, genellikle Şeyh Sait isyanından kaçan Kürtlerden oluşmaktadır. Suriye rejimi onlara hep mülteci muamelesi yapmış kimlik vermemiştir. Suriye Kürtlerinin rejime karşı taşıdığı kin bir anlamda PKK için bir fırsat olmuştur, Ayrıca her ne kadar Suriye’de Arap alfabesi kullanılsa da Suriye Kürtleri, Kurmanççayı Latince yazmışlardır. Bu nedenle PKK biraz da Kurmaççanın ve Latincenin vermiş olduğu kolaylıkla Suriye’de hızla gelişti, kök saldı. Ama pek yakında orada da soyutlanacak ve dışlanacaktır. Geriye Türkiye kalacak…

Türkiye içinde silahlı mücadele ile neyi hedefleyecekler? Zaten Bağımsız Kürdistan, Federal Devlet veya Otonom Kürdistan iddialarından vazgeçmiş durumdalar. Bir çağrı yapıyorum: Silahları bırakınız, Kurmançlara, Süryanilere, Zazalara ve diğer azınlıklara yakışır DEMOKRATİK PARTİLER kurmak için seferber olunuz ve hiçbir değeri olmayan vekalet partilerini tarihin çöplüğüne atınız.

 

Benzer Haberler

2 Yorum



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir