Dünya Tarihinde
Türkler
(ARTER V. Fı N DLEY

13/12/2020

 AZERBAYCAN-RUS-ERMENİ SAVAŞLARI  YABANCI TARİHÇİ GÖZÜYLE

Emperyaliz çağında Türk halklarının geçirdiği tecrübeler, kısmen

ortak miraslarından, kısmen de emperyalizm ve modernleşmenin getirdi­

ği zorluklardan ileri gelen benzerlikleri gözler önüne serer. Bu halkların

başlama noktaları ve değişim tecrübeleri de birbirinden çok farklıydı. Ak­

rabahk ilişkileriyle tanımlanan toplumsal yapıları hala toplumlarının teme­

lini oluşturuyordu, ama hepsi olmasa bile bazı Türkler artık kabileler ha­

linde yaşamıyorlardı; 16. yüzyıl gibi erken bir tarihte bile Osmanlı İmpara­

torluğu’nda “Türkler” ve Rus İmparatorluğu’nda “Tatarlar” diye bilinen et­

nik grupları oluşturmaya başlamışlardı.” Toplumsal yapı değişiyordu, kabi­

le mikropolitikası ile hanedan imparatorluğu makropolitikası arasındaki

eski siyasi tercihierin yeni ulus-devlet inşası tercihine dönüşmesi arhk sa­

dece bir zaman meselesiydi. Ne yazık ki, 19. yüzyıl dünyasında, araya dış

emperyalist güçlerin sömürgesine dönüşme, sömürgeleştirilme tehditleri,

kısmi modernleşmeyle eski politikaların süregitmesini sağlama mücadele­

leri ve sömürgecilik karşıtı ulusal direniş mücadeleleri girdi, bu da eski

sosyopolitik biçimlerden modern ulusa dönüşüm sürecini karmaşıklaştır­

dı. Bu konuları örnekleyebilmek için, bu bölümde Rusların egemenliğine

giren kuşaklardan başlayıp Çin egemenliğindeki Doğu Türkistan’a döne­

rek İç Asya’ya yoğunlaşacağız.

Rus imparatorluğu’nda Yaşayan Türk Halkları

Türk halklarının yaşadığı Rus egemenliğindeki topraklarda, aurum

Rus yönetiminin o topraklara hangi tarihte ve hangi biçim alhnda girdiğine

göre değişiyordu. Rusların IV. ivan döneminde (1547-1584) Kazan Hanlığı ile

Astrahan Hanlığı’nı ele geçirişleri (1552 ve 1556), daha sonraki sömürgeci tar­

zı fetihlerinden ziyade İspanya Hıristiyanlannın reconquista’sına benziyordu;

başlıca fark, buradaki Müslüman Türk topluluklannın ayakta kala bilmesi, oy­

sa İberya Müslümanlannın ortadan kalkmasıydı.’2 II. Katerina’nın (1762-

1796) rüyası Yunan mirasını sürdürmek ve Aydınlanma’yı yeni topraklara

yaymaktı; Kınm’ı ilhak edişini (1783) de bu rüyayla ilişkilendirmişti. İç As­

ya’da Kazak hanlıkları 1730 civarında Rus himayesi alhna girip 1820-1848

arasında ortadan kaldınldılar. Bu aşama, Rusların Sibirya’ya daha önceki ya­

yılışlanna benziyordu (ABD’deki “bahnın fethi” gibi). Ruslar Kafkaslar’ı fet­

hederek 1790’lardan itibaren kuzey Azerbaycan’ı ilhak ettiler; güney Azer­

baycan ise, o tarihten itibaren İran’ın kuzeybah eyaleti oldu. Daha sonraki se­

ferlerinde Orta Asya’nın Sir Derya’nın güneyinde kalan kısmını ele geçirdi­

ler (1864-1884; en can alıcı seferler 1865-1868 arasında yapılmıştı). Böylece

Rusya’nın Orta Asya ve Kafkaslar’da fethettiği bölgeler, Fransa’nın Kuzey Af­

rika’ daki sömürgelerinin mukabili oluyordu. Burada da yeni ele geçirilen top­

raklar metropolün bölünmez parçası haline gelmişti, üstelik arada deniz de

yoktu. Yine burada, fethedilen topraklar sömürgeleştirilirken bir yandan da

eski bir uygarlığın beşiği olarak önemsendi; bazı yönleriyle metropole uyu­

mu sağlandı, ama bu arada tabi bölge olarak etnografyacıların, oryantalistle­

rin ve sömürge yöneticilerinin malzemesi haline geldi.

Emperyalizm çağında fethedilenlerin yanı sıra, daha önce Rus ege­

menliği altına giren Türk halkları da bu dönemde önemli rol oynamışlar,

Kongre Kütüphanesi, Prokudin-Corskii Koleksiyonu, LC-DIG-prok-oooo6

etkileri Türklerin yaşadığı başka topraklarda da hissedilmişti. Örneğin Kı­

rım Tatarları “imparatorlukta başka herhangi bir yerde görülmedik derece­

de ağır Ruslaştırma politikalarına maruz kaldılar”; bunun sonucu olarak

1788-1922 arasında Kırımlılar kitleler halinde -tahminen 1,8 milyon kişi-

Osmanlı İmparatorluğu’na göç ettiler.’3 Buna rağmen, geri kalan Kınm Ta­

tarları arasından bütün Türk dünyasının en etkili düşünür ve siyaset yazar­

larından biri çıktı: Gaspıralı İsmail (İsmail Gasprinskii, ı8sı-r9ı4)· Gaspı­

ralı uzun bir süre yayınlanan gazetesi Tercüman’la; öncülük ettiği, okuma

öğrenmeyi kolaylaştıran “usul-i cedid”le; ve Türklerin “fıkirde, dilde ve iş­

te” birliğini savunmasıyla tanınır.’4

Volga-Ural bölgesi Tatarları da nüfuzlu kişilerdi, özellikle din ve ti­

carette sözleri geçiyordu. 19. yüzyıl başında, eskiden kalma, dar ve yerel

kimlik anlayışlarının güç kazandığı bir ortamda, (Volga bölgesindeki ilk

Müslümanlara atfen) “Bulgar” kimliğini öne çıkaran bir dini tarihyazımı

doğmuştu. Kimliklerini tanımlamak için kullandıkları bu kavram, özellik­

le de o sırada Kınmlılar hariç Rus egemenliği altında yaşayan bütün Müs­

lümanların din işleri sorumluluğunu üstlenen ve çarın atadığı bir müftü­

nün başkanlığında toplanan Orenburg Müslüman Dini Meclisi’nin kuru­

luşundan sonra, bölgedeki ulemanın ufkunun ne kadar genişlediğini gös­

terir.’5 “Bulgarcılık” hareketi, bazılarının gerici ya da işbirlikçi diye bir ke­

nara kayacağı kültür muhafazakarlarının da, modern değişiklikler karşısın­

da yandaşlarının kimlik ve dayanışma duygularını nasıl genişletmeye çalış­

tıklarını gösterir. Bir yüzyıl sonra, bir Kazanlı Tatar ailesinin oğlu olup İs­

tanbul ve Paris’te öğrenim gören Yusuf Akçura (ı876-r935), hem 1905’ten

sonra Rusya’da, hem de r9o8’den sonra Türkiye’de, kuşağının en nüfuzlu

milliyetçi düşün ür ve önderlerinden olacaktı. ‘6 Böyle pek çok örnek, Rus

İmparatorluğu’nun 19. yüzyıldaki yayılma aşamalarının o sırada çar rejimi

altında yaşamakta olan Türk halklarına dair bütün hikayeyi anlatmadığını

açıkça göstermektedir.

Azerbaycan

Azerbaycanlılar için Rus yayılmacılığı başka bir anlamda hikayenin

bütünü değildir, çünkü ikiye bölünmüşler, bir kısmı Rusya’da bir kısmı ise

İran’da kalmıştı. q8o’e gelindiğinde Rusların gözü sadece Azerbaycan’da

değil, Kafkaslar’ın bütün güneyindeydi, dolayısıyla Rusya ile İran r8o4’ten

r8r3’e kadar savaş halindeydiler.’7 Ruslara en çok direnen, bölgeyi yöneten

yerel hanlar oldu. İran’ı daha henüz birleştirmiş olan Kacar hanedanı, tarih-

sel olarak kuzeyde Gürcistan ve Dağıstan’a kadar uzanan sınır bölgeleri üze­

rinde İran’ın denetimini sağlamaya çalıştı. Her şeye rağmen, Ruslar üstün

gelmişti. Rusya ile İran arasındaki Gülistan ve Türkmençay antlaşmalarıyla

(ı8ı3 ve ı828) Rusların galip geldiği onaylandı, İran’ın bugünkü kuzeybatı

sınırı çizildi ve Azerilerin yaşadığı topraklar iki eşit parçaya bölündü. Ama

Azerice konuşanlar büyük oranda İran’da kaldı. Ruslara İran’da imtiyazlar

veren anlaşmalar, İran pazarlarını ucuz ithal mallara da açtı, İran-Rus tica­

ret dengesini ağırlıklı olarak Rusya lehine değiştirdi, Tebriz tüccarlarının sı­

kıntıya düşmesine neden oldu. Böylece, Tebriz tüccarları arasındeı. bir top­

lumsal-dini protesto hareketi olan Babilik ortaya çıktı. Babilik ı848’de İsla­

miyetten ayrıldı, daha sonra bu hareketten Bahai inancı çıktı. ıB

Ruslar ı828-ı829’da Osmanlıları da yendiler. Osmanlı-Rus Edirne

anlaşması (1829) ve İran-Rus Türkmençay anlaşmasının (ı828) koşut

maddeleri uyarınca Ermenilerin yenik ülkelerden Rus topraklarına göç

edecekleri öngörüldü. Rus ordusu, özellikle de birleştirilip tek bir Ermenis­

tan eyaleti haline getirilen eski Revan ve Nalıdvan hanlıklarında nüfusun

dengesini değiştirmek amacıyla bu göçü cebren teşvik etti.19 Bundan son­

raki her Osmanlı-Rus savaşında Ermenilerin Kafkaslar’a göçü hızlandı.

İran Azerbaycanı’nda Şii nüfus daha fazlaydı, Rusya Azerbaycanı’nda ise

Sünniler başlangıçta fazla olmakla beraber, muhtemelen Osmanlı İmpara­

torluğu’na göç ettikleri için ı86o’larda nüfusun ancak üçte birini oluşturan

bir azınlık haline geldiler. Yine de, Azeri Müslümanlar arasında mezhep

ayrımları önemini sürdürdü, daha sonra da bölgedeki modernleşmeyle bir­

likte laiklik taleplerini güçlendirdi.

Azerbaycan ı84o’a kadar Rus askeri yönetimi altında yaşadı; Rusla­

rın ı84ı’de başlattıkları sivil yönetim Ermenileri hala himaye ediyor, Müs­

lümanları ve Türkleri aynıncılığa tabi tutuyordu. Başka yerlerde olduğu gi­

bi Kafkaslar’da da Ruslar yerel seçkinleri himaye etme politikası güdüyor­

lardı; Ruslaşmalarını, asimile olmalarını sağlama umuduyla bu seçkinlere

yasal Rus soylusu statüsü verilmişti. Rusya Azerbaycanı’nın büyük kısmı

ı867’de birleştirilip Baku ve Elizavetpol (Gence) valilikleri ihdas edildi. Bu

valilikler daha sonra lağvedilse de, yönetimin birleştirilmesi eski hanlıkla­

rın bölücülüğünün yerine daha geniş bir ortaklık anlayışı getirdi. Rus yö-

 netimi altında birleşmenin getirdiği iktisadi değişiklikler de, tek para biri­

mi ile tartı ve ölçülerden başlayarak, aynı anlayışa yol açtı.

187o’lerde BakU çevresinde petrole hücumun başlamasıyla iktisadi

değişim hızlandı, bu gelişme Azerbaycan’ın Rusya’daki kısmını İran’daki

kısmından iyice farklılaştırdı. BakU 1901’deki doruğunda 70 milyon varil

petrol üretiyordu; bu miktar ABD’nin o sıradaki toplam üretiminden daha

fazlaydı. Aşırı petrol çıkarılması 1905 gibi erken bir tarihte BakU’nun dünya

piyasasındaki önemini azalttı. Hazar Denizi kıyısındaki bu aniden zengin­

leşen kent, 19. yüzyılda Türk dünyasının herhangi bir köşesinden çok daha

büyük bir iktisadi gelişme göstermişti, ama bu büyümeden yararlananların

çoğu Türk değildi. Şehirde Müslüman olmayan bir çoğunluk (çoğu Rus,

ikinci olarak da Ermeniler) ortaya çıktı. Müslüman olmayanlar işleri ve yö­

netimi hemen hemen tamamen ellerine geçirmişlerdi, büyük petrol şirket­

leri de en ünlüleri Robert Nobel ve Parisli Rothschild’ler olmak üzere Avru­

palı kapitalistlerin elindeydi. Rothschild’lerin inşa ettirdiği, 1883’te biten Ba­

tum-BakCı demiryolu BakU petrolünü batı piyasasına ulaştırdı.

Ama Azerbaycanlı Türkler BakU’yu hala kendi şehirleri addediyorlar­

dı. 1908’de Türkler şehir meclisini yeniden ele geçirmeyi başardılar. Daha ön­

ce Volga bölgesinde olduğu gibi yeni bir Müslüman burjuvazi fılizlenmeye

başladı, bazıları ticari sermayeyle temayüz ediyordu, bazıları ise fikri sermaye­

nin yeni türleriyle. Çoğu zaman Rusya, Paris ya da İstanbul’da yüksek öğre­

nim gören bu aydınlar Rusça intelligentsia terimiyle anılmaya başladılar. Müs­

lümanlar arasında bu terim biraz da kuşku barındıran “asimilatörler” ya da

“dönekler” anlamını kazandı, İslami öğrenim görenler için kullanılmadı.21 Ay­

dınlar Azeri edebiyatının yeniden canlanmasına, özellikle de Sünni-Şii farkını

aşacak ortak bir kimlik yaratmanın yolu olarak gördükleri laikliğin savunulma­

sına önderlik ettiler. 185o’lerde Azerice ilk modem tiyatro oyunlarını yazan

Feth Ali Ahundzade’den (1812-1876) ilk Azerice gazetenin 1875’teki çıkışına

kadar, bu aydınlar, modem Azeri kültürünü yaratabilecekleri bir kültürel or­

tam inşa etmeye çalışırken, ortak kimliği -İranlı, Türk, Müslüman, Türkçü ve

İslamcı- yeniden tanımlama konusundaki rakip yönelimleri de tartıştılar. Rus

İmparatorluğu’ndaki diğer Türk topluluklannda olduğu gibi, burada da “ce­

didci” (yenid; modernleşmeci) okullar kurmaya çok önem veriliyordu. Özellik-

“Buhara’da”: Yazılı Basın Kültürel Değişimin Motoru. Tiflis’teki bir mizah gazetesinde yayın­

lanan bu karikatür, Buhara’da bir Cedidci gazete yayıncısının şöyle bir görünmesinin bile kültür tutucu­

ları arasında nasıl paniğe yol açtığına Azerbaycanlıların bakışını sunuyor. Karikatür Cedidci modernizmin

yenilikçi etkilerini yakalamış. Ancak, başka kaynakların doğrulamadığı bir “eski-yeni” çatışmasını ima

ediyor. Ayrıca, böyle bir olay “batı” Kafkaslar’da değil de ancak daha doğuda olabilirmiş gibi, belirli bir

oryantalist klişe de mevcut.

Molla Nas.�ddin, Tıflis, no. ıs, 7 Nisan 1907.

le I. Dünya Savaşı’ndan hemen önceki yıllarda, edebi dil de ateşli tartışmalara

neden oldu. Gaspıralı İsmail’in düşündüğü gibi, bütün Türkler Osmanlıca te­

melinde bir dili mi benimsemeliydi; yoksa Azeriler, Tatarlar, Kazaklar ve di­

ğerleri kendi edebi ifade biçimlerini mi geliştirmeliydi?22 Kuzeydeki Azeri ay­

dınlar Rus politikalanndaki değişikliklere de tepki gösteriyorlardı; ıgos’te ara­

lanndan hem liberaller hem de sosyalistler çıkmışh.

Rusya Azerbaycanı’nın geri kalan kısmı BakU kadar hızlı değişmedi;

yine de art arda çıkan köylü isyanları, genç “gaçag”ların dağa çıkması, bölge-

MoDERN DüNYADA TüRKLER

yi derinden etkileyen Rus yönetimine gösterilen direnişin işaretleriydi. Aze­

riler ile bütün bölgeye yayılmış olan Ermeniler arasında da gerginlik tırma­

nıyordu. Ruslar, Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlardaki bazı baş­

ka Hıristiyan azınlıklar gibi (örneğin Fransız mandası altındaki Lübnan’da

yaşayan Maruniler), Ermenileri de zaman zaman tutarsız biçimde de olsa

kayınyorlardı. Ayrıca, Ermeni Devrimci ittifakı örgütü Daşnakzutyun öncü­

lüğünde dinamik bir milliyetçi hareket ortaya çıkmıştı, oysa Azeri Müslü­

manların benzer bir örgütü yoktu. Ancak, Daşnakların doğu Anadolu üze­

rindeki emelleri Osmanlılara ne kadar düşmanca görünüyorsa, “patlamaya

hazır milliyetçilik ve sosyalizm karışımları” da Rusların gözünde bir o kadar

hasmaneydi:3 1905 Rus Devrimi Azerbaycan’da cemaatler arası şiddete dö­

nüştü. Olaylar petrol bölgesinin büyük kısmının yakıldığı Bakü’da başladı,

Dağlık Karabağ’a yayıldı (bkz. Beşinci Bölüm’deki Harita). Bu şiddet olayla­

rı, Azeri aydınların etnik topluluklar arasında çıkan şiddet olaylarını durdur­

ma ve barışı sağlama çabalan dahil toplumda önderliği ele geçirişlerinin

önemli bir aşamasını belirledi. Rusya Azerbaycanı böylece I. Dünya Sava­

şı’ndan önce bütün dünyayı saran huzursuzluk dalgasına kendi tepkisini ve­

riyordu: O yıllarda Rus-Japon Savaşı, 1905 Rus Devrimi, 1905-19II İran Dev­

rimi, 1908 Jön Türk Devrimi, ayrıca daha uzaklarda Çin’deki (ı9n) ve Mek­

sika’daki (ı9IO-ı920) devrimler ortaya çıkmıştı.

1905 İran Devrimi’ne İran Azerbaycanı’nın doğrudan katkısı oldu.

Gerçekten de, Tebriz devrimin “en önemli kalesi” idi:4 Sınırın her iki tara­

fında da, statükaya karşı çıkanlar arasında ortak Azeri kimliği duygusu güç­

lenmişti; Baku’ da, güneyden gelip çoğu pek az ücretle çalışan işçileri örgüt­

leme çabaları da bu kimlik duygusunu pekiştirdi. İran’da kitlelerin siyasi

bakımdan harekete geçirilme sürecinde önemli bir aşama olan devrim,

halk encümenlerinin yanı sıra silahlı cumhuriyetçi (fedaiyan) ve İslamcı

(mücahidin) örgütlerin pıtrak gibi çoğalmasına yol açtı. Bütün bunlar, Mu­

hammed Ali Şah ı9o8’de karşı devrimi sahneye koyduğunda sınavdan geç­

ti. Karşı devrim iç savaşa neden oldu, Tebriz meşrutiyetçileri ve gönüllüle­

ri Settar Han’ın önderliğinde milis güçleri oluşturdular, Settar Han da

Azerilerin devrim kahramanı oldu. Şah taraftarı güçler uzun bir kuşatma­

dan sonra 1909’da Tebriz’i aldı. Rusya, İran devrimini bastırma rolünün

DüNYA TARiHiNDE TüRKLER

•79

bir parçası olarak 19ıı’den 1915’e kadar bölgeyi işgal etti, böylece kısa bir

süre için Azerbaycan’ı birleştirip hem aydınların hem de işçilerin kuzey ile

güney arasında göçünü kolaylaştırdı.

I. Dünya Savaşı Kafkaslar’a Osmanlıların 1914’teki saldırısıyla gel­

di. Ruslar saldırıyı Sarıkamış’ta durdurup (Ocak 1915) karşı saldırıya geçti­

ler ve 1916’da Erzurum, Trabzon ve Erzincan’a kadar ilerlediler. Osmanlı­

lar Ocak 1915’te kısa bir süre için Tebriz’i ele geçirdiler, ancak Ruslar şeh­

ri çabucak yeniden zaptettiler. Rus ordusu ve düzensiz Ermeni birlikleri

1917’ye kadar Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal altında tuttu.

Cephenin hem Osmanlı hem de Rus tarafında büyük sivil ve askeri kayıp­

lar verildi; Kafkasya’ da, Rus yönetiminin Türk ve Müslüman karşıtı tavrın­

dan dolayı kayıpların sayısı katlanarak artmıştı. Rusya Duma’sında mebus

Muhammed Cafer söz alarak Kafkas cephe gerisinde “tam anlamıyla sa­

vunmasız insanlara yapılan …. korkunç mezalimi” kınadı.

Müslümanların gaspa, soyguna uğraması ve katli vaka-yı adiyeden

oldu. Kitleler halinde sürgün edilen erkekler, tecavüze uğrayan sa­

vunmasız kadınlar … yakılıp yıkılmış köyler, yoksul, aç, korkudan

titreyen ve hiçbir ihtiyacı karşılanamayan bir nüfus -bölgedeki

Müslümanların hali işte budur.Z5

Rusya Azerbaycanı savaşın büyük bölümünde çatışmausya Azerbaycanı savaşın büyük bölümünde çatışma bölgesinden

uzak kaldığı, Müslümanlar askerlikten muaf tutulduğu, çoğu petrol işçisi­

nin askerliği de tecil edildiği için ilk başta I. Dünya Savaşı bölgeyi görece

pek az etkilemiş, ama petrol ve tüketim mallarının fiyatı yükselmişti. Ne var

ki 1917 Devrimi, çok daha önce kurulmuş birçok siyasi partinin açıktan fa­

aliyete geçmesini sağladı.26 Müsavat Partisi laik Türk milliyetçiliğini ve

özerk Azerbaycan cumhuriyetinin kurulmasını savunuyordu. ittihad Parti­

si ise bütün Rus Müslümanlarının “dini bakımdan kendilerini temsil ede­

cek tek bir örgütte” birleşmelerini savunmaktaydı. Bir kısmı petrol işçisi ve

emekçi militan olan İran göçmenleri, sosyalist Adalet Partisi’ni destekliyor­

lardı. Rusya Azeri sosyalistleri Himmet Partisi’ni desteklediler, bu örgüt

önde gelen sosyalist parti oldu. Rusların İran Azerbaycanı’nı işgalinin sona

erişiyle bu bölgede de yeni bir özgürlük duygusu ortaya çıktı ve Şeyh Mu­

hammed Hıyabani Azerbaycan Demokrat Partisi’ni kurarak Tahran’dan

özerklik talep etti.

Kafkasya 1918’in başında kısa bir süre için Rusya’dan ayrıldı, Gür­

cistan, Ermenistan ve Azerbaycan Transkafkasya Federasyonu kuruldu.

Ancak federasyon Mayıs ayında dağıldı. Bolşevikler, federasyonun hiçbir

zaman kontrol edemediği Baku’yu 1918 Martında Müslüman mahalleleri­

ni bombardımana tutarak ve Müslüman güçlerini geri çekilmeye zorlaya­

rak ele geçirdiler. Hemen sonra Ermeni Daşnaklar Müslüman mahallele­

rini yağmalayıp birçok kişiyi öldürdü, binlerce Türk kaçmak zorunda kaldı.

Altı ay sonra işler tersine döndü, bu kez Müslüman güçler şehri yeniden

ele geçirip Ermeni mülklerini talan ettiler. Fakat Mart 1918 işgalinin anısı

Azerbaycanlı Türklerin Sovyet rejimini Rus-Ermeni yönetimi olarak gör­

mesine sebep oldu.27 Transkafkasya Federasyonu’nun çöküşünden sonra

Baku dışındaki Azerbaycanlı milliyetçiler Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni

kurdular (1918-1920). Bu, Müslüman dünyasında kurulan ilk cumhuriyet­

ti.28 Ancak Osmanlıların son saldırısı yüzünden cumhuriyetin kuruluşu ar­

ka planda kaldı. 1918 Ekim’inde savaştan çekilmeden önce, Osmanlılar Ba­

ku dahil kuzeyde ve güneyde Azerbaycan’ın hemen hemen tamamını aldı­

lar. Taze cumhuriyet bundan sonra, Bolşevik Devrimi’ni takiben Rusya’da

çıkan iç savaşa müdahale etmek üzere 19ı8’de Irak’tan gelen Britanya güç­

leriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Britanya’nın geri çekilişi (1919) ve

Sovyetlerin Baku’yu nihai ele geçirişi (ı920) arasında, ancak kısa bir süre,

işgal altında olmadan bağımsız kalabildi.

Cumhuriyet henüz ayaktayken milliyetçiler güçlü bir kültür progra­

mına giriştiler, Baku Üniversitesi’ni kurdular (1919) ve Azerbaycan Türk­

çesini öğretim dili yaptılar. Üç bin kadar eski Osmanlı askeri ve hocası da

Azeri cumhuriyetinin hizmetine girdi, rejimin pekişınesine yardım etti. 29

Ne var ki içeride Azerbaycan Komünist Partisi (kuruluşu 1920) cumhuri­

yetin koalisyon hükümetlerini zayıflatırken, dışarıda da Kızıl Ordu yaklaşı­

yordu. Daha sonra Sovyetlerin iddia edeceği gibi, Rusya’yla gönüllü bir bir­

leşme olmadı. Parlamentoya teslim olması için ültimatom verilmiş, Azer­

baycan’ın “bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü” güya garanti altına alınmıştı,

oysa daha sonra bu söze uyulmadı.30 Böylece, komşularıyla toprak anlaş­

mazlıkları henüz çözülmemişken, Rusya Azerbaycanı Komünist rejim alh­

na girdi. 1922’ye kadar bağımsız bir Sovyet devletiydi; bu süre içinde bir

anlık da olsa devrimci coşkunun mekanı oldu, çoğu Türkiye ve İran’dan ge­

len ve yine çoğu komünist değil de milliyetçi olan otuz sekiz ülke temsilci­

sini bir araya getiren BakU Doğu Halkları Kongresi’ne ev sahipliği yaptı

(Eylül 1920).3•

Yine 192o’de İran Azerbaycanı -İran’ın en asi eyaleti- Tahran’a

karşı ayaklandı.32 Tahran rejimine duyulan nefret 1919 İngiliz-İran antlaş­

masıyla doruğa çıkmıştı; anlaşma İran’ı Britanya’ya yarı bağımlı hale getir­

me tehlikesi taşıyordu. Bütün ülkeye yayılan protestolar karşısında İran

parlamentosu antlaşmayı onaylamayı reddetti, ama Britanyalılar antlaşma

sanki yürürlüğe girmiş gibi hareket ettiler. İran Azerbaycanı’nın komşusu,

Hazar Denizi kıyılarındaki Gilan eyaleti 1917’den beri Kuçek Han’ın önder­

liğinde ayaklanma halindeydi. Kuçek Han Kızıl Ordu birlikleri 192o’de böl­

geye girdikten sonra İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni ilan etti. Bu ger­

gin ortamda, Muhammed Hıyabani’nin önderliğindeki İran Azerbaycanı

demokratları, muhtemelen İran sınırları dahilinde özerklik kazanmaktan

daha radikal bir şey hedeflememişlerdi. Ancak, eyaletlerine Azadistan (“öz­

gürlük ülkesi”) adını verip “milli” bir hükümet kurdular ki bu terim özerk­

likten daha fazlasını istediklerini ima ediyordu. Tahran hükümeti kendini

topladığında, Tebriz’in kontrolünü yeniden ele geçirdi ve Hıyabani’yi öl­

dürttü. Azerbaycan ve İran’ın diğer uç bölgeleri, merkezi denetim ne za­

man zayıflasa farklılıklarını yeniden ileri sürmeye devam edeceklerdi.

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir