DEVRİM NEDİR HANGİ TARİHSEL OLAYLAR DEVRİM KABUL EDİLİR

18/04/2019

Bu konuda bir kaç kez köşemin elverdiği ölçülerde yazılar yazdım. Ama ne yorum aldım. Ne tepki. Ne eleştiri. Övgü ya da yergi. Okuyucular bu konularla ilgilenmiyorlar galiba. Ama, bir siyasiyi, bir bürokratı eleştirdiğimde yazımı okuyan sayısı birkaç bini aniden buluyor.

Mücahit’in “DEVRİMİ YAŞAMAK MI, DEVRİMİ AŞMAK MI ” başlıklı uzun yazısını okuduğumda seçkinlere hitap etmek adına da olsa, ben de görüşlerimi yazayım dedim.

George Pulitzer Felsefenin Temel İlkeleri kitabında son derece yalın ve anlaşılır bir biçimde devrimi anlatır ve derki:

Nicel birikimlerin sonucu meydana gelen nitel değişikliğe DEVRİM denir. Su sıvıdır. Onu ısıtırsak bir müddet sonra sıvı özelliğini yitirerek gaz haline gelir. Buharlaşır.Ya da soğutursak belli bir dereceye ulaşıldığında su donar. Sıvı halden katı hale geçir.

Toplumsal olaylar süreç içerisinde, artık öyle bir noktaya gelir ki toplum patlar. Ekonomik, siyasi, hukuki sistem kökten değişir. Devrim olur. İngilizce karşılığını ben yavan buluyorum. Revolotion kelimesi hem devrimi, ihtilali hem de inkılabı ve reformu karşılamaktadır.

Oysa ihtilal tam bir alt-üst oluşu açıklar.

Mücahit uzun uzadıya Amerikan-Fransa ve Anadolu Türkiye devrimini anlatıyor.

Sol çevrelerde Amerika’nın 4 Temmuz 1776 da bağımsızlığına kavuşması devrim mi değil mi tartışması pek rağbet bulmadı. Lenin devrim olarak niteleyince, konu gündemden düştü. Türkiye’de Dr. Hikmet Kıvılcımlı da devrim olarak değerlendirdi.

Ancak Amerika’nın bağımsızlığına kavuşması ileriki yüzyıllarda hayata geçecek olan Sovyet Bolşevik Devrimi kadar keskin izler taşımasa da, feodaliteye, toprak sahiplerine karşı keskin tavrından ötürü devrimdir. Ama bir burjuva hakimiyeti söz konusudur. Nitekim bağımsızlık bildirgesinde geçen şu satırlar yeterince fikir veriyor:

“İnsanlar eşit doğarlar. Tanrı, hepsine hayat, özgürlük ve mutluluk isteği gibi bazı devredilemez haklar vermiştir.”.

Ne var ki yalnızca burjuvazi, zenginlerin, hiç kuşkusuz sadece beyazların iktidarını güçlendirmek için bu devrimci ilkelerden yararlanıyordu. Çünkü, bu “devredilemez haklar” ne zencilere ne de Kızılderililere tanınmıştır. Bildiri de, zaten, köleliği kaldırmadı, Kızılderililerin de ne sürülmelerini ne de öldürülmelerinin önüne geçebildi.

Amerikan bağımsızlık mücadelesi, Fransız Devrimini tetikleyecek 1789 Burjuva devrimi bütün dünyayı içine alacak bir dizi devrimleri getirecektir.

Friedrich Engels İlkel-Köleci-Feodal Toplum kitabında toplumların gelişimini sıralarken, ekonomik güçlerin sosyal dinamiklerin yeterince olgunlaşması sonucu bir alt ekonomik sistemden daha üretken, daha yapıcı bir siyasal sisteme geçileceğini öngörmüş ve savunmuştur.

Batı dünyasında bu sıralama geniş ölçüde vücut bulurken, Asya’da farklılıklar gösteriyordu. O nedenle de Asya Tipi Üretim Tarzı diyerek bir başka sosyo-ekonomik bir düzenle açıklanılmaya çalışılmıştır.

Her sistem egemenlerini korumuş ,hukuk,din,eğitim ve üretim ve paylaşımda emekçiler her halükarda sömürülmüş, ezilmiş, horlanmıştır.

Nitekim yukarıda alıntıladığım tırnak içindeki bölümden anlaşılacağı üzere Amerika Devrimi ne kölelere, ne Kızılderililere herhangi bir fayda sağlamıştır. O kadarki, kölelik bir iç savaş gerekçesi olmuş, kuzeyin kazanmasına rağmen köleliğin kaldırılması lafta kalmış Martin Luther Kinglere ve hatta günümüze kadar zenciler üvey evlat muamelesi görmüş ve halada görüyorlar.

DEVRİM siyasal literatürde üretim araçlarının, altyapının ve ona bağlı olarak üstyapının değişmesidir. Egemen sınıfın lehine yapılan köklü düzenlemelerdir. Tıkanmış olan ekonomik ve sosyal düzenin sıçrama yaparak ilerlemeyi sağlaması ve ivme kazandırmasıdır. Ve fakat bu değişimin ileriye yönelik olması, üretimi artırması şarttır. Bu tespitler ışığında Spartacüs’ün Köleci isyanı devrimci bir hareket değildir. Zira toplumu ilkel komünal topluma geri götürmeye çalışmaktır. Bu da diyalektik yasalara aykırıdır.

İran Humeyni rejiminin de ihtilal-devrim olarak nitelendirilmesi sosyal devinimleri bilmemektir. Nitekim İran’da ne mülkiyet, ne üretim araçları çağcıl olmuştur. Tersine ortaçağ şer’i hukuku egemen kılınarak baskıcı totaliter bir rejim kurulmuştur. Ama gerici karşı devrim zamanın ruhuna dayanamamış ve zamanla tavsamaya başlamıştır.

Kısaca herkes eşittir ama egemenler daha eşittir.

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir