GÜNEŞ BENİM İÇİN DOĞUYOR

14/HAZİRAN/2010

Güncelleme: 11/10/2021

 

Yıl 1968.Mersin. Kız arkadaşımla kavga edince kendimi dar atıyorum sokağa. Geceyarısının ilerlemiş saati. Yıldızların çoğu kaybolmuş. Ancak 5-6.kadirden olanlar göz kırpıyor. Benim gibi avare aşıklara.

Güz sonu olmasına rağmen güneyin ılıklığı sürüyor. Turunç v e portakal kokularının hafif bir esintisi geliyor. Ürperiyorum. Anlamsız ve amaçsız yürüyorum yalnızca. Bir güçlü ses bozuyor tekilliğimi.

-Sıcaaaak saliiiiippp!!!

Son bozukluğumla bir fincan alıyorum. Tadını bir şeye benzetemesem de içimi ısıtıyor.

Limana gelmişim farkında olmaksızın. Atatürk Parkı daha inşa halinde.  İyot tuz karışımı bir dalga genzimi okşuyor. Deniz tutsak. Bağlı. Latif ve munis. Ama tutsak. Benim gibi.

Ansızın ufuk kızıllaşıyor. Son yıldızlarda göçüyorlar. Bir renk cümbüşü denizi yalıyor. Ve güneş bütün haşmetiyle, o denizle göğün birleştiği yerden çıkıyor. Ağır, vakur, ihtişamlı ve nazlı. Lakin benim için.

Bu müthiş görüntü karşısında çivileniyorum adeta. Duygu yüklü olarak eşsiz      v e şahane tabloyu gözlerime dolduruyorum. Ne kavgayı ne yalnızlığımı önemsiyorum ne de çaresizliğini insanoğlunun. Güneş v e doğa karşısında.

Güneş Mersin’e “günaydın” diyor. Doğuşunu izleyen benim. Benim için doğuyor

Benim için

        Yıl 1971 Kurtalan. Eylül. TCDD parkında oturmuşuz. Greta derdim kendisine. Ucu kalkık ve uzuna kaçan burnu, buğulu ve hülyalı bakışlarıyla ona benzediği için.

Greta benden eski Kurtalan’da. Ama ikimizde çiçeği burnunda öğretmeniz. Okul çıkışı beni buraya getirdi. Güneşin batışını izlemek için.

Sanki niyetimizi anlamış güneş. Ağırdan alıyor gidişini. Belki de benden ayrılmak istemiyor. Derken ovanın sınırına geliyor. Dev kızıl bir tepsi gibi duruyor orda. Bütün alev tonları oynaşıyor içinde. Yoksa bana mı öyle geliyor. Bir yanılsama mı. Göz kırpıyor güneş.Yarına dercesine.

Ve birden toprağın içine giriyor. Kayarak. Alacalık sarıyor etrafı. Ama kızıl ışınlar bulutları dövüyor. Ve orada bir renk hercümerci yaşanıyor. Büyülenmişçesine bu nefis manzarayı seyrediyorum. Farkında olmadan Greta’nın elini tutuyorum. Yumuşak, sıcacık. Gönüllerimiz çatlamasına sevgi ile doluyor.

Yarına diyorum içimden. Güneşe.

            Yıl 1998 Kasım. Ofisimde asistanımla oturmuşum. Mevsime rağmen Iğdır güneşi hala canlı hala parlak. Asistanım güneşe bakıp bana dönerek:

-Güneş üzerine bir yazı yazsana diyor.

        Anılar arşivini tarıyorum. Güneşle ilgili bu iki hatıramı buluyor ve kağıda döküyorum.

Ben hep güneşin benim için doğduğunu düşünmüşümdür. Güneşi ışığı görmediğimiz an sonsuz HİÇLİĞE gitmişiz demektir.

Ya sizler?

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir