10/02/2021

BİLİMSEL SORULARIYLA İNSAN ZİHNİNİ CANLI TUTAN MÜSTESNA BİR ŞAHSİYET: AKAY AKTAŞ HOCA

Değerli Okuyucular!

Bazı insanlar yaratılışları gereği olsa etrafını, toplumu, dünyayı, yıldızları ve hatta tüm evreni sorgulayan bir zihne sahiptirler. Benim uzayın sonsuzluğunu ve uzay cisimlerini sorgulamam talihsiz bir günde olmuştu. 11 yaşındaydım. Güngörmez yaylasındaydık. Yaylaya giderken yanımda çok sevdiğim Teksas ve Tommiks’lerin yanı sıra gerçek bir meşin (koyun derisinden yapılma) top da götürmüştüm.

Bir gün öğleden sonra köyün çobanlarına futbolun nasıl oynandığını değnek kullanmanın, tekme atmanın ve itelemenin yasak olduğunu söyleyerek doyasıya koşuşturup durmuştuk. Terliydim. Eve dönerken önüne set çekilerek gölet haline getirilmiş su birikintisine girdim, yokuş yukarı yürüyerek eve vardım. 

Her şey gece yarısına doğru bir zamanda oldu. Şiddetli bir zatürreye yakalandığımı bilmiyordum. Nefes alamıyordum. Annem yatağımı çadırın biraz uzağındaki ocağın yanına taşıdı. Bütün ev ahalisi ve bütün doğa derin bir uykudaydı. Annem önce sırtıma küp attı. Terlememi istedi. Ocak sürekli yanıyordu. Hafif bir terleme oldu ama hala nefes alamıyordum. Annem başucumdan ayrılmıyordu. O anda gözlerimi Güngörmez yaylasının pırıl pırıl gökyüzüne diktim. Kayan yıldızlar, yanıp sönen yıldızlar, gezegenler gözlerimin önündeydi. Büyük bir huşu ve zevkle onları izliyordum. Nefesi alıp vermeyi bir anlamda unutmuştum.

Bu kez zihnim yıldızlarda ve evrenin sonsuzluğunda dolaşmaya başladı. Dünyada yaşayan sadece ölmek üzere olan bedenimdi ve bu bedeni de doğrusu artık pek umursadığım da yoktu. Zihnim hipnoz olmuş gibi parlak yıldızlara kayıyor, kendimi oralarda varsayıyordum. Sabaha doğru uykuya dalmıştım. O günden sonra astronomiye olan merakım olağanüstü arttı. Iğdır’a dönünce babamın ansiklopedilerini sayfa sayfa inceliyor, hayallere dalıyordum. TÜBİTAK’ın 1967 yılından beri yayımladığı Bilim ve Teknik dergisinin müdavimi oldum. Etrafımda konuşup tartışabileceğim kimse yoktu. Bir keresinde ODTÜ’de Makine Mühendisliği okuyan abim Selahattin Iğdır’a gelmişti. Nasıl olduğunu hatırlamıyorum “sonsuzluk” düşüncesi üzerine aramızda bir tartışma oldu. Selahattin abim her zaman olduğu gibi iddiasında inat ediyor şevkimi kırıyordu. Tartışmaya kapalı bir yapısı vardı.

Yıllar böyle geçti ama benim uzaya, astronomiye, fiziğe olan ilgim azalmadı. Avrupa ve Amerika’da arada bir bu konuları derinlemesine tartışacak arkadaşlar bulmam mümkündü. Türkiye’ye dönünce sanki gökyüzündeki yıldızlar yokmuş sanki rölativite teorisi icat edilmemiş, ışık hızı, gök cisimlerinin hareketi  ve diğer göksel fenomenler onları hiç ilgilendirmiyormuş gibi bir toplumla karşılaştım.

Bir gün Iğdır’a Bakış isimli bir gazetede köşe yazarı oldum. Arada bir üstünkörü de olsa uzay, zaman ve gök cisimleriyle ilgili cümleleri araya sıkıştırıyordum. Çok geçmedi gazetenin sahibi Akay Aktaş Hocam bütün okuyuculara açık olacak şekilde daha çok fizik ve astronomi ağırlıklı sorular sordu. Hoşuma gitmişti. Kendisine uzun uzun yazarak cevap verdiğimi hatırlıyorum. Belli ki Akay Hoca da benim gibi kainatın gizemine gönül bağlamış birisiydi. Bu kez özelden sorular gönderip cevap yazmamı istiyordu. İşin ilginç yanı sorduğu sorular üniversite profesörlerinin bile cevap vermekte zorlanacağı tiptendi. Aslında bir ara Akay Hocan’ın bana gönderdiği soruları ve benim verdiğim cevapları bir bütün olarak okuyucularımın dikkatine sunmayı planlıyorum.

Geçenlerde bir özel soru daha geldi:

AKAY AKTAŞ HOCANIN SORUSU: “  “Gezegenler niçin dairesel değil de eliptik bir yörüngede dönmektedirler.”

Uzaydaki cisimler güneş veya yıldız gibi cisimlerin etrafında dönerken neden eliptik bir yörünge izliyordu? İnanır mısınız bu sorunun cevabını ta Copernicus zamanından beri insanoğlu düşünmüş, sorunun cevabını ancak çok karmaşık modellemeler ve matematiksel formüllerle nihayet yakın zamanda açıklayabildiler. Akay Hocama cevap yazmam gerekiyordu ama integral, diferansiyel denklemler içeren formülleri göndermem mümkün değildi.

BENİM CEVABIM

Değerli Hocam

Bu soru üzerine fizikçiler çok kafa yormuşlar. Uzun ve yorucu denklemlerden sonra bunu kanıtlamışlar. Elbette burada böylesine bir açıklamaya girmeyeceğim bunun yerine daha çok insan mantığının günlük yaşamdaki varsayımlarına dayanarak bir açıklama yapacağım.

Bilim insanları olayı varsayıma dayanarak incelemişlerdir. Soruyu sizin gibi değil de şöyle sormuşlar: “Eğer gezegenlerin izlediği yol daire (çember) biçiminde olsa ne olurdu?”

Bu durumda çember şeklinde dönen gök cisimlerinin en ufak bir yavaşlama nedeniyle güneşe doğru hareket etmesi ve güneşe çarpması kaçınılmaz olurdu. Yani eğer dünya çember şeklinde dönseydi ve dünyaya çarpan devasa bir meteor onun dönme hızını azaltsaydı dünyamız alt bir yörüngeye kaymak zorunda kalacağından ve bir daha çember şeklinde dönecek enerjiyi bulamayacağından helezon bir yol izleyerek güneşe çarpacaktı.

Cisimler elips şeklinde döndüğünde, güneş merkezine doğru hızları yavaşlamakta güneşten uzaklaşınca hızla artmaktadır.  Eğer devasa bir meteor dünyaya çarpsa dünyanın hızı yavaşlayacak ancak eliptik bir yörüngeye sahip olduğundan yani değişken bir hıza zaten sahip olduğundan bir alt kademeye inmeyecek sadece dönüş hızı yavaşlayacaktır. Evrendeki kinetik enerjinin çeşitliliği ve farklılığı mükemmel olmadığından çember şeklinde değil eliptik bir yörüngeye sahibiz diyerek açıklamamı tamamlamak istiyorum. Allah’tan dünyanın yörüngesi çember şeklinde değil yoksa çoktan güneşin içinde erimiş olacaktı. Sıcaklığı sevdiğinizi biliyorum ama bu Akdeniz sıcaklığından farklı bir sıcaklık olacağını bilmenizi, eliptik bir yörüngeye sahip olduğumuz için dua etmenizi rica ediyorum. En içten sevgilerimle

SONUÇ

Merak ediyorum Türkiye’de kaç fizikçi veya kaç kişi dünyanın güneşin etrafında dönerken neden çember şeklinde değil de eliptik bir yörünge izlediğine günlük hayatın özellikle koronavirüsün tehdidini bir kenara bırakarak kafa yormuşlardır. Iğdır’ı küçümsemeyelim. Oradaki bir beyin bu soruyu düşünmüş ve sorgulamış. Akay Hocalar sayesinde Iğdır çok uzaklarda da olsa eliptik bir yörünge izleyerek etrafında döndüğü Ankara ve İstanbul’un üzerine düşüp yok olmadan kendine özgü bir kişilikle varlığını devam ettirmektedir. Teşekkür ederim Değerli Hocam. Saygılarımla

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir