AKAY AKTAŞ HOCAM’A CEVAPLARIM

Bugün Pazar. Elimde güzel bir kitap vardı. Okumaya başlamadan önce İnternetteki gazetelere hızlıca göz atmak istedim. Akay Hocam’ın yeni yazısını okuyunca bir şeyler içimi okşadı. Beni çocukluk yıllarıma götürdü. Evimizde rahmetli babamın gençlik yıllarında aldığı 10 ciltlik siyah deri kaplı Meydan Larousse ansiklopedileri vardı. Özellikle bugünkü gibi kış aylarında bu ciltlerden birisini alır, tezek sobasının sıcağına uzanır sayfalarını karıştırırdım. Bu ansiklopedilerde Akay Hocam’ın sorularına benzer soru-cevap bölümleri olurdu. Merakla okuduğumu hatırlıyorum. Beni güzel anılarıma geri götürdüğü için Akay Hocam’a teşekkür ederim. Yeni yıla girerken bu sefer farklı bir köşe yazısı olmasını istedim. Hepinize sağlık ve mutluluk dolu bir yıl dilerim.

Gelelim soruların cevaplarına…

SORU_1: Gökyüzü Geceleri niçin karanlıktır. Mademki uzayda sonsuz sayıda yıldız vardır. Yıldızların her biri de bir güneştir. O halde onların yaydığı ışık ile gökyüzünün gündüzden daha aydınlık olması gerekmez mi?

CEVAP_1: Değerli Hocam! Aslında bu 19’ncu yüzyılın en önemli sorularından birisiydi. Bu soruyu ilk ortaya koyan Alman bilim insanın ismine atfen Olber’s Paradoksu olarak bilinir. Bu zor soruyu okuyucumuzun anlayabileceği şekilde cevaplamak için önce şu soruyu soralım: “Gündüzleri gökyüzü niçin mavidir?” Dünyanın etrafında bir atmosfer tabakası vardır. Bu tabaka moleküllerden oluşur. Gündüz zamanı yani dünyanın yüzü güneşi gördüğü zaman güneşten gelen ışıklar bu moleküllere çarpar, yeni bir ışık dalgası ortaya çıkar. Bu ışık dalgası mavi renge yakındır. Derdimi daha iyi anlatabilmek için başka bir örnek vereyim. Ay’da atmosfer  yoktur. Bildiğiniz gibi ay kendi etrafında dönmez. Bir yüzü hep aydınlık bir yüzü hep karanlıktır. Astronotlar ayın aydınlık yüzüne indikleri zaman gökyüzünü mavi değil siyah (karanlık) görürler çünkü ayda atmosfer yoktur.

Şimdi gelelim asıl soruyu cevaplamaya: Gökyüzünde milyarlarca yıldız (güneş) olduğuna göre akşamları yani dünyanın yüzü güneşi görmediği zamanlar da gökyüzünün diğer yıldızlardan gelen ışıklarla mavi olması beklenirdi ama olmadığını biliyoruz. Bu yüzden bu soru bir paradoks olarak bilinir yani beklentimizin tersi bir durum söz konusudur. Bu zor paradoksu açıklamak için o kadar kolay değil! Her şey ışık hızıyla ilgilidir. Eğer evrenin yaşı sonsuz olsaydı ve durmadan genişlemeseydi, o zaman gece-gündüz atmosfer aydınlık olacaktı. Ama biliyoruz ki evren 15 milyar yıl yaşındadır ve ışık hızından daha büyük bir hızla genişlemektedir. Bu da demektir ki evren yıldızlarla dolu olsa da genişleme hızı ışık hızından büyük olduğundan bu yıldızların ışıkları henüz bize ulaşmış değildir! Yakın yıldızlar niçin aydınlatmıyor diye düşünebilirsiniz. Fiziğin temel kurallarından birisi eğer yıldız dünyaya doğru yaklaşıyorsa veya uzaklaşıyorsa ışığın dalga boyu değişir. Tüm yıldızlar dünyadan uzaklaştıkları için ışıklarının dalga boyu uzamakta yani kırmızı spektruma kaymaktadır. İnsanoğlu kızıl ötesi-mor ötesi ışıkları göremez. Bu yüzden yakındaki yıldızların ışıkları kızıl-ötesi olduğundan atmosferde görünür ışık etkisi yaratmaz böylece biz de gökyüzünü karanlık görürüz.

