01/12/2020

Bundan yaklaşık 15 yıl önce Ankara-Beysukent’teki evimi satılığa çıkarmıştım. Kapı  zili çaldı, açtım; “Ben Bekir Coşkun… Eşim Andre…” diyerek, kendini ve yanındaki hanımefendiyi  tanıttı.  İçeri buyur ettim. Çay kahve teklifim için “Görüyoruz ki işin çok, bir şeyler yazıyorsun, daha sonra içeriz.” dedi.  O ara ben de kendimi tanıtmıştım.  

Hal-hatırdan sonra, sıra alışverişe gelmişti; içinde oturduğumuz evi kastederek “Hocam burayı satıyorsunuz herhalde…” dedi. “Evet Bekir Bey, çocuklar büyüdü, farklı yerlerde oturuyorlar. Burası büyük gelmeye başladı, o nedenle satıyorum.” dedim. “Pekiyi fiyat olarak ne düşünüyorsunuz?” dedi. Ben temsili olarak, “110 TL diyorum ama yazılarını okuduğum değerli bir yazar için 100 TL olur!” dedim.

Daha evi doğru dürüst gezip dolaşmamışlardı bile, Andre Hanım ile kısa bir bakışma ve mimik işaretleşmesinden sonra “Pekiyi hocam bize uygun, yarın şu saatte, Kavaklıdere’deki şu bankada buluşalım, paranızı ödeyeyim; sonra da siz uygun bir zamanınızda ararsınız, tapu işlerini hallederiz.” dedi. Toplasan 10 dakikalık sürede bir gayrimenkul el değiştirmişti. Ne pazarlık, ne tokalaşma ne elleri sallaması oldu. Kapıdan çıkarken de “Alım satım masraflarını da ben öderim, o da benden.” dedi. Ne ben kapora istemiştim, ne de o böyle bir şey telaffuz etmişti.

Onları uğurladıktan sonra evin üzerinde asılı olan “SATILIKTIR” yazısını indirdim. Çünkü; SÖZ söyleyen kişi yıllardır yazılarını ilgiyle, beğeniyle okuduğum, ailemden birisi kadar yakından tanıdığım BEKİR COŞKUN’du.

Ertesi gün belirlediğimiz saatte banka şubesinde buluşmuştuk. Satış bedeli olan temsili 100 TL’nin tamamını benim banka hesabıma aktardı. “Peki ya TAPU?” diye sordum. “Aman hocam, siz üzerinde çalıştığınız kitabı bitirince bir gün gider o işlemi de tamamlarız, ben size güveniyorum.” dedi. Omuzumu okşayarak, “Yeter ki benim sizde param olsun.” demişti. O an hakkımda bilgi sahibi olduğunu düşünmüştüm. Yine de bu güven duygusu aynı ölçüde SORUMLULUK da yüklemişti bana.

Bir hafta sonra kitap çalışmasına ara verdiğim sırada kendisini arayarak tapuya gidebileceğimizi bildirdim. O gün geldiğinde de ilgili tapu müdürlüğünde buluşup işlemleri başlattık. Geniş camlı makam odasından Bekir Coşkun’u gören tapu müdürü yanımıza gelerek “Bekir Bey şöyle odama buyurun, işlemler tamamlanana kadar  ayakta beklemeyin.” diyerek bizi odasına davet etti. Odada beni de tapu müdürüyle tanıştırdı. Tapu müdürü bana dönerek o zor soruyu sordu: “Gayrimenkulun Belediyedeki değeri 30 TL görünüyor, siz  kaçtan göstereceksiniz?” Bekir COŞKUN benim cevap vermemi beklemeden “100 TL’den.” dedi. Tapu müdürü devam ederek “Belediyeden alınan değerin çok çok üstünde, vergisi yüksek olur ” dedi.

Bekir COŞKUN “Ben hocanın hesabına 100 TL yatırdım. Gerçek fiyat bu, bu fiyat üzerinden işlem yapılsın ne masraf çıkarsa ben ayrıca ödeyeceğim.” dedi. Tapu müdürü 15 yıl öncenin  fiyatıyla “Ama 15.000 TL’lik bir ek ödemesi olacak.” dedi. Bekir COŞKUN “Kanun ne diyorsa o olsun müdür bey.” dedi; konuşmayı da bu sözle noktalamış oldu.

Bu dürüstlük, açıklık, doğruluk karşısında sadece tapu müdürü değil, tapu memurları da şaşkınlığını gizleyemez olmuştu. Kimileri duyulur bir sesle “Helal olsun adama, tam yazılarındaki gibi, gerçekçi, dürüst bir insan.” Kimileri de “Herkes böyle olsa memleket üç yılda düzelir arkadaş.” diyordu, duyulur bir sesle.

Tapu müdürü ve memurları şaşkına çeviren; bildiklerini, gördüklerini tersine çeviren şey neydi dersiniz? BEKİR COŞKUN olmak ve öyle davranmak. Işıklar içinde yatsın, güneşi bol olsun…

İslam ÇANKAYA

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir