CAHİT SITKI TARANCI’DAN SEÇME ŞİİRLER
17/
ÖMRÜMDE SÜKÜT
Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl,
İpekli mallarını kimseye göstermeden,
Sonu gelmez kurnlara uzanırsa muttasıl,
Ömrüm öyle esrarlı geçecek ses vermeden,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek
Semada.yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!
(Ömrümde Sükiit)
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anhyan bulunur;
Ah akhmdan ölümüro geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
87
(Otuz Beş Yaş)
KORKTUGUM ŞEY
Gün çekildi pencerelerden;
Aynalar baştan başa tenha.
Ses gelmez oldu bahçe lerden;
Gök kubbesi döndü siyaha.
Sular kesildi çeşmelerden;
Nerden dolacak bu tas nerden,
Nergislerin açtığı yerden
Ey kuş uçurtmayan ejderha?
Ne yardan geçilir, ne serden;
Korkuyorum bu gecelerden.
Bel bağladığım tepelerden
Gün doğmayabilir bir daha.
GENÇLİK BÖYLEDİR İŞTE
içimi titreten bir sestir hergün,
Saat her çalışında tekrar eder:
(Otuz Beş Yaş)
“Ne yaptın tarlanı, nerde hasadın?
Elin boş mu gireceksin geceye?
Bir düşünsen! yarıyı buldu ö’mrün.
Gençlik böyledir işte, gelir gider;
Ve kınlır sonra kolun kanadın;
Koşarsın pencereden pencereye.”
Ah o kadrini bilmediğim günler,
Koklamadan attığım gül demeti,
Suyunu sebil ettiğim o çeşme,
Eserken yelken açmadığım rüzgar!
88
Gel gör ki sular batıya rneyleder,
Ağaçta bülbülün sesi değişti,
Gölgeler yerleşiyor pencererne;
Çağınız başlıyor ey hatıralar.
ÖLÜMDEN SONRA
(Otuz Beş Yaş)
Öldük, ölürnden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlarnazsın o türküyü,
Gök parçası, dal derneti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arıyan, soran kirnserniz,
Öylesine karanlık ki gecerniz,
Ha olmuş ha olmamış pencererniz;
Akar suda aksimizden eser yok.
(Otuz Beş Yaş)
DESEM Kİ
Desenı ki vakitlerden bir nisan akşarnıdır,
Rüzgarların en ferah latıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyoruro denizierin en mavisini.
Ormanların en kuytusunu sende gezrnekteyirn,
Senden kopardım çiçeklerin en solrnazını.
Topraklann en bereketlisini sende sürdürn,
Sende tattım yemişlerin cürnlesini.
89
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
İnan bana sevgiJim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ye soframda en eski şarap.
Bırak ben söyliyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgarların, nehirlerin, kuşlann sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini.
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür,
Ortalığa düşmüşüro seni arıyorum.
ROBENSON
Robenson, akıllı Robenson’um,
Ne imreniyorum sana bilsen!
Göstersen adana giden yolu;
Başımı dinlemek istiyorum.
Ben gemi olurum, sen kaptan ol;
Yelken açarız bir sabah vakti.
Güneşte gölgemiz olur deniz.
Yolculuk! derken adamızdayız.
90
(Otuz Beş Yaş)
isterdim tercümanım olasın,
Tanıtasın beni balıklara,
Vahşi kuşlara ve çiçeklere;
Bizdendir diyesin benim iÇin.
Ağaca çıkmasını bilirim,
Tanırım meyvanın olmuşunu;
Taş kırmak da gelir elimizden,
Ateş yakmak da, aş pişirmek de.
Robenson, halden bilir Robenson,
Adan hala batmadıysa eğer,
Alıp götürsen beni oraya,
Deniz yolu kapanmadan evvel!
PAYDOS
(Otuz Beş Yaş)
Paydos bundan böyle çılgınlıklara;
Sert konuşmağa başladı aynalar.
Yetişir koştum aşkın peşi sıra;
Bitirdi beni bu içki, bu kumar.
Ne saklıyayım gaflet ettiğimi?
Elimle batırmışım gençliğimi;
Binip bineceğim en güzel gemi!
Aldığını geri vermez dalgalar.
Meyhaneler, sabahçı kahveleri,
Cümle eş dost, şair, ressam, serseri,
Artık cümbüşte yoksam geceleri,
Sanmayın tarafımdan ihanet var.
91
Yaş ilerliyor … Artık geçti bizden;
Kişi ev bark edinıneli vakitken,
Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırhacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
(Otuz Beş Yaş)
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yenibaştan.
(Otuz Beş Yaş)
92
YAZ GECESi
Ne çok yıldızın var, sayrnakla bitmiyor
Meltemi cana can katan yaz gecesi!
Olsa olsa şükran duası olacak,
Saksıda sardunyanın kokusu kadar
Dalda ishak kuşunun türküleri de.
İnanırım güzel gece inanınm,
İbadet gibi bir şey teneffüs etmek.
BİR SAADET
Ne kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Gözgöze gelmekle sade.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamı,
Kandilli iskelesinde!
SEVDALI
Gönül sende, göz yolda kaldı;
Ne postacı semtime uğrar,
Ne tumalar selam getirir;
Vefasız çıktın Beşiktaş’lım.
93
(Otuz Beş Yaş)
(Otuz Beş Yaş)
Katlanmaksa katlanıyorum,
Kimselere belli etmeden.
İyi kötü bir iş tutmuşuro;
Acısı tathsı hepsi bir.
Ha Ankara ha Çemişgezek;
Senden uzak olduktan sonra.
Nerde olsa yaşıyor insan;
Nerde olsa bir gün ölmek var.
Sen ilk aşkım, ilk gözağrımsm;
Dünyalara değişmem seni.
Keyfimden uçtuğum oluyor,
Rüyama girdiğin geceler.
Bayram sabahı bile olsa,
Sensiz doğan günü neyleyim!
PEYZAJ II
Çocuklar taş atmasm,
Gemiler geçmesin üzerinden,
Hiç kıpırdamasın balıklar,
Rüzgar da esmeyiversin,
Sulann durulduğu bir saat olsun;
Gör denizin güzelliğinil
Hele mehtap da varsa,
Üstünde at koşturacağın gelir.
94
(Otuz Beş Yaş)
(Otuz Beş Yaş)
YAŞIM iLERLEDiKÇE
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün!
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum,
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün;
Şükretrnek türküsüne daldaki her bülbülün!
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum
HEP YAŞADICUMA DAiR
Bu gölge yer pazar günü,
Bu şehir, bu tren sesi,
Gök bildiğim bu mavilik,
Yeşil dallardan süzülen.
Oturduğum rahat koltuk,
Beyaz örtüsü masanın,
Sigaram, kahvem, gazetem
Elimin çizdiği kavis,
Kovmak için sinekleri;
Kolumda işleyen saat
Ve esnemem arada bir,
Hep yaşadığıma dair
95
(Otuz Beş Yaş)
(Otuz Beş Yaş)
FERMAN SENDEDİR
Nedim’in gözünden ırak o dilber,
O dilhersin ki hüsnüan sendedir.
Rüyada görülen bahara benzer,
Bülbülleri mest gülistan sendedir
Saç bir yana, dünya bir yana düşer;
O gözlere dalan ummana düşer.
Halim nakleylemek yarana düşer;
Yarayı ben aldım, derman sendedir.
Emreyle at koşturam deryalarda;
Gemi vapur yürütem sahralarda;
Kuş olam, kanad çırpam semalarda;
Emreyle güzelim, ferman sendedir.
(Otuz Beş Yaş)
OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
96
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar aynldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva san nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanarnadın olacak,
Kimbilir nerde, nasıl kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht mis�li o musaila taşında.
(Otuz Beş Yaş)
97
DÜŞTEN GÜZEL
İlktir bahann gönlüınce geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel
Sevdiğim gülüyor yanıbaşımda
Aşkından talihimin düzeldiği
Sen gökte ararken yerde ‘bulduğum
Bir sende gördüm ince ruh ince bel
Sende murada erdim kırk yaşımda
(Düşten Güzel)
ATATÜRK
Atatürk’üm eğilmiş vatan haritasına
Görmedim tunç yüzünde böylesine geceler
Atatürk neyl�sin memleketin yarasına
Uçup gitmiş elinden eski makbul çareler
Nerde İstiklal Harbinin o mutlu günleri
Türlü düşmana karşı kazanılan zaferi
Hiç sanmam öyle ağarsın bir daha tanyeri
Atatürk’üm ben ölecek adam değildim der
Git hemşerim git kardeşim toprağına yüz sür
Odur karşı kıyıdan cümlemizi düşünür
Resimlerinde bile melül mahzun görünür
Atatürk’üm kabrinde rahat uyumak ister
(Düşten Güzel)
98
DİLEKÇE
İlk ve son dileğim senden kış mevsimi
Kırk yılda bir fakirin gönlünü etsen
Göreceksin düşünmüyorum kendimi
Ne olursun hep böyle güneşli gitsen
Kar da yağabilir ama lapa lapa
Fakat sakın olmıya ki soğuk olsun
Sevdiğim var üşüyor soğuk havada
Gel üşütme sevdiğimi ne olursun
SABAH DUASI
Sen doğmana bak güzel gün
Gözümü alan aydınlık
Dağlar seninle heybetli
Ovalar seninle sonsuz
Şükür sayabildiğime
Şehrimin hacalarını
Duası ana�ığımın
Her hacada duman gerek
Bir neşedir ağaçlarda
Yaprak yaprak ışılöayan
Uçan kuşa güle güle
Gönlüm kanatlarındadır
Artık ayırd ediyorum
Fabrikayı mezarlıktan
Meydan şimdi meydan oldu
Yollar şimdi yola benzer
99
(Düşten Güzel)
Kulak ver ne musikidir
Her doğan günle beraber
Şehirden gelen uğultu
Dinlerneğe doymadığım
Dilerim ulu Tanrıdan
Bu mübarek sabah vakti
Okula giden çocuğa
Zihin açıklığı versin
İşçisine memuruna
Cümlesine cesaret sabır
Açılan pencerelere
Kalkan kepenklere selaJ!l
Sen doğmana bak güzel gün
Gözümü alan aydınlık
Trenler seninle gider
Vapurlar seninle gelir
Senden her beklediğimiz
(Düşten Güzel)
iSTiKLA.L MARŞINI DiNLERKEN
Borazanbaşı borazanbaşı
Akşamları batan güne karşı
Alışılmış bir ibadet gibi
Çaldığınız o istiklal ·marşı
Yıllardır her kulakta yer etmiş
Gür nağmesiyle tutarken arşı
Az rastlanır bir huşu içinde
Ayakta dinleriz bütün çarşı
1 00
Hayal gibi vehim gibi bir şey
Sanki memleketin dağı taşı
En sadık bekçisi tarihimin
Kesilir ansızın şehit naşı
Bu meçhul askerler mahşeriyle
Hatırlatır o yaman savaşı
Yanık türkülerinden biliriz
Yemen çölünü Sarıkamış’ı
Kurduna kuşuna sor söylesin
Neydi Türk’ün o günkü telaşı
Karalar giymişti Anadolu
Kan bir yandan bir yandan gözyaşı
Sürmedi çok şükür o kıyamet
Gecenin birinde fecre karşı
Güneşten evvel doğdu ufukta
Mustafa Kemal’in altın başı
Vatan sevgisinin mihenk taşı
(Düşten Güzel)
DEGİRMEN
Suyun kurusun kanadın kırılsın değirmen
Yetişir beni öğüttüğün
Bırak cahilliğim saflığım gitmesin elden
Bilmek yanmakmış büsbütün
Ben ettim sen etme kuzum değirmenci baba
Boşuna değil bu telaş
Öğrettiğin acı şeyler gelmiyor hesaba
Mola ver dönmesin bu taş
1 0 1
Allahını seversen yarıda kes bu işi
Sünnesin bu korkulu düş
Rüzgar dalda bırakır yan olmuş yemişi
Tam olanı düşürünnüş
(Düşten Güzel)
E DA.
Neyleyim seni kartpostal manzara
Rüzgann yok o yerin havasından
Uğuldamak yaraşır ormaniara
Denizin güzelliği dalgasından
Geyik dağdan dağa atlarken güzel
Nar dalında diş diş çatlarken güzel
Kestane mangalda patlarken güzel
Kişilik güzelliğin esasından
Beni saran şey suyun akışıdır
Yemiş yüklü daliann şarkısıdır
Ananın çocuğuna bakışıdır
Sevdiğimin geçilmez ediisından
DEGiŞiK
Sen hergün başka güzel olsan
Ben hergün başka bir aşık
Her gözgöze gelişimizde
Yıldırımla vurulmuş gibi olsak
1 02
(Düşten Güzel)
Yepyeni bir aşk olsa aramızdaki
Her seferinde
Ne harika olurdu yaşamak
Hele evlilik
Sen hergün başka bir güzel olsan
1 03
(Sonrası)
Çeviri Şiirleri
BALKON
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı,
Ey beni şadeden yar, ey tapındığım kadın,
Ocak başında seviştiğimiz o zaman,
o canım akşamlan elbet hatırlarsın.
Hatıralar annesi, sevgililer sultanı.
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ya pembe buğulu akşamlar, halkonda geçen!
Başım göğsünde, ne severdin beni o zaman!
Ne söyledikse çoğu ölJiliyecek şeylerden!
O akşamlar, kömür aleviyle aydınlanan!
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kainat ne derindir, kalb ne kudretle çarpar!
Üstüne eğilirken ey aşkıının pınarı,
Sanırdım ciğerimde kanının kokusu var.
Ne güzeldir güneşler sıcak yaz akşamları!
Kalınlaşan bir duvardı aramızda gece
Seçerdim o karanlıkta gözbebeklerini;
Mestolur, mahvolurdum nefesini içtikçe.
Bulmuştu ayakların elierirnde yerini.
}\alın laşan bir duvardı aramızda gece.
1 04
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak;
Yeniden yaşadığım, dizlerinin dibinde
O “mestinaz” güzelliğini hoştur aramak,
Sevgili vücudundan, kalbinden başka yerde,
Bana vergi o tatlı demleri hatırlamak.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler,
Dipsiz bir uçurumdan göğe taptaze güneşler.
Güneşler ki en derin denizlerde yıkanır.
O yeminler, kokular, sonu gelmez öpüşler!
(Charles BAUDELAIRE’ den)
HÜZÜN
Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim,
Kaybettim, ah, dostlarımı, neşemi.
Kalmadı hatta kibrim azametim,
Oydu vehmettiren dahiliğimi.
Hakikat budur dedikleri zaman
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikatı aniayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.
Ama işte hakikat ebedidir,
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber
Alemde ömrünce gafil kişidir.
Tanrı soruyor, cevap vennek ister.
İyi ki ağlamışım arasıra,
Elimde kalan servet bu dünyada.
(Alfred de MUSSET’den)
105
FANTAZYA
Bir hava bilirim, dünyalara değişmem:
Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun.
Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem;
Yalnız ben rluyarım onda ne varsa füsun!
Ne zaman o havayı dinieyecek olsam
Ruhum gençleşiverir birden iki asır.
Ünüçüncü Louis devridir, vakit akşam!
Batan günle sararmış bir yamaç uzanır.
Camları kızıla çalan renklerle yanar,
Kiremitten bir şato, köşeleri taştan.
Etrafı çepçevre bağlar, bahçeler, parklar;
Bir dere akıyor çiçekler arasından.
Kömür gözlü bir kumral en üst pencerede;
Eskidir geçmiş zaman esvaplan eski.
Görmüşlüğüm var bu kadını! ama nerde?
Hatırlıyorum başka bir hayatta belki!
( Gerard de NERV AL’den)
GÖK ÖYLE MA Vi
Gök öyle mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde!
Yeşil bir dal sallanadursun,
Damlar üzerinde!
Ürpertip gökyüzünü birden;
Bir çan tın tın eden,
Bir kuştur şu ağaçta öten;
Türküsünü söyler.
1 06
İşte hayat! aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Hergünkü sakin gürültüdür,
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
Nettin gençliğini?
(Paul VERLAINE’den)
Benzer Haberler