SORU_2: Bisikletle hareket halindesiniz. Dolayısıyla bisikletin hareketi için bir enerji harcıyorsunuz. Aniden firen yapıp durdunuz.Sizin harcadığınız o kinetik enerjiye ne olur?

CEVAP_2: Termodinamiğin temel yasalarından birisi enerjinin dönüşüm yasasıdır. Bu durumda kinetik (hareket) enerjisi tekerin yerle sürtünmesinden ortaya çıkan ısı enerjisine dönüşür. Biraz abartarak cevaplamak isterim: Eğer siz saatte 150 km hızla bisikletle giderken aniden fren yaparsanız, size ne olacağını bilmem ama teker ısı enerjisinden dolayı cayır cayır yanar.

SORU_3: Tanrı kaldıramayacağı ağırlıkta bir taş yaratabilir mi? Taşı yaratıp ta kaldıramazsa mutlak hakimiyeti ne olur. Yaratamazsa yaratma gücü sorgulanmaz mı? Ne dersiniz?

CEVAP_3: Tanrılar, evrenin dışında oldukları için genel görecelik kuramı gereği çekim kuvveti ve zamanın olmadığı yani ağırlığın olmadığı bir uzayda yaşamaktadırlar. Onlar için “ağırlık” kavramı olmadığı için taşın büyüklüğü veya küçüklüğü “ağırlık” kavramından bağımsızdır.

SORU_4: Bütün cisimler nesneler ısıtıldığında genleşir, donduğunda daralır. Su ise bunun tam tersidir. Niçin acaba. Su donduğu zaman genişlemeseydi ne olurdu ki. Dışarıya kışın koyacağımız testi şişeler içindeki su dondu diye parçalanmazdı.

CEVAP_4: Güzel bir soru! Sayın Hocam sorunun cevabı şurada saklı: Su ısıtıldığı zaman da genleşir. Soğutulursa büzüşür. İlginç durum ne zaman oluşur? Su 4 dereceden 0 dereceye doğru soğumaya devam ettiğinde buzlaşma nedeniyle tekrar genleşir. Genleşme nedeniyle basınç oluşur ve buz içinde bulunduğu kabı veya boruyu patlamaya zorlayacak şekilde iter. Bu nedenle şehirlere su boruları döşenirken son 100 yıl içindeki en soğuk gün dikkate alınarak boruların kalınlığına karar verilir. Eğer bir şehirde örneğin Sarıkamış’ta sıcaklık eksi 40 dereceye kadar düşüyorsa testinin çatlamaması için kalın yapılması gerekir.

SORU_5: Gece yatarken üşüdüğümüzde niçin büzüşürüz. Veya sıcakta niçin yayılarak oturur yatarız.

CEVAP_5:  İnsanın vücut sıcaklığı 36.9 derece olmalıdır. Sıcaklık bunun altına gittiği zaman zaman kaslar kasılır, titrer, ısı üretir. Isı yoktan var olmaz. Vücut büzüşerek buradan oluşan enerjiyi kasların veya çenemizin titremesine ayırır. Sıcaklık 36.9 derecenin üzerine çıkınca vücut yayılarak vücut sıcaklığının artmasına engel olur.

SORU_6: Bir cisim bir metre yüksekten aşağı düşünce ağırlığının iki katına ulaşır. Yağan yağmur damlaları 600 metre civarında bir yükseklikten düştüklerine göre ağırlıklarının bilmem kaç katına varmaları gerekir. Ve durumda bütün canlıları ağaçları bitkileri parçalamaları gerekir. Ama öyle olmaz. Niçin?

CEVAP_6: Hocam bu soruyu şöyle cevaplamak isterim: Sizin bahçede ayakta durarakken ki ağırlığınızla 600 m yüksekteki Akay Hocanın kütleleri aynı ama ağırlıkları farklıdır.600 m yüksekte kilonuz çok daha az olacaktır çünkü dünyanın çekim gücü dünyadan uzaklaştıkça azalmaktadır. Su damlaları da 600 m yüksekte iken çok daha hafiftirler. Unutmamanız gereken en önemli nokta ağırlığın uzaklığın karesiyle ters orantılı olmasıdır. Yani lineer değildir. Bu yüzden 600 m yüksekteki su damlasının ağırlığı hemen hemen hiç yoktur. 

SORU_7: Bir dalda 5 kuş vardır. Avcı tüfeğini ateşler. İki kuşu vurur.Geriye kaç kuş kalır.

CEVAP_7: Sorular kolaylaşmaya başladı. İki kuş ölür yere düşer (dala takılı kalmadıklarını varsaymak zorundayız) diğer üçü de uçup gider. Geriye bir şey kalmaz!

SORU_8: Uzaya, aya gönderilen füzeler niçin doğru bir rota izlemeyip eğilir ve yatık olarak giderler

CEVAP_8: Aahh şu yerçekimi! Maddeler fırlatıldığı zaman dikey ve yatay düzlemde yol alırlar ancak yatay düzlem yerçekimi etkisi altındadır. Eğer dünya düz olsaydı o zaman fırlatılan maddeler dümdüz gidecekti ancak dünya yuvarlak (elips) olduğu için eğri bir yol izler.

SORU_9: Yılın kaç ayında 30 gün vardır?

CEVAP_9: Eylül, Nisan, Haziran ve Kasım

SORU_10: Bir bardak soğuk su mu ağırdır,sıcak su mu?

CEVAP_10: Bir bardak sıcak su aynı bardak kadar soğu sudan daha hafiftir çünkü sıcaklık arttıkça maddenin yoğunluğu azalır.

SORU_11: Uzadıkça kısalan şey nedir?

CEVAP_11: Ahh şu yaşlanma olmasaydı. Cevap: Ömür

SORU_12: Köpeklerin girmesi yasaktır tabelası asılı olan bir bahçeye köpek girmiş. Neden?

CEVAP_12:  İki ihtimal: A) Köpeğin okuma yazması yoktur B) Bahçedeki köpek ev sahibinindir

SORU_13: Bazı aylar 30 bazı aylar 31 gündür. Peki kaç ayda 28 gün vardır?

CEVAP_13: Dört yılda bir artık yıl yani 29 gün diğer üçünde de 28 gün vardır. Bu yüzden bu sorunun cevabı yıla göre değişir.

SORU_14: Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambası, bir gaz sobası, ve bir de mum bulunan karanlık ve soğuk bir odaya girdiniz… Önce hangisini yakarsınız

CEVAP_14: Önce kibriti yakalım gerisi kolaydır…

SORU_15: Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa ediyor. Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur?

CEVAP_15: Dünyanın yuvarlak olması işimizi kolaylaştırıyor. Böyle bir evi ancak kuzey kutbunda inşa edebiliriz. Orada da beyaz ayılar yaşıyor.

SORU_16: Iğdır’dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullanıyorsunuz. Erzurum’da 7 yolcu binip, 5 yolcu indi. Sivas’da 8 yolcu indi, yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 16 saat sonra Ankara’ya vardığınızda şoförün adı neydi?

CEVAP_16: Sakın şoför siz olmayasınız değerli Hocam?

SORU_17: Topkapı’ya giderken yolda yedi karısı olan bir adamla tanıştım. Her kadın yedi çanta taşıyordu. Her çantada da yedi kedi vardı. Her kedinin de yedi yavrusu vardı. Kedi yavruları kediler çantalar kadınlar – Toplam kaç kişi Topkapı’ya gidiyordur ?

CEVAP_17: Topkapı’ya sadece adam gidiyor. Bir kişi.

SORU_18: Bir koşuya katılmışsın. İkinciyi sollarsan kaçıncı sıraya geçmiş olursun.

CEVAP_18: İkinci

SORU_19: Bu koşuda en sonuncuyu sollayan kaçıncı olur?

CEVAP_19:  En sonuncunun arkasında kimse olamaz!

 

Benzer Haberler

0 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir