12/11/2020

GENÇLİĞİN ÖLÜMÜ

Değerli okuyucular!

Bugün Sokrates olmaya karar verdim. Sokrates bir Yunan filozofudur. MÖ 469-MÖ 399 yılları arasında yaşamış yani 70 yıl ömür sürmüş, felsefenin en önemli isimlerinden birisidir. Basık burnu, geniş dudakları, ablak suratı, kocaman göbeği ve çıplak ayaklarıyla pek de komik ama bir o kadar da ürkütücü bir hali vardı. Herhangi bir kitap falan yazmadı veya yayımlamadı. Öğrencileriyle sohbet etmeyi tercih ediyordu. Platon (Eflatun) da O’nun öğrencisiydi. Aristo da Platon’un öğrencisiydi. Bu nedenle Sokrates’in konuşmaları Platon sayesinde günümüze kadar ulaştı.

O yıllar şehir devletleri insanlığın gelişiminde önemli bir rol oynuyordu. Her şehir başlı başına ve bağımsız bir devletti. Atina şehri ile Isparta şehri rekabet halindeydiler. Sokrates, Atina şehir devletinin vatandaşıydı. Atina şehir devletinde tapınaklar ve Tanrı heykelleri vardı. Sokrates, önce kutsal sayılan bu değerlere hücum etti. Tanrıları, insanlığı cezaevine koymuş ve insanlığın gelişimini engelleyen bir gardiyan gibi görüyordu. Eğer insanlık özgürlüğüne kavuşmak istiyorsa bunun için yeni bir ahlak ve moral değeri yaratmalıydı.

Bütün bu görüşlerini genç öğrencileriyle korkusuzca paylaşıyor, onlara gelecekte insanlığın yöneleceği yeni bir dönemin haberciliğini yapıyordu. Sokrates için gençlik toplum tarafından öldürülmüş ve cezaevine atılmıştı. Savaştaki bir esir gibi fizikken değil ama ruhen zincire vurulmuştu. Hem de sonsuz sevgi ve saygıyla bağlı oldukları Tanrıların kendi elleriyle… Üstelik gençlik bu durumun farkında bile değildi.

Gençlik sokaklarda, agorada (çarşıda) dolaşıyor, bir anlamda sorumsuzluğun mutluluğunu yaşıyordu. Tanrısal bir hipnozun etkisi altında gününü tamamlıyor, yarının ne getireceğini umursamıyordu. Gençlik bu derin uykudan uyandırılmalıydı. Kendisini yeniden yaratmalı, tapınakları yıkmalı, kendisini cezaevinden kurtarmalıydı. Yeni bir toplumsal ahlak doğmalı tıpkı güneşin ışıkları gibi karanlığı parçalamalı yeni bir umut yaratmalıydı.

Çok geçmeden Atina Şehir Devletinin ileri gelenleri gençler arasında gittikçe yaygınlaşan bu “zehirli” fikirlerin babası Sokrates’i yargılamaya karar verdiler. Sokrates korkusuzdu. Yargıçların önüne çıktı. Onları alaya aldı. Verilen cezaya aldırmadı. Baldıran zehrini içerken kendi ölümüne değil geride kalan insan denilen yaratığın dar görüşlülüğüne üzülüyordu.

TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN UYANIŞI

Türkiye’de gençlik eylemleri ve gençliğin ilk kez sesini duyurması 1968 yılında ABD ve Fransa’daki gençlik olaylarına paralel olarak ortaya çıktı. 1967 yılında Bolivya dağlarında öldürülen Che Guevara’nın evrensel devrimci ruhu her ülkenin gençliğinde farklı biçimler aldı, farklı yorumlara neden oldu. Çok geçmeden Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve daha nice gençlik önderleri siyaset sahnesinde boy gösterdiler. Onların amacı gençliği kurtarmak değildi. Hedefleri tüm insanlığı kurtarmaktı. Devrim modelleri kaleme alındı. Köylü savaşı, kırdan şehre saldırı, şehir gerillası, halk direnişi, işçi sınıfının grev yaparak iktidarı ele geçirmesi gibi onlarca teori ortalıkta dolaştı. Bütün dünya Sosyalist/Komünist olacak, herkes gibi gençlik de kurtulacaktı. Hâlbuki Sokrates toplumun tamamını kurtarmayı hedeflemiyordu. Tek hedefi vardı: GENÇLİK.  

TÜRKİYE’DE GENÇLİĞİN ÖLÜMÜ

Çok iddialı bir başlık attığımı biliyorum. Uluslararası bir eğitmen ve danışman olarak gerçeği itiraf etmek zorundayım. Türkiye’de gençlik ölmüştür. Yoktur veya yok edilmiştir. Doğrusunu isterseniz Türkiye’de gençlik hiçbir zaman kendisini tanıma ve kendisini yaşama şansı bulamadı. 1960-70’li yıllarda üzerine olağanüstü bir görev aldı: Ülkeyi ve dünyayı kurtarmak.

Başarısız oldu. 1980 darbesiyle umutları tamamen kırıldı, uysallaşıp köşesine çekildi. Tanrıların dikte ettiği yeni değerler ön plana çıktı: En iyi puanı almak en iyi üniversitede okumak en iyi şirkette çalışmak en iyi yaşamı planlamak… Gençlik bu kez ebeveynlerin ve toplumun elinde bir kuklaya dönüştü. Yine kendisini yaşayamadı. Ebeveynleri için okuyordu onlar övünsünler diye sınavlarda en yüksek notu almaya çalışıyorlardı. Ebeveynleri başkalarına, “Bizim çocuk falanca şirkette üst düzey bir görevde,” demeleri için iş hayatına atıldılar. Yine kendilerine yani gençlik özlemlerine ayıracak zamanları yoktu. Tanrıların eliyle gençlik arzuları yok edilmiş, toplumsal bir köleye dönüştürülmüşlerdi.   

Bütün bunlara yıllardır yakinen şahitlik eden birisi olarak Sokrates gibi gençliği baştan çıkaracak fikirleri sunmaya karar verdim. Gençliğin vahim durumunu medyada seslendirmek belki beni “baldıran zehrini” içemeye zorlayabilir ama gençliğin uyuyan uykudan uyanması ülkenin birincil sorunudur. Dünyayı ve ülkeyi kurtarmak için değil KENDİNİ kurtarmak için bu tarihi görevi üstlenmeli ve gereğini yapmalıdır.

Türkiye’de gençliğin temel sorunlarını aşağıdaki ana başlıklar altında toparlayabiliriz:

  1. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması
  2. Aile içi çatışmalar / kardeş kıskançlığı
  3. Cinsel fetişizm ve pornografinin kullanımının İnternet ile yaygınlaşması
  4. Evlilik yaşının ilerlemesi veya evlilik kurumunun çökmesi
  5. Çocuk sayısının azalması, anne ve babalık rolünün ölmesi
  6. Sonu gelmeyen sınavlarla boğuşma, ailenin maddi gücünün heba edilmesi
  7. Üniversiteye giremeyenlerin topluma ve aileye “kin” beslemesi
  8. Üniversiteye giremeyenlerin kendi kendilerini “hiçleştirmesi” ve “değersizleştirmesi”
  9. Üniversiteyi kazananların bu kez seçilen üniversite ile barışık olmaması
  10. Mezuniyet sonrası seçilen meslek ile barışık olmamak
  11. Mesleği ile barışık olduğu zaman bu kez “kariyerizm” hastalığına yakalanmak yani arkadaşlarının ayağını kaydırarak yükselmeye çalışmak
  12. Mezun olup da iş bulmakta zorlananların bir kaçış yolu olarak Yüksek Lisans ve Doktoraya kayıt yaptırıp gerçek yaşamla yüzleşmekten kaçınması veya bunu kısa süreliğine de olsa bir kurtuluş yolu olarak görmesi
  13. Gençlik kısa yoldan zengin olma derdindedir. Spor-Toto, hisse senetleri, bitcoin, at yarışları, sayısal loto vb gibi uğraşılarla zaman öldürmektedir. Ayrıca bu yolla kazanılan paranın da bir değerinin olmadığını bilmelidir.
  14. Maddiyatı maneviyatın önüne koyması… En pahalı cep telefonları veya arabalar gibi tüketim toplumu değerlerini benimsemesi ve bununla kendisine “yapay” bir kimlik oluşturması
  15.  Çözümü çeşitli türden dini tarikatlara, mistik ve ezoterik düşünce biçimlerine yaklaşmakta bulması
  16.  Ultra etnik milliyetçi örgütlerin yapısına sığınması
  17. Mafya babalarına yaklaşıp, örgütlü kaba bir güçte bir kişilik ve kimlik araması
  18. Siyasi partilere ihtirasın da ötesinde bir aidiyet duygusuyla bağlanması

Hiç şüpheniz olmasın bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Gençliğimiz yukarıda sapkınlıkların ya birine ya da birkaçına birden yakalanabilmektedir. Gençliği bu bataklıktan kurtarıp kendisini anlamaya ve kendisini yaşamaya davet etmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. Bu aşamada en temel soru şu olacaktır: Ne yapmalı veya ne yapılabilir?

  1. Ey güzel gençlik! Geleceğinizi siyasi, etnik milliyetçi veya mafya türünden örgütlenmeler içinde aramayınız. Onlar sizin geleceğinizi satın alacaklardır. Onlar için zaten sizin “bugününüz” yoktur, üstelik geleceğinizi de altın tepside onlara sunmuş olacaksınız. Siyasi bir görüşe sahip olun ama fiziksel parti ve örgütlerden uzak durunuz. Onlar, demircinin demiri çekikçe dövüp şekil vermesi gibi size ideolojik ve örgüt ahlakı çerçevesinde biçim vereceklerdir. Artık siz, SİZ olmayacaksınız. Genç bir adam gibi ortalıkta dolaşacak ama zihniniz bu gençliği yaşamayacaktır.
  2. Gençlik meraklı olmalıdır. Her şeyi sorgulamalıdır. Yaşama kendince bir anlam verebilmelidir. Gençlik dünya görüşünü ailede, okulda, üniversitede veya başka bir yerde değil kendi çabası ve arayışıyla bulmalıdır. Toplumun temel değerlerine saygılı olmalı ama koşulsuz itaat etmekten kaçınmalıdır.
  3. “Gençlik” ve “şiddet” maalesef iki kardeş kelime gibi zihinlerde yer etmiştir. Cesur olun ama şiddetten kaçının. Eğitimi için yabancı bir dil öğrenen bir genç, şiddetin alasını öğrenmiş bir gençten daha kıymetli ve cesurdur. Cesaret, kendi kendine meydan okuyup başka ülkelere açılmaktır, Ağrı Dağı’na tırmanmaktır. Yalnız başınıza mutlu olarak yaşamayı öğrenmek cesarettir. Aileye yük olmadan yarım-gün çalışarak okul hayatınızı tamamlamaya çalışmak cesarettir.
  4. Öyle zannedilir ki gençlik ince bir dal gibidir. Rüzgar ne yöne eserse gençlik de o yöne eğilir. Gerçekliğin bununla ilgisi yoktur. Duruşu, anlayışı, toplumsal olayları soğukkanlılıkla değerlendirişi, geleceğini planlaması, lafazan siyasetçilere kulağını kapaması, yaşamı olduğu gibi kabullenip yaşamla çatışmaya girmeden yeni bir yaşamı kurgulayan bir genç, demir gibi eğilip bükülmezdir.
  5. Aileye, ailenin zenginliğine, ailenin değerlerine, bakış açısına sığınan genç ölü bir gençtir. Gençlik, ailesini sevmeli, saygı duymalı ama onların eksiklerini ve yaşam karşısındaki sınırlarını iyi görmeli, kimsenin kalbini kırmadan bu sınırları aşacak yönde ilerlemelidir.
  6. Gençlik umutsuzluk duygusuna en çabuk yakalanan yaş grubudur. Bu nedenle daha çok gençler intihar eder veya etmeyi planlar. “Umutsuzluk” kısaca çaresizlik demektir. Çaresizliği unutturacak en güzel şey alkol, sigara, uyuşturucu hatta pornografidir. Bunlardan uzak kalmasını öğrenen bir gencin sırtı hayatta asla yere gelmez.
  7. Gençlik ilk çatışmasını ailesiyle yaşar. Dışarıdaki yaşama bakarak ailesini yargılar. Hatta böyle bir ailede doğup büyümüş olmayı kendisine bir haksızlık olarak görür. Aile içi tartışma, küsme ve şiddet çok geçmeden gençliğin tüm enerjisini ve hedeflerini yok eder. Ailenizi olduğu gibi kabul edin ve sevin. Aileniz hayvancılık, tarım gibi el emeği gerektiren işlerde çalışabilir veya aileniz genel müdür, doktor, mühendis gibi toplum içinde kendiliğinden saygı duyulan bir mesleğe sahip olabilir. Unutmayınız dünyayı değiştiren büyük beyinler yoksul aile çocukları olmuştur.
  8. Maneviyat ve ibadet önemlidir. Bunu toplumun size dikte ettirdiği şekilde değil kendi zihninizin size emrettiği şekilde yapın. Birisi beş vakit namaz kılarak bu görevini yerine getirebilir, birisi iskemlede oturup evrenin sonsuzluğunu ve dünyada yaşananları düşünerek kendi ruhsal dünyasını tatmin edebilir. Aşırı kuralcı dinler özgür gençliğin yetişmesinin önündeki en büyük engeldir. Maneviyatınızın sınırlarını ve özünü siz belirleyin. O zaman daha güçlü ve özgüven dolu olacaksınız.
  9. Üniversite hayatından sonra sizi bekleyen “korkutucu” bir dünya vardır. Acaba iş bulabilecek miyim? Acaba verilen görevleri başarabilecek miyim? Acaba iş arkadaşlarımla siyasi ve sosyal değerler anlamında uyum içinde olabilecek miyim? Ben gençliğe şu dört temel değeri benimsemelerini ve bu konuda kendilerini geliştirmelerini salık veriyorum:
    1. Hitabet yani konuşma yeteneğinizi geliştiriniz. Gerekirse bir aynanın karşısına geçip saatlerce istediğiniz konuda konuşup, telaffuz ettiğiniz kelimeleri kulağınızın duymasını sağlayınız. Çok geçmeden kulak, size hatalarınızı ve yetersizliklerinizi hatırlatacak, konuşma tarzınız değişecektir. Bugün dünyayı yönetenlerin hepsi “Hitabet” yetenekleri sayesinde şirketlerde veya siyasette üst düzeydedirler. Cumhurbaşkanımız İmam Hatip Lisesi mezunudur. Yabancı dili yoktur. Yükselmesinin tek nedeni hitabet yeteneğidir.
    1. Yazı yazmayı özellikle email haberleşmelerini ciddiye almalısınız. Yazı üslubu bir kişinin öz değeridir. İnsanlar okudukları yazıdan etkilenerek size değer biçerler.
    1. Grup çalışmasına önem veriniz. Düşünceleriniz doğru veya yanlış olabilir. Ne kimseyi suçlayınız ne de utanınız. Yaşam doğru ve yanlışların mücadelesiyle devam eder.
    1. Hedeflerinizi 2-3 yıl öncesinden planlayınız. Son ana saklanan hedefler hüsranla sonuçlanır.
    1. Hızlı okuma tekniğini geliştiriniz. Bir kitabı 3-4 günde değil 3-4 saatte okuma yeteneği kazanınız
    1. Arkadaşlarınıza, dostlarınıza, ismini ilk kez duyduklarınızla tekrar karşılaştığınızda isimleriyle hitap ediniz. Bu sizin onlara vermiş olduğu değerin bir göstergesidir.
    1. Toplumda çatışma, kavga, ağız dalaşı, yumruk kavgası, küfür kaçınılmazdır. Bütün bu durumlardan gülerek yenilgiyle çıkınız. Gerçek zaferi kazananın siz olduğunuzu çok geçmeden anlayacaksınız.
    1. Merak ve ilgi alanınızı genişletiniz. Hiç belli olmaz, hobi olarak başladığınız bir uğraşı hayatınızın temel geçim kaynağı olabilir.
    1. Yaşam sonsuz imkanlarla doludur. Bizim zihnimizin bu kavraması mümkün değildir. İyi bir gözlemci olmalısınız. Bir konu ilginizi çekiyorsa şansınızı denemelisiniz.
    1. Ebeveynlerinizle her zaman ilgili olunuz. Sorunlarını çözmede yanlarında olduğunuzu hissettirmelisiniz. Vefat eden aile büyüklerinin mezarlarını mutlaka ziyaret ediniz. Bu davranış sizi dünyaya ve evrene daha anlamlı bir şekilde bağlayacaktır.
    1. Hayvan ve doğa sevgisini yüreğinizden asla eksik etmeyiniz

Saygılarımla

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir