27 Mayıs   (2)

18/06/2022

27 Mayıs ile ilgili gecikmeli bir yazı yazmıştım . Uzun olmasın diye değinememiştim. Bu yazımda aynı konuyu işleyen Gündüz Murgul Beyin yazısından hareketle  askeri darbelere bakış açısını değerlendirmek istiyorum.

Demokrat Parti iktidarının yaptığı yanlışlar ve anti demokratik uygulamalar nedeniyle askerler haklı olarak darbe yaptılar anlamı çıkıyor Gündüz Beyin yazısından.

Menderes’inde, Bayar’ında , onların sözünden çıkmayan meclisin de yanlışlar yaptığı , yapılanların demokrasinin kuralları ile bağdaşır yanı olmadığı konusunda bir itirazım yok. O hataların savunulur tarafı da yok.

Akay Hocam da yapılan antidemokratik uygulamalara, Menderes’in  özel hayatındaki bir takım tasvip edilmeyecek ilişkilere, davranışlara değinmiş facebook sayfasındaki yorumda. Hiç itirazım yok. Eleştirebilir, bunların yanlış olduğunu söyleyebiliriz.

Türkçe ezan meselesi öteden beri hep tartışılmıştır. Bana göre ezanın Türkçe mi  arapça mı okunması gerektiği bizim gibi beynamazların değil de namaz kılanların tartışması gereken bir komu olmalı. Ama her nedense ezanın hangi dilde okunması gerektiğini namaz kılanlar değil de kılmayanlar dert edinmiş kendisine. Sanki ezan Türkçe okunsa alnı secde görmemiş adamlar koşup namaza duracaklar. Ya da, sanki camiye namaz kılmaya gidecek ama arapça ezanı anlamadığı için camiye gidip namaz kılamıyor.

Kaldı ki Demokrat Parti döneminde memleket güllük gülistanlıktı demiyorum.

İtirazım; bu yanlışları düzeltmenin yolunun darbe olduğuna inanan düşünce yapısınadır. Askerler haddini bilmeli, ülkenin tek sahibi gibi davranmamalıydı.

Seçimle yenemediği rakibinin darbeciler tarafından silah zoruyla iktidardan indirilmesine alkış tutan siyasetçinin yaptığı şeyin ahlaklı bir davranış olmadığını düşünüyorum.  Seçimler yapılabilse muhtemelen Demokrat Parti iktidarı kaybedecek Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olacaktı. Seçimle iktidarın değişmesi de Demokrasinin bir aşaması olarak kabul görecek ve bir gelenek oluşacaktı. Askerlerin darbe yapması seçimle gelip  seçimle gitme geleneğini öldürdü. Oysa iktidar 1950 de seçimle el değiştirmişti.

27 Mayısın öncesinde esasen bir darbe lafı ortalarda dolaşıyor,  bir ihbarla dava da açılmış ancak yargılanıp ceza alan kişi darbe yapılacağını ihbar eden asker olmuştu.

O yıllarda ilk okul dördüncü sınıftaydım, darbeden sonra evde sık sık siyaset konuşulurdu. Aile CHP’li olunca her konuşmanın sonunda haklı çıkardı bizim parti. O muhabbetlerden birinde şunu anlatmıştı misafirlerden biri.  İddia o ki darbe yapılacağı haberi İnönü’ye gelmiş. O da hükumete yönelik demiş ki : ‘…  artık sizi ben bile kurtaramam.. Daha ne yapsın , bunları uyarmış ama anlamamışlar. İyi oldu akılları başlarına gelsin…’ Kısaca bizim ailede memnuniyetle karşılanmıştı darbe.

İnönü’ye mal edilen söz ne kadar yanlış ne kadar doğru bilmiyorum ama  keşke şunu söyleyebilseydi o günkü CHP yönetimi : ’…..Darbe yapılacağı sözlerini duyuyoruz sakın darbeye kalkışmasın kimse, kalkışan karşısında bizi bulur. İktidarı seçimle yeneceğiz. Bizim darbeye ihtiyacımız yok….’

Ülkenin demokrasi tecrübesi, o günkü siyasetçilerin demokrasi anlayışı  bu sözleri söyleyecek olgunlukta mıydı….. değildi elbette. O günün anlayışı , tecrübesi, darbelerin neye mal olacağını öngörmemiş olabilir, ancak Cumhuriyet dönemindeki darbelerin ve muhtıraların tamamını yaşamış, görmüş ve mağduriyetini tatmış olan bizim kuşağımızın, darbelerin ülkeye zarardan başka bir şey getirmediği konusunda tereddüdü olmaması gerektiği kanısındayım.

Bir diğer husus darbecilerin en iyi Anayasayı yaptığı kanaati. Eskilerle kıyaslandığında özgürlükçü bir Anayasa olduğuna şüphe yok. Gerçekten hak ve özgürlükler açısından devrim sayılabilecek hükümler getirmiş. Ancak şeytan ayrıntıda gizli…..

Darbeden sonra normal düzene geçilince Anayasaya göre Parlamento iki meclisten oluşuyordu. Senato ve Millet Meclisi. Darbeyi yapan askerlerin oluşturduğu Milli Birlik Komitesi üyeleri Senatonun daimi üyesi oldular. Sıfatları ‘Tabii Senatör’dü . Kontenjan Senatörlüğü adı altında Cumhurbaşkanının atadığı bir üyelik çeşidi daha vardı. Zaten Cumhurbaşkanları hep emekli olmuş askerlerden seçildiği için onun seçtiği üyeler de çoğunlukla emekli general veya asker aklına ters düşmeyecek kişilerden oluşuyordu. Kalanı seçilerek gelen senatörlerdi.

27 Mayıs darbesinin lideri Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı oldu. Ölünce yerine o günün Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı seçildi. Onun süresi dolunca yerine seçilen Fahri Korutürk emekli Amiraldi. Seçilmeden önce Cumhurbaşkanınca atanmış kontenjan senatörüydü.

Onun da süresi dolunca yeni Cumhurbaşkanı hemen seçilemedi . CHP’nin adayı 1971 Muhtırasını veren beş generalden bir olan Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’du.

1980 Darbesinin gerekçelerinden biri de Cumhurbaşkanının bir türlü seçilemeyişiydi. 115 tur oylama yapılmış ama hiçbir aday Anayasanın aradığı nitelikli çoğunluğu sağlayamamıştı.

Şeytan ayrıntıda gizli dediğim şu: Cumhurbaşkanı seçilmenin kuralları darbecilerin verdiği akılla düzenlenmişti Anayasada. Buna göre Cumhurbaşkanı seçilmek için  ilk turda Senato ve Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki oyunu almak gerekliydi. Bu oran sağlanamazsa sonraki turlarda yine iki meclisin üye tam sayısının salt çoğunluğu gerekliydi. Ayrıntı dediğim nokta burası. Anayasanın öngördüğü oranlar nasılsa sağlanamayacak , asker namlunun ucunu gösterecek ve  işaret ettiği üye seçilecekti. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin getirilen kuralların altında yatan bu hesaptı. Bu da darbecilerden çok da farklı düşünmeyen o günün ‘Anayasa Uzmanları’ nın eseriydi.

Halbuki ilk iki veya üç turda nitelikli çoğunlukla seçim yapılamamışsa en çok oy alan adayın seçilmesi aklın da demokrasinin de gereğiydi. Ama sivil diye bildiğimiz koca koca Anayasa Profları darbecilerin aklına uyunca ya da aynı kafada olunca  Cumhurbaşkanlığı seçimi bilinçli olarak çıkmaza sürüklenmişti.

Daha doğru bir ifadeyle seçilecek Cumhurbaşkanı Demokrat Partinin devamı olduğu düşünülen partilerden birinin üyesi olmamalıydı. Hesap bunun üzerine kurulmuştu. Adamlar bin bir zahmetle darbe yapıp alaşağı ettiği partinin devamı olanlara mı bırakacaktı Cumhurbaşkanlığını.

Sonuç olarak demek istediğim şu: Siyasi iktidarlar hata yapabilir. Ülkeyi yanlış yönetebilir. Bunun bedelini de seçilemeyerek öder. Halka bu bedeli ödetme şansı vermeden kendisini ülkenin sahibi sayan askerlerin darbe yapmasını haklı bulmanın yanlış olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Ülkeyi yönetecek olanlar seçimle gelip seçimle gitmeli. Ülkeyi yönetenler bizim aklımıza göre değilse, biz sevmiyorsak, askerler darbe yapabilir anlayışını demokrasinin kuralları bir yana vicdanla da bağdaştıramıyorum.

Hayati Demir

 

0 Paylaşımlar

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